VASİYETİMDİR…
Vasiyetim okunmaya başladığınıza
göre, şu an beni çukura bırakıp üzerime toprak dolduruyor olmalısınız. Belki de
her hangi bir sebepten dolayı, gömebilmeniz için bir parçamı bile bulamadınız.
Böyle bir durum olmuşsa da, ne diyeyim; Rabbim neylerse güzel eyler. Yüce
Allah’tan ölümümün hayırlısını dilemiştim. İnşallah hayırlısını nasip etmiştir.
Sizlerin de yaşamınızın ve ölümünüzün hayırlı olmasını, Yüce Allah’tan niyaz
ederim.
Bana
karşı son vazifelerini yapmak için gelen, başta ailem, akrabalarım olmak üzere
tüm dost ve arkadaşlara teşekkür ederim. Mezarlıkta uzun zamandır görmediğiniz
yakınınızı gördünüz. Bir köşede, arada bir iki cümle kurmaya çalışıyorsunuz.
Bir süre sonra da bir gün buraya kendinizin de geleceğini kara kara
düşünüyorsunuz. Mezarlıkları ziyaretin en güzel yanı, unutulan ölümün mutlak
bir gün sizin de yakanıza sarılacağını hatırlatmasıdır. “Külli nefsin
zâikatü'l-mevt", yani "Her nefis ölümü tadacaktır." (3/185)
Yüce Allah’tan, bu düşüncenizin hiç yok olmamasını diliyorum. Bu anı
unutmadığımız sürece hazırlıklarınızı da, aklınız ve düşünceniz doğrultusunda
yapacaksınız… Ben Rabbimden böyle diliyorum… İnşallah mezarlıktan çıkmadan
sizdeki bu düşünceler uçup gitmez. Şeytana yenik düşmemenizi dilerim.
İçinizdeki şeytana fırsat vermeyin.
Vasiyetimi
yerine getirecek kişi en yakınım kim kalmışsa o’dur. İnşallah yavrularımdır…
Son
cümle biraz ağır geldi… Bir süre
yazamadım. Onlar benim dünyada bıraktığım tek servetim. Herkese Yüce Rabbim
böyle evlatlar nasip etsin. Onların da Allah’ın ipine sımsıkı sarılmalarını ve hiç
bırakmamalarını dilerim. Rabbimden geride bıraktıklarımın, cümlenizin takva
yolunu açmasını, ilminizi artırmasını, göğsünüzü genişletmesini, Allah yolunda
yapmış olduğunuz cihatta, dilinizin bağını çözmesini dilerim.
Ölümü
düşünmek tabii ki kolay değil… Geride bıraktığın sevdiklerini düşünmek elbette
zor; fakat herkesin dönüp dolaşıp geleceği yer burası. Bugün ben, yarın sen.
Diğer gün o… En büyük teselli kaynağım, en sevgiliye kavuşuyor olmaktır.
İzninizle
vasiyetime geçeyim: Bir kişinin ölümünü duyurmak adına okunan, hiçbir dayanağı
olmayan selanın okunmasını istemedim. Şu an içinizden kim bilir neler
geçiyordur? Çünkü eski köye yeni adet getirmiş oldum. Gelenek dışında her şeye
tepki veririz ya… Bundan dolayı tepkinizi de normal karşılıyorum. Dinimize en
büyük zarar veren unsurlardan birisi de gelenektir. “gelenek” Adı üstünde
gelen-ek… Herhangi bir şeyin üzerine gelmiş ilave bilgi. Bu doğru üzerine
yapılmış, yanlış bir yama da olabilir. Onun için dışardan gelen eke dikkat
etmemiz gerekmektedir.
İncelemeden,
sorgulamadan, araştırmadan atalarımızdan neyi görmüşsek uyguladık, uyguluyoruz.
Şimdi bir ayetle devam edelim:
Bakara Suresi 170. Ayet;
Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun!" denildiğinde, "Hayır, biz,
atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!" derler. Peki ama, ataları
bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna
uyacaklar)
Kimse
atalarının yaşadığı dini incelemez. Atalarını taklit ederler. Kulaktan
duydukları ile dini vecibelerini yerine getirdiklerini sanırlar. Düşünelim…
Demek oluyor ki, Hristiyan ana babadan doğsaydık Hristiyan, Yahudi anadan
babadan doğsaydık Yahudi olacaktık. Yüce Rabbim Kitabında boşuna “Çoğunluğa
uymayın.” demiyor. Çoğunluk almış başını atasının peşinde gidiyor.
En’am Suresi 116. Ayet;
Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak
zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.
Selayı
okutmamamın sebebini açıklasam da çoğunuz inanmayacak, inanmadığı gibi
araştırmayacak da… Ben yine de denemek istedim. Benim çırpınışımı bir kişi bile
duysa, ne mutlu bana… İnşallah, Yüce Rabbimin yardımıyla sizlere en güzel
şekilde sela ve diğer konuları hakkıyla açıklayabilirim.
Artuklu
döneminde başlayıp Selçuklular, Memlükler ve Osmanlı dönemine kadar devam eder.
1300-1301 yılında Memlük Sultanı Kalavun’un iradesiyle Cuma ezanından önce,
1389’da Eşref Zeynüddin II. Hâccî döneminde akşam ezanı dışında bütün ezanların
ardından salâ verme usulü konuldu. Nebi Muhammed’in ölümünden 668 yıl sonra
oluşumu devam ettiriyoruz. İncelemeden, araştırmadan, sorgulamadan, düşünmeden…
Bu
konuda Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde şu bilgi var: [Müezzinlerin önemli
günlerde bilhassa yatsı ve sabah namazlarından önce, cuma ve bayram gecelerinde
minareden tesbihatta bulunmaları, cuma ezanından evvel salâ okumaları âdeti ilk
defa Mısır’da Mesleme b. Muhalled’in (ö. 62/682) valiliği esnasında Amr b. Âs
Camii’nde uygulanmıştır. Daha sonra bu uygulama Kur’ân-ı Kerîm tilâveti, dua,
kaside ve ilâhiler de ilâve edilerek bütün İslâm dünyasında yaygınlaşmıştır
(Makrîzî, IV, 51; Nuaymî, II, 130). Memlükler devrinde büyük camilerde Hz.
Peygamber’e salâtü selâm getirmeyi emreden Ahzâb sûresinin 56. âyeti cuma
geceleri ezandan sonra başmüezzin tarafından okunur, diğer müezzinler de bunu
tekrarlardı (İbn Kesîr, XIV, 205).]
Daha
detaylı bilgi isteyen kardeşlerim TDV İslam Ansiklopedisi’nden
faydalanabilirler. Kısaca sela, Sevgili Muhammed’imizin ölümünden yaklaşık 6 -7
asır sonra ortaya çıkmıştır. Bize gelişi 10 -11. asrı bulmuştur.
“Mescitler kimindir?” desem, herkes
Allah’ındır der. Doğrudur. Yüce Allah da öyle buyuruyor:
Cin Suresi 18. Ayet;
“Mescitler Allah’ın’dır; öyleyse Allah ile birlikte kimseyi yardıma
çağırmayın!”
Yüce Allah’ım “Benden başkasından yardım istemeyin” diye buyuruyor. Cin
Suresinin gereğini yerine getiriyor muyuz? Her gün asgari kırk defa okunan Fatiha
Suresi 5. Ayet de
“İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn.” deriz; fakat anlamından haberimiz bile
yoktur.
“Yalnız Sana kulluk eder; ve yalnız senden
yardım dileriz.” Bugün mescitlerimizde sadece Allah’tan mı yardım
istiyoruz. Başka kimseden yardım (şefaat) istemiyor muyuz? Yetmemiş gibi bir de
sela okutuyoruz.
Önce selanın latin harfleriyle Arapçasını okuyalım:
Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Resulallah! Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya
Habiballah! Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Nûre Arşillah! Es Salatu
Ve's-Selamu Aleyke Ya Hayra Halgillah! Es Salatu Ve's-Selamu Aleyke Ya Seyyidel
Evveline Vel Ahirin! Vel Hamdü Lillahi Rabbil Alemin!"
Mealine bakalım:
Salat ve selam üzerine olsun ey Allah'ın Resulü. Salat ve selam üzerine olsun
ey Allah'ın sevgilisi. Salat
ve selam üzerine olsun ey arşın nuru.
Salat ve selam üzerine olsun ey mahlûkatın
en hayırlısı. Salat ve selam üzerine olsun ey öncekilerin ve sonrakilerin efendisi. Bütün övgüler
Âlemlerin Efendisi olan Allah'a mahsustur.
Şimdi de mealin mütalaasını yapalım:
Birinci satırda, “Salat ve selam üzerine olsun ey Allah’ın resulü” denilmekle,
Ahzab 56. Ayet’in sorumluluğunu, yerine getirdiklerini sanıyorlar.
Dinayet Vakfı Meali
Ahzab Suresi 56. Ayet;
Allah ve melekleri, Nebî’ye çok salevât getirirler. Ey
müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.
