MESCİTLERDE YAPILAN YANLIŞLAR...

           Camilere gidebilmek için ezanı bekleriz. Ezan okunur ancak ne dediğini çoğumuz anlamayız. Fakat biliriz ki namaz vaktidir. Makamlarla okunmasa namaz vakti olduğunu anlayamaz mıyız? Vakitlerin geldiğini bildirmek amaçlı siren çalınacağı duyurulsa, biliriz ki her siren çalışı namaz vaktidir. Buradan ezana karşı olduğum çıkmasın. Muhammet’ten sonra uygulamaya konulan makamla okunmasına karşıyım. Geçmişte ki fikrimi bana sorsanız, güzel sesli birisi okuduğunda güzel tüylerim diken diken olduğunu itiraf ederdim. Fakat doğrusu bu değil… Önemli olan name değil manadır. Anlamı okunduğunda aynı hisleri yaşayabiliyorsak ne mutlu bize…

 

            Rivayetlere göre müzik dinlemek haramdır. Kur’an’a göre problem yoktur. Kur’an okuyan hocalar sureleri de makamla okurlar. Bunun için eğitim alanlar bile var. Kur’an’da yasak olmamasına rağmen nameli okumak, bana sanki Yüce Allah’ın ayetleriyle alay etmek gibi geliyor. Benim bu düşüncemi hatalı bulan kardeşlerime ellerine bir meal almalarını ve o meali her hangi bir makama göre okumaya çalışmalarını öneririm, beni çok iyi anlayacaklar.

            Ezanlar hangi makamlarla okunuyor:


Sabah Ezanı: Sabâ, makamında,
Öğle Ezanı: Rast makamında,
İkindi Ezanı: Hicaz makamında,
Akşam Ezanı: Segâh makamında,
Yatsı Ezanı: Uşşak makamında…


     Camiden içeri girdiğimizde de durumda farklılık yok. Makamlara devam. Hocanın sesi ne kadar güzel ve makamını da, ne kadar usulünce uygulayabiliyorsa arkasında ki cemaatte o kadar çok oluyor. Nameden nameye geçiyor. Peki, cemaate ne veriyor. Cemaat bundan ne anlıyor. Name insanı uyuştururken, anlamı insanı gerçeğe yönlendirir.

            Hoca makamla sureleri okurken cemaatin kafası başka yerde... Sadece tekbire odaklanmış olarak yatıp yatıp kalkar. Hoca surelerini sesli okur. Cemaat okumaz. Okuduğunda da okuduklarının anlamını bilmez. Allah’ın  mesajından habersizdir.
            Hoca namaz surelerini sesli okuyor demiştik.  Ancak öğle ve ikindi namazlarında ve diğer vakitlerin 3. Ve 4. Rekâtlarında Hocada da ses kesilir. Sadece tekbir getirerek cemaatle birliktelik sağlar. Hâlbuki Yüce Allah bütün namazlarda ne yüksek ne kısık orta sesli okumamızı emreder. Bazı camilerde yüksek sesi dışarı bile verildiğini görüyoruz.

            İsra Suresi 110. Ayet; De ki;
 'Allah, diye çağırın, 'Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O'nundur.' Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse.


            Cemaat namazını bir şekilde kılar ve çıkar. Allah’a olan borcu ödemenin mutluluğu içerisinde evine, işine geri döner.  Bir önceki vakitle kıldığı vakit arasındaki günahlarını sıfırladığını düşünmesi de cabası... Bilmez ki ömür boyunca hiç durmaksızın namaz kılsa gözyaşının bile borcunu ödeyemez. Sen neyin borcunu ödüyorsun? Ancak Allah‘ın verdiği nimetler için şükredebilirsin. 

            Cami de etrafınıza bakındığınızda Allah’ın adının yazılı olduğu tablo ile karşılaşırsınız. Çok güzel. Çünkü O’nun mescidi ve O’na ibadet için gidiyoruz.


            Fatiha Suresi 5. Ayet;
Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.


            O da nesi? Yanı başında Muhammed de yazıyor. Allah’ın mescidinde, yalnız Allah’a ibadet edeceğimiz mescitte,  Muhammed’in adı ne yapıyor. Kabe’de de en büyükleri Lat, menat, uzza olan adlarda bir sürü objeler vardı. Bunlar melekleri temsil ediyordu. Mekkeli müşriklerde Allah’a yaklaşabilmek için putları aracı yapmışlardı. Zaten müşrik olmalarının sebebi de budur.

