KUR’AN YETMEZ Mİ? ÖNCE KUR'AN...

        “Kur’an’ tek başına yeter” diyebiliriz.  Çünkü Kur’an bütünlüğünde düşünüldüğünde bu anlam çıkıyor. Yüce Allah, eksiksiz, kendisinin açıkladığını, imtihan olacağımız kitabın Kur’an olduğunu buyuruyor. Bu İslam tarihinin ürettiği tüm eserleri ortaya döküp yakmak anlamı vermez. Kur’an dışı bütün kitapları devre dışı bırakmak anlamı taşımaz. Kur’an dışı kitaplar; Nebi Muhammed’in hayatı, İslam tarihi, vb. insanın ufkunu daha da açar. Zaten Kur’an, okuyan kişiye “Şunu da araştırmanda fayda var” der. Akla gelmeyeni, düşünme yeteneğini geliştirir. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu, bilmek adına önce Kur’an’dan başlamalıyız ki, bizi yardımcı bilgiler etki altına almasın.

“Kur’an tek başına yetmez” dememeliyiz. Diyemeyiz. Bunu dersek haşa Allah’a eksik sıfat vermiş oluruz.“ 29.51

“Kur’an tek başına yetmez” dediğimizde; Kur’an dışında kocaman bir alan açmış oluruz. Kur’an’a uyumlu olmayan şeyleri, Kur’an ile reddedemez bir hale gelmiş oluruz. Her iki anlayışı da terk edip “Önce Kur’an” dememizde fayda görüyorum. Müslüman hayatının merkezinde Kur’an olmalıdır. Müslümanın anayasası Kur’an’dır. Kur’an hiçbir kaynak ile mukayese edilemez.
“Kuran yetmez demek” diyen gelenekçilerin, asırlardır süregelen hurafelerine, sıkıca sarılmak için kullandıkları yöntemdir.
Yukarıdaki bahsi toparlarsak:
Sloganımız “Önce Kur’an” olacak. Kur’an’la çelişen hiçbir bilgiye itibar etmeyeceğiz. Kur’an’ı Kerim’i imtihan olacağımız ana kitap olarak çalışıp hayata taşırken, yardımcı kitaplardan da faydalanacağız.

 Yüce Allah vahyinden öğüt almamız ve düşünmemiz için Kur’an’ı kolaylaştırdığını buyuruyor. Ardından da “öğüt alan yok mu?” Diyor. (54:32)

Ne yazık ki Yüce Allah’ın bu mesajını duymuyor, bilmiyoruz. Biz farkında olarak veya olmayarak “Kur’an yetmez” diyenlerin peşine takılmış gidiyoruz.
Ben camilerde Kamer Suresi 32. Ayetinin mealini okuyan bir hocaya rastlamadım; ama “Siz Kur’an’ın Türkçesini anlamazsınız. Bize soracaksınız.” Diyenleri çok duydum. “Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdıracağını (10/100) buyuran Yüce Allah’ı duymayan; “Dinini yaşayacaksanız aklınızı bir kenara koyacaksınız.” diyenleri de duydum.

Nebi Muhammed’in ölümünden 60 yıl sonra uydurulmuş dinin kıvılcımları çıkmaya başlamıştır. 200-250 yıl sonra da çığ gibi büyümüştür. 
Günümüzde çoğunluk uydurulmuş dine (atalarının dinine) iman etmektedir.
Yüce Allah “Eğer yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar; onlar zandan başka bir şeye uymazlar ve onlar sadece yalan uydururlar.” (6/116) diye buyuruyor.