Bu
ayet Cuma hutbesinde de okunur. Ayetin sonunda, Nebî Muhammed’in adını duyan
cemaatin sağ eller göğüste bir uğultu oluşur. “Allahümme salli alâ seyyidinâ
Muhammed” derler. Bunu yapan kişiler, mealin yukarıdaki gibi çevrileceğine
inananlardır.
Ahzab 56. Ayetten “Allah ve melekleri nebîye salâvat gönderirler. Ey iman
edenler, siz de ona salâvat gönderin.” Bu çıkarım; “salat” kelimesinin
“salavat” diye yanlış çevrilmesinden kaynaklanmaktadır.
اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ
عَلَى النَّبِىِّ يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ
وَسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا
İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne alen nebîyy, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû
aleyhi ve sellimû teslîmâ.
Orijinal ve latin harfiyle Arapça’sında “salat” kelimesi geçmektedir. Salat
kelimesi: Eğitim, namaz, ibadet etmek, yardım, destek, dua, kişinin arkasında
durmak gibi cümlenin durumuna göre anlam değiştirir; ancak kesinlikle salavat
anlamı taşımaz.
Bazı
mealciler de "salat” kelimesi gördüğü her yeri “namaz” diye çevirmişlerdir.
Yüce Allah Nebî için namaz kılar mı? Haşa… Bu ayete geldiklerinde akılları
başlarına gelmiş olacak ki, “namaz” diyememişler, farklı ama yine yanlışla
devam edip “salavata” çevirmişlerdir. Aynı şekilde devam etselerdi, Haşa
Allah’a Muhammed için namaz kıldırırlardı. Şimdi de ayetimizin normal
çevirisine bir bakalım.
Ahzab Suresi 56. Ayet;
Allah ve melekleri, Nebî'ye salât ediyorlar (destek veriyorlar). Ey iman
edenler! Siz de ona salât edin (destek verin) ve tam teslimiyet gösterin!
Bu meali biraz açarsak; Allah ve melekleri Nebî Muhammed’i destekliyor. Sizler
de nebîye destek verin. O’nu örnek alın, Nebî’nin arkasında olun, güvenliğini
sağlayın deniliyor. Biz ne yapıyoruz. “Allahümme salli ala seyyidine Muhammed.”
diyoruz.
Yüce Allah “Nebî’ye destek, yardımcı olun!” diye bize emrediyor. Buna karşılık
biz “ Sen yap Allah’ım” demiş oluyoruz.
Tekrar
söylüyorum. Bu ayete “Allah ve melekleri nebîye salavat getiriyor” şeklinde
anlamak büyük bir hatadır. Buradaki yusallüne fiili ile sallü emir kalıbı,
tıpkı Ahzab 43 ve Tevbe 103’teki ilgili kelimelerde olduğu gibi “ yardım etmek,
destek olmak demektir. Allah’ın meleklerine yardım yaptığı gibi, müminlerin de
Nebi Muhammed’e samimiyetle, tam teslimiyet göstermelerini, destek olmalarını
buyuruyor. Bu anlamın delili olarak Enfal 62 ‘yi gösterebilirim.
1) Sela da baştan sona kadar Muhammed övülüyor.
Bakın Bakara Suresi 285. Ayet ne diyor:
"…O’nun resullerinden hiçbirini
(diğerinden) ayırt etmeyiz…”
Yüce Allah’ta böyle emrediyor; ama resulleri birbirinden ayırıp
ayırmadığımızı aşağılarda daha iyi göreceksiniz.
2) Nebî Muhammed’e “göklerin nuru” yakıştırması var.
Hâlbuki Nur Suresi 35. Ayet: ” Allah
bütün göklerin ve yerin nurudur.” diyor. Göklerin nuru olan Allah’sa nebi
de onun yanına yakıştırılmış olmuyor mu? 14. Yüzyılda Nemlük sultanı bunu göz
ardı etmiş, günümüze kadar da olduğu gibi gelmiştir. Artık bu şirk değil de
nedir?
3) Nebî Muhammed için, “Yarattıklarının en hayırlısı.” deniliyor.
Yukarıda Bakara 285. ayeti belirtmiştim. Altını tekrar çiziyorum. Hiçbir
resulünü diğerlerinden ayıramayız.
4) Nebî Muhammed’e “Öncekilerin ve sonrakilerin efendisi.” diye hitap edilir.
Fatiha Suresi 2. Ayet: “Hamd âlemlerin
rabbi (efendisi) Allah’a mahsustur…” der. Alemlerin efendisi Allah mı,
yoksa haşa Muhammed mi? Bu apaçık bilerek veya bilmeyerek Nebi Muhammed’i
ilahlaştırmaktan başka bir şey değildir. 17/22
Allah
Arapça bir kelimedir. Rab İbranice, Mevla Farsça, Tanrı ise Türkçedir. Aslen
İbranice olan “Rab” kelimesinin Türkçe karşılığı "Efendi" anlamına da
gelmektedir. Bundan sonra bazı kişiler, bazı kişilere “Efendi hazretleri”
derken bir kez daha düşünsünler…
Sağlığımda
tenkit edilirdim. Muhammed’in adı geçtiğinde önüne “Hz.” (hazreti) kelimesi ve
sonuna da “sav.” (sallalahu aleyhi ve sellim) koymadığımda bazı insanlar
çıldırıyor “Muhammed düşmanı, Muhammed senin babanın
oğlu mu?” gibi cümlelerin muhatabı olurdum. Güzel söylüyorsunuz da, “Allah”
kelimesini çıplak kullandığımda neden tepki göstermiyorsunuz?
https://aydinorhon.blogspot.com/2021/09/nebi-muhammed-babanin-oglu-mu.html
Bu söylemlerden Nebi Muhammed’i dışladığım
düşünülmesin. Ben Kur’an’dan anladıklarımı aktarmaya çalışıyorum. Allah’ın
elçisi olmasaydı, bugün yaşadığımızı sandığımız din de olmazdı… Nebî Âdem’den
bu güne elçi olmadan vahiy inmemiştir.
https://aydinorhon.blogspot.com/2021/05/hz-muhammed-devre-disi-birakilamaz_22.html
Cenaze töreni bittikten sonra,
çoğunuz ilk karşınıza çıkan hocaya, bu vasiyetimle ilgili sorular yöneltecektir.
Ben alacağınız cevabı çok iyi biliyorum. Allah rızası için onlara sormayın.
Kendiniz araştırın. Bilgisayar çağında yaşıyorsunuz. Sizden ne fayda, ne de
zarar görmeyecek olan mevtaya kulak verin. Size yalvarıyorum… Ölüyü de
yalvarttınız ya helal olsun size… Ama ölünün arkasından konuşmazsanız iyi olur.
J
“radıyallahu
anh” da çok kullanılır. Anlamı: “Allah, Muhammed’den razı ol” demektir.
Muhammed’den razı değil miydi? Önemli olan Allah’ın gösterdiği istikamet
doğrultusunda yaşamaktır. Bunu başarabilen herkesten Allah zaten razıdır. Benim
kimseden herhangi bir beklentim yok. Olsa da faydası yok… Ben hayattayken ne
yaptıysam (iyi veya kötü) o da benimle şu an ahirette ve din gününü bekliyorum.
Sizler imtihandasınız. Vaktinizi boşa harcamayın. Ben, karneyi almayı
bekliyorum. Sınıfı geçtimse sürekli cennet, (3/136) sınıfta kaldımsa da sürekli
cehennem… (2/39) Yüce Allah’ın rahim sıfatına sığınırım…
Rabbimden
cümlemizin amel defterini sağ elinden alanlardan eylemesini dilerim. (17/71)
Benim için Kur’an okuyup, okutup sevabını göndermeyin. İlla benim için bir şey
yapmak isteyeniniz varsa, Kur’an’ı anlayacağınız dilden okusun. Düşünsün…
Aklını kullansın… Okuduklarından anladıklarınızı hayatına taşısın. Çünkü
Kur’an’dan hesaba çekileceğiz. İmtihan soruları o kitapta:
Zuhruf Suresi 44. Ayet;
Kur’an, hem senin için, hem de halkın için doğru bilgidir. Yakında bu konuda
sorguya çekileceksiniz.
Bana
gusül abdesti aldırmışlardır. Belki yaşadığım ömrüm buyunca hiç gusül abdesti
almadım. Peki neden aldırıyorlar? Allah’ın huzuruna temiz çıkmam için. Ömrü
pislik içinde geçmiş ölüye bin defa abdest aldırsanız temizlenir mi? Mantığı
görüyor musunuz? Sonra kefene sarıp tabuta koyup camiye musalla taşının üzerine
getirmişlerdir. Sonra buyurun cenaze namazına… Adına cenaze namazı demeseler olmazdı.
Hani namazda kıyam, rükû, secde farzdı? Cenaze bir türlü törendir. Cenaze
namazı dedikleri de duadır.
Hoca sorar:
-Hakkınızı helal ettiniz mi?
Hep bir ağızdan:
-Helal olsun.
