Katkıları atıp saf, tertemiz çıkmak o kadar zor ki… Belirli bir yaşa gelmişiz, atamızdan, babamızdan, dedemizden, hocamızdan, televizyonda anlatılan masallardan hala dinimizi öğrenip yaşıyoruz. Yüce Allah kitabını göndermiş mesajlarına bakmıyor, okumuyoruz. Okuyan da anlamadığı dilden okuyor. Kulaktan ne duymuşsak; ondan bundan alıntılarla dinimizi yaşamıyor, yaşadığımızı sanıyoruz. Hayatımızın en önemli kararında başkalarının esiri olmuşuz. Teslim olmuşuz onlara…
Ben bilmem o bilir… Affedersiniz
aynen koyun gibi… Başta ki koyun kendisinin uçuruma atsa; bütün sürü peşinden
gider. Kulaktan duyduklarımız veya peşinden gittiklerimiz kaza ile veya bile
bile yanlış yoldaysa ne olacak? Bizi Allah’tan başka koruyup kurtaracak hiçbir
varlık yoktur. Öyleyse Allah’ın mesajlarına kulak vermeliyiz.
Elhamdülillah Müslümanız…
Düşünüyorum da Hristiyan anadan babadan olsaydık, bizler Müslüman olur muyduk?
Ben şahsi geçmişimi ölçüyorum, tartıyorum kesin Hristiyan’dım. Benim atam;
Şintoist, Jainist, Bahai, Musevi, Budist, Hinbu hangi dine mensupsa ben de o
dine mensup olurdum. Dini yaşantınızı gözden geçirin ve siz de düşünün “Ben
Müslüman olabilir miydim? Diye… Yahudi anadan babadan doğan ve direksiyonunu
başkasına teslim eden bir kişi, Müslümanlığa dönüş yapabilir mi?
Yukarıdaki din gruplarından herhangi birisine sorsanız “cennet bizim, siz
yanlış yoldasınız” derler. Her biri cennete talip. Önce yaşadığımız dini sorgulamalıyız.
Yoksa güme gidebiliriz. Önce bize atamızdan miras gelen din doğru mu onu
araştırmalıyız. Dinimizin doğruluğundan eminsek; bu defa dinimi doğru mu
yaşıyorum diye sorgulayalım. Bakın Nebi Musa Allah’ın varlığını nasıl
sorguluyor.
Araf
143. Ayet:
Ve Musa belirlediğimiz vakitte, belirlediğimiz yere (Sina Dağına) varınca,
Rabbi onunla konuştu. (Musa da:) "Ey Rabbim" dedi, "göster bana
(Kendini) ki seni göreyim!" (Allah): "Beni asla göremezsin. Ama yine
de (istersen) şu dağa bir bak; eğer o öylece yerinde kalırsa, o zaman, ancak o
zaman, beni görebilirsin!" Ve Rabbi şavkını dağa gösterir göstermez onu
toza toprağa çevirdi; ve Musa da bayılıp düştü; uyanıp kendine geldiği zaman
"Ne sınırsız bir yücelik seninki? Pişmanlık içinde sana sığınıyorum; ve
(bundan böyle daima) inanların ilki olacağım!"
Yüce Allah’ımız kendisinin bile sorgulanmasına karşı çıkmıyor. “Sen kimsin de
beni sorguluyorsun.” Da diyebilirdi. Demedi. Birliğinden, tekliğinden,
eşsizliğinden, her şeyden münezzeh oluşundan o kadar emin ki yarattığının
kendisini sorgulamasına müsaade ediyor. Nebi İbrahim’de Allah’tan ölüleri nasıl
dirilteceğini göstermesini istemiştir. (2:260) Biz de her şeyi sorgulamalıyız. Kur’an’da
çelişki var mı? Gerçekten Allah’ın vahyi mi? Kalbimiz mutmain olsun ki Allah’ın
ipine sımsıkı sarılalım. Birkaç defa okuyup da “A bak çelişki buldum.” Derseniz.
Kur’an’ı birkaç defa daha okuyun. “Okudum da çelişki buldum” diyenlerin tamamı
uydurulmuş dinin etkisine kalmışlardır. Gerekirse Daha iyi bilenden yardım
isteyin.
Nisa
82. Ayet:
Onlar bu Kuranı hiç anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o, Allahtan başka birinden
gelmiş olsaydı onda mutlaka birçok (tutarsızlık ve) çelişkiler bulurlardı!
Nebi Âdem’den günümüze tek din İslam’dır. (3/19) Diğer dinler, insanların ya
İslam dinini yozlaştırmasıyla veya yine insanlar tarafından ortaya çıkarılmış
oluşumlardır. İslam dini dışında ki oluşumları sorgulayamazsınız. Çünkü sorguladığınız
da içi boş veya arkasından şirk çıkar.
Günümüzde de herkes atasının
dinine devam ediyor. Nebi Muhammed döneminde de böyle olmadı mı? Mekkeli
müşrikler Allah’ın birliğine inanıyorlardı. Tek problemleri Allah’a daha iyi
yaklaştırsın diye araya aracı koymalarıdır. (29/61), (29/63), (39/3),
(23/84-90)
Dünya malında bile kararımızı vermeden önce, yüz kere araştırırız, inceleriz
istişare ederiz. Düşünürüz, aklımızı kullanır ve karar veririz. Dünya “Bir gün
veya daha az süre kaldık” (23/113) diyeceğimiz mekândır. Bu kadar kısa süredeki
yaşam; düşünmeye, aklını kullanmaya değiyor da, ebedi hayata neden değmiyor… Ebedi
cenneti elimizin tersiyle itiyoruz. Ebedi cehenneme talip olmayacağımızın
garantörü kim? İşte bu garantör bizzat kendimiz olmalıyız. Kimseye bu yetkiyi
vermemeliyiz.