Kitabımızın tek olması rağmen, Dünya kadar paralel kitap yazılmıştır. Kur’an’a terk edilmiş, (25/39) o kitaplara göre din yaşanır hale gelmiştir. Allah’ın kitabı da; hadis, fıkıh kitaplarına uydurulmuştur. Kur’an’ da ki ayet bu kitapları desteklemiyorsa ayetin yok hükmüne sokulmuştur. Bu demek oluyor ki genellikle uydurulmuş (söz) hadis, Yüce Allah’ın hadisinin (sözünün) önüne geçmiştir. Tevbe haşa sanki Allah vahyinde sıkıntı yaşadı. Yüce Allah kelime sıkıntısı çekmez. (18/109) Bilmiyorlar mı ki, “Yeryüzündeki ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa ve arkasından yedi deniz eklense yine de Allah'ın sözleri bitmez? (31/27)

Hadis, sünnet ve âlimlerin içtihatları dine dönüşmüştür. Birisinin haram dediğine, diğeri helal demiştir. Yüce Allah’ın yasasının tek olmasına rağmen dini parçalara ayırdılar. Mezheplerin hak olduğunu iddia ettiler.

Mezheplerden bir örnek verelim:


KONU……………………………... HANEFİ           MALİKİ           ŞAFİİ          HANBELİ
Erkeğin kırmızı elbise giymesinin
hükmü nedir?........................................Mehruh              Helal              Haram          Mekruh

 Görüyorsunuz iki mezhep imamı mekruh derken, diğer iki mezhep imamının birisi haram derken diğeri helal demiştir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hüküm sahibi Allah’ın dini, yasası bir olmasına rağmen birisi helal derken diğeri haram diyebiliyor. İnsanlar da Yüce Allah’ın Kur’an’ını terk etmiş, (25/30) düşmüş onların peşine… Siz kime, neyi öğretiyorsunuz?

"Yoksa Allah'a dininizi mi öğretiyorsunuz?” Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. (49/16)

Allah bize kitabında, neyin yasak olup olmadığını açıklamıştır. Yasaklamadıkları ise helaldir. Yasaklamadıklarını tamamen kendi tasavvurunuza bırakılmıştır. İster giy, ister giyme; ister ye, ister yeme…

Tebliğ edilen buyruklar dışında sizi sıkıntıya sokacak gereksiz ve yaşamımıza uymayan şeyler hakkında sorular sormamamız gerekiyor. Yüce Allah bunları gerekli görseydi Kur’an’ı indirirken bize açıklardı. Açıklamadıklarını bizim özgür irademize,  güç ve imkânlarımıza bırakmıştır. Yüce Allah açıklanmayanlardan olacak günahları bağışlayandır. (5/101)

Mezhepler, Nebi Muhammed’den asırlar sonrası beşeri oluşumlardır. Mezhepler din değildir. Siyasi kavramdır. Mezhepler dinle özdeşleştirilemez.  İslam’ı da tekeline kimse alamaz. Müslüman'ın mezhebi Kuran'ın mezhebidir. Müslüman Kuran'ın dışında başka bir mezhebe tabi olamaz.

Hüküm koyucu, yalnız Allah’tır. (12/40)  

Gelenekçiler, çevirileri kendilerine göre yaparak yol almaktadırlar.

Kur’an’da “Resul’e itaat Allah’a itaattir.” (4/80) der.  Bu meal, “Peygambere itaat Allah’a itaattir.” diye çevrilir.
Ayet de geçen “Resul” kelimesi çoğu mealde Kur’an’da geçmeyen farsça “peygamber” olarak çevrilmiştir. Hâlbuki Arapça “resul” olarak meale taşınmalı veya “elçi” olarak çevrilmelidir. Doğrusu budur. Yanlış çeviri ayetin anlamı tamamen değiştirmiştir. O zaman ne oluyor? Günümüzde ki, gelenekçilerde görüyoruz. Nebi Muhammed’in yediğine, içtiğine, giydiğine, yattığına, kalktığına itaat etmektedirler. Onlara o da yetmez; hırkasını, sakalını ilahlaştırırlar.
 
Kur’an’da bir de “Nebi” geçer. Nebi’nin vahiy dışında, din adına hüküm koyma yetkisi yoktur. “Nebi” Muhammed’in unvanıdır. Nebi vahyi alan kişidir.