 

            Okutulan sela ve mevlit birer şirk unsurudur. Perşembe günleri yatsı ezanı öncesi okunan Sala’nın Türkçesini lütfen okuyun. Şiirde şirk dolu cümleciklerin mescitlerimizde nasıl okunduğunu hayretler içerisinde göreceksiniz. Mevlit’e de bakmayı unutmayalım, onun da pek farkı yok. Aşağıda ki linglerden de faydalanabilirsiniz.

 

            Sala okutmak şirktir.
https://aydinorhon.blogspot.com/2024/08/sala-okutmak-sirktir.html

            Mevlit okutmak şirktir.
https://aydinorhon.blogspot.com/2024/07/mevlit-okutmak-sirktir.html


             Bakara Suresi 285. Ayet;
'O'nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak sana’dır' dediler.


     Eğer camilerde farklı kişilerin isim tabloları olacaksa ki olamaz. Olsaydı Nuh, Davut, Musa, İsa, İbrahim ve bütün resullerin tabloları da asılmalıydı. Muhammed’ ile de bitmiyor. Ardından dört halife, ondan da geçtik bazı mescitlerde Hasan, Hüseyin’i de görmek mümkündür. Bu ayete göre ezanda okunan "Muhammed'en Resulullah." cümlesini de sizin yorumlarınıza bırakıyorum.


            Cin Suresi 18. Ayet;
Şüphesiz mescitler, (yalnızca) Allah'a aittir. Öyleyse, Allah ile beraber başka hiç bir şeye (ve kimseye) kulluk etmeyin (dua etmeyin, boyun eğmeyin, tapmayın).

         Eğer yalnız Allah’a ibadet ediyorsak Allah’tan başka kimseye ibadet etmeyeceksek, ibadethanede başkaları olmamalı. “Olmasının ne zararı var biz onlardan bir yardım ve istekte bulunmuyoruz ki…” Diyebilirsiniz. Şirk Yüce Allah’ın tek affetmeyeceği günah onun için ince düşünmek zorundayız. (4:48) “Yetiş ya Ali…” diyeni duyduk. “Yetiş Ya Geylani” diyeni de duyduk… Sizler mescitlerde “Şefaat ya Rasulullah…” demiyor musunuz? Şah damarınızdan size yakın olan Yüce Allah’ı kenara itip, Muhammed’den yardım istemiyor musunuz? (1:5)

 

             Camilerde Kur’an anlamadan okunmasına rağmen camiye yardım Türkçe istenir. Madem keramet Arapçada yardımı da Arapça isteseler ya…

 

            Hiç dikkat ettiniz mi? Hocalar, vaaz verirken veya hutbede kaç tane ayet okuyup açıklıyorlar. Allah’ın kaç tane mesajını bize bildiriyorlar. Lütfen dikkat edin. Nebi Muhammed’in ölümünden 200-250 yıl sonradan yazılmış rivayetleri din diye anlatıldığını göreceksiniz. Çoğu uydurulmuş olan rivayetleri gözümüze baka baka dinimizmiş gibi sunuyorlar. Bunu “Gale Resulullah” yani “Resulullah buyurdu” diye yapıyorlar. Bu söz, rivayetlerde geçmesine rağmen Resul Muhammed’e söyletmiş oluyorlar. Yüce Allah’ın vahyiymiş gibi cemaate aktarıyorlar.  Yani okuduklarını Kur'an'dan sansınlar diye dillerini eğip bükerler. Allah katından olmadığı halde "O, Allah katındandır." Derler. (3:78) Bunlar ya “Nebi, resul” kavramını bilmiyorlar, ya da kasıtlı yapıyorlar. Bizden de ona iman etmemizi istiyorlar.

            Resul, Nebi kavramları ne anlama gelir:
https://aydinorhon.blogspot.com/2019/07/nebi-resul-kimdir.html

 

 


            Dinlediğiniz hadis veya rivayetleri Kur’an’la karşılaştırıp doğruluk derecesini tespit edebiliriz. Hadis diye önümüze konulanı Kur’an’ın süzgecinden geçirmeliyiz. Kur'an onaylıyorsa kabulümüz. Yok, Kur’an aynı konuda farklı şeyler söylüyorsa “Resul Muhammed‘e İftiradır.” Düşüncesiyle onu reddetmemiz gerekmektedir. Resul Muhammed Kur’an dışı hiçbir şey söylemez. Söyleyemez… (46:9)

            Sözü uzatmamak adına; ayetlerle devam edelim:
           

            Hakka Suresi 44, 45, 46. Ayet;
Eğer o, bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik. Sonra onun can damarını elbette keserdik. Delil yerine atalarının uyduğu sisteme göre hayatlarını yönlendirenlere Kur’an’ın aşağıdaki ayetlerini okumanızı öneriyorum.