Bakara 81, 82. Ayet:
Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış
(ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir.
Onlar orada ebedî kalacaklardır. İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir.
Onlar orada ebedî kalacaklardır. (2/25),
(3/116), (5/85), (6/128), (9/68), (11/107)
Ebedi cehennemden paçayı kurtarabilmek için bize indirilene tabi
olmalıyız.
Yüce Allah kitabında defalarca
“Aklınızı kullanın”, “Aklınızı kullanmaz mısınız?”, “Aklını kullanmayana pislik
yağdıracağım.” (10/100) diyor. Öyleyse kararlarımızı Allah’ın kitabını okuyup,
düşünüp, aklımızı kullanarak anladıklarımızı hayatımıza taşımalıyız.
Dinimize paralel katıkları atmamız, tertemiz olmamız gerekiyor ki,
dinimizi yaşayabilelim. Aksi halde Kur’an’ı anlamamız zor. Zihinsel temizliği
yapmayanlar, abdest alarak temizlendiğini düşünüyorlar. Bu defa kafasındaki
Kur’an dışı bilgilerini Kur’an’a uyarlamaya kalkıyorlar. O da olamadı Kur’an’a
paralel kitaplardaki bilgilerle Kur’an bilgilerini nesh ediyorlar. Yani o
ayetin hükmünü kaldırıyorlar. Nebi Muhammed’in bile yapamadığını,
yapamayacağını; maalesef Nebi’nin ağzına yakıştırmak suretiyle Nebi Muhammed’in
ölümünden 200-250 yıl sonra yapıyorlar. Nebi Muhammed’e iftira atıyorlar. Allah
onları ıslah etsin.
Yunus 15. Ayet:
Ve (hal böyleyken:) ne zaman ayetlerimiz bütün açıklığıyla kendilerine okunup
ulaştırılsa, o Bizim huzurumuza çıkacaklarına inanası gelmeyen kimseler,
"Bize bundan başka bir söylem/bir öğreti getir; ya da bunu değiştir"
diyecek olurlar. (Ey Muhammed) de ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem
olacak şey değil; ben ancak bana vahyedilene uyarım. Bakın, (bu konuda) Rabbime
baş kaldıracak olursam, dehşet veren o (Büyük) Gün (gelip çattığında) azabın
(beni bulmasın)dan korkarım!"
Yüce Allah’ın insanlara iki
seçenek sunmuştur. Birincisi takva yolu, ikincisi de fısk, fücur yoludur.
Seçtiğimiz yolda bizi serbest bırakmıştır. İsteyen istediği yolda
gidebilecektir. Ta ki ahrete kadar…
Fatır 45. Ayet: Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen
cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki,
onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni
yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.
Yüce Allah’ın Vakıa 78-82. Ayette,
Kur’an’a temiz olanlarının yaklaşmasını buyuruyor. Bunu da “Abdestsiz Kur’an’a
dokunulmaz” demişlerdir. Biz Kur’an’a ne kadar az yaklaşırsak onlar için o
kadar iyidir. Biliyorlar, Kur’an’ı anlamaya başladığımızda artık bizi din
konusunda kimse aldatamaz. Herkes Kur’an’ı anladığı dilden okusa malum
kişilerin etrafında kimse kalmaz.
Birlikte düşünelim: Bir gayrimüslim merak etti ve Kur’an’ı okumak istiyor.
Abdest alacaksa bile o bilgiyi öğrenebilmesi için Kur’an’ı eline alması
gerekmez mi? Elinde eldiven varsa problem yok, ama çıplak el değmeyecek. Neden?
Vakıa 78, 79. Ayet:
sağlam korunan ilahi kelam içinde (insana tebliğ edilmiş)tir ki ona ancak
(kalben) temiz olanlar dokunabilir:
Yüce Allah’ın “temiz” demesini ruhen temizlik olarak anlamalıyız.
Aksi halde hafız olmuş kişilere
bile abdest almadan dokunmamamız gerekir.
Bir tarihte vaaz hocasına “Cep telefonuma Kur’an’ı indirebilir miyim?” diye sormuştum.
Problem olmayacağını söyledi. Cebimde Kur’an taşımamda, elime alıp abdestsiz
okumamda problem yokmuş. İnanılır gibi değil… Hatırlıyorum da Kur’an dersi
aldığım zamanlarda, hoca her gün bana gelirdi. Bir gelişinde “Abdestin var mı?”
diye sordu. “yok” Dedim. Hoca “Tamam gel oku. Sayfaları ben çeviririm.” Dedi. Acele
işi varmış.
Canım kardeşlerim, burada bir şeyler oluyor. Kur’an’ı okuyoruz. Problem yok.