“Resul” elçi demektir. Muhammed’in görevidir. Nebi olarak almış olduğu vahyi, Resul Muhammed olarak bizlere tebliğ eder. Hem nebi hem de resul Muhammed’in Yüce Allah adına bağımsız hüküm vermesi mümkün değildir.

 https://aydinorhon.blogspot.com/2019/07/nebi-resul-kimdir.html

Nebi Muhammed, Yüce Allah’tan vahyolunana uyar.(33/2) Vahyin gelmediği dönemlerde de hiçbir şey uydurmaz, uyduramaz. Sadece rabbinden indirilene uyar.(6/150)  Nebi Muhammed, yalnız vahy edilene uyar.(7/203) Eğer bunu yapmazsa resul (elçilik) görevini yerine getirmemiş olur.(5/67) Resulün görevi sadece vahyi tebliğ etmektir.(5/92) Vahyin dışında bir şeyleri din adına tebliğ edemez. İlave de eksiltme de yapamaz.(38/86) Eğer Allah’a isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, Yüce Allah onu kudretiyle yakalar, sonra da şah damarını keserdi.(69/44, 45, 46) Yüce Allah hükmüne kimseyi ortak etmez.(18:26) Kur’an her şeyi açıklayıcı ve yol göstericidir. (16/89) Kur’an’da her örnek mevcuttur. (39/23)    Kur’an’ı beyan (açıklama) Allah’a aittir.(75/19) Her şeye hâkim, her şeyden haberdar olan Yüce Allah’ın kolaylaştırdığı, sonrada açıkladığı bir kitaptır.(11/1) Kur’an’da hiçbir eksik yoktur.(6/38) Allah bizim için, Kur’an’dan başka hiçbir hadise iman edilmez.(45/6) Sadece Kur’an’dan hesaba çekileceğiz. (43/44) 

Dinimiz tevhit dinidir. Biz Yüce Allah’ın kitabına yönelip hayatımıza taşımaz, başkalarının kitabına yönelirsek hesap günü hüsrana uğrayanlardan oluruz.

Hesap günü Yüce Allah şöyle diyecek: “İns ve cin topluluklarından sizden önce gelerek şirk koşup, küfre sapmış olanlarıyla birlikte girin ateşe.” Ve her topluluk ateşe doğru ilerledikçe kendilerini şirke bulaştırmış olup, günahları nedeniyle olumsuz puanları fazla bulunanlara lanet edecek ve “Ey Rabbimiz, işte bizi bunlar yanlış yola sürükledi. Bu nedenle de onlara vereceğin ateş azabını kat kat ver” diyeceklerdir. O zaman Yüce Allah “ zaten hepsi için kat kat azap kararlaştırılmış bulunmaktadır. Tabi siz bunu bilemezsiniz.” Diyerek, insanları şirke bulaştıranların ek günahları olacağını açıklamıştır. Önce ateşe doğru gitmekte olanlar da, sonra gelenlere şöyle diyecekler: “Sizin de yapılan yanlışı önemsemeyip direnmekte olan bizden kalır bir yanınız yoktur. Yaptıklarınıza karşılık, sizde tadın bakalım azabı.” Denilecektir. (7/38, 39)

Hesap günü yüzleri ateşte ıstırap içinde değişirken, “Eyvahlar olsun! Keşke Allah’ın gönderdiği ve Resulün bildirdiği ayetlerini değişmez amaç ve hükümlerini ret etmeseydik” diye pişmanlıklarını belirtecekler. (33/66) Ayrıca Yüce Allah’a “Rabbimiz, biz dini liderlerimize ve idarecilerimize uyduk. Onlar da bizi saptırırdılar.” Diyecekler. (33/67)
Deseler de son pişmanlık fayda vermeyecektir.

Gerçek şu ki, Allah’ın kabul edip tüm nebiler aracılığı ile gönderdiği tek din, şirk koşmadan tek ilah olarak Allah’a teslim olmak temelli din olan İslam’dır. Daha önce kitap verilmiş olanlara (Yahudiler ve Hristiyanlar) gerekçelerle birlikte bilgiler gelmişti. Buna rağmen hırs ve çekemezlikleri nedeniyle, bildirilen dini kuralları muhkem,  (değişmez) ve müteşabih (değişken) hükümleri, farklı olan yorumlarına dayatarak farklı gruplara ayrıldılar. Ve farklı dini görüşleri oluşturdular. Hâlbuki kim, Yüce Allah’ın ayetlerindeki gerçeklerini kabul etmez ve değiştirecek olursa hesabının hızla yapılıp cezalandırılacağını bilmeleri gerekir. (3/19)

