MELEKLER SAVAŞIR MI?

Bilim adamlarının açıklamalarına göre Dünyanın oluşumu big bang denilen bir patlamayla birlikte 13,9 milyar yıl önce başlamıştır. Sonra insanoğlunun yaşayabileceği ortam hazırlanmıştır. 386 bin yıl önce insanoğluna ruh üflenmesiyle birlikte kainattaki bütün varlıklar Adem’in emrine sunulmuştur.

(Casiye 13. Ayet) Allah, yarattıklarıyla ilgili bütün bilgileri Adem’e öğretti. Ne, nasıl, nerelerde kullanılır. Ne, ne şekilde ne yaparsa işe yarar? Yararlı mı, zararı var mı? Vb.
Adem’e verilen vahyi teknolojik bilgiler neticesinde öğretilenlerin özelliklerine göre isimlerini koymayı da bilmiştir. Fakat meleklere Adem’e verilen bu bilgiler verilmemiştir.

Allah; yarattığı melek ve insanoğlu arasındaki farklılıkları bir senaryo ışığında bizlere sunuyor.  Melekler, Allah’ın katından her biri farklı kodlamalarla (bilgilerle) bir kısmı göklere bir kısmı da yeryüzüne indirilmişlerdir.
Bakara 30, 31. Ayet: Hani Rabbin, Meleklere: 'Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim' demişti. Onlar da: 'Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?' dediler. (Allah:) 'Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim' dedi.
Âdem’e her varlığın ismini (neye yaradığını) öğretti,  sonra onları meleklere gösterdi: “İddianızda haklıysanız bana şunların isimlerini söyleyin!” dedi.
Adem’e bilgilerin öğretilmesi, öncesi; an ve sonra oluşabileceklerin tamamının Nebi Adem’e aktarılmasıdır. Allah bu anlatım tekniği ile Adem ile Melek arasındaki farklılığı ortaya koymaktadır.

Bu çerçevede dilediği gibi özgür yaşama, düşünme aklını kullanma yeteneği yalnız insanlara verilmiştir. Dünya da denemeye tabi tutulan tek varlıkta insandır.

Melekler kendisine verilen görevi harfiyen onu yerine getirirler. Kesinlikle görevinin dışına çıkmazlar, çıkamazlar. Bir elma ağacının elma vermesi, görevini yerine getirmesidir. Güneş’in sabah doğması akşam batması da onun görevidir. Görevleri yerine getirmeleri Allah’a karşı vazifelerini yapmalarıdır. Allah’a secde etmeleridir.
Casiye 13 Ayet:
Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

Melekler Âdem, önüne gelen nesnelerin isimlerin ne olduğunu ne işe yarayabileceğini dolayısıyla isimlerini söyleyebildi. Bunun hemen arkasından melekler, Yüce Allah her şeyi iyi bildiği ve her yaptığının yerinde olduğunu  söylerler.

Bakara 32, 33. Ayet:

Melekler, “Biz sana içten boyun eğeriz, bizde senin öğrettiğin dışında bilgi olmaz. Her şeyi bilen ve kararları doğru olan Sensin.” dediler.
 “Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin gaybını (gizlisini, saklısını) bilirim. Neyi açığa vurduğunuzu, içinizde neyi sakladığınızı da bilirim.” dedi.

Melek:  Güç, kuvvet, haberci, elçi demektir. Çoğulu melaikedir.
Kadir Suresinde geçen, “ Melekler iner dururlar.” 97/4 cümlesini gökyüzünden inme anlamı taşımamaktadır. İniş Allah’ın katındandır. O ayette belirtilen de melek vahiydir. Allah’ın katından inmesi ve insanın içine işlemesi nüfuz etmesidir. Bir süngerin suyu bünyesine emmesi, toprağın suya doyması gibi düşünebiliriz.
Bakara 34. Ayet:
Hani meleklere, "Âdem için saygı ile eğilin" demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.