Kur’an’a elimizi dokunamıyoruz… Bir yayınevi de Kur’an’ın dışına jelatin
kaplamış, “Bizim Kur’an’a abdestsiz dokunabilirsiniz” diye reklam yapıyor. İşte
biz bu yaşanılanlara din diyoruz. Matbaaya gelmeden önce o ağaç ne aşamalardan
geçiyor, Matbaada yerlerde, kaç abdestsiz kişinin elinden geçiyor…
Bilmeden çok büyük hata yapıyoruz. O da Kur’an’ın içini boşaltmak, işlevini yok
etmektir. Yüce Allah’ın 6236 mesajına yüz çevirmektir. Bunları önemsizleştirip;
ağacı, mürekkebi kutsallaştırıyoruz. Hâlbuki kutsal olan Kur’an’ın içeriğidir.
Bizim O’na verdiğimiz değer; kolay ulaşamayacağımız evin en yüksek köşesinde
saklamak, abdestsiz dokunmamak ve anlamadığımız dilde okumaktır.
Kur’an’da namaz dışında abdestle ilgili bir tek ayet yok. Abdest yalnız namaz
için gereklidir.
Kısacası kardeşlerim, Kur’an her
an yanı başımızda, elimizin altında olmalı. Her an açık bakabileceğimiz konumda
olmalı ki, Yüce Allah’ın mesajına kulak verebilelim. Yaşamımızı ona göre idame
ettirebilelim. Korkmayalım Kur’an çarpmaz. Asıl Kur’an çarpıklıkları
düzeltir.
Dünya yaşamında Nebi Muhammed’e
büyücü, deli, şair dediler. Varsın size de Kur’an sapığı desinler.
Nebi Muhammed öncesinde İslam’ı
Allah’ın kitaplarındaki tahrifatla yozlaştırmışlardır. Şu an da paralel
kitaplarla yozlaştırıyorlar. Fark var mı? Günümüzde Kur’an-ı Kerim sapasağlam
tertemiz duruyor. “ Siz okumayın, anlamazsınız bize soracaksınız.” diyorlar.
Bizim de canımıza minnet, okumuyoruz…
Yüce Rabb’imiz Kur’an’ı Kerim
için, “Ayetlerinin açıklamasını detaylı, eksiksiz, ayrıntılı şekilde kendisinin
yaptığını buyuruyor. Hiçbir eksik bırakmadığını, en güzel biçimde tamamladığını
da söylüyor. Böyle olunca bize düşün iş Allah’ın “apaçık” dediği Kur’an’ını
anladığımız dilde okumak ve hayatımıza taşımaktır. Kur’an’ı okudukça göreceksiniz
o mübarek kitap, size ilave okumanız gereken kitapları da söyleyecektir.
Apaçık ayetler indirdik. (2/99),
(10/15), (12/1), ( 15/1), (19/73), (22/16), (22/72), (24/1), (24/34), (24/46),
(27/1), (28/2), ( 29/49), (36/69), (43/2), (44/2), (46/7), (57/9), (58/5),
(65/11)
Hiçbir eksik bırakmadık. (6/38),
Detaylı olarak açıkladık. (6/97, 98), (6/114),
(6/119), (6/126), (6/154), (7/32), (7/52),
(10/37), (11/1), (12/111), (13/2), (30/28)
Ayrıntısıyla açıkladık. (17/12)
Kolaylaştırdık. (19/97), (44/58), (54/17, 22, 32, 40)
En güzel biçimde tamamlanmış.
(6/154)
İndiren ve koruyucu Yüce Allah’tır. (15/9)
Allah rızası için O’nun Kur’an’ını
okuyalım. Okuduğumuzla yaşayalım…
Facebook sayfamda önceleri herkes gibi paylaşımlar yapıyordum.
Herkes gibi derken, insanları imrendirici paylaşım yapmamaya özen gösterirdim.
Bu paylaşımlar zamanında bir hareket, canlılık vardı. Onlar sizin paylaşımınızı
beğenir veya yorum yaparlar. Siz de onlara… Sonra, tanımadığım fakat arkadaşlık
isteyenleri ekledim. Ayrıca listeme yeni benim istediğim arkadaşları da davet
ettim. Arkadaş sayısını çoğalttım. Sonra dinimiz dışı paylaşım yapmamaya
başladım. Genellikle de Yüce Allah’ın mesajlarını paylaştım. Sanki sayfaya ölü
toprağı serpilmiş gibi oldu. Sayfada ki o canlılığın bittiğini hissettim.
“Paylaştıklarım görünmüyor” diye düşündüğüm bile oldu. Arkadaşlarda tepki
sıfıra yakın. Sonra 23 Nisan da torunum şiir ezberlemiş. Ben de çok beğendim.
Değişiklik olsun, yayınlayayım dedim. Yayınladım ve anladım ki herkes
paylaşımlarımı görüyor. İçimi buruk bir sevinç kapladı. Paylaşımlarımı
görüyorlardı. Ben de karıncanın ateşi söndürmek üzere su taşıması
gibi “devam” kararı verdim. Allah nasip ederse ölene kadar da devam edeceğim.
Bir kişiyi bile Yüce Allah’ın mesajlarıyla etkileyebilirsem ne mutlu bana…
Geçmişimde bütün cemaatlere,
tarikatlara sıcak bakardım. Çok cemaatin sohbetinde bulundum. Gittiğim herhangi
bir cemaatin mensupları, diğer cemaatin yol ve yöntemlerini beğenmedikleri gibi
onları tenkit ederlerdi. Ben karşı çıkardım. “Her cemaat farklı bir yol seçmiş,
ama buluşma noktası aynı” derdim. Kendimce dindar olduğunu sanırdım.