Diyelim ki ben, gelen cemaatteki kişileri her türlü kandırdım, aldattım,
dolandırdım. Farkında bile değiller. Onların helal ettik demeleriyle helal olur
mu? Önemli olan oradaki kişilerin değil, Allah’ın rızasını kazanmaktır. Eğer
Yüce Allah’ın rızasını kazanmışsanız cemaatin tamamı “haram olsun” dese de
rahat olun. Yüce Allah’ın affetmeyeceği tek günah Allah hakkıdır. O da şirk’tir.
Allah’ın
kitabında ölmüş kişinin yıkanması, abdest aldırılması, kefene sarılması, cenaze
namazı yoktur.
Sonrasında
itinayla mezara koyarlar. Koyarken yukarıdan müdahalelerde olur.
-Başını biraz daha kıbleye doğru çevir.
“Böyle oldu” deseler de olmaz tam çevireceksin.
-Öyle değil de şöyle yapsak.
-Olmaz kardeşim usulü böyle.
Kardeşlerim ölen kişi kalkıp namaz mı kılacak. Gömdüler. İş bitti mi? Hayır.
Kur’an’dan bazı sureler okunur. Kimse anlamasın diye Arapça okunur. Hoca arada cemaate
küfür etse cemaat, farkında bile olmaz. Cemaat namelere kendini kaptırmıştır. Nameler
uyutur; fakat mana uyandırır.
Yüce Allah’ın kitabında mezarda yönünün kıbleye çevrilmesiyle ilgili tek bir
işaret yok. Ben bunların yapılmasını da istemiyorum. Ancak cenazemle ilgilenen
yakınlarımın bunun için çok zorlanacaklarını düşündüğümden, vasiyetim içerisine
bunları sokmadım. Rabbim benim içimdekileri biliyor. Oluruna bırakıyorum. Eğer
yapabilselerdi hiç de fena olmazdı. Ben çocuklarıma “Sizin kolayınıza ne
geliyorsa onu yapın, olduğum gibi her hangi bir yere de gömebilirsiniz.”
demiştim. Tabi buna da insanların koyduğu yasa karşı çıkar. En kolay ve uygun
defin işlemi, şehitlerin gömülmesi gibidir. Şehitler yıkanmıyor, abdest
aldırılmıyor, kıbleye çevrilmiyor, kefene sarılmıyor da ne oluyor?
Arkamdan
Mevlut okunmasını da istemiyorum. Süleyman Çelebi tarafından 1409'da
yazılmıştır. Asıl adı "Vesîletü'n necât" (Kurtuluş vesilesi)'dir. 16
kısım ve 770 beyitten oluşur.
Mevlüt’u Allah’ın vahyettiğine inananlar bile var. Nebi Muhammed’in doğumu
anlatılır; öyle bir anlatış tarzı var ki gerçeklerle alakası yok. Arkasından
bir de Kur’an anlamadan okunur. Sevap kazandık zannedilir. Mevlüt’te
kazandıklarını sandıkları sevabı da ölenin ruhuna gönderirler. İşimiz gücümüz
kısa yoldan sevap kazanmak. Anlamadan bir fatiha okursak şu kadar sevap üç de
İhlas eklersek muhteşem… Salih kullar arasına böyle giremeyiz.
Kaside
şeklinde yazılan eserin içinde gazel formunda yazılan bölümler de vardır.
Günümüzde okunan Mevlut 6 bölümden oluşuyor.
Kısaca Mevlutten örnek verelim:
Pes Muhammed’dir bu varlığa sebep
Sıdk ile ânın rızasına kıl talep
[Bu varlıkların (varoluş) sebebi (nedeni) yalnızca
Muhammed’dir.
Sen de doğrulukla onun rızasını iste]...
Anun için oldı bu varlık kamu
Ay ü yıldız yir ü gök uçmak tamu
(Bu varlık âlemi, ay ve yıldızlarıyla, yerleri ve gökleriyle, cenneti ve
cehennemiyle hep onun yüzü suyuna var oldu).
Senin için yaratıldı nüh felek
İns ü cinn ü hur ü cennet hem melek
(Dokuz kat gök senin için yaratıldı;
insanlar, cinler, hatta huriler ve cennet, üstelik melekler de).
Mevlud’e göre, varlıkların sebebi
Muhammed’dir. O var olmasaydı hiçbir şey var edilmezmiş. Eğer Nebi Muhammed için
kâinat yaratılmış olsaydı, İlk Nebi Âdem değil Muhammed olmalıydı. Resulleri
birbirinden ayırmamamızı emreden Yüce Allah, kendisi mi ayırmış. Neden en sevdiği nebiyi en son yaratmış.
Oysa,
Kur’an’a göre Yüce Allah; kâinatı hiçbir kişinin hatırı için yaratmamıştır.
Allah her şeyi tüm insanlık için yaratmıştır. (2/29) İnsanları neden
yaratmıştır? O’na kulluk etmemiz, (51/56) bizleri
sınaması (67/2) ve imtihan içindir.
(11/7) Şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor. Ahirette bize sadece Allah’ın rızası
bir yarar sağlayacaktır. (4/114).
Bir insanın
yazmış olduğu şiiri ibadet haline getirmişiz. Kısa da olsa metindeki söylemleri
duydunuz. Bunu okuyanlar bilmiyor mu? Gerçi bilmeden
okuyan hocalarımız da yok değildir... Kesin bilinen bir şey var, kimse gelip de
bunları bedava da okumuyor. Sevgili Muhammed’imiz dine davette hiçbir karşılık
beklememiştir. Hani Nebî Muhammed’i örnek alıyorduk… Önderimizdi… Rivayete göre
dinlerini yaşayanlar, istedikleri rivayeti alır, işine gelmeyeni bırakırlar.
Başkalarına da hadis inkârcısı demekten geri kalmazlar. Asıl hadis inkârcısı
kim, aşağıda ki makaleden okuyabilirsiniz.
https://aydinorhon.blogspot.com/2020/01/hadis-inkarcilari_12.html
Evinize çağırdığınız
hocalardan kaçına para verdiniz de almadı? Aşağıda paylaşacağım ayeti, hiçbir
hocanın ağzından duydunuz mu?
Bakara Suresi 41. Ayet;
Bunun için de, size geçmişte bildirilmiş olan haberleri doğrulayıcı nitelikte
indirdiğim bu vahye inanın; onun gerçekliğini inkar edenlerin öncüsü olmayın;
mesajlarımı küçük bir kazanca değişmeyin; ve Bana, yalnızca Bana karşı
sorumluluk bilinci taşıyın!
Ölümümün
7’si 40’ı hiçbir şey istemiyorum. Diğer ölmüşlerimiz gibi benim de amel
defterim kapanmıştır. Sizin yaptıklarınızın bana zerre kadar faydası yok.
Kazandığım ne varsa onu da Allah bilir. Onun dışında bana gelecek de, benden
sizlere dönecekte hiçbir şey yoktur. Şu andan sonra Aydın Orhon kapsam dışıdır.
Sizlerin de kimseden beklentiniz olmasın. Kendi yol azığınızı, kendiniz
hazırlamak zorundasınız.
Casiye Suresi 15. Ayet;
Her kim doğru ve uygun bir şey yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de
kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur; ve sonunda hepiniz Rabbinize
döndürüleceksiniz.
“Dünya hayatında bir çeşme yaptırırsanız, çeşme orada var
olduğu sürece amel defterine sevap yazılır. Yani amel defteri açıktır.” denir.
Ben de diyorum ki, “Yüce Allah o çeşmenin ömrünü biliyor. Kaç kişinin o
çeşmeden yararlanacağını da biliyor. O zaman çeşmeden toplamda ne kadar sevap
kazanacağınız da belli… Öyleyse kazanacağınız bütün sevaplar, toptan amel
defterine yazılacaktır. Amel defterinin kapanışını ben böyle anlıyorum. Aksini
söyleyenleri de anlayabiliyorum. Kapıyı aralık bırakacaklar ki, bu açıklıktan
nemalanabilsinler. Her birey iyi de yapsa, kötü de yapsa kendisine yapar.
Hiçbir kimse, başka birisine fayda sağlayamaz.
Fussilet Suresi 46. Ayet;
Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da
kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir.
Bakara Suresi 123. Ayet;
Hiç kimsenin bir başkasının yerine bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye
kabul edilmeyeceği ve hiç kimseye şefaatin fayda vermeyeceği ve hiç kimseye
yardım edilmeyeceği günden korunup sakının.
Ben
ve benim gibi Ahirete göç etmişlerin tamamı kapsam dışıdır. Kur’an’dan bir ayet
daha paylaşarak devam edelim:
İbrahim Suresi 41. Ayet;
"Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları
bağışla."
İşte
şimdi film koptu…J
Birileri homurdanmaya başladı… “Hani kimseden kimseye fayda yoktu!L ”Diyenleri şu an duymuyorum; ancak yazarken
tahmin edebiliyorum. Keşke
duyabilseydim. Keşke daha çok Allah yolunda çalışabilseydim...
Furkan Suresi 77. Ayet;
De ki: 'Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten
yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.'
Gittikçe
batıyorum galiba… “Eeee… Oldu mu şimdi!” Yüce Rabbimiz bizden dua istiyor.