Allah’ın isimleri öğretmesi; İnsanların var olduğu günden bu güne, bu günden mahşere kadar vahiy ve teknolojinin öğretileceğini belirtiyor. Kâinatın yaratılışında önce melekler, sonra insanlar yaratılmıştır. Yukarıdaki ayette çok kısa ve öz cümlelerle meleğin ve insanoğlunun tanımını yapıyor.

Salt insana Allah ruhundan üfürüldüğü zaman Adem oluyor. Sonra Allah meleklere Adem’e secde etmelerini buyuruyor.
Secde: Boyun eğmek itaat etmek anlamındadır. Namazda ki secde ise birisinin kontrolüne girmektir.

Allah'ın insanlara ruhundan üfürmesi; ilminden çok az miktarda insana vermesidir. Sadece insana yetecek kadar, Allah için üfürükten, pek değeri olmayan bilgiler aktarılıyor. Fakat insan için oldukça değerli. Allah hiçbir varlığına vermediği bilgileri yalnız insanlara veriyor. Her insan bilgisi oranında meleklere hükmedebilir.

Araf Suresi 11 - 17. Ayet:
Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: "Adem'e secde edin!" dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis etmedi, o secde edenlerden olmadı.*
“Allah buyurdu: 'Söyle bakayım, Sana emrettiğim halde, secde etmene engel nedir?' İblis: 'Ben ondan daha üstünüm; çünkü Sen beni ateşten, onu ise bir çamur parçasından yarattın.'"
“Çabuk in oradan,  buyurdu Allah. Öyle orada kurulup da büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çabuk çık, çünkü sen alçağın tekisin!”
“'Bana, onların diriltilecekleri kıyamet gününe kadar mühlet verir misin?' dedi."
Allah: “Haydi, sen mühlet verilenlerdensin!” buyurdu.
 “'Öyle ise' dedi, 'Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere senin doğru yolunun üzerinde pusu kurup oturacağım. Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, sen de onların ekserisini şükreden kullar bulmayacaksın.'”

Adem ve İblis konusuna kısaca değinmek istiyorum.

Önce bir örnek verelim: Her hangi bir işletmede ki genel müdürü düşünelim.  Personelini toplamış; “Tanıtmış olduğum bu arkadaşı yeni işe aldım. Kendişi okur-yazar değildir.  Benim de yardımcımdır. Bana itaat ettiğiniz gibi ona da itaat etmenizi istiyorum.”  Dese, kabullenmeyen kimse çıkabilir mi? İçlerine sinmese de kimse karşı çıkamaz..

Bütün kâinatın sahibi, yaratıcısı iblisi muhatap alır mı? Bu Allah’ın bir anlatma tekniğidir. Ve deniyor ki, “ Allah’a ve Resule itaat etmeyen her kişi Dünya’da istediği şeytanlığı yapabilir. Buna müsaade ediyorum.  Ancak yapanlar yaptıklarının hesabını ahret hayatında verirler.” Allah bize iki seçenek sunuyor birincisi takva yönü, ikincisi fisk fücur yönüdür. Araf Suresi 12-17 suresi kısaca;  Bir insanda var olan iki karakterin (Adem, İblis) tanıtımıdır.

Buradan bir şey daha anlıyoruz. Allah'ın Dünya hayatında insanlara müdahalesi yoktur.
Nahl 61. Ayet:
Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.

Meleklere devam edelim.
Fatır Suresi 1. Ayet:
Yaptığı her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur. Gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer, dörder kanatlı melekleri elçi olarak görevlendiren, kendi tercihine göre yaratışta artırma yapan odur. Doğrusu Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.

Rabbimizden “ikişerli, üçerli, dörderli” değişik sayılarda meleklerin görevlerinin farklı özellik, ve kabiliyetten oluşların belirtilmektedir. Ateş, ile bir koyunu mukayese bile edemeyiz. Meleklerin farklılıkları vurgulanıyor.

