Yükteki Su
Kabı: Yusuf’un Hikâyesinden Bugüne Adalet ve Merhamet?
Bir gün ansızın yüklerin arandığını hayal et…
Herkesin omzunda, sırtında bir çuval var. Kimisinin içinde dua, kimisinin
içinde kin, kimisinin içinde sessizce işlenmiş iyilikler… Ve o anda, yükler tek
tek açılıyor. Senin yükünde ne çıkacak? İşte Yusuf kıssasında geçen “su kabı”
hadisesi, bu soruya derin bir cevap veriyor.
Yıllar geçmişti… Yusuf, bir zamanlar
kardeşlerinin kıskançlığı yüzünden kuyuya atılmış, köle olarak satılmış,
ardından zindana düşmüştü. Ama Allah’ın planı hep onunlaydı. Sabretti, ölçüsünü
bozmadı, iftiralara karşı sustu ve sonunda Mısır’da devlet hazinelerinin başına
geçti.
Bir gün uzak diyarlardan gelen bir kafile sarayın
kapısına vardı. İçlerinde Yusuf’un öz kardeşi Bünyamin de vardı. Onlar Yusuf’u
tanımıyorlardı ama Yusuf onları bir bakışta tanımıştı. Yıllar önce kendisini
kuyuya atan kardeşleri karşısındaydı. Kalbinin bir yanı eski acıları hatırlasa
da, öteki yanı Allah’ın verdiği görevle doluydu.
Yusuf, kardeşlerine erzaklarını yükletti. Fakat
Bünyamin’in gitmesini istemiyordu. Onu korumalı, yanında tutmalıydı. Ama nasıl?
Onların kanunlarına göre birini yanında alıkoymak için ancak suçüstü
yapılabilirdi. Yusuf, işte bu noktada bir plan yaptı.
“Sonra, kardeşlerinin erzaklarını yüklettikten
sonra, su kabını kardeşinin yüküne koydu. Sonra bir münadi, ‘Ey kafile! Siz
hırsızsınız!’ diye seslendi.” (Yusuf 12:70)
Bu dışarıdan bakınca bir tuzak gibi görünse de,
Yusuf’un amacı haksızlık değil; masum olanı korumaktı. Bu, merhametle örülmüş,
adaletle ölçülmüş bir stratejiydi. Yusuf’un niyeti, iftira ile yıkmak değil,
adaleti yerli yerine oturtarak temiz kalbi korumaktı.
Kur’an’da su, rahmeti, hayatı ve vahyi simgeler:
“Biz gökten suyu bir ölçü ile indirdik…”
(Mü’minun 23:18)
Kap ise ölçüyü ve içine konan değeri temsil eder.
Yusuf’un kardeşinin yüküne koyduğu su kabı, onun tertemiz kalbini, salih
amellerini ve safiyetini simgeliyordu. Yük, dışarıdan görünen bir yük değil;
içsel bir mânâya damga vuran bir semboldü. Bünyamin, geçmişte Yusuf’a yapılan
kötülüğe ortak olmamış, kalbi temiz kalmıştı. Yusuf, bu planla bir anlamda
geçmişteki haksızlığı dengelemiş, o temizliği onaylamıştı.
Yükler arandı, su kabı Bünyamin’in yükünde
bulundu. Bu bir suç değil, bir kurtuluştu. Yusuf intikamı seçmedi; adalet ve
merhameti aynı anda yaşadı. Allah’ın planı sessizce işliyordu.
Buradan çıkarılacak dersler var; sadece geçmişten
okunacak bir olay değil, bugüne uzanan bir sohbet. Kıssanın içinde geçen
semboller, kendi hayatımıza ayna tutar. Yük, su kabı, erzak, temiz kalp…
Bunların her biri hem dünyevi hem uhrevi karşılıklar taşır.
Her insanın sırtında bir yük vardır. Kur’an şöyle
der:
“Hiçbir günahkâr, bir başkasının günahını
yüklenmez…” (Fatır 35:18)
Senin yükün neyle dolu? Dua ile mi? Kinle mi?
Salih amel ile mi? Yusuf’un kardeşine koyduğu yük, merhametin ve adaletin
birleştiği bir işaretti. Bizim de kardeşlerimizin yüküne koyduklarımız ya
onları yüceltir ya da ağırlaştırır.
Yusuf, adalet ile merhameti dengeledi. Zor olanı
yaptı: Ne sadece sert oldu ne de ölçüsüzce yumuşadı. Bugün çoğu zaman ya
adaleti unutarak merhameti büsbütün gevşetiyor ya da merhameti hiçe sayarak
yalnızca serliğe saplanıyoruz. Oysa ikisi birlikte yürürse hakikat ortaya
çıkar.
“Sembolün gücü” dedik; çünkü “su kabı” olayı
sadece bir fiziksel araç değil, bir ruh haliydi. Su rahmetti; kap, içine konanı
taşıyan ölçü. İnsan da taşıdığı yükle kendi hikâyesini yazar. O yük ne tür bir
hikaye anlatıyor?
Bugünün Yusuf’u kim? İftiraya uğrayan, dışlanan,
anlaşılmayan ama ölçüsünü bozmayan; hiddetle değil hikmetle karşılık veren
kişi… Bugünün su kabı nedir? Kalbimizdeki vicdan, kardeşinin yanında duruşumuz,
yüküne ne koyduğumuzdur. Sözlerimiz, davranışlarımız, susuşlarımız; hepsi birer
müdahaledir. Kardeşimizin yüküne dua mı ekliyoruz, yoksa sessizce ağırlaştıran
bir taş mı bırakıyoruz?
Ahiret günü geldiğinde her şeyin karşılığı gözler
önüne serilecektir:
“Kim zerre kadar hayır işlerse onu görür; kim
zerre kadar şer işlerse onu görür.” (Zilzal 99:7-8)
O gün belki melekler şöyle diyecek: “Hükümdarın
kabı bu kişinin yükünde bulundu.” Bu, sadece dışarıdan verilen bir takdir
değil; kalbin içinde adaletle, merhametle, doğru ölçüyle taşıdığın yükün
ilanıdır.
Şimdi bırak bu olayı kendi hayatına yansıt:
- “Kardeş”
dediğin kim? Sadece kan bağı olan mı, yoksa yoluna dokunduğun,
karşılaştığın tüm insanlar mı?
- Bugün
birinin yüküne ne koydun? Dua mı, sessizce öfke mi, yoksa karşılık
vermeden yanında durmak mı?
- Kendi
yükünü salih amellerle ağırlaştırmak niyetinde misin, yoksa onu boş
bırakıp havada sürüklemeye mi terk ediyorsun?
- Ahiret
günü melekler “Bu kişinin yükünde rahmet kabı bulundu” desin istiyorsan,
bugün ne yapmak gerekiyor?
Ne mutlu o kula ki, Yusuf gibi adaleti merhametle
dengeleyip, kardeşinin yüküne su kabı gibi bir güzellik koymuş; kendi yükünü de
Rabb’in razı olacağı salih amellerle anlamlı kılmıştır. Sen de zaman durmadan
akıp giderken, yüküne ne koyduğunu sorgula; belki bir dua, belki bir yardım,
belki bir suskunlukla fark yarat.
Gerçek olan Allah’ın lütfu, hata ise benim aczimdendir.
Aydın Orhon
aydinorhon.com