Öyleyse duayı ağzımızdan eksik etmeyeceğiz. Yüce Allah’a karşı yapmış olduğumuz
ibadetlerden birisi de duadır. Tabi ki ölmüşümüze de dua edeceğiz; fakat duanın
yalnız dua edene faydası vardır. Kur’an’dan benim anladığıma budur. Ölmüşe
yaptığımız dua, bizim Allah’a karşı aczi yetimizi göstermek içindir. Çünkü kim
ne yaparsa yapsın kendisi için yapar.
https://aydinorhon.blogspot.com/2021/10/kurana-gore-nasil-dua-yapmaliyiz.html
Bir an için tam
tersini düşünelim. Yani ölenlerin amel defterleri açık kalsın. Melekler de, ha
babam de babam, sevap hanesine sürekli yazsınlar. Normal bir kişi en
kabadayısından ayda bir hatim gönderebilir. Onu da anlamadığı dilden okuyorsa
ne fayda sağlar onu da Allah bilir. Zengin bir kişi, “Üç vardiya 7/24 saat en
güzel sesli hocalara Kur’an okutun. Sevabını da bana gönderin.” diye vasiyet
yazsa, cennete mi gider? Yoksa mertebesi mi yükselir? Bir kişi daha düşünelim;
dünyada soyu tükenmiş, fakir, cenazesini kaldıracak bile kimse yok. Dolayısıyla
arkasından sevap gönderecek de yok. Böyle bir şey adil olabilir mi? İşçinin
hakkını yiyen bir iş adamıyla, hakkını alamayan işçi nasıl aynı kefeye
konulamazsa, böyle bir şey de adil olamaz. Yüce Allah haksızlık beklenir mi?
Biz yine en iyisi Kur’an’a müracaat edelim:
Ahkaf Suresi 19. Âyet;
Asla kendilerine haksızlık yapılmaz.
Enbiya Suresi 47. Âyet;
Hiç bir şekilde haksızlık edilmez.
Nisa Suresi 40. Âyet;
Allah zerre kadar haksızlık etmez.
Nisa Suresi 49. Âyet;
Hiç kimse kıl payı kadar haksızlık görmez.
İmtihanı
devam eden sizlerin, karnesini almak üzere bekleyen (ölmüş) yakınınıza zerre
kadar faydanız dokunmaz. Sizi anneniz babanız hayırlı bir evlat olarak
yetiştirmişse o da amel defterinizde zaten kayıtlıdır. Öğrencilik yıllarımda,
çamaşır suyu ile karnesinde not değişikliği yapan arkadaşlarımı duymuştum.
Ahiret hayatında benim notumu değiştirebilecek Allah’tan başka hiçbir güç
yoktur. Dahası, Yüce Allah’ın haksızlık olmayacağını buyurması, nota müdahale
etmeyeceğinin teminatıdır. Bize şefaat edecek olan da kendi amel
defterimizdir.
https://draft.blogger.com/u/0/blog/post/edit/2335951231424687696/3135696209605249965
Bunları böyle düşünmenizi ve toprağın altına
girmeden önce azığınızı hazırlamanızı dilerim.
Bizim
için en önemli olan, Yüce Allah kitabın da sürekli uyardığı, düşünmek ve akıl
kullanma konusunu önemsememizdir. Çünkü
düşünmek, akletmek de ibadetin bir parçasıdır.
İslam’ında şartlarındandır. “İslam’ın şartı beştir.” denir ya haşa…
İslam’ın şartı Kur’an’ın tamamıdır.
Akletmenin
yanında, onu destekleyici tedebbür, tezekkür, tefakkuh, tefekkür kavramları da
kullanmıştır. Yüce Allah “Hala tedebbür etmeyecek misiniz? (4:82), Hala
tezekkür etmeyecek misiniz? (6:80) Dala tefekkür etmeyecek misiniz? (6:50) Hala
akılınızı kullanmayacak mısınız? (11:51)” diye serzenişte bulunmaktadır. “Akıl”
kelimesi Kur’an’ın yaklaşık 72 yerinde geçmektedir. Akıl etmeyi destekleyici
yukardaki kavramları da düşünürsek, yaklaşık her on ayette bir bize düşünüp
akletmemiz emredilmektedir. Buna rağmen akletmek zorunlu ibadet olarak
görünmez. Aksine birileri “Aklını bir kenara koy, öyle gel.” diyerek cenneti
vaat ederler. Kur’an’da
“Aklınızı kullanın, aklınızı kullanmaz mısınız? Hiç mi düşünmezsiniz?” gibi
ayetler önemsenmez. Yunus Suresi 100. ayette bakın bizi nasıl tehdit ediyor.
Yunus
Suresi 100. Ayet;
“ Allah, aklını kullanmayanların üstünde inançsızlık pisliği oluşturur.”
Yaşamımız da sürekli aklımızı ön
plana almamız gerekmektedir. Yüce Allah’ın böyle bir emri varken başkalarının
aklına ne kadar güvenilir ki?
https://aydinorhon.blogspot.com/2021/07/dusunmek-akletmek-de-islâmin.html
Sürekli aklınızı kullanın diye
ikazlarında bulunan, Yüce Allah tarafından bana eğer konuşma izni verilirse,
“Lütfettiğiniz aklımla, emirleriniz doğrultusunda dinimi yaşama gayreti
içerisin de oldum. Eğer günahlarım varsa, Rahim sıfatınıza sığınıyorum.”
diyebilirim. 65 yaşından daha öncesi, toprak altına girseydim, inanın ne derdim
bilmiyorum… “Şu câminin hocası şöyle diyordu… Dedem böyle diyordu… Şeyhim bana
şu görevleri vermişti… İlahiyatçı profesör yanlış mı söylemiş? Bizim cemaate
torpil var, demişlerdi… Benim çalıştığım başkalarının kitabı mıymış? Kur’an‘ı
anlayamazsın diyenler yalan mı söylemiş? Benim şefaatçim gelmedi mi? Kem… küm…”
En’am Suresi 94. Ayet;
Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size
verdiğimiz dünyalık nimetleri de arkanızda bıraktınız. Hani hakkınızda Allah’ın
ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz?
Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını) iddia
ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır.
En’am Suresi 159. Ayet;
“Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiç
bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah’adır. Sonra O, işlemekte
olduklarını kendilerine haber verecektir”
Kendini
düşünüyorsanız kendi aklınızı kullanmalısınız. Başkalarının aklından da faydalanabilirsiniz.
Başkalarının aklıyla edindiğiniz bilgileri Kur’an ve kendi akıl süzgecinden
geçirdikten sonra uygulamaya geçmelisiniz. Allah’ın vahyini hayata taşımadan önce bizzat
kendiniz düşünüp akletmelisiniz. Yönünü Kur’an’a çeviren kardeşlerim, kısa bir
süre sonra bana hak vereceklerdir. Kur’an’ın terki dinin terkidir. Allah’ın
gerçek olan emirleri Kur’an’ı içindedir.
Furkan Suresi 30. Ayet;
O gün Elçimiz diyecek ki, “Ey Sahibim, benim kavmim bu Kur’ân’ı kendilerinden
uzak tuttular.
Sizden,
kardeşiniz olarak tek bir dileğim var. Allah’ın size gönderdiği kitabı
rahatlıkla ulaşabileceğiniz yere indirin. Oturduğunuz koltuğun yanı başında,
masanızın üzerinde, yatağınızın yanında, sürekli elinizin altında olsun.
Korkmayın, Kur’an çarpmaz! Kur’an asıl çarpıklıkları düzeltir. O’nu Arapça
okumayın da demiyorum. Fakat lütfen mealini de
okuyun.
Kur’an okuyabilmeniz için abdest almanıza gerek yoktur. Abdest sadece namaz
kılmak için gereklidir. Vakıa 79. Ayeti abdeste delil olarak gösterirler. Ayet
bedensel temizlik için değil, zihinsel
temizlik için gönderilmiştir. Anlayamazsınız dedikleri Kur’an’a, bir engel de
abdestle koymuşlardır. Yüce Allah Kur’an’ı anlaşılmasın diye mi göndermiş?
Günümüzde herkesin cebinde yüzlerce Kur’an var. Hafızlar ezberindeki Kur’an’la
her türlü yaşamlarını devam ettiriyorlar. Eğer abdest emri olsaydı, kimse
abdestsiz dolaşamazdı. Bakalım konuyla ilgili ayet ne diyor?
Vakıa Suresi 79. Ayet;
Ona ancak temizler, arındırılmış olanlar dokunabilir:
Bu ayetin abdestle alakası olmadığını başka bir ayetle destekleyelim. Yüce
Allah Nebî Davut’a nasıl bir talimat veriyor. Bakalım:
Nâziyât Suresi 17-18. Ayet;
Firavun'a git; çünkü o, azdı.'
Ona de ki: “Temizlenmek ister misin?'
Bu ayette; Nebî Davut, Firavuna “Abdest almak ister misin?” demiyor. Kâfire
neden böyle bir şey söylesin ki?... Hamama da davet etmiyor. Burada ki temizlik
de zihinsel temizliktir. Nebi Davut, “Küfürden temizlenmek ister misin?” diye
soruyor? Kafasındaki kötü bilgilerden arınmaya davet ediyor. İşte bizden
istenen abdest değil, zihinsel temizliktir. Bakara 269. Ayet gibi birçok ayette
de Yüce Allah, “temiz akıl sahipleri”
diye hitabından da, zihinsel temizlikten söz ettiği anlaşılmaktadır.