Yaşadığımın farklı şeyler olduğunu bilemedim. Allah’ın yolunun yasasının tek olduğunu
düşünemezdim.
Ahzap 62. Ayet:
Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah'ın kanunu böyledir. Allah'ın
kanununda asla değişme bulamazsın.
Üç sene üst üste Kur’an’ı tecvitle okumayı öğrenmek adına yakınımdaki camiye
gittim. Ayrıca her gün iş yerime ders vermeye bir hoca gelirdi. Bir de nameli
okuduğum zaman tüylerim diken diken oluyordu. Arkasından da “Sadakallahul-Azim”
dediğimde keyfime diyecek olmuyordu. Bir gün Kur’an’ı öğreten hocaya “Sadakallahul-Azim’
in anlamı nedir?” diye sordum. Cevap: “Azim
olan Allah ne güzel ne doğru söyledi…” Bu cevap karşısında bile kafamda
şimşekler çakmalıydı; ama hiçbir etki yapmadı. “Acaba Yüce Allah’ım ne söyledi!”
diye heyecanla Kur’an ele alınmaz mı? Alınmıyor işte. Beynimiz o kadar yıkanmış
ki, aklımıza bile gelmez. Gelmedi de. Nasıl olsa başkaları Allah’ın sözlerini bize
açıklıyor. Ya o kişi yanlış biliyorsa? Olur mu canım, hocadan daha mı iyi
bileceksin? İşte böyle… Böyle de, kimse Kur’an’dan hüküm okumuyor ki, okuyan da
bir ayet, on rivayet… Hayrını görün…
Her sene mukabelelere katılıyor, iki-üç hatim yapıyordum. Yaptığım hatimleri de
ölmüşlerime gönderiyordum.
Özür dilerim. Bir şeyi atladım. Benim Kur’an okumayı öğrenmemin en önemli
sebebi Anne’m ve Baba’mın yaşlanmasıydı. Allah herkesin anne ve babalarına
hayırlı uzun ömür versin. Emelim arkalarından Kur’an okuyup, Yasin okuyup
göndermekti. O zaman ayetlerin manasından haberim yoktu ki… Bilmiyordum. Bu
ayetlerin içeriğinden zerre kadar haberim yoktu.
Yasin 70. Ayet:
(Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kâfirlerin
üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).
Fatır 22. Ayet:
Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah, dilediğine işittirir. Sen, kabirde
bulunanlara işittirecek değilsin.
Herkes Dünya’dan göçünde boynunda
amel defteriyle gidecek. Başkasının ölmüşe sevap pompalayamayacağını, sonradan Kur’an’dan
öğrendim. Yüce Rabbim kâinatta yarattığı her şeyi emrimize verdiği gibi, akıl
vermiş, düşünme yeteneği, vermiş.
Birlikte düşünelim: Siz çok
zenginsiniz. Ben kimsesiz, açlık sınırında muhtaç birisiyim. Allah
hayırlı ve uzun ömür versin. Siz de, ben de Hakk’ın rahmetine kavuştuk. Siz
vasiyetinizi önceden hazırladınız. “Şu servetimin geliriyle 7/24 Kur’an
okutulacak ve sevabı bana gönderilecek.” Ben kiramı ödersem yemeye para
kalmıyor. Yersem de ev sahibi kapımda. Benim vasiyet bırakacak kimsem yok, mal
varlığım da yok. Böyle bir sevap gönderme operasyonu olsa adaletli olur mu?
Enbiya 47. Ayet:
Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre
kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu
getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.
Ölüm gelip çattığı ana kadar, yaptıklarımız ne ise; iyi veya kötü sadece onları
götürebiliyoruz.
Biz öldükten sonra kimsenin bize
faydası olmaz. Doğru olan sadece Dünya’da alınacak sevaplardır. “Hani Dünya’da
kalıcı hayırlı işler için amel defteri kapanmıyordu” diye mırıldananlarınız
vardır. Dünya’da yaptırdığımız çeşme, yol, yetiştirdiğimiz hayırlı evlat vb.
hayır hasenatınızın ne kadar Dünya’da kalacağını, ne kadar kişinin
yararlanacağını, tek bilen Yüce Allah’tır. Bunları da amel defterine ilave edip,
defterimizi kapatacaktır diye düşünüyorum. Harici tüm sevap, girişlere
kapalıdır. Ölmüşlerinize dua edebilirsiniz. Fakat ölmüşünüzün sevap hanesine
ilave yapamazsınız. O sevap sizindir.
Ölüm anında bile, tövbe edenin
tövbesini kabul etmeyen Yüce Allah, başkaları tarafından mevtaya gönderilen sevabı kabul eder mi?
Nisa 18. Ayet:
Oysa ne ölüm anına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında
"Şimdi tevbe ediyorum!" diyenlerin tevbesi kabul edilecektir, ne de
hakikat inkarcısı olarak ölenlerin; Biz, işte böylelerine şiddetli bir azap
hazırlamışızdır.
Bir süre öncesine kadar dinimi
bildiğimi sanıp, çoğunluğun yaşadığı gibi yaşıyordum. Kur’an’la da iç içeydim.
Fakat anlamadığım dilden okurdum. Meali hiç elime almadım, desem yeridir.
Gençlik yıllarımda Baba’ma ait Kur’an’ın Arapça ve meali vardı. Bir iki
bakmışımdır o kadar.