            Kehf  Suresi 26. Ayet;
Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.


            Yusuf Suresi 40. Ayet;
Hüküm yalnız Allah’ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar.


            Nahl Suresi  89. Ayet;
Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik.

            İsra Suresi 36. Ayet;
Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, hepsi bundan sorumlu tutulacaktır.


            Yunus Suresi 100. Ayet;
Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır.

            Enbiya Suresi 10. Ayet;
Andolsun size hatırlatıcı bir kitap indirdik. Yine de aklınızı kullanmayacak mısınız?

            En’am Suresi 114. Ayet;
Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım?


            Ankebut Suresi 51. Ayet;
Kendilerine okunmakta olan Kitap’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?


            Maide Suresi 49. Ayet;
Sen de aralarında, Allah’ ın indirdiğiyle hükmet…


            Yunus Suresi 15. Ayet;
Onlara ayetlerimiz açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar “Bize bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece vahyolunana uyuyorum.”

            Hud Suresi 1. Ayet;
 Bu bir kitaptır ki, Hâkim ve Her şeyden Haberdar olan, ayetlerini hüküm ifade edici (muhkem) kılmış ve sonra detaylandırıp (fussilet) açıklamıştır.

            İnşallah Rabb’imiz cümlemizi sapmış, aklını kullanmayan kullarından eylemesin. Çoğunluk sapmış olmasına rağmen saptığının farkında bile değildir. (6:116) Kimimiz bazılarını efendiler edinmiş, o ne derse doğru bilmişiz. Kimimiz camilerde hocalar ne diyorsa kabulümüz demişiz. Kimimiz atalarımız (Dedemiz, büyükannemiz, babamız, annemiz) ne diyorsa doğru bilmişiz.

            Zuhruf  Suresi 22. Ayet;
Hayır; dediler ki: 'Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse)leriz.'

            En’am Suresi 116. Ayet;
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.'

 

            Öyle bir algı var ki anlaşılması güç; Sanki Allah Kur’an’ı belirli kişilere göndermiş. Onlar da dini tam anlamıyla öğrenmiş. Bildiklerini bize aktarıyor. Biz de Allah’ın kitabına güya hem saygıdan hem de bizi çarpmaması için evin en yüksek bölümüne asmışız, öyle duruyor. Hâlbuki Kur’an bizde oluşmuş çarpıklıkları yok eder. Bazılarımız Kitabı mübarek günlerde eline alır, içeriğine bakmadan yüzeysel olarak anlamadan seslendirir.  Sevabını da ölülerine gönderir. Dirisine fayda vermeyen ölüsüne nasıl fayda sağlar bilinmez. Yüce Allah Kur’an’ı her bireye göndermiş olduğunu Kur’an da ki “Ey İman edenler” hitabından da anlıyoruz. “Bu Kur’an dan imtihan olacaksınız” (43-40-44) demesine rağmen Kur’an’ın ne dediğini merak eden sayısı maalesef yok denecek kadar az.

            Allah Cuma salatına çağırırken “Ey iman eden erkekler.” Demiyor. “Ey iman edenler” diye buyurmasına rağmen kadınlarımız neden camiye sokulmuyor. Allah’ın kitabına göre yaşamıyoruz da ondan. Cuma Salatı kadınlara da farz olmasına rağmen onlar camilere giremiyorlar. Farz olmayan teravih namazına giriş serbest. Kitaba imanın lafta olduğu aksi halde kitaba imansız yaşandığı apaçık ortadadır.


            Zuhruf Suresi 44. Ayet;
Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.


            Cuma Suresi 9. Ayet;
Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.

            Yasin Suresi 70. Ayet;
 (Kur'an,) Diri olanları uyarıp korkutmak ve kâfirlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).


            Furkan Suresi 30. Ayet;
Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran’ ı devre dışı tuttular.

 

            İmtihan kaynağı Kur’an iken ve her birey kendinden sorumlu iken Allah’ın kitabını açıp neden bakmıyor, Allah’ın vahyine uymuyoruz? Kur’an dışı gerçek dışı söylemlerle Allah’a yaklaşacağımızı ümit ediyorsak sonumuz hüsran olacaktır. Çünkü bu tür bir yaşamla şirk bataklığına batmışız demektir.