Önce kafamızdaki bütün dini kirli bilgilerden temizleneceğiz. Sonra Kur’an’la
tanışacağız. Ancak bu şekilde Kur’an’ı çok iyi şekilde anlayabiliriz. Böyle bir
temizliği başaramazsanız, ister istemez Kur’an’ı bilgilerinizle harmanlamaya
kalkarsınız. Ya da bilgilerimize, Kur’an’ı uydurmaya çalışırsınız. Bakarsınız
ki çelişki olmayan Kur’an’da, bir sürü çelişki oluşmuş. O zaman da, Allah’ın
kitabına iman etmemiş olursunuz. Sadece iman ettiğinizi sanırsınız. Kur’an’a samimiyetle
inanmalıyız, güvenmeliyiz. İmanın gereği budur.
Kur’an’ı
okurken tek bir meal üzerinden gitmeyin. Başka meallerle karşılaştırarak
okuyun. Cep telefonunuzda bile onlarca meal var. Google’da yazsanız bir sürü
meal siteleriyle karşılaşırsınız. Mesela: “Zuhruf Suresi 36. Ayet” diye
yazdığınızda, ayetle ilgili adresleri görürsünüz.
Bir kaç internet adresi vereyim:
(www.acıkkuran.com;
www.kuranmeali.com; www.kuranvemeali.com; www.mealler.com;
www.kuranayetleri.net)
Zuhruf Suresi 36. Ayet;
Kim Rahman'ın Zikri'nden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, başına bir şeytan sararız;
o, onunla beraber olur.
Burada zikir’in de Kur’an olduğunu bilmeyen
kardeşlerim öğrenmiş oldu.
Halk arasında zikir nasıl biliniyor: Zikir çekmek için, önce tövbe edilir.
Sağa-sola, öne-arkaya yatarak tempolu ve hep bir ağızdan “estağfurullah”
kelimesini tekrar etmekle başlar.
Çekilmek istenen zikir, daha sonra alim denilen kişilerce uygulanan
yönteme göre de devam edilir. Zikir çekilirken sadece Allah’ın isimleri değil,
nebilerinin isimleri de zikir edilir. Özellikle de Nebi Muhammed için salavat
çekmek oldukça kıymetlidir; çünkü salavat çekmek, Nebi Muhammed’e şefaatine nail
olmakmış.
Ben
çocukluğumda bu kişilerin arasında bir kez bulundum. Bir yanağından şişi sokup,
diğerinden çıkarttıklarını, kızgın metal parçasını dillerine sürdüklerini
dehşetle izlemiştim. Bu insanlara, Kur’an’dan bir ayet sorsanız haberleri
yoktur. Kendince zikir çekiyor, yaptıklarını ibadet sanıyorlar. Kur’an’ı
elinizden düşürmediğiniz, üzerine eğildiğiniz sürece içinizi bir huzur
kaplayacaktır. Yüce Allah’ta “Tane tane, güzelce okuyun.” diyor. (73/4) Eğer
Kur’an’ı bırakırsak şeytanı musallat etmekle tehdit ediyor. (43/36)
Okudukça
görecesiniz ki yapılan yanlışlar sadece benim size aktardıklarım kadar değil.
Benim anlattıklarım deve de kulak… Kur’an’ı anlamaya başladığınızda, artık kimse
sizi kandıramayacak. Çok geç olmadan Allah’ın mesajlarını hayatınıza
geçirmenizi diliyorum. Kur’an’ı Nüzul sırasına göre okumanız, anlamanızı daha
da kolaylaştıracaktır.
https://aydinorhon.blogspot.com/2021/04/neden-nuzul.html
Kur’an’ın orijinalinde nebî, resul
geçmektedir. Meallerin çoğunda Kur’an’da olmayan farsça “peygamber” kelimesini
görürsünüz. Bu şekilde okunan mealde anlam karmaşası oluşur. Kur’an’da olmayan
çelişkiler görürsünüz. Onun için “nebî ve resul” kavramını çok iyi bilmeliyiz.
Resule itaat şartı vardır. Nebi’yi tabi ki örnek alabiliriz. Örnek alırken de
rivayetlerin doğruluğundan emin olmamız gerekir. Bunu anlayabilmenin tek yolu
da Kur’an’dır. Nebi’ye itaat şartı yoktur.
Nebi resul kimdir
Kur’an’ın ne dediğinden daha çok, ne demek
istediğini anlamaya çalışın. Tek bir ayetle yola çıkarsanız yanılabilirsiniz. O
ayetin önünde ve sonundaki ayetlere de bakın. Hatta Kur’an bütünlüğünde
düşünerek, anlamaya çalışın. Birilerinin söylediği gibi Kur’an anlaşılmaz ve
eksik değildir. Yüce Allah anlaşılmayacak ve eksik kitabı bize neden indirsin
ki? Ben 65 yaşından sonra Kur’an’ı anlayabiliyorsam, inşallah sizler de
anlayacaksınız.
Hadid Suresi 17. Ayet;
(Ama) bilin ki Allah cansız hale gelen toprağa yeniden hayat verir! Ve aklınızı
kullanabilesiniz diye mesajlarımızı sizin için kolay anlaşılır kıldık.
Kamer Suresi 17,22,32,40. Ayet;
“Andolsun biz Kur'an'ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok
mu?”
Maide Suresi 3. Ayet;
“… Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim…”
Ayetlerde, Yüce Allah öldükten sonra tekrar
dirileceğimizi, öğüt almamızı ve dinini kemale erdirdiğini, tamamladığını yani
eksik olmadığını buyuruyor. Biz de bir an önce anladığımız dilden okuyup,
Kur’an’dan aldıklarımızı hayatımıza taşımamız gerekmektedir. Kur’an’ı okudukça
ufkumuz genişleyecek, bir süre sonra da, Kur’an sizinle konuşmaya başlayacak. Ona
da bak, şuna da bak diyecektir. Hangi konuda kitap önermişse sonra da onlara
bakabilirsiniz. Ama önce Kur’an. Kur’an’a başlamadan da zihinsel temizliği unutmayalım. (56/79) Kur’an
meallerine gerektiğinde kelime kelime incelemeliyiz.
Sevgilinizden
mesaj beklediğiniz anı düşünün. Sık sık heyecanla telefona bakarsınız. Gelir
gelmez cevap yazar, yine heyecanla beklersiniz. Kâinatın sevgilisinden 6236
mesaj gelmiş ve kapalı duruyor. Ne yazık ki açıp bakmıyoruz. Zerre kadar
heyecanımız yok. En çok sevdiğinin mesajına bakmamak nasıl bir duygudur,
anlamak güç. Yoksa sevmiyoruz da sevdiğimizi mi sanıyoruz? Bu günden itibaren
âlemlerin sevgilisinin mesajlarını açmaya başlamazsanız, bir daha hiç
açamayabilirsiniz. Benim konumuma her an düşebilirsiniz. Bu kısa dünyada,
pişman olacak davranışlar içerisinde olmayın. Sonuçta, “Dünya’da bir gün veya
daha az kaldık” demeyecek miyiz?
Müminun Suresi 112, 113. Ayet;
Allah onlara, “siz yeryüzünde yıl sayısı olarak ne kadar kaldınız?” diye
soracak; onlar da “Ya bir gün, ya da günün bir kısmı kadar kaldık; onu
sayanlara sorabilirsin” diyeceklerdir.
Geriye
doğru baktığınızda bu yaşlara ne kadar kısa zamanda geldiğinizi düşünmüyor
musunuz? Sevgili Allah’ın huzuruna nasıl çıkacağız? Kalp temizliği mutlaka
önemlidir; ancak sadece kalbin temiz olması cennetin kapısını açmıyor ki…
Sakınmamız gereken en önemli nokta şirktir. Maalesef çoğunluk, şirk
bataklığında yüzmekte, fakat bunun farkında bile değil. Bir şirkin bütün
doğruları götürdüğünü unutmayalım.
Zümer Suresi 65. Ayet:
Yemin olsun ki sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur: Şüphesiz ki
(Allah'a) ortak koşarsan, işlerin elbette boşa gider ve elbette kaybedenlerden
olursun!
Yusuf Suresi 106. Ayet;
Ve onların çoğu başka varlıklara da tanrısal nitelikler yakıştırmaksızın
Allah'a inanmazlar.
Her
şeye sıfırdan başlamanız gerekiyor. Ben artık yalvarsam da, yakarsam da dönüşüm
yok. Doğrularımla, yanlışlarımla yüzleşeceğim. Hala fırsat sizlerin elinde, yol
yakınken Allah’ın mesajına kulak verin istiyorum.
Kur’an, Nebî Muhammed Türk
olsaydı Türkçe, İngiliz olsaydı İngilizce, Rus olsaydı Rusça inecekti. Aksi
takdirde Nebî’de kavmi de hiçbir şey anlayamazdı. Kutsal olan Arapça değildir.