Meleklerin insanlar karşısında eğilmeleri, İnsanoğluna hizmet edişleri, insana ruhun üflenmesinden sonra başlar. Ruh üflenen Âdem;  Akıl, düşünebilme yeteneği, bilgi ve beceri ile donanımlı insandır. Akıl, bilgi ve beceri sahibi insan doğadaki bütün güçlerini kontrolü altına alır. Doğadaki güçler de Âdem’e teslimiyet gösterir.

Hayvanlardan, bitkilerden faydalanır. Suyun önüne set koyar, baraj oluşturur gerektiğinde kullanır. Rüzgâr için rüzgârgüllerinden yararlanır. Yelkenlerle gemileri yüzdürür. Doğadaki bütün güçler de Âdem’e bu şekilde secde eder. Aklı olmayana, aklını kullanmayana, cahile melekler hizmet etmezler.

Bir an için duyu organlarınızdan bir tanesinin olmadığını düşünelim. Gözünüzün görmemesi, kulağınızın duymaması, koku, tat, his alamamanız.  İşte her biri bizi bir tehlikeden koruyor. Bunlar insanları koruyan meleklerden bir kaçıdır.

Ra’d 11. Ayet:
Kişiyi önünden ve arkasından takip eden (melekler) vardır; …
İnfitar 10. Ayet: 
Hâlbuki üzerinizde korumaların olduğu bir gerçektir.              
Tarık 4. Ayet:
Yemin ederim ki, üzerinde koruyucusu olmayan tek kişi yoktur.
En’am 61. Ayet:
O, kulları üzerinde tam hâkimdir; size korumalar gönderir. Sizden birine ölüm gelince elçilerimiz onu vefat ettirirler. Onlar (ölüm melekleri olan o elçiler) hata yapmazlar.*

Kur’an’da Cebrail, İsrafil  diye bir melek adı da geçmez.

Yahudi kültüründen İslamiyet’e geçen, daha doğrusu İslâmî rivayetler arasına karışan çoğu Tevrat'tan nakledilmiş isimlerdir.

Allah'ın vahiyleri nebilerinin kalbine zikretme (cibril) olayının gerçekleşmesini sağlayan vahiy meleğidir. Allah’ın Nebi Muhammed’in kalbine aktardığı vahiy olayının adı cibrildir. Cibril de bir melektir.

Şimdi savaşan melekler var mı onlara bakalım:
İbni Abbas’tan olan rivayetinde Resulullah'ın şöyle buyurduğu kaydedilmektedir: "Ey Ebu Bekir, işte Cebrail atının başından tutmuş, harp aletlerini de üzerine almış bir vaziyette geldi!"(Buhari)

Muhammed’in amcasının oğlu olan İbni Abbas hicretten 3 sene önce doğmuş ve Bedir savaşında 5 yaşında olan çocuktur.

Enfal 9. Ayet:
O gün Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da “Bir biri ardınca bin melek ile size destek veriyorum” diye cevap vermişti. (AYET)

Nahl  61. Ayet:
Allah, yaptıkları yanlışlardan dolayı insanları hemen yakalasaydı yeryüzünde hareket eden kimseyi bırakmazdı. Ama Allah, onları, belirlenmiş ecellerine kadar erteliyor. Ecelleri gelince ne onu bir süreliğine erteleyebilirler, ne de ecelleri gelmeden onun gelmesini sağlayabilirler.


Burada çok miktarda ayetle destek verildiği anlatılıyor. Enfal 9. Ayette 1000 tane meleğin Bedir Savaşında ki yardımı; Haberci ayetler neticesinde gerçekleşmiştir.

1000 -3000 tabirleri çoğul anlamına gelmektedir. Burada çok sayıda vahiy gönderdiği buyruluyor.  İnen vahiyler, İslam dininin yayılması demektir. Müslümanlar moral ve psikolojik bakımdan desteklenmiştir. Bir nevi öz güven pompalanmıştır.