            En’am Suresi 38. Ayet;
Kitap’ ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.


            Ahzab  Suresi 67. Ayet;
 Ve derler ki “Rabbimiz biz efendilerimize, büyüklerimize itaat ettik de böylece onlar bizi yoldan saptırdılar.


             Araf Suresi 37. Ayet;
Öyleyse, Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Kitap'tan kendilerine bir pay erişecek olanlar bunlardır. Nihayet elçilerimiz, hayatlarına son vermek üzere kendilerine gittiklerinde onlara diyecekler ki: 'Allah'tan başka taptıklarınız nerede?' 'Onlar bizi (yüzüstü) bırakıp-kayboldular' diyecekler. (Böylelikle) Bunlar, gerçekten kâfirler olduklarına kendi aleyhlerinde şehadet ettiler. Kur’an’ı yaşam kaynağı haline dönüştürmezsek kurtuluş yok. Yarın peşin de gittiklerimizi yanımızda göremeyeceğiz.


            Zuhruf  Suresi 21-24 Ayet;
Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar?
Hayır dediler ki: “Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, onların eserlerini izleyerek doğruya varacağız.
İşte böyle! Senden önce de bir memlekete elçi gönderdiğimizde, oranın servetle şımarmış elit tabakası mutlaka şöyle demişlerdir: “Biz atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, onların eserlerine uyarak yol alacağız.”; O da “Ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?” dedi. Onlarda “Doğrusu biz seninle gönderileni tanımıyoruz.” dediler.

 

Camilerimizde namaz kıldıran hoca ve müezzin bu işi para karşılığı yapıyor. Hz. Muhammed yaşadığı sürece hiçbir maddi menfaat sağlamamıştır. Allah indirdiği dine iman etmemizi istiyor. Hemen arkasından herhangi bir çıkar karşılığında dinin pazara çıkarılmamasını istiyor. Buna rağmen o hocaların arkasında cemaat oluşturup namaz kılıyoruz. Maaş dışı hocalara gelen diğer dini  para kaynaklarını hepimiz bildiği için o konuya girmeyeceğim.

            Bakara Suresi 174. Ayet;
 Allah'ın indirdiği kitaptan bir kısmını gizleyip onu az bir bedel ile değişenler (var ya); işte onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla ne konuşacak, ne de onları arıtacaktır. Onlar için elem dolu bir azap vardır.


            Bakara Suresi 41. Ayet;
 Ve yanınızda olanı doğrulayıcı olarak indirdiğim vahye inanın ve onu inkâr edenlerin öncüsü siz olmayın, ayetlerimi de basit çıkarlar karşılığında pazarlamayın ve sorumluluğunuzun merkezinde sadece Ben olayım.


            Hud Suresi 51. Ayet; Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir.
 Akıl erdirmeyecek misiniz?

            Her camiinin bulunduğu bölgede gelen cemaat içerisinde namaz kıldıracak birileri mutlaka çıkacaktır. Din bir meslek değildir. Din bir meslek olursa hocanın adı “dinci” olur. Bu hiç tasvip edilmeyen bir sıfattır.   Herkes dini sorumluluklarını yerine getirmekle mükelleftir. Allah‘ın ipine “Vahyine” sımsıkı sarılırsak, şucular bucular da yok olur gider. Muhammed dönemin de ki gibi tek tip Müslüman oluruz. Böyle bir toplum oluşturursak sorunu kökünden çözülmüş olur. Bu da Kur’an’ı Kerim’le mümkündür.

            Nisa Suresi 80. Ayet;
 Kim Resul’e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (bilsin ki), Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.


            Resul Kur’an’ı bize tebliğ edendir. Muhammed öldü. Kur’an’ı Kerim (Resül) yaşıyor. Odalarımızın en yüksek köşesinden indirip elimizin altında olma vakti geldi geçiyor. Allah’ın 6236 mesajı kapalı bekliyor. En sevdiğimizin mesajlarına inşallah bakalım. Düşünüp, aklımızı kullanarak anladığımızı hayatımıza taşıyalım…  

            Doğrularım Allah’a, yanlışlarım şahsıma mahsustur.                                                                                                                                                           

                                                                                               Aydın ORHON

 

 

KUR'AN'DA YARATILIŞ

                     Bilim adamlarına göre Dünya’nın yaratılış başlangıcı 13,9 milyar yıl önce, Big bang denilen bir patlamayla birlikte oluşum süreci başlamıştır. İnsanlar yaratılmadan önce yer,  gökler,  dağlar, denizler, bitkiler  (melekler)  insan dışında bütün kâinat yaratılarak insanların emrine hazırlanmıştır.