Kitabın içeriğidir.
Fussilet Suresi 44. Ayet;
Eğer bu (ilahi kelamın) Arapça dışında bir dilde (indirilmiş) bir hitabe
olmasını dileseydik, onlar, (şimdi onu reddedenler,) bu defa, "Neden onun
mesajları anlaşılır bir şekilde ifade edilmemiş? Hayret! Arapça dışında bir
dil(de indirilmiş bir mesaj bu) ve (tebliğ eden de) bir Arap (elçi)?"
diyeceklerdi. De ki: "Bu (ilahi kelam,) iman edenler için bir rehber ve
bir şifa kaynağıdır; ona inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir
sağırlık var ve bundan dolayı (Kuran) onlara kapalı, anlaşılmaz gelir. Onlar
çok uzaklardan seslenilen (insanlar gibi)ler."
Allah her ulusa, kendi dilini konuşan nebi
göndermiştir. kendi diliyle de kitap indirilmiştir. Nebi Musa İbrani'dir,
İbranice konuşurdu. Ona gönderilen Zebur’da İbranice, Nebi İsa’ya İncil, kendi
ve kavmi dilinde Aramice, Muhammed’in ve
ulusunun da, bildiği dilde Kur’an inmiştir. Kur’an’ın Arapça inmesine sebepte
Kur’an’ın anlaşılabilmesi içindir. Bizler rivayetleri anladığımız dilden okurken,
Allah’ın vahyini anlamadığımız dilde okumamaya inat ediyoruz. Bu Allah’ın
emirlerini reddetmek anlamına gelmiyor mu?
Nahl Suresi 103. Ayet;
Andolsun ki biz onların, "Kur'an'ı ona bir insan öğretiyor"
dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'an ise
gayet açık bir Arapçadır.
Anlamadığımız
dille Kur’an’ı seslendirmek, kendinizi kandırmaktan başka bir şey değildir.
Allah’ın emirlerine kulak vermeden dini nasıl yaşayabiliriz? Bakara Suresi 222.
Ayeti veya benzer ayetler okunurken, huşu içinde dinleyen, dinlerken gözyaşı
döken kişilere şahit olanınız vardır. İçeriğinden ne okuyan haberdar, ne de
dinleyen. Kim bilir ne düşünüyor da ağlıyordur. Ağladığı ayetin mealini o
kişiye okusanız, morarır kalır. Yüce Allah’ın emrinden bihaber, ağlasa ne olur,
ağlamasa ne olur? Bir de ağlıyormuş gibi yapanlar var. Onlara hiçbir şey
demiyorum.
Allah
cümlenizi Kur’an’ı anlayarak okuyan, anladığıyla yaşayan kullarından eylesin.
Rabbimiz, “Belgelerle açıklanmış, anlaşılır, rehber, rahmet olarak Kur’an’ı
indirdik.” diyor. Düşünün, aklınızı kullanın diyor. Ne düşünür, ne de aklımızı
kullanırız.
Nahl Suresi 44. Ayet;
(O resulleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine
indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı
indirdik.”
Zuhruf Suresi 3. Ayet:
Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur'an kıldık.
Nahl Suresi 89. Ayet;
“(Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz,
seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu
kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet
ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.”
Bu ayetlerden haberi olmayanlar, paşa paşa
akıllarını bırakıp malum kişilere teslim oluyorlar. Tabii olduğu kişileri,
tasvip etmedikleri durumda da görseler “Bunda da vardır bir hikmet” deyip,
umursamıyorlar. Çok ahlak dışı duyumlarım da var. Gözümle görmediğim için
bahsetmek istemiyorum. Gayem bu insanların ne derece, akıllarını bıraktığını
anlatabilmektir. Bu kişilerin en kısa zamanda akıllarını başlarına almaları
gerekir ki, bu onlar için artık oldukça zordur. Çoğu aklını kullanma yeteneğini
kaybetmişlerdir.
Dinimi
yaşadığım kısa dönemde çevreme anlatmaya çalıştım. Atalarımızın dini o kadar
ağır basmış olacak ki, beni dinden çıkmış gibi bile görenlere rastladım. Hiç
Allah’ın emirlerini hayatına taşımaya çalışan, Yüce Allah’ın vahyi Kur’an’ı
Kerim’e bütün kalbiyle katkısız, şartsız iman eden kişi, dinden çıkmış olabilir
mi? Ama doğru olanı, onların yaşadıklarını sandığı dinden çıkmamdır. İnşallah,
kulaktan dolma yaşanan uydurulmuş, atalarımızın dininden, dilediğim gibi
çıkabilmişimdir. İnşallah, katıksız Müslüman olarak toprağa girmişimdir.
İnşallah, uydurulmuş dinden kendimi kurtarabilmişimdir.
Şimdi
beni toprağa attınız. Biraz sonra çekip gideceksiniz. Çok yakın bir zaman da,
sizler benim olduğum yerde, sizlerin bulunduğunuz yerde de başkaları olacak.
Sakın, “Adam gitti, bizi de arkasından çağırıyor!” demeyin. Benim öyle bir
gücüm yok. Allah’tan başka kimsenin de buna gücü yetmez. Yaprak sarması gibi,
ayaklarınızın altında yatıyorum. Ayrıca
sizlere kıyar mıyım? Sadece, ömrün çok kısa olduğunu söylemek istedim. Ahirette
sorulduğunda hani diyeceğiz ya… “Bir gün veya bir günden daha az kaldık.”
(28/113) Onu hatırlatmak istedim.
Kur’an’a
paralel binlerce kitap oluşturulmuş. Güya aynı yola çıkarmış. Birisinin “ak”
dediğine diğeri, hayır “kara” derse bunlar nerede buluşacaklar da Allah’ın
yoluna girebilecekler. Allah’ın değişmez tek yasası vardır. (17/77) Din yalnız
Allah’a aittir. (39/3) Hüküm yalnız Allah’ındır. (12/40) Hükümü Allah’tan
başkasına bırakan, dinden sapılmış olur. Her hüküm için, Kur’an’dan referans
almak zorundayız.
Kehf Suresi 27. Ayet:
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O'nun kelimelerini değiştirecek
hiçbir kimse yoktur. O'ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın.
Yüce
Allah’ı bırakıp, Nebî Muhammed’den
şefaat beklentisine giriyorlar. Ölmüşlerin yüzü suyu hürmetine, Allah’tan
istekte bulunuyorlar. Şeyhi, gavsı, kutubu olanlar, onlardan cennet pasaportunu
almadılar mı?
Bilim adamlarına göre, 386 bin
yıl önce yaratılan insanoğluna bilgilerin verilmesiyle birlikte, kâinattaki
bütün varlıklar Âdem’in (insanların) emrine sunulmuştur. Benim bugün dünyayı
terk edişim gibi 386 bin yıl önce ölen kişiler de var. Yüzbinlerce yıl içinde
ölenlerde… Ben de diğer ölenlerde din gününü beklemekteyiz. Kur’an’i dayanağı
olmayan bir inanç var. Ölen amel defterine göre cenete veya cehenneme gidecek
diye düşünülür. Bir tarafta yüzbinlerce yıl önce günahkârlar cezasını çekmeye
başlamış, beni daha yeni gömdünüz, sizler de hayattasınız. Bu adil değil. Âdem
döneminde ölenle, kıyametin son anında ölen arasında, zaman açısından hiçbir
fark yoktur. Zaman dünya hayatında yaşayanlar için vardır. Âdem döneminden beri
kabirde bekleyenler, son kişinin ölümünden sonra hep birlikte ayağa
kalktıklarında; “bir gün veya bir günden daha az kaldık.” diyecekler. 386 bin
yıl önce ölmüş kişide, en son ölen kişi de, din günü aynı anda ayağa
kalkacaktır. Yüce Allah darı tanesi kadar bile, haksızlık yapılmayacağının
taahhüdünü veriyor. (21/47) Bu bağlamda, ilk yaratılışta bile insan akıllarının
eşit olduğunu düşünüyorum. Kimisi aklının yüzde birini kullanırken, kimisi de
yüzde onunu kullanıyor. Kimisi de hiç kullanmıyor, kiraya veriyor. Bence
farklılık böyle oluşur. Doğrusunu Allah bilir.
Ömrümün
çok büyük bir bölümünde kulaktan duyduklarımla dinimi yaşadım. Daha doğrusu
yaşadığımı sandım. Yaşadığım uydurulmuş bir dindi. Allah’ın kitabıyla alakası
olmayan bir din… Mekkeli müşriklere kendimi benzetmek istemiyorum; fakat pek
farkım da yoktu. Atalarımın dinine uymuş gidiyordum. Tarikatlar, cemaatleri
arası ayrım yapmazdım. Hemen her cemaatin sohbetinde bulundum. Cemaatlere tek
kızdığım nokta, birbirlerinin arkalarından atmalarıydı. Her cemaat diğerini
ötekileştiriyordu. Her biri kendisinin doğru, diğerinin yanlış yolda olduğunu
savunuyordu.
Rum Suresi 32. Ayet:
(yahut) inançlarının bütünlüğünü bozarak parçalara bölünen ve her grubun yalnız
kendi sahip olduğu (ilkelerle) övündüğü kimselerden olma!