Rivayetler de anlatıldığına göre:

Müşrik Ordusu Bedir Savaşı’na büyük bir debdebe içinde çıktı. Çıkarken Mekke civarındaki bazı düşman kabilelerden endişe ediyorlardı. İşte bu sırada şeytanın Sureka b. Cuhşum isimli bir şahsın suretinde onlara gözükerek garanti verdiği ve savaşa teşvik ettiği belirtilir.  Ayrıca savaş başlangıcında bu şekilde görünen Sureka’nın savaş sonunda da hızlı bir şekilde kaçtığ aktarılır. Bu rivayetler muhtemelen daha önce  de  temas  ettiğimiz  gibi hicret  sırasında  Hz.  Peygamber’i  takip  eden  Suraka  aleyhinde uydurulan rivayetlerden olsa gerektir. Mehmet Azimli - Siyeri farklı okumak (280. sayfa)

Eğer gerçekten bir Komutan Sureka b. Cuhşum bu kişileri savaşa teşvik etmişse üçte bir üstünlükleri de varsa neden kaçmış olabilir. Belki de konuyla ilgili ayetlerin inmesinden etkilenen ashabın “Şimdi bizim cennete girebilmemiz için sadece şehit mi olmamız kaldı? “ dediklerini duymuş olabilir. Ashabın ölümüne savaşacaklarını anladığı için korkup kaçmış olabilir.
Al-i İmran 140, 141. Ayet:
Eğer size («Uhud» de) bir yara değmiş bulunuyorsa («Bedir»de) o kavme de o kadar yara değmişdir. O günler (öyle günlerdir ki) biz onları insanlar arasında (gâh lehlerine, gâh aleyhlerine olmak üzere elden ele ve nöbetleşe nöbetleşe) döndürür dururuz. (Bu da) Allahın (ezeldeki) ilmini îman edenlere açıklaması, içinizden şehîdler edinmesi, mü'minleri tertemiz yapıp kâfirleri (murdar ölümle) helak etmesi içindir. Allah zâlimleri sevmez.

Meleklerin bir bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum:
İnsanlarla birlikte olan, hiç ayrılmayan meleklerden bir tanesi Hafıza Meleğidir. Bu meleğin görevi buluğ çağından sonra başlar. Yaşantımızın sonuna kadar iyi, kötü her şeyi kaydeder. Aklımızdan geçenler dâhil kaydetmediği hiçbir şey yoktur.
Hafıza Meleği:
Zuhruf 80. Ayet:
Ya da sırlarını ve açığa vurduklarını dinlemediğimizi mi sanıyorlar? Elbette dinleriz, üstelik yanlarına koyduğumuz elçilerimiz olup biteni kayda geçirirler.
 
Hesap günü hafıza meleğindeki bilgiler ardı ardına gelir. Unuttuğumuzu sandıklarımız bile bir bir gelecektir. Ne kadar günah işlediğimiz konusunda korkuya kapılacağız. Çaresizlik içerisinde, telafisi olmayan günahlarımız, sevaplarımız neticesinde hesabımızın görülmesini bekleyeceğiz.
Kehf 49. Ayet:
Defterleri önlerine konur. Günahkarların, defterde olanlardan korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki "Eyvah! Bu nasıl defter ki küçük büyük bırakmadan hepsini sayıp dökmüş.“ Yaptıkları her şeyi karşılarında hazır bulurlar. Senin Rabbin kimseye yanlış yapmaz.

Kaf 17-18. Ayet:
Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek her şeyi kaydetmektedir.
O, söz olarak (herhangi bir şey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır.
Casiye 28, 29 Ayet:
 O gün) Her ümmeti (Allah'ın huzurunda) toplanmış görürsün. Her ümmet, kendi Kitabına (yaptığı işlerin tutanağı olan amel defterine) çağırılır: "Bugün yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız!"*
Bu, size bütünüyle gerçekleri söyleyen Kitabımızdır. Yapıp ettiğiniz her şeyi kayda geçirmekteyiz.