Nasıl olsa çevremde din anlatıyor.
Camide de kim ne yapıyorsa onu yapıyordum. Üç beş sure ile yatıp kalkıyordum.
Yalnız, kandil geceleri sıkı bir ibadetle geçiriyordum. Kadir gecesi hariç o
günlerin uydurma olduğunu da sonradan öğrendim. Kur’an’ı anlamayacağımıza öyle
inandırıyorlar ki, okumak anlamaya çalışmak, insanın aklına bile gelmiyor. Kur’an
kurslarında, anlamadan seslendirmekten başka bir şey öğretilmiyor. Bireysel dini
sorumluluğum yok gibiydi. Ona sorarak buna sorarak din nasıl yaşanıyorsa öyle
yaşıyordum. Çoğunluğun yaşadığı gibi…
En’am
116. Ayet:
Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar
ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.
Kur’an’ın “Ey iman edenler” hitabından
haberim olsa da, bireysel emir olduğunu algılamam engellendi. Şahsıma hitap
edildiğini düşünemedim. Bu işin üstatları olduğunu söyleyenlerden öğreneceğimi
sandım. Onlar da ağızlarını eğe büke Arapça rivayetler okuyor, sonra mealini
veriyorlardı. Sanıyordum ki söyledikler Allah’ın ayetleri… Nereden bilirdim çoğunun
nebi Muhammed’in ağzına yakıştırma iftiralar olduğunu. Çoğunun bilemediği gibi
ben de bilemedim. Bilseydim Yüce Allah’ın 6236 adet mesajına yüz çevirebilir
miydim? Hemen Kur’an’a sarılır, elimden düşürmezdim. O geçirdiğim günlere
yazık. Çok üzülüyorum, o günlerimi boşuna geçirmişim. Çok seviniyorum, geçte
olsa Kur’an talebesi olma yolunda bir adım atmama Yüce Allah’ım izin verdi.
Buna sebep olan kardeşimden de Allah razı olsun…
O KARDEŞİM…
Bir gün benden yaşça küçük Çorum’da
ki bir akrabama kutlama mesajı gönderdim. “Kandiliniz mübarek
olsun.” Gecikmeden cevap geldi. “Öyle bir kandil yok ki…” Nasıl
kızdığımı tahmin edemezsiniz. Aradan zaman geçti. Memleketime gittiğimde onu da
görmek istedim. Bulunduğum yere davet ettim. Sağ olsun geldi. Bir süre hoş
beş ettikten sonra sadede geldik. Kandil gecesinin olmadığını tekrarladı. “Tek
bir gece var o da Kadir gecesidir” diye devam etti. Dinliyorum ama bu kardeşim
başka âlemlerde diye düşünmeden de edemiyordum. Atalarımdan gelen dini öyle
kanıksamışım ki biraz da boş dinliyorum. Bir cemaatin ileri gelenlerinde bir
kişinin “Muhammed eşittir, Allah” demesinden tut, iftar
programlarında anlatılanların din olmayıp masal olduğunu vb. şeyleri o anlattı,
ben dinledim. Youtube’dan bazı videolar gösterdi. İzledim. Zaman
zaman cevap verdiklerim oldu, ancak yavan cevaplardı. Buna rağmen inanmak
istemiyordum. “Herkesten daha mı iyi biliyor” düşüncesi aklımdan geçmedi değil.
O’nu yoldan çıkmış gibi de düşündüm. Dinlerken babasını düşündüm. Amcalarını
düşündüm. Hepsinin Kur’an elinden düşmezdi. Bir kısmı da hafızdı. Bir amcasının
ayakkabı satış mağazası vardı. Dipte mini bir bölünmüş alan vardı. Döve, seve
büyük oğlunu hafız yapmıştı. Bir amcasının tuhafiye mağazası vardı. İçeride
müşterisi yoksa hemen Kur’an okumaya başlardı. O esnada müşteri de gelse
bakmazdı. Müşteri onu bildiği için sayfayı bitirmesini beklerdi. Uzatmak
istemiyorum. Başlangıçta, konuyu Allah’ın kitabına, Kur’an’a bağlayacağından
haberim yoktu. Yine de tam tatmin olmamıştım. Sohbetin bitiminde söylediklerini
araştıracağımı söyledim. İçimde soru işaretleri oluşmuştu; Genel anlamda benim
için yine de sapıtmış birisiydi. O soru işaretleri net değildi. Yakınlarımdan Nakşibendi
tarikatı mensubu bir büyüğüme bu konuyu açtım. “Bana da bazı şeyler söyledi.