İnsan 1. Ayet:
Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti.

Araf 54. Ayet:
Gerçekten Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. 

Ayette geçen altı gün zaman dilimini nasıl anlamalıyız? Bizim bildiğimiz zaman mantığı ile Ayette anlatılmak istenen zaman arasında nasıl bir fark vardır?
Kur’an’da Allah’ın fiilleri için kullanılan yevm (gün) kavramını yirmi dört saatlik zaman süresi şeklinde anlamamak gerekir. Nitekim başka ayetlerde O’nun fiilleri hakkında yevm kelimesi “an” manasında kullanıldığı gibi; Hac 47, Secde 5, ve Mearic 4. Ayette; Allah’ın katındaki bir günün insanların hesaplarına göre 1000 yıl tuttuğu da ifade edilmiştir.
Her ne kadar Ayet ’teki altı günü, dünya günüyle altı gün diye anlayanlar olmuşsa da,  gökler ve yer yaratılmadan önce günden söz edilemez. Bu altı günü, her birinin ne kadar süre devam ettiğini ancak Allah bilir. Tefsirlerde “altı devir” diye anlamanın daha uygun olduğu belirtilir. Esasen an, nokta gibi boyutsuz bir zamandır.

İNSANIN YARADILIŞI:
(Yine bilim adamlarına göre 386 bin yıl önce) insanoğluna ruh üflenmesiyle birlikte kâinattaki bütün varlıklar Âdem’in emrine sunulmuştur. Casiye 13.

Kur’an iki farklı Âdem’den bahseder.
1. İnsanlığın yaradılışında soy ağacımızın en başında bulunan Âdem,
2. Allah’ın Nebisi olan Âdem.

Genellikle bu da karıştırılır. Soy ağacının başındaki Adem’in aynı zamanda; Nebi Adem olduğu düşünülür. Halbuki Adem’ler ve eşlerinin yaratılışından bir süre sonra Adem’ler den birisine nübüvvet verilmiştir. O Adem Nebi Adem olmuştur.
Konumuz, insanlığın yaradılışını başlangıcındaki Âdem olduğu için Nebi Adem konusunu burada bırakıyorum

RİVAYETLERE GÖRE YARATILIŞ:
 Âdem’in topraktan yaratıldığı Eşi’nin de Âdem’in sağ kaburga kemiğinden yaratıldığı söylenir. Bu oluşum bazı ayetlere rivayet yamama mantığı ile gerçekleştirilmiştir. Bütün insanlığın tek bir Âdem’den çoğaldığını iddia ederler.  Âdem, kendisinden olan Eş’i ile her birleşmelerinde (biri erkek diğeri kız) ikizleri olur. Bu kardeşler çaprazlama evlilikle çoğalırlar.

Kur’an’a böyle bir yaratılışı kabul etmemektedir.
Allah,  Akrabalık bağları yakın olanların bile evliliğini yasaklarken, kardeşleri biri birileriyle evlenmesine izin vermesi düşünülebilir mi? Daha da kötüsü Âdem’e kendisinden (kaburga kemiğinden) olmuş bir kişiden çocuk yaptırabiliyorlar.  İnanılır gibi değil!

Nisa 23. Ayet:
Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur, sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir araya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Şüphesiz, Allah bağışlayandır, esirgeyendir.

Yukarıdaki Ayeti dikkatlice okuduğumuzda kimin kime helal-haram olduğu açıkça belirtilmiş. Allah’ın koyduğu yasa açık.  Kardeşlerin biri biriyle evlenmesine ruhsat verip, sonra bu ruhsatı iptal etmesi Allah’ın şeriatına terstir.

Casiye 18. Ayet:
Sonra seni bu emirden bir şeriat üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku) larına uyma.
Yüce Allah Bir tarafta serbest bıraktığına, diğer tarafta yasak koymaz.  Rehberimiz Kur’an’sa, yapılan yorumlar hurafeden başka bir şey değildir.

Necm 53. Ayet:
Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur.
Zariyat 49. Ayet: 
Her şeyden çift çift yarattık ki, iyice düşünesiniz.