Sel, tayfun, radyasyon, meteor Meleği:
Şuara 4. Ayet:
Eğer dileseydik, onlara gökten öyle bir alamet indirirdik ki, onun karşısında boyunları bükülür, hemen baş eğerlerdi.
Furkan 25. Ayet:
O Gün ki, gök bulutlarla birlikte, bütün yüküyle parçalanacak ve birbiri ardından melekler indirilecektir;

Destek Meleği:
Ahzap 56. Ayet:
Allah ve melekleri bu nebîye destek olurlar. Ey inanmış kimseler! Ona siz de destek olun ve içtenlikle samimi davranın.

Azrail adı Kur'an'da geçmez. Kur'an'da ölüm meleği vardır.
İlim adamlarının incelemeleri neticesinde insanlarda ölüm geni bulundu.
Ödülü veren Karolinska Enstitüsü'nün açıklamasına göre, İngiliz Sydney Brenner, Amerikalı H.Robert Horvitz ve İngiliz John E. Sulston, nematod adlı bir çeşit barsak paraziti olan Caenorhabditis elegans ile yaptıkları deneysel çalışmalar ile organizmasının gelişmesini ve hücrelerinin programlı ölümünü yöneten kilit öneme sahip genleri saptadılar, benzer genlerin insan dahil daha gelişmiş organizmalarda da bulunduğunu belirlediler. Bu keşfin tıp araştırmaları alanında çok anlamlı olduğu, birçok hastalığın nasıl oluştuğunun daha iyi anlaşılmasına olanak verdiği belirtildi.
Kaynak: http://bianet.org/bianet/saglik/13907-nobel-odulu-olum-geni-arastirmasina

İnsanları karanlıktan aydınlığa çıkaran, koruyan, kollayan melek:
Ahzap 43. Ayet:
O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir.

Ölüm Meleği:
Secde 11. Ayet:
De ki: "Sizin için görevlendirilmiş olan ölüm meleği (bir gün) sizi toplayacak ve sonra (hep birlikte) Rabbinize döndürüleceksiniz".

Yük taşıyıcı Melekler:
Bakara 248. Ayet:
Nebîleri onlara dedi ki: “Ona komutanlık verildiğinin işareti, size Sandık’ın gelmesidir. İçinde Sahibinizden (Rabbinizden) sizi rahatlatacak bir şey, Musa ve Harun ailelerinin bıraktığı hatıralar olacak ve onu melekler taşıyacaktır. Eğer inanıyorsanız bunda sizin için gerçek bir gösterge vardır.”
Tabutun esas anlamı sandıktır. O çağda at arabalarıyla ilkel kanılarla çekilmiştir. Tek hayvanla taşınmadığı için ayette melaike (melekler) geçer.

Rüzgar cesaret Meleği:
Ahzap 9. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi.

Korku ve cesaret melekleri:
Enfal 12. Ayet:
O gün meleklere de şunu vahyediyordu: “Ben sizinle beraberim, kâfirlerin yüreklerine korku salacağım. Siz de müminleri cesaretlendirin. Öyleyse (ey müminler!)[*] onların boyunlarının üstüne ve parmak uçlarına vurun”*

Rüzgar, kasırga, doğal afet Meleği:
Hicr 73, 74. Ayet:
Güneşin doğma zamanına girerlerken korkunç ses onları yakaladı. Oranın altını üstüne getirdik. Üzerlerine pişmiş balçıktan taşlar yağdırdık.

Meleklerle ilgili birkaç ayet daha paylaşmak istiyorum:
Şu’ara 173. Ayet, Kaf 17, 18. Ayet, Zuhruf 80. Ayet, Bakara 210. Ayet, Âl-i İmrân 125. Ayet, Hicr 8 Ayet, Araf 84. Ayet, Enfâl 9. Ayet, Enfal 12. Ayet,  Hud 82. Ayet, İsra 13, 14. Ayet, İnfitar 10, 12. Ayet,

Kur’an’ı anlamak için konuyla ilgili bütün ayetleri toparlayıp bir bütünlük halinde düşündüğümüzde; Elimiz çaldıklarını,  gözümüz gördüklerini, ayaklarımız gittiklerini, dilimiz konuştuklarını, kalbimiz içinden geçirdiklerimizi bir bir anlatacak.
Fussulet 20. Ayet: Sonunda oraya geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.