Bir daha benimle bu konulara girmemesini söyledim.” Dedi. Kardeşimin
anlattıkları, Yüce Allah’ın mesajlarıdır. Bu mesajlar doğrultusunda yapılan
yanlışlardır. Cübbeli Ahmet der ya, “Allah’a yaklaşabilmek için aracı gerekir. Bir
elektrikte bile eğer sen ana trafoya direkt bağlanırsan patlatırsın. Direkt
Allah’a bağlanırım diyen şeytana bağlanır.” O’na göre önce Cübbeli Ahmet’e
bağlanırsan paçayı kurtardın. “Bize tabi olacaksanız aklınızı bir kenara koyacaksınız”
demese bilgilerinden yararlanmak adına yaklaşalım diyebilirim. Kendisinin
aklına göre yaşamamızı istiyor. Yüce Allah tekrar, tekrar “Aklınızı kullanın”
diyor. “Aklını kullanmayana pislik yağdırırım.” (10/100) Diyor. “Şah
damarınızdan daha yakınım.” (50/16) Diyor. Bize bizden daha yakın olan ve
aklımızı kullanmamızı emreden Rabb’imiz varken belamızı mı arayacağız. Eğer
geçmişte beynimi yakmışsam sebeplerdin birisi de Cübbeli’dir? Her Cuma geceleri
Ümraniye Ihlamurkuya da sohbetlerine giderdim. Uzun hikaye…
İstanbul’a döndüğümde kafamın içindeki soru işaretleri daha belirgin hal almaya
başladı. Bir taraftan meal okurken, bir yandan da Youtube’dan videolara devam
ediyordum. Kafam çorba olmuştu. Karman karışık. Restoranlarda ki aşçı yemeği
gibi, biraz ondan biraz bundan…
Video izlerken Prof. Dr. Mehmet Okuyan’ın bir sözü çalışmama daha da hız verdi.
“Karışık kafadan zarar gelmez…” Demek ki doğru yoldayım dedim.
Fakat inandığından, bildiğinden, daha doğrusu atamızın dininden çıkmak o kadar
zor ki, eşekten düşenin halinden eşekten düşen anlar. Yani anlatılmaz
yaşanır.
Dininizi anlayıp yaşamak isteyen kardeşlerim Kur’an’ı elinize almadan önce,
kesinlikle kafanızın içerisindeki bütün kirli bilgileri silip atmanız ve
anladığınız dilde okumanız gerekiyor. Söylemesi kolay; ama yapması zordur. Bana
başlangıçta böyle bir bilgi verilmedi. Verilseydi becerebilir miydim, onu da
bilmiyorum. Neticede çok zorlandım. Rotanız “Resule itaat Allah’a
itaattir” düsturu olursa gidiş çizginizi bozmayacağınızı ümit ediyorum.
https://aydinorhon.blogspot.com/2019/07/nebi-resul-kimdir.html
Al-i İmran 32. Ayet:
De ki: "Allah'a ve resul'e itaat edin." Eğer yüz
çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.
Mealleri karşılaştırarak okumakta fayda görüyorum. En doğruyu bu şekilde
bulabileceğimize inanıyorum. Sizi anladığınız dilde Kur’an okumanızı önerirken
orijinalini ötekileştirdiğimi zannetmeyin.
Anladığımız dilden Kur’an’ı okumamız ne kadar önemliyse; orijinalinin önemi bir
o kadar daha fazladır. Elli yıl önce basılmış bir Kur’an mealini ile, günümüzde
ki meali okuduğunuzda ne dediğimi anlayacaksınız. Kur’an
Rab’ca olup sürekli kendini yeniler.
Yüce Allah Kur’an’ın da; Abdestin alınmasını, nasıl bozulduğunu üç beş satırda anlatmıştır.
Haşa Allah becerememiş başkaları 150-200 sayfalık kitaplar yazmışlar. O kitaba
göre abdest alıyorlar.
Maide 6. Ayet:
Ey inananlar, namaza dur(mak iste)diğiniz zaman yıkayın: yüzlerinizi ve
dirseklere kadar ellerinizi; meshedin: başlarınızı ve topuklara kadar
ayaklarınızı. Eğer cünüp iseniz tam temizlenin. Hasta, yahut yolcu iseniz,
yahut biriniz tuvaletten gelmişse, ya da kadınlara dokunmuş da su
bulamamışsanız temiz toprağa teyemmüm edin; ondan yüzlerinize ve ellerinize
sürün. Allâh size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan
ni'metini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz.
Yukarıda kitaplar diye çoğul
yazmam, hatadan değildir. Her mezhebin kitabının (dinini yaşama tarzının) ayrı
olmasındandır. Allah tek bir kural, yasa koyuyor. Biz ona uymuyoruz. Dört
farklı gruba bölünüp her birimiz farklı kitaba iman ediyoruz.
Al-i
İmran 103. Ayet:
Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve
Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken
kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O'nun lütfu ile kardeş oldunuz ve ateşli bir
uçurumun kenarında (iken) sizi ondan (nasıl) korudu. Bu şekilde Allah
mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız,
(5/6) Ayette gördüğünüz gibi abdest alırken ağız, burun, kulak yıkamak yok. Bu
ayeti okumama rağmen abdest alışımı Kur’an’a göre değiştirmedim. Hatırlarsanız,
alışılmışlardan uzaklaşmanın zor olduğunu söylemiştim. Kendimce: Yüz yıkanması emri var. Ağız, burun, kulak da
yüzün içerisinde, hem fazladan zarar gelmez” dedim. Eski bildiğimle devam
ettim. Önceki abdest alış şeklini değiştiremedim. Allah’ın mesajıyla ne kadar
çok muhatap olursanız, Yüce Allah’ta sizi o kadar önemsiyor. Kur’an
bütünlüğünde düşündüğümde Baktım ki, bu yaptığımın bile şirk. Sonra
ne emrediyorsa, yerine getirme gayreti içine oldum. İnşa Allah olacağım da. Her
şeyi detayıyla açıklayan ve dinini tamamlayan Allah, isteseydi birkaç kelime
daha ilave ederdi.
Maide
101. Ayet:
Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın;
Kur'an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah
bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır.