İnsanlar şeyhini, gavsını, kutubunu ilahlaştırdığının farkında bile değiller. Mekkeli müşriklerden farklı savunma yapmazlar… “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” derler. (39/3)

Camiye gittiğinizde dikkat etmenizi rica ediyorum. “Allah” kelimesi geçtiği zaman cemaati inceleyin, bir de Nebi Muhammed’in adı geçtiğinde, bakın neler oluyor.  Ayrıca camilerde Allah’tan başkasına dua edilemez. (72/18) Onların çoğu Allah’a ancak ortak koşarak inanırlar. (12/106) Fakat ortak koştuklarının farkında bile değillerdir. (6/22, 23)
Başımızı iki elimizin arasına koyup düşünelim. Nebi Muhammed’i Allah’tan daha mı çok seviyoruz? Kendisine aşırı sevgimizden dolayı fazladan güç mü pompalıyoruz.
Yüce Allah ve sevgili Muhammed’imizle ilgili birkaç ayet numaraları paylaşalım:

Yücelik Allah’ındır. (74/ 3) Allah'ın indirdiği dine göre bütün övgü Allah'a mahsustur. (1/2) İzzet ve şeref Allah’ındır. (35/10)  

Nebi Muhammed etrafındaki münafıkları dahi seçemez. (9/101) Kendine ve bize gelecek bir zararı önlemeye gücü yetmez. (7/188) Nebi Muhammed Allah’ın kulu ve resulüdür. (3/144) yeri gelir arkadaşımızdır. (53/2)  Nebi Muhammed’in mucizesi sadece Kur’an’dır. (17/59)
Yarın kendisine ne yapılacağını bilmez. (46/9) Nebi Muhammed, gaybı bilmez, melek değildir. (6/50)
Bizim gibi beşerdir. (18/110) Nebi muhammed, kimsenin koruyucusu, kurtarıcısı, vekili değildir.

Birazda haşa Allah’a öğretilen dine bakalım. (49/16)
Âlimler Nebinin varisidir.  Âlimler doğru içtihat yaparlarsa 2, yanlış içtihada 1 sevap verilir. Yani dini bozmalarına rağmen sevap kazanıyorlar.

İhtilafta rahmet olduğuna inanırlar. Bu da dini ne kadar bölsen de parçalasan da problem yok demektir. (6/159)

Mezhep âlimlerinde ki farklı görüşlerde, doğrulu yanlışlı sevap furyası vardır. Nebiler için “günah işlediler” deseniz pek sorun etmezler; fakat Allah’ın vahyi Kur’an’ı işaret ettiğimizde de kıyamet kopar.

Buhari, Müslim hakkında bir kelime söyleseniz, kelimeyi ağzınıza tıkarlar. Kur’an’a ters düşen bir rivayeti öne çıkartsan, hadis inkârcısı olup çıkıyorsun; ama Buhari, Müslim iki bin’in üzerindeki hadisi elinin tersiyle itmeleri sorun olmuyor.

Youtube’da bir video izledim. Kelime kelime yazmaya çalıştım.
Bakınız Ebubekir Sifil ne diyor?
“Önünüze yüzlerce Kur’an ayeti koysalar ve deseler ki, “kader diye bir şey yoktur. 1400 sene önce uydurmuşlar. Kader inancı yoktur dense ve önünüze yüzlerce ayet koysalar, hemen yelkenleri indirmeyin. Sünnette ve senette bu var mı deyin? Sahabe, tabiin ve tebe-i tabiin de kader inancı var mı? Yoksa, ayette de varsa bidattır. Terk edilmelidir. Reddedilmelidir. Tek başına ayete dayandırılıyor olması, ona meşrutiyet kazandırmaz. İsterse 500 tane ayet okusunlar. Kur’an’da şu vardır, bu vardır diye 500 tane ayeti delil gösterseler, sünnetten ve senetten dayanağı, tasdiki yoksa bidattır.”