Allah cc.’ın Bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu da unutmayalım.
Kaf 16. Ayet:
Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.

İslam Tarihçilerimizden Belazuri, savaşlarda melekler ve rüzgarla yardım edildiğinden bahsetmekte ancak hiçbir örnek üzerinde bu konunun detaylarına girmemektedir.
Rivayetlerinin birisinde; Gifar kabilesinden savaşı seyretmeye gelen iki müşriğin, silah ve at sesleri ile savaş meydanına gelen Cebrail’in, bindiği atına hitaben, “ya hayzum!” şeklinde haykırmasını duymaları üzerine, birisinin öldüğü diğerinin bayıldığı” aktarılmaktadır.

Tarihçi İbn Kesir bu rivayeti başka delil getirerek reddetmektedir. Bu rivayete göre; Cebrail’in sesi ile savaşı seyreden bir müşrik ölüyorsa. Nebi Muhammed’e karşı savaşanlar bu sesi neden duymamıştır. Ayarca müşriklerin ölmesine ses yeterli ise, Cebrail’in at üstünde silahını kuşanmış bir şekilde gelmesine gerek yoktur. Mehmet AZİMLİ - Siyeri Farklı okumak (sayfa 293)

Bazı rivayetlerde insan görünümünde savaşta yardım eden meleklerden bahsedilir. Eğer görünüyorlarsa, bu yabancı insan görünümünde ki savaşçılar, sahabenin neden dikkatini çekmediler. Savaşta üniforma olmaması sebebiyle Müslümanlar da müşrikler gibi giyiniyorlardı. Nebi Muhammed Müslümanlara savaşta birbirlerini tanımaları için parola öğretmişti. Parolayı bilenin Müslüman olduğu anlaşılıyordu.
Rivayetlerde meleklerin sarığın rengine kadar belirtilmiştir. (İbni Hişam V, 96) Bu yabancı savaşçılara parola neden sorulmamış? Ayrıca böyle bir durumda Müslümanlar, müşrik ordusuna fazla görüneceklerdi. Hâlbuki Enfal 44. Ayette Müslümanların sayısının azlığı açıkça belirtilmektedir.

İsra 95. Ayet:
De ki: "Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik."


Değerli kardeşlerim Allah birdir. Tek hüküm sahibidir. Hiçbir ortağı yoktur. Benim Kur’an bütünlüğünde anladığım kadarıyla memurları da yoktur. Ol dediği zaman hemen oluşumu başlatan Yüce Allah’ın böyle bir şeye ihtiyacı da yoktur. Nebi Muhammed’e vahyin aktarılışı içinde aynı şekilde olduğu inancındayım. Nebi Muhammed’in kalbine vahyin yerleşmesi içinde “ol” demiştir. İstediği oluşum kalbinde oluşuma başlamıştır. Aynen süngerin suyu emmesi gibi… Tarayıcının (Scanner) bir metni veya resmi tarayıp hafızasına kaydetmesi gibi… İşte bizim Scanner’ da gerçekleştirdiğimiz olaya “belgeleri tarattım. Hafızaya yükledim.” Diyoruz. Yüce Allah’ta Nebi Muhammed’in vahyi kalbine kaydetmesine de “Cibril” demiştir.


 Doğrularım Allah’a yanlışlarım bana aittir.                                                                    Aydın ORHON


HİKMET NEDİR?