Ayette “çiftler” kelimesini kullanıyor. Bu birçok Âdem ve birçok Âdem eşleri demektir. Yani insanlar sadece Adem’den, veya Adem’den ve Havva’dan değil; Birçok Adem ve Havva’dan çoğalmıştır. (Kur’an’da Havva adı geçmez.)

Nisa 1. Ayet:
Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah cc.'tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah cc., sizin üzerinizde gözeticidir.

“sizi tek nefisten yaratan, ondan eşini yaratan” cümlesinde geçen “nefis” kelimesini inceleyelim. “Nefis”  kelimesinin sözlük anlamı:
Nefis kelimesi; İç, kalp, can, ruh, irade, büyüklük, benlik, yücelik kan gibi yirmiyi aşkın anlamda da kullanılmaktadır.
Fakat daha çok iki anlamı vardır:
1) Bir şeyin özü, kendisi, kişi.
Ankebut 57. Ayet:
Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra bize döndürüleceksiniz.

2) Dine uymayan isteklerin kaynağı olarak kullanılır. Buna nefs-i emmare de denir. Bu nefis, Allah’ın düşmanıdır.

Allah, insanda altı şey yarattı; Beden, can, ruh, akıl, takva ve iblis. Bunlardan beden hariç, hiçbiri görülmez. Varlıklarını eserleriyle, yaptıkları işlerle ve dinimizin bildirmesi ile anlıyoruz. Bunlar, madde değildir, yer kaplamazlar. Buralarda bulunmaları, elektriğin ampulde bulunması gibidir. Resuller hariç, herkesin nefsi çok kötüdür. Bu kötü nefse, (nefs-i emmare) denir ki, kötülüklere sürükleyen nefis demektir.

Yani nefis elle tutulan gözle görülen bir varlık değildir. Allah’ın tek nefisten yaratması, ondan da eşini yaratması her ikisini de (Adem’i de Eşi’ni de) aynı nefisten yarattığını anlamına gelir.

Tek bir Adem’den yaratılmış olsaydık;
1) Bir tek kan grubu olurdu.
2) Farklı diller olmazdı.
3) Farklı renkler olmazdı.
Toparlayacak olursak; insanlar tek bir Adem’den çoğalmamıştır. Kur’an bütünlüğünde düşündüğümüzde İnsanlar birçok Adem, ve birçok Adem eşlerinden çoğalmışlardır.

Bakara Suresinde Yüce Allah; Meleklere yeryüzünde insanları var edeceğini söyler. Melekler “ Biz hata yapmayan, harfiyen itaat eden, sürekli takdis edenleriz. İnsanlar zayıf kişiler, zalimler, bozgun çıkaracaklar. Kan dökecekler. Böyle kişileri mi var edeceksin?” derler.
Bakara 30. Ayet:
Hani Rabbin, Meleklere: 'Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim' demişti. Onlar da: 'Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?' dediler. (Allah:) 'Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim' dedi.
Ayet’te çok kısa ve öz cümlelerle meleğin ve insanoğlunun tanımını yapıyor.
Yoksa Yüce Allah, haşa meleklerle karşılıklı oturup hasbihal etmiyor. Yaratacakları konusunda istişareye de ihtiyacı yok. İnsanlara bu özelliği veren zaten kendisi.  Allah yaratıklarının nasıl bir yaratık olduğunu tabi ki de biliyor. Bizim de bilmemizi istiyor.
Bir taraftan insana takva diğer taraftan da fiks fücuru (iblisi) enjekte ediyor. Arkasından da aklımızı kullanmamız buyuruluyor.
Yani bizi aklımızı doğru yönde kullanmamız için iblis yönümüzle uyarılıyoruz.
İblis yönünde hareket edenimize Dünya’da yine problem yok. Siz hangi yolda giderseniz gidin. İster takva yönünde gidin, isterseniz iblis yolunda Allah’ın müdahale yok. Ta ki mahşere kadar...
Fatır 45. Ayet:
Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayacak olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.

Kâinatta önce melekler, sonra insanlar yaratılmıştır.
Bakara 31, 32. Ayet:
Âdem’e her varlığın ismini (neye yaradığını) öğretti,  sonra onları meleklere gösterdi: “İddianızda haklıysanız bana şunların isimlerini söyleyin!” dedi.
Allah’ın isimleri öğretmesi; İnsanların var olduğu günden bu güne, bu günden mahşere kadar vahiy ve teknolojinin öğretileceğini belirtiyor.
Allah, yarattıklarıyla ilgili bilgileri Âdem’e öğretti. Ve bu öğreti mahşere kadar devam edecektir. Ne, nasıl, nerelerde kullanılır. Ne, ne şekilde işe yarar? Yararlı mı, zararlı mı? Vb.