Sonuçta rivayetler insanların kararıyla vahyin önüne geçiyor…  Bir tarafta Allah’ın ayetleri, diğer tarafta beşerin verdiği hüküm. Böylece iş çığırından çıkıyor. Eğer beşerin yazdıkları Allah’ın kitabını onaylamıyorsa o ayet yok hükmüne geçiyor. Şimdi ne oldu? Hani hüküm Allah’ındı. (12/40)  Hani Kur’an’a iman ediyorduk. Şimdi, Ebubekir Sifil ve onun gibi düşünenler Allah’ın kitabı mı, yoksa beşerlerin yazdığı kitaplar mı iman ediyorlar? Buraya da bir soru işareti koyalım…

Sahabeye Kur’an yeterken nasıl oluyorsa 200-250 yıl sonra haşa Kur’an yetersiz oluyor. Ebubekir Osman’a yetti. Bize yetmiyor.  Olacak iş değil… Her namaz sonrası otuz üç defa “suphanallah” diyen; gerçi böyle başlayıp, “sup, sup” diye bitiren insanların çoğunluğu “Allah’ım her türlü eksiklikten münezzehsin” dediğini bilmez. Söylediğini bilmediği için de Kur’an’ın yetersiz olduğunu savunurlar. Haşa Allah’a eksiklik sıfatı yakıştırırlar. Kur’an bizler için bir hayat kitabı ve mucizedir.

Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi?  Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır. (29/51)

“Şimdi, eğer yeryüzünde yaşamakta olanların çoğunluğuna uyacak olursak, bizi Allah'ın yolundan saptırırlar: Onlar ancak başkalarının zanlarına tâbi olurlar ve kendileri hiçbir şey yapmayıp sadece tahmin yürütürler.”(6/116) Öylede oluyor.
İşin kötüsü bunların ardı arkası kesilmiyor.
Sahneye İhsan Şenocak çıkıyor: “Buhari, Müslim çökerse bin çöker” diyor. Şenocak, İslam dinini Allah’ın değil Buhari’nin Müslim’in dini olduğunu sanıyor. Dine böyle bir yaklaşım olabilir mi? Hangi akıl bunu kabul edebilir? Son cümlemi geri alıyorum. Şenocak ve benzer kişiler etrafına topladıkları kişilere şart koşuyorlar. “Önce aklınızı bir kenara koyacaksınız…” diyorlar. Kabul olmasa bu kişi böyle konuşabilir miydi?

Bu söylem rivayetleri Kur’an’a; ruhbanları Allah’a ortak etmektedir. (9/31)
Ruhban sınıfı kişilerin mevkilerinin bir kaçını paylaşıyorum:
Kutbu’l-aktab: Zirvelerin en zirvesi.
eyyidü's-sâdât: Efendilerin efendisi.
Gavsul evtad: Orduların imdadına yetişen.
Gavs-üs-sakaleyn: İki cihanda, imdata yetişen.

“üçler, yediler, kutup ve gavs” inançları hakkında Kur’an’da hiçbir karşılığı olmayan, kendileri tarafından uydurulmuş görüşlerdir. Bu sapık iddiaların İslam inançlarıyla uyuşması imkânsızdır. Şimdi aşağıdaki tamamı hurafe, sapık ve batıl iddiaları dikkatlice okuyalım.

Üstün hizmet sayılan kutuplar kutbu olma görevi Allah tarafından her asırda tek değerli zata verilir. Tek kişiye havale edilir. Tek kişiye bırakılır. Bundan sonra o kimse yüce Subhan’ın lutfu ile Allah’ın halifesi olur. Açıkçası iki cihanın yönetimi bizzat kendisine ihsan edilir.

Onları dilediği gibi yönetir. En büyük Gavs olan zata gelince… Bu değerli zat kutublar kutbunun emrin-dedir. Bu zat da, her ne kadar muktedir, yönetme yetkisinde güçlü olsa da destur almadan ne dil oynatabilir ne de bir şeye el atabilir. İzinsiz karışmaz. İlk kutub tabir olunan zata gelince… Diğer kutubların ilki demektir.