Maide 3. Ayet:
… Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi
tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim…
En’am 38. Ayet:
Yeryüzünde hiç bir canlı ve iki
kanadıyla uçan hiç bir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz
Kitap'ta hiç bir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine
toplanacaklardır.
Her mezhebin kendine göre kuralları vardır.
Mezheplere abdestin farzı kaçtır diye sorsak: Hanefi 4, Maliki 7, Şafii 6,
Hambeli 7.
Abdesti bozan şeylerin sayısını sorsak: Hanefi 12, Maliki 3, Şafii 5, Hambeli 8
diye cevap alırız.
Halbuki Yüce Allah kitabında her şeyi açıklamış.
Bakara 159. Ayet:
İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti Kitap'ta açıklamamızdan sonra onları
gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme
konumunda olanlar lânet eder.
Yüce Allah bizlere domuz eti, kan, leş ve Allah adı dışında kesilen hayvanların
etinin haram, temiz şeylerin helal kılındığı da buyuruyor. Mecbur kalırsanız
bunları da yiyebilirsiniz diyor. Haram
olanlar dışında her şey helaldir.
Bakara 173. Ayet:
Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah'tan
başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin
ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur.
Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Maide 5. Ayet:
Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. …
Eğer Mezheplere bakarsanız başınız döner. İsterseniz birkaç örnek verelim.
Yılan balığı yenir mi? Hanefi
(Helal) - Hambeli (Haram)
Karga eti yenir mi? Maliki (Helal) - Hanefi, Şafi, Hambeli (Haram)
At eti yenir mi? Maliki (Helal) - Hanefi (haram)
Kırlangıç eti yenir mi? Hanefi, Maliki (Helal) – Şafii, Hambeli (Haram)
Allah’ın Âdem’den günümüze yasası tekdir. Allah’a sanki dinlerini
öğretiyorlar.
Yunus 59. Ayet:
De ki: "Allah'ın sizin için
indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan, haber var mı?
Söyler misiniz?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah
hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?"
Hucurat 16. Ayet:
(Ey Muhammed!) De ki: "Siz Allah'a dininizi mi
öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerdeki ve yerdeki her şeyi bilir. Allah, her
şeyi hakkıyla bilendir."
Şimdi mezhep imamlarına bir göz
atalım. Öncelikle bu kişiler birbirinden değerli imamlardı. O gün ki imkân ve
şartlara göre kendi yorumlarını koyarak dinlerini yaşayan ilim
adamlarıydı.
Kimseye peşime takılıp gelin de demedi. Deseler bile Allah’a ve resule itaat (4/80)
ilkesinden çıkmamamız gerekmiyor mu? Onlar o zaman ki yorumlarına göre
dinlerini yaşadılar. Günümüze kadar gelen onlara isnat edilen yorumlar
gerçekten onlara mı aittir? Onu da bilmiyorum. Değişmediğinden tek emin
olduğumuz Allah’ın kitabıdır. (15/9) Bizler Yüce Allah’ın mesajlarından
anladığımıza göre yaşamalıyız.
Nebi Muhammed’in ölümünden 67 yıl sonra İmam-ı Azam doğmuş. Çocukluk dönemi, yetişme
dönemi derken yaklaşık bir asır sonra ilim sahibi olduğunu kabul edelim. Diğer
imamlar; İmam malik 79 yıl, İmam Şafii 135 yıl, İmam Hambel 178 yıl
sonra doğmuşlar. Bunların da yetişme sürecini unutmayalım. Nebi Muhammed’in
ölümünden bu kişilerin gelişimine kadar dinini yaşayan Hz. Ebubekir, Ömer,
Osman, Ali dinlerini yaşayamadan mı öldüler?
Birileri çıkıyor: “Buhari ve Müslim çökerse, İslam çöker” diyebiliyor. Haşa
Buhari, Müslim Allah mı?
Onlara da bir bakalım: Buhari Muhammed’in ölümünden 178 yıl sonra doğarken,
Müslim’de 189 yıl sonra doğmuştur. Kimilerinin, Kur’an’ı dinin merkezine
oturtmak ağırına gidiyor.
Hac
72. Ayet:
Kendilerine âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, o kâfirlerin yüz
ifadelerinden inkârlarını anlarsın. Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi
okuyanlara hışımla saldıracaklar. De ki: "Şimdi size bu durumdan daha beterini haber vereyim mi: Ateş.. Allah,
onu kâfirlere vaad etti. Ne kötü varış yeridir orası!"
Ebu Hanife din âlimi Nebi Muhammed’in
ölümünden yaklaşık iki asır sonra İmam-ı Azam oluyor. Bu arada yaşayan ashap
hangi mezheptendi? Neye göre dinlerini yaşadılar. Nebi Muhammed’in, Ebu
Hanife’nin rehberi Kur’an değil miydi? Ne yazık ki Nebi Muhammed
döneminde bile Kur’an dışı benzer hareketler vardı. Günümüze kadar gelişinde
bazı güçlerin etkisiyle çığ gibi büyümüştür.
Furkan 30:
Muhammed der ki: Ey Rabbim! KAVMİM BU KUR’AN’I BÜSBÜTÜN
TERKETTİLER.
Kafamın karışık döneminde Hac
kurası neticesinde bize de hac nasip oldu. Bir an panikledim.