Sevgili
Nebî Muhammed’in ölümünden 60 yıl sonra, çıkmaya başlayan bir kısım kişiler
tarafında, Allah’ın dinindeki yasalar delinmeye başladı. Mezheplere, o da
yetmedi, tarikatlara bölündü. 200-250 yıl sonra dinimiz tamamen çığırından
çıkarıldı. Allah’ın haram kıldıkları dışında, haramlar belirlediler. Birisinin
haram dediğine, diğeri helal diyebildi. Yüce Allah ayetlerinde Ben’im kanunum
değişmez diyor. (48/23) Yani Nebî Âdem’e neyi helal neyi haram kılmışsa Nebî Muhammed’e
ve arada kalan bütün nebîlere de aynı şeyleri haram ve helal kılmıştır. Hâlbuki
Biz kendi kafamıza göre bize şu helal, size şu haram diyerek fırkalara
ayrılabiliyoruz. (3/103) Allah’ın Âdem’den günümüze tek bir dini var. O’da
İslam’dır. (3/19).
Fatır Suresi 43. Ayet;
Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı).
Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan
kanunu bekliyorlar. Sen Allah'ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen,
Allah'ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın.
Allah’ın
kitabına paralel kitaplarla, dinimizin rotasını değiştirdiler. Yüce Allah’ın
kitabı bir kenara bırakıldı. (25/30) Bırakmayanlar da anlamadığı dilden, haşa
şarkı gibi namelerle okudular. Okuduklarını da ölmüşlerine gönderdiler.
Kendilerinin fayda sağlamadığı Kur’an’dan, ölüler ne fayda sağlayabilir ki…
(35/22) ; (36/70) Farklı kitaplarla dinimizi yaşadığımızı sanıyoruz. Utanmadan,
Allah’ın helal ettiklerini, haram ediyoruz. Yahudiler de aynı şekilde deve etini,
sütünü, iç yağ vb. yiyecekleri kendilerine haram etmişlerdir.
Al-i İmran Suresi 93. Ayet;
Tevrat indirilmeden önce, İsrailoğulları'nın [günah diyerek] kendine
yasakladığı şeyler dışında bütün yiyecekler onlara helal idi. De ki: “Eğer
söylediklerinizde samimi iseniz Tevrat'ı getirin de onu okuyun!”
Aynı şekilde bize de soracak ben
bunları size helal kılmıştım. Siz benim dışımda ilahlarınıza uydunuz. Çağırın
ilahlarınızı da şimdi sizi kurtarsın demeyecek mi?
Maide Suresi 87. Ayet;
Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın
ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.
Güneyimizde şu an savaş
devam ediyor mu? Cevap vermeseniz de olur. Nasıl olsa duymayacağım. Suriye ve
Irak da çok ilginç şeyler oluyordu. İkisinin de Müslüman ülke olduğunu
biliyoruz. İnsanlar “Allah-u Ekber” diye tetiği çekip öldürürken, ölen de tekbir
getirerek ölüyordu. Hani Allah katında tek din İslam’dı? Buna iman ediyorduk.
Bir Müslüman diğer Müslüman’ı öldürür mü? Müslüman’ın nefsi müdafaa dışında
insanı öldürmesi yasaktır. (2/190-193) Öyleyse neden Müslümanlar birbirini
öldürüyor? Müslümanlığın alt sürümleri var da ondan. Yüce Allah’ın kitabına
imanımız tam değil de ondan… Kur’an bir insanı haksız yere öldürmenin, bütün
insanlığı öldürmek olduğunu söyler. (5/120) Burada ki problem Müslümanların
Kur’an’ı terkinden kaynaklanmaktadır. Her grup kendine göre bir din oluşturmuş
ve o istikamette gidiyor. Bunların rehberi kesinlikle Kur’an değil. Kur’an olsa
yol da aynı olur. Her fırka “Müslüman’ım” diyor ama inançları farklı… Her hangi
bir Müslüman’ım diyene “Senin Kur’an’a karşı imanın yok.” deseniz korkunç tepki
alırsınız. Aynı kişiye bir ayet okusanız ve sorsanız: “Bu ayete iman ediyor
musun?” alacağınız cevap muhtemelen “hadis var, icma var, kıyas var” olacaktır.
Genellikle “hadis” Nebî Muhammed’in ağzına başkaları tarafından yakıştırılmış
sözdür. Bütün güzel hadisler (sözler) Allah’ındır. (35/10) “İcma” İslam müçtehitlerinin, dini
bir konuda ortak hüküm vermeleridir. Müçtehitlerin belirlediği hükümdür. “Kıyas”
İki şey arasında benzerlik tespit etmektir. Müçtehitler, güya kendilerini
garanti altına almışlardır. Bir müçtehit, içtihat eder ve içtihadında isabet
ederse iki sevap, hata ederse bir sevap kazanır. Her türlü sevap kazanıyor.
Öyle diyorlar da, sevabın delili yok, kaynağı yok… Kendin çal, kendin oyna
hesabı… Her ne kadar kitabımız tek diyorlarsa da, Kur’an’a güvenimiz yok.
İstanbul
dışında oturan bir yakınımın, sürekli meal okuduğunu duydum. Çok sevindim.
İstanbul’a geldiğinde görüştük. Kur’an’dan bilgi birikiminin oluşu, beni daha
da mutlu etti. “Abdesti nasıl alıyorsun.” Diye sordum. Abdest alış şeklinde
hiçbir değişiklik yok. Kur’an’la tanışmadan önce nasıl alıyorsa aynen devam
ediyor… Kur’an’da ağız, burun, kulak ve ense yoktur. “Bunlar Kur’an’da var mı?”
Dedim. “Ben fazladan onları da yapıyorum.” Diye cevap verdi. Ağzınız, burnunuz
pisse, zaten temizlemek zorundasınız. Yüce Allah her şeyi açıklamışta, haşa
onları unutmuş mu? Biraz önce söylemiştim. Biz Kur’an’a güvenmiyoruz. Sadece,
iman ettiğimizi sanıyoruz… Buradan bir şey daha çıkıyor. Kur’an’a abdest
almadan dokunabileceğimizi ve okuyabileceğimizi söylemiştim. Bu kardeşimiz
Kur’an okumadan önce abdest almış olduğunu sanıyorum. Asıl yapması gereken
zihnindeki bilgilerin temizliğini yapmadığı anlaşılıyor. (56/79) Bu defa da
Kur’an’ı, zihnine yerleşmiş olan kirli bilgilerine uydurmuştur.
Bakın
Yüce Allah Kitabında neler buyuruyor? Kur’an’da öğüt için her türlü örnek
vardır. (39/27) Kur’an her şeyi açıklayıcı ve yol gösterici rehberdir,
rahmettir. (16/89) Onda her örnek, müjde mevcuttur. (39/23) Hidayet rehberi Kur’an’ı beyan (açıklama)
Allah’a aittir. (75/19) Her şeye hâkim, her şeyden haberdar olan Yüce Allah’ın
kolaylaştırdığı, sonrada açıkladığı bir kitaptır. (11/1) Kur’an’da hiçbir şey
eksik bırakılmamıştır. (6/38) Kur’an’dan başka hiçbir hadise iman edilmez.
(45/6) Sadece Kur’an’dan hesaba çekileceksiniz. (43/44) Allah kelime sıkıntısı
çekmez. (18/109) Hüküm koyucu, yalnız Allah’tır. (12/40)
Bu
ayetlerden haberleri olup da inanmamak nasıl bir şeydir anlayamadan dünyayı
terk ettim. Çözebilirseniz, alın size kocaman bir problem bırakıyorum.
Allah’a
binlerce şükürler olsun ki tevbe ettim. İndirilmiş dini, aklımın yettiği ölçüde
hayatıma taşıma gayreti içinde oldum. Tabiri caizse Kur’an talebesi olmaya
çalıştım. Bilemediklerim için, ilim sahibi (profesör) etiketi olan veya
kendisini yetiştirdiğine inandığım dost kardeş kişilere sordum, yorumlarını
inceledim. Şahıslardan ve rivayetlerden etkilenmeme gayreti içinde oldum. Etkilenmediğimi
de sanıyorum. Bence doğrusu da budur. Dinde en önemli unsur şirke
bulaşmamaktır. Allah’ın kitabına iman etmektir. Düşünmek ve akletmektir.
Kur’an’dan anladıklarımızı hayata taşıyabilmektir.
Bir
önemli noktanın altını çiziyorum. Yapılan tek bir yanlış olan şirk, bütün
doğruları götürüyor. Bu çok önemli çünkü şirke bulaşanlar bunun farkında
değiller.
Ey
dünyada bıraktığım kardeşlerim, ben vasiyetimi yazdığımda niyetim mezarımın
başında okutmaktı. Sonra yağmuru, karı, fırtınayı, güneşin kızgın sıcağını
düşünerek vazgeçtim. Biraz daha ilavelerle elinizdeki duruma geldi. Sizi de
sıkmadıysam çok daha iyi oldu diye düşünüyorum. Yaşantınızda Rabbimden yar ve
yardımcınız olmasını dilerim.