Buraya kadar anlatılan zatlar halk arasında: ‘Üçler’ diye anlatılan zatlardır. Yani ilki kutublar kutbu, ikicisi en büyük gavs, üçüncüsü de ilk kutubdur. Anlatılanlardan başka yediler kırklar diye anlatılan zatlar dahi vardır. Bunlarında her biri kutup olup ancak, Allah’ın ihsanı ile kutuplar kutbuna hizmetçi olmuşlardır. Bunların her biri, haline göre bir yere memur edilmiştir.

Mesela: ilk kutup Bağdat, Şam, Halep beldelerde tasarruf ederler. Diğer kutublar da hallerine göre birer ikişer yerde tasarruf ederler. Oraları yönetirler. Hatta kâfirlerin ülkelerini dahi yönetirler. Ancak bunların tasarrufu, yönetimi kutublar kutbunun emri ile olmaktadır. Zira kutublar kutbunun tasarrufu dışında kalan iki cihan içinde hiçbir şey yoktur. Bütün eşyayı, bütün eh-lullahı kuşatmıştır. İki cihanda iyi kötü her ne olursa onun bilmesi, dilemesi, kalbinin hareket etmesi ile olur. O anlarda, memurları gereken ne ise onu yaparlar.”
[Bakınız: MİFTAHU’L-KULUB/KALPLERİN ANAHTARI. Sayfa: 83-84, Yazarı:  Şemseddin Nuri Nakşibendî. Tercüme: Abdulkadir Akçiçek Yayınevi: Huzur Yayınevi. Tel-Fax: (0212) 513 50 57–513 01 71]

“Şeyhi olmayanın, şeyhi şeytandır”, “Gavsın izni, haberi olmaksızın bir kedi bir fare yakalayamaz!” Artık her şey diyebiliyorlar… “Muhammed’e kul olmadan Allah’a kul olunmaz” da diyorlar. Sevgili Muhammed’i kötü emellerine alet ediyorlar; amaçları kendilerine de kapı aralamaktır. Nasıl olsa Nebi Muhammed yok. Pekiyi o zaman ne olacak; haşa, önce beşere kul olacaksın sonra Allah’a… 
Tevhit inkârla başlar. “La ilahe illallah” “İlah yoktur. Allah’tan başka.” İşte tevhide bir çizgi çekiyorlar. Yenisi: “İlah vardır. Allah’tan başka” oluyor. Arkadaşlar yanlışım var mı? Yazarken bile tüylerim diken diken oluyor. Böyle bir anlayış olabilir mi?

Al-i İmran 79. Ayet:
Allah'ın vahiy, sağlam muhakeme ve nebilik bağışladığı hiç kimsenin bundan sonra halkına, "Allah'ın yanısıra bana da kulluk edin!" demesi düşünülemez; aksine, (onlara şöyle öğüt verir): "ilahi kelamın bilgisini yayarak ve kendiniz (onu) derinlemesine inceleyerek Allah adamları olun!"

Fazla uzağa gitmemize gerek yok. Mahmut Ustaosmanoğlu’nu tanımayanınız yoktur. Halen de hayatta… Talebesi Cübbeli Ahmet, hocasına yaranmak için veya göze girmek için kerametiyle övünüyor:
“Birisi gördü zuhuratta Azrail geldi. Efendi hazretlerine, çok sene oldu 15 sene. Efendim alacak [canını]. Efendi Hazretleri böyle yaptı: “Ben şimdi gelmek istemiyorum.” Olur mu bu, olur… Çünkü hadiste diyor ki: 'Her peygambere ne verildi, muayyenlik verildi. Ne demek? İster gel, ister kal. Velilere de böyle denildi bütün evliyanın ittifakı var."
(Muayyen: Görülmüş olan; kararlaştırılan; kesin belli olan; tayin ve tespit olunmuş.)