Benim çocukluk-gençlik arası dönem de hacca giden insanlardan bazıları hacca
gittikten sonra ticareti bırakırdı. Bazıları da tabeladaki isminin önüne “H”
harfini ilave ettirirlerdi.
Ben geçmişte ki inancımda da Hac’a gidenlerin günahlarının affedilmeyeceğine
inanırdım. Gittiğimde ne yapacaktım? Hac konusunda belirli ayetler vardı; fakat
bir daha gidebilecek miydim? Eksik bilgilerle de gitmek istemedim. Kendisini Kur’an
talebesi sayan birkaç Prof. ‘a mesaj yazdım. “Ben kafası karışmışlardanım”
dedim. “Hac’a gideceğim. Ne yapayım?” Cevap verenler ayet dışına çıkmadan
yarama merhem oldular.
İlk Medine’ye gittim. Boş zamanlarında Kur’an meali okuyordum. Medine’de olsun,
Mekke’de olsun Arapça dışı Kur’an okuyan kimseye rastlamadım. Bu demek oluyor
ki, sadece biz değil, bütün İslam ülkeleri aynı durumda, Arapça dışı Kur’an
okuyan ne yazık ki yok.
Fussulet 44. Ayet:
Eğer biz onu başka dilde bir Kur'an yapsaydık onlar mutlaka, "Onun
âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir nebi
öyle mi?" derlerdi. De ki: "O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır.
İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalı ve
anlaşılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da
anlamıyorlar)."
İsra 89. Ayet:
Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türlü misali değişik şekillerde
açıkladık. Yine de insanların çoğu ancak inkârda direttiler.
Mekke’ye geçtim. Şok oldum. Umduğum Manevi hazzı alamadım. Buna sebep olan şirk
batağında olan insanlardır. Onların bu halinden etkilenmemek mümkün değildi.
Bilinmelidir ki namaz,
oruç, infak ne kadar ibadetse Hac da durumu müsait olanlara emredilmiş bir
ibadettir. Hiçbir
ibadet günahlarımızı sıfırlamaz. Günümüzde yapılan hac ibadeti Allah’ın istediği
gibi mi yerine getiriliyor? Doğrusunu ancak
Yüce Allah bilir.
Hacdan dönüşümde facebook’ta “KatıksızMüslümanlar” https://www.facebook.com/groups/katiksizmuslumanlar
adı
altında bir grup kurdum. Asıl gayem bir şeyler aktarmaktan daha çok bir şeyler
öğrenmekti. Sonra Allah benim bir şeyler aktarabilmemi nasip etti. Ticari ve
sosyal kullandığım bütün gruplarımı dini gruba dönüştürdüm. “Katıksız
Müslümanlar 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, ” diye devam etti. Bu gruplarda da Allah’ın izni ile çalışmalar
devam ediyor. Gruplarda paylaşımlarını yapan diğer arkadaşlarıma da minnettarım.
Allah onlardan razı olsun.
Uydurulmuş dinden sapıp, indirilmiş dine yöneldiğim bu günlerde içim o kadar
huzurlu ki, kendimi o kadar rahat hissediyorum ki…
En azından Yüce Allah’a nasıl
cevap vereceğimi biliyorum.
Yüce Allah’ımdan Rahim sıfatından
yararlanmak adına, geçmişte yaptıklarım hatalara bir daha dönmemek üzere tövbe
ettim.
Furkan 70. Ayet:
Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların
kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir.
Yüce Allah’ım açıklamış olduğun
kitabını gizleyenden olmadım. Aksine gizleyenleri deşifre etmeyi ilke edindim.
Duymayanlara duyurma, bilenlere hatırlatma yolunu seçtim.
Bakara 159. Ayet:
İndirdiğimiz
apaçık delilleri ve hidayeti Kitap'ta açıklamamızdan sonra onları gizleyenler
var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet etme konumunda olanlar
lânet eder.
Dinini parçalayanlarla tamamen iletişimimi kopardım. Sen’in mesajlarına kulak
verdim ve hayatıma taşıma gayreti içerisinde oldum.
Al-i
İmran 105. Ayet:
Kendilerine
apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte
onlar için büyük bir azap vardır.
İmtihanıma Sen’in Kur’an’ın ile
çalışıtım. Okuduklarımdan anladıklarımı hayatıma taşıma gayreti içerisinde
oldum.
Fuhruf 44. Ayet:
Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.
Sen’in Kur’an’ından düşünüp aklımızı kullanmamız için bir sürü
öğüdünüzü aldım. Ben de düşündüm. Aklımı kullandım. Eğer yanlış yapmışsam
aklımdandır. Beni bağışla, Günahlarımı affet…
diyebileceğim.
Tarikatların eteğine sarılmışların da ne diyeceği malum… Bir tarikatın ne
diyeceğini size açıklayayım: “Ben Nakşibendi tarikatının Halidi
kolundan’ım” dediklerinde bütün kapılar
açılacak.
Hangi kapıların açılacağını tabi ki Allah bilir.
Kulaktan duyma, atalarının dinini yaşayanlar ne der, işte onları bilemiyorum.
Saffat 155. Ayet:
Hiç düşünmüyor musunuz?
Hud 51.Ayet:
“…Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"
Ya Rabbi! Yalnız sana ibadet eder ve yaldız senden yardım dilerim. (1/5)
Aklımın yetmediği yerde hatalarım olmuşsa beni affet…
Doğrularım Allah’a yanlışlarım
bana
aittir. Aydın
ORHON