Vasiyetime
geri dönelim: Telkin yapılmasını istemiyorum. Bu konuyla ilgili hayatım boyunca
hiçbir paragrafını paylaşmadığım, paylaşmak da istemediğim kişiden alıntı
yapıyorum. Bu da ölüme nasip olacakmış.
22
Ekim 2010 Hürriyet Gazetesi Prof. Nihat Hatipoğlu’nun makalesinden bir
paragraf:
“Telkin, mezardaki kişiye iman ile ilgili hakikatleri hatırlatmak anlamında
yapılan bir duadır. Telkin geleneksel bir uygulamadır. İslam âlimleri bu usulün
kullanılmasını tavsiye etmişlerdir. Hanefiler bunu meşru görürler. Şafiiler ve
bazı Hanbeli fıkıhçıları ise bunu müntahap sayarlar. Telkin her ne kadar hadis
kitaplarında yer almasa da ders verici bir uygulamadır.”
Övüyor
mu, yeriyor mu anlayamadan paylaştım. Madem hadis kitapların da bile yok. Bu
uygulamayı neden yapıyoruz? Sırf atalarımız yapmış diye… Güzel, başka: Toprak
altında ölmüş kişiye imanla ilgili hakikatler anlatılacakmış. Geç kaldınız
kardeşim. Ben ne sizi duyacak, ne duyuracak, ne de kıpırdayacak haldeyim. Benim
işim bitmiş. Dahası, İslam âlimleri telkini tavsiye etmişler. Sonra ne olmuş?
Hanefi’ler bunu kabul etmişler. Diğer mezhepler telkin yapılmasının sevap
olduğunu, terkinin günah olmayacağını söylemişler. Farkında mısınız, burada bir
tek Allah’ın kelamı yok? Çünkü ortada Kur’an yok. Bunlar Allah’a dinlerini mi
öğretiyorlar. (49/16)
Çoğumuzun
detaylı bildiği telkin masalını, kısaca hatırlatmak istiyorum. Masal olduğunu
birazdan anlayacaksınız. Münker ve Nekir denilen iki melek, soru sormak için
ölen kişinin yanına varırlar. Ölü canlanır. Sorular hazır. Soruların bir
nüshası da tepemde ki hocada… Hocamız bu soruları nereden buldu bilmiyorum.
Merak edenler sorsunlar… Hoca cevap anahtarı da hazırlamış bekliyor. Aynen
Feto’nun dünyada yaptığı gibi… kabirde de kopyacılık aynen devam ediyor.
Melekler aşağıda soruyor, hocamız yukardan kopya veriyor. Mevta cevabı anında yapıştırıyor.
Ne kadar güzel, her şey tıkır tıkır işliyor. Tamam, hocamızın kopyası
sayesinde, ben paçayı kurtardım diyelim. Denizde boğulan, heyelan, sel,
depremde toprak altında kalmış, yanmış cesetleri bulunamamışlara kim kopya
verecek? Bunlara da kader kurbanı deyip geçelim. Kader konusuna girmiyorum.
İsteyen kardeşlerim aşağıdaki adresten ulaşabilirler.
https://aydinorhon.blogspot.com/2019/07/kadere-iman.html
Sizi düşünmeye ve aklınızı kullanmaya
davet ediyorum. Kopya verilme esnasında hoca hangi ses frekansıyla veriyor? Ben
bilmiyorum. Ben nasıl duyarım, hiç aklım kesmiyor. Üzerimde yaklaşık bir-iki
metre toprak var. Hele bir de mevtanın işitme problemi varsa bitti demektir.
Bir an için toprak altında canlandık diyelim. Daracık alanda oksijen
yetersizliğinden kaç dakika yaşanabilir ki? Ondan da vazgeçtim. Yaşadım ve
duydum diyelim. Hoca kopyayı Arapça veriyor. Ben Arapça bilmiyorum ki… Ayrıca
sorguya çeken melekler işitme engelli mi? Melekler de duymuyor diyelim. Şah
damarımızdan daha yakın, (50:16) bize bizden daha yakın olan Allah… Canım
Allah’ımın karşısına ne yüzle çıkacağız. Kulu kopya çekerek huzuruna geliyor.
Ne kadar utanç verici… Hocam lütfen bana telkin vermesin.
Allah’tan
korkutularak büyütüldüm. Öyle de yaşadım. Size Mevtadan bir öğüt: Allah’tan
korkmayın demiyorum; ama daha çok sevin… Sevgili Allah’ın karşısına ne yüzle
çıkacağınızın endişesini yaşayın.
Olmayan
bir şeyi varmış gibi uyduruyorlar, sonra da ona çareler arıyorlar. Güya bu
kopyalar neticesinde herkes kurtulacak. Kardeşlerim, atalarımızın hatalarını
ayıklayıp, doğru yaptıklarını örnek alalım. Mekkeli müşriklerin konumuna
düşmeyelim. Kur’an’da bir tane kabir azabıyla ilgili ayet bulamazsınız. Kur’an
sadece ahirette ki cehennem azabını bildirir. Tek diriliş vardır o da kıyamet
sonrası diriliştir.
https://aydinorhon.blogspot.com/2022/08/kabir-azabi-var-mi.html
Bakara Suresi 175. Ayet;
“... Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar, ateşe nasıl
sabredecekler"
Iskat
(devir) istemiyorum. Iskat, “bir kimsenin sağlığında ifa edemediği bazı
ibadetlerle ilgili sorumluluğunun vefatından sonra fidye ödenerek düşürülmesi”
anlamlarında kullanılır. Iskat: Düşürmek, atmak, izale etmek manasına gelir.
İslâm hukukunda ise bir hak veya mükellefiyeti düşürmeyi ifade eder. Iskat, kişinin
sağlığında çeşitli sebeplerle eda edemediği namaz, oruç, kurban, adak, kefaret
vb. gibi dini mükellefiyetlerinin, ölümünden sonra fidye ödenerek düşürülmesi,
böylece o kişinin bu tür borçlarından kurtulması anlamını taşır.
Ben
yaşarken dini vecibelerimi yerine getirmeyeceğim. İmtihan olmuşum her şey
bitmiş. Toprağın altına da girmişim. Arkamdan yavrularım benim yapmadığım
Allah’a karşı sorumluluğumu yerine getirecekler. Nasıl olacak bu iş? Para
karşılığı… Yüce Allah’ın “ihtiyaç fazlasını infak edin” (2/219) emri var.
Çocuklarım kendi adlarına infak edeceğine, analarını, babalarını kurtarmaya
çalışacaklar. Hem de yaptığının ölmüşlerine bir faydası olmayacak. İyilik
yaparsanız faydası kendinize, kötülük yaparsanız da zararı kendinizedir. (17/7)
Bu din diye yaşadığımız şeyler gelenektir. Ben şu an dünyadan gittim. Dünya ile
iletişimim de bitti. Siz de böyle bir duruma düştüğünüzde, kapsam dışında
olacağınızı bilerek yaşamalısınız. Yoksa hüsrana uğrarsınız.
Yüce
Allah sık sık aklımızı kullanmamızı istiyor. Hiç düşünmüyor musunuz diyor.
Kuran’ın açıklayıcı, anlaşılır olduğunu defalarca tekrar ediyor. Kur’an’dan
imtihan olacağımızı buyuruyor. Kur’an’ın eksiksiz olduğunu, dini tamamladığını bildiriyor.
Kur’an’ın kendi korumasında olduğunu buyurmasına rağmen, Kur’an’ı yaşamımıza
taşımıyoruz. Yüce Allah’ın vahyine bir an önce kulak verin. Emirleri direkt
merciinden Kur’an’dan alın. Aldığınız emirlere itaatsizlik yapmayın. Tek
kurtuluş yolu budur…
Son bir ilave yapmak
istiyorum. Ben üç yıl üç ayrı hocadan tecvitli
Benzer
sohbete pek rastlamadığınızı sanıyorum. Bu vesileyle ölüden de sohbet dinlemiş
oldunuz. Hayattayken çoğunluğa dinletemedim. Bir de öldükten sonra denemek
istedim. Hani ressam öldükten sonra tabloları değerlenir, rağbeti artar ya…
Belki benim sözlerim de değer görür diye düşündüm.J
Dilimin
döndüğünce Kur’an’dan anladıklarımı, anlatmaya çalıştım. Son yıllarımda
Müslüman olarak, katıksız Müslüman olarak toprağa dönme gayretinde oldum.
İnşallah başarmışımdır. Hocam, yapacağınız dualarda lütfen Allah’tan başka
şefaatçi adı geçmesin. Benim şefaatçim kendi amel defterimdir. Benim için Allah’tan rahmet dileyebilirsiniz.
Ben şimdiden “İnşallah” diyorum.
Rabbimden
sizlerin Kur’an’ı anlayarak okuyan, okuduğunu hayatına taşıyan kullardan
olmanızı dilerim. Her şey gönlünüzce olsun. Hayırlı uzun ömür, hayırlı ölüm
diliyorum.
Yazdıklarım
da doğrularım Allah’a, yanlışlarım ise bana aittir.
Hoşça kalın…