Yukarıda ne demiştik. “Kendilerine kapı aralıyorlar.” Kapı sonuna kadar açılmış. O kadar açılmış ki kapı yerinde yok. Duvar da yok. Ne demek istediğimi şimdi daha iyi anlayacaksınız.
Okuyalım.
Yine aynı malum kişi Allah’a atfen, “Ete kemiğe büründü, Mahmut diye göründü.” Demedi mi? Bunu söyleyenler Müslüman oluyor, “Allah İsa’da tecelli etti.” Diyenler: Hristiyan, kâfir, müşrik… Say sayabildiğin kadar… Bu iki zihniyetin birbirinden farkı ne? Siz söyleyin… Mahmut Ustaosmanoğlu’na kimseden ses yok. Neden? O şeyh, gavs belki de kutublar kutbu… Manmut Efendi hazretleri…

Şeyh dedim de aklıma geldi. Şeyhine karısını hediye ederek evliyalık kazanan müridi duymuş muydunuz? Duymadınızsa da duyun:

Tarikat alamayan İbrahim Ethem, memleketine döner. Üzerinde kul hakkı varsa hepsini sahiplerine iade eder. Padişahı, saltanatı terk ederek tekrar şeyhinin huzuruna varır. Tarikat alıp, tevbe ederek yüzünü Allah'a çevirir, amel etmeye başlar. On, on-beş sene emek vererek amel eder. Bir gün şeyhi, İbrahim Ethem'i çağırır. “Benim canım şarap istiyor. Falan çarşıda, falan dükkânda vardır. Git, bana al getir” der. İbrahim Ethem hiç kalbini bozmadan, itikadını zedelemeden hemen kalkıp söylenen dükkâna gider. Şarabı alır getirir, şeyhine arz eder. Şeyhi 'istemiyorum artık, canım istemiyor' diyerek şarabı reddeder.

İbrahim Ethem için imtihan devresi başlamıştır artık. Şeyh onu tecrübelerinden geçirmektedir.
Aradan bir müddet geçer, Şeyhi onu tekrar çağırarak, “canım güzel bir kadın istiyor” der. İbrahim Ethem “Peki kurban” diyerek huzurundan çıkar. Düşünmeye başlar, “Şeyhimin emrini acaba nasıl yerine getireceğim” diye. “Eskiden olsaydı padişahlık zamanında etrafımda birçok güzel kadın vardı. Fakat şimdi ne yaparım? Şeyhimin arzusunu nasıl yerine getireceğim?” diye düşüne düşüne eve varır. Eve girer, karısına “Hanım kalk, en iyi elbiselerini giyin. Ziynetini tak, beraberce şeyhimin yanına gideceğiz” der. Hanımı hazırlanır, beraberce çıkarlar. Şeyhinin huzuruna vararak “Efendim, emriniz üzere getirdim” der. Şeyhi “Neyi getirdin?” diye sorunca: “Siz benden genç ve güzel bir kadın istememiş miydiniz? Kendi hanımımdan daha güzelini bulma imkânım olmadığından onu getirdim” diye durumu arz eder.

Şeyhi İbrahim Ethem'in hanımını hemen geri gönderir. Yapmış olduğu bu tecrübeyi kâfi görür. İtikadını, teslimiyetini tam olarak ölçen şeyh, hemen İbrahim Ethem'e halifelik verir. İbrahim Ethem zamanın en büyük evliyası olur.
(Sohbetler, Seyyid Abdul Hakim el-Huseyni, s.126)

Bir de kısaca Abdul Kadir Geylani’ye göz atalım:
Abdül Kadir Geylani’ye ait olduğu söylenilen “şirk” içeren sözleri:
“Benim emrim Allah’ın emridir. Benim kabrim Ubeydullah’tır”

“Benim emrim, Allah’ın emridir; eğer ol! Dersem oluverir.”
“Hepsi de Allah’ın emriyledir, ama sen benim kudretime hükmet!”
“Benim kabrim Ubeydullah’tır, gelen onu ziyaret eder.”
“Ona seğirtir de izzet ve Rıfat ile yüce makama erişir.”
“Benim ocağımı tavaf et yedi defa, emânıma sığın!”