Meleklere, Âdem’e verilen bilgiler verilmemiştir.
Allah yarattığı melek ve insanoğlu arasındaki farklılıkları bir senaryo ışığında bizlere sunuyor.  Melekler, Allah’ın katından her biri farklı kodlamalarla (bilgilerle) bir kısmı göklere bir kısmı da yeryüzüne indirilmişlerdir.

Bakara 32. Ayet:
Melekler, “Biz sana içten boyun eğeriz, bizde senin öğrettiğin dışında bilgi olmaz. Her şeyi bilen ve kararları doğru olan Sensin.” dediler.
Meleklere ne görev verilmişse harfiyen onu yerine getirirler. Kesinlikle görevinin dışına çıkmazlar, çıkamazlar.
Bir elma ağacının elma vermesi, görevini yerine getirmesidir. Güneş’in sabah doğması akşam batması da onun görevidir. Görevleri yerine getirmeleri Allah’a karşı vazifelerini yapmalarıdır. Buna secde etmeleri de diyebiliriz.

Âdem, kendisine verilen bilgileri söyleyebildi. Bunun hemen arkasından melekleri, yüce Allah’ın her şeyi iyi bildiği ve her yaptığının yerinde olduğunu şu ilahi cevapla karşılıyor.

Bakara 31-33. Ayet;
'Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin' dedi.
Dediler ki: 'Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.'
“Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin gaybını (gizlisini, saklısını) bilirim. Neyi açığa vurduğunuzu, içinizde neyi sakladığınızı da bilirim.” dedi. 

Melekler insanlardan farklıdır.  Yüce Allah her birine farklı görevler vermiş olup, herkes kendi görevini eksiksiz tamamlar. Bilgisayar programı gibi çalışırlar. Program dışına çıkamazlar. Onlarda akıl, nefis, irade yoktur. Bundan dolayı da insanlar gibi sorguya çekilmeyeceklerdir.

Sad 71-85. Ayet:
(71)  Hani rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım.
(72)  Ona tam şeklini verip ruhumdan da üflediğim vakit hemen onun için eğilin.
(73)  Bunun üzerine meleklerin hepsi eğildiler.
(74) Yalnız İblîs hariç; o, kibir duygusuna kapılıp kâfirlerden oldu.
(75)  Allah, "Ey İblîs" dedi, "Kendi ellerimle yarattığım şu varlığın önünde eğilmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü taslıyorsun yoksa ululardan mısın?"
(76)  İblîs, "Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın" diye cevap verdi.
(77)  Allah, "O halde çık oradan!" dedi; "Artık kovuldun!
(78)  Kıyamet gününe kadar rahmetimden uzak kalacaksın!"
(79) "Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver" dedi.
(80-81)  Allah, "Mâlum vakte kadar mühlet verilmiş olanlar arasındasın" buyurdu.
(82-83)  İblîs, "Senin kudretine andolsun ki rabbim, samimi kulların hariç, insanların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım" dedi.
(84) Allah buyurdu: "O zaman gerçek -ki ben hep gerçeği söylerim- şudur:
(85) Kesinlikle ben cehennemi, sen ve bütün sana uyanlarla dolduracağım!"
Sonra Allah, Âdem’e “ İblise uymayın. O kötülüklerin anasıdır. Bu ağaçlık yeşillik içerisinde yaşamınızı sürdürün.  İstediğinizi yiyin. Ancak şu ağaçtan yemeyeceksiniz. Bundan sizi men ediyorum. Bu ağaç yasak, buna dokunmayın” Diye öğüt verdi.  İblis ’in verdiği vesvese ile yasak ağaçtan yediler.   Neticede yüksek yeşillikler içerisinde ki o güzel cennet denilen bölgeden kovuldular.

Ta-ha 115. Ayet;
Andolsun, biz bundan önce Adem'e ahid vermiştik, fakat o, unuttu. Biz onda bir kararlılık bulmadık.