“Her yıl beni ziyaret için meşguliyetten sıyrıl!”
“Bana doğru haccedip gelin, evim kurulu bir Kâbe. Beytin sâhibi yanımdadır, koruluğu haremimdir.”
“Her KUTUB tavaf eder Beytullah’ı yedi defa. Ben ise Beyt’in kendisiyim çadırımı tavaf ediciyim.” Abdülkadir Geylani, Çeviren Celâl Yıldırım, sayfalar, 57-67-68-69. Bedir Yayınevi 1975 ).


Ölüm haşa velilerin kararına göre gerçekleşiyormuş:
(Veli diye tanımladığı kimseler konusunda) Yer onların hürmetine durur. Sema onların duasıyla açılır… Ölüm, onların kararıyla olur… Bu salahiyeti onlara Mevlâ vermiştir.”                                                Fütûh’ül- Gayb, Bahar Yayınları, Abdülkadir Geylani S.46).

Zümer 42. Ayet:
Bütün insanların, (bedenen) öldüklerinde canlarını alan ve henüz ölmemiş olanları da uyku halinde (ölü gibi yapan) Allah'tır; (yalnız O'dur bu güce sahip olan): O, böylece ölümlerine hükmettiklerini (hayattan) koparır, diğerlerini de (kendisinin koyduğu) bir mühlet için salıverir. (Bütün) bunlarda gerçekten düşünenler için mesajlar vardır!

Vakıa 60. Ayet:
Ölümün sizin aranızda (her zaman geçerli) olmasını emrettik: ama hiçbir şey Bizi alıkoyamaz.


Saçmalıkları yazmaya devam etsem saatler yetmez. Artık sizin yorumlarınıza bırakıyorum…

Ne zaman Allah’ın tek ilah olduğu anılsa, ahrete hakkıyla inanmayanların yürekleri nefret dolar; yüzleri düşer… Fakat Allah’ın peşinden yardımına sığındıkları,  önderleri, efendileri farkında olmadan kulluk ettikleri, putlaştırdıkları, ilahları anıldığında keyif olurlar. Yüzleri güler. Neşelenirler.

Zümer 45. Ayet:
Ve Allah ne zaman tek başına anılsa, öteki dünyaya inanmayanların kalpleri keskin bir nefretle dolar. Halbuki O'nun yanı sıra başka (hayali) güçler de anıldığı zaman hemen (yüzleri güler,) neşelenirler!

Enfal 2. Ayet:
İnananlar ancak o kimselerdir ki, her ne zaman Allah'tan söz edilse kalpleri korkuyla titrer; ve kendilerine her ne zaman O'nun ayetleri ulaştırılsa inançları güçlenir;  ve Rablerine güven beslerler.

“Resule itaat Allah’a itaattir” (4/80) ayeti doğrultusunda hedefimize yönelmeliyiz…
Ayetlerimizin anlamı çarpıtılıyor. Tahrif ediliyor. Çoğunluğu uydurma olan rivayetlerle din anlatılıyor. Kur’an dışı Kur’an paralelinde hadis, fıkıh, ilmihal gibi kaynakları din diye anlatıyorlar. Mezhepler icat ediliyor. Paralel yapılanmaların herhangi birisine takılırsak sonumuz Allah’ın istemediği şekilde gerçekleşir. Malum kişiler “velayet, nübüvvetten üstündür” derler.  Hiçbir kimse resullerden üstün değildir.  Kimse kendisini Yüce Allah’la özdeşleyemez. Yüce Allah’a kimse dinini öğretemez…
Nebi Âdem’den günümüze dinimiz İslam’dır. Dinimizi tek kaynağı da Kur’an’ı Kerim’dir.
“Kur’an bize yetmez.” Diyen gelenekçiler; sevgili Nebi Muhammed’i iftira politikalarıyla kutsallaştırıp Yüce Allah’a ortak ederek şirke düşmüşlerdir.

Doğrularım Allah’ın yanlışlarım ise benimdir.                                                 Aydın ORHON

 

 

 

 





  Kur’an Bütünlüğünde Melek Anlayışı – Derinlemesine İnceleme Bilim insanlarının açıklamalarına göre, evrenin başlangıcı yaklaşık 13.8 mil...