Geriye dönüp baktığımızda İblis’in Allah’a karşı bir hatası var. Allah‘ın emrine itaat etmiyor.  Âdem’in karşısında eğilmiyor. Kâfirlerden oluyor.
Âdem, iblise uyarak birinci hatayı, yasak ağaçtan nemalanarak ikinci hatayı yapıyor. Ama kâfirlerden olmuyor. Neden?
Âdem, Allah’a yalvarıyor yakarıyor. Tevbe ediyor. “Biz ettik Sen etme” diyor. “Bizi bağışla biz yanılanlardan olduk.” Diyor. “Bir daha kesinlikle böyle bir yanlış içinde olmayacağız, Bir daha iblise uymayacağız” diyor.
Yüce Allah da Adem’in tevbesini kabul ediyor.
Bakara 37. Ayet:
Âdem Sahibinden (Rabbinden) uyarılar aldı (ve tevbe etti). Sahibi (Rabbi) de tevbesini kabul etti. Dönüş yapanı (tevbe edeni) kabul eden, ikramı bol olan O’dur.
Tevbe 71. Ayet:
Kim tevbe edip yararlı işler yaparsa, o (makbul bir kul olarak) Allah’a dönüş yapmış demektir.

Burada iblis kibrinin esiri oluyor. Allah’a karşı büyüklük taslıyor. Beni azdırdın diyor. Kendisini ilah yerine koyuyor.  Şirke giriyor.

Yüce Allah şirk hariç bütün günahları affedebiliyor.  İblis şirke girdiği için kâfirlerden oluyor.
Nisa 48. Ayet:
Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah'a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.

Âdem’in yasak ağaçtan yeme olayıyla Yüce Allah Bizi uyarıyor. Yaşantımız doyunca Allah’ın helal kıldıklarında problem yok. İstediğiniz gibi yaşayın. Bu yol sizi takvaya ulaştırır. Ancak haram kıldıklarına, yasak koyduklarıma yaklaşırsanız aynı hataya düşmüş olursunuz. Bizi kendi anlatış tekniğiyle uyarıyor. 

Araf Suresinde, Adem ve Eşi’nin elbiselerinin çıkarılması ve çirkin yerlerinin gösterilmesi de; takva örtüsünü benliğinden atması şeytanın örtüsüne bürünmesi olarak düşünmeliyiz. Ben kısaca emre itaatsizliğin çirkinliğini vurgulamak istediğini anlıyorum.
Araf 27. Ayet:
Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık.

İnsanlar Dünya’ya gelme sürecinde “Rabbim Allah’tır.” Diye doğar. Bu olgu buluğ çağına kadar da devam eder. Çünkü Allah tarafından takva kodu ile kodlanmıştır. Buluğ çağına kadar melekten farksızdır. Günahsızdır.
Fussulut 30. Ayet:
Şüphesiz: 'Rabbimiz Allah'tır' deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) 'Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaat olunan cennetle sevinin.'

Bakara 213. Ayet;
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah cc. müjdeciler ve uyarıcılar olarak nebiler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık Ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah cc. iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah cc. kimi dilerse onu doğruya yöneltir.

Ergenlik çağına geldiğinde 2. Bir kodlama yapılmıştır ki, buna da iblis (fiks, fücur, nefis) denilir.
Şems 7-9. Ayet:
Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

Âdem’in yasaklanan ağaçtan elmayı yediği an, ergenliğe girdiği anda yaptığı hatadır. Cennetten kovulması da mecazi olarak böyledir. Bugün de insan âlemi (Âdem’in çocukları olarak bizler) Allah’ın koymuş oldukları yasakları çiğnersek takvadan uzaklaşmış oluruz. Allah bütün insanlığın Âdem’in geçtiği aşamadan geçtiğini, geçeceğini belirtiyor.

Tamamını toparlarsak:
Önce melekler yaratıldı.
Sonra soy ağacımızın en başlarında bulunan ademler ve eşleri yaratıldı.
Nebi Adem’in nübüvveti, ademler ve eşlerinden sonra gerçekleşti.
Yüce Allah yaradılışta bizleri takva kodlu (tek bir ümmet olarak) yarattı.
Ergenlik çağına girdiğimizde Yüce Allah iblis kodunu ilave etti.
Yüce Allah’ın dünyada ki yaşantımıza müdahalesi yok.
Doğru yolda giden takvaya, yanlış yolda giden iblise yaklaşır.
Yanlış içine girenlerin tevbesi Yüce Allah tarafından affedilebiliyor.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.

                                                                                                                                     Aydın ORHON

 

 

 

.


  Kur’an Bütünlüğünde Melek Anlayışı – Derinlemesine İnceleme Bilim insanlarının açıklamalarına göre, evrenin başlangıcı yaklaşık 13.8 mil...