                                                           HİKMET NEDİR?
            Sünnetullaha uygun,  dünya ve ahiret için menfaat sağlayıcı tarzda kendini geliştirmektir. Hikmet sahibine hakîm denir. Yüce Allah’ın Hâkim oluşu O’nun bütün sözlerinin olabileceğin de üst derecesinde adalete, ilme ve akla uygun olması demektir.
            Hikmet; gerek kendisini, gerek çevresindekilerini işi sağlama almak, sağlamlaştırmak, sıhhatli inşa, ıslah, ihya eden, söz, davranış ve duruşun adıdır. Hakemlik etmek, yargılamak, yargıda bulunmaktır. Hikmet; engellemek, alıkoymak, sağlam olmak,  gem vurmak, sakındırmak gibi anlamlar taşır. Zira bu deyimle kastedilen şey; insanı iyi olana yönlendiren, çirkin ve kötü olandan alıkoyan sözdür. Böyle ahlâkî muhtevalı özlü sözlere, hikmetin oluşumunun kaynağı hüküm, hükmün kaynağı da vahiydir.  Hikmetin hükmedici özelliği bilgidir. Bilginin kaynağı da yine hikmet dolu olan Kur’an’dır. Şeriatta hikmetsiz kural yoktur.
Al-i İmran Suresi 58. Ayet;
(Ey Muhammed!) Bunu (bildirdiklerimizi) biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur'an'dan okuyoruz.

            Kur’an’ı Kerimdeki bilgi ve hükümleri okuyup anlayıp hayata taşınmasına hikmet diyoruz. Elimizde ki Kitabı bize Yüce Allah teorik olarak gönderdi. Biz bu kitabı pratiğe yani uygulamaya sokmamız hikmete kavuşmamız anlamına gelmektedir.
Duhan suresi 4. Ayet;
O (gece)de, bütün (iyi ve kötü) şeyler arasındaki farklılık, hikmetle ortaya konmuştur,

            Hikmet, Kur’an’da ki hükümlerin hayata tecellisidir. Kitabı ve hikmeti öğretmesi Resullerin doğru hükümleri bizlere aktarmaları demektir.
Bakara Suresi 231. Ayet;
“…Sakın Allah'ın âyetlerini eğlenceye almayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size öğüt vermek için indirdiği Kitap’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'a karşı gelmekten sakının ve bilin ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”

            Hikmet “hukm” sözcüğünden türetilmiş olan; “hâkim, hakem, muhkem,  tahakküm, hâkimiyet, tahkim, mahkeme, muhakeme, ihkam ve hükümet” gibi birçok sözcük Türkçe ’ye geçmiştir. Hikmet, bilgi güç ve kudretle bağlantılıdır. 
            Al-i İmran Suresi 58. Ayette; hikmetin kaynağının Kur’an olduğu belirtilmektedir. Fakat Allah’ın Kur’an’ı dışında hikmetinde ayrıca indirildiğine inanlarda yok değildir. Hikmetin anlamını iyi bildiğimizde, ayrı bir bilgi kaynağı olmadığını da anlarız.
            Hükmü yaldız Allah koyar. (12:40) Nebi Muhammed vahyedilene uyan uyarıcıdır. (46/9) Nebinin hüküm koymasını kabullenmek şirktir.
Maide Suresi 50. Ayet;
Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha güzel olan kimdir?

            İnsanın içinde de hikmet becerisi vardır. Kur’an’da detaylarıyla Yüce Allah tarafından açıklanmış bir kitaptır. İnsanlar de hikmet becerisiyle, Kur’an’da ki belge ve ilkelere vakıf olup, uygulamaya uygularlar. Yani hayatlarına taşırlar. İşte kısaca Sünnetullahı hayata taşımak hikmettir. Hikmeti kazanan her birey, kendisini tüm kötülüklerden temizler arındırır.
            Hikmet, Kur’an da sıfatken aynı zamanda da elçinin vasfıdır. Yüce Allah, o vasfı resulüne vermiştir.
Bakara Suresi 129. Ayet:
"Rabbimiz! İçlerinden onlara bir resul gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin."
Bakara Suresi 151. Ayet;
Nitekim kendi aranızdan, size âyetlerimizi okuyan, sizi her kötülükten arındıran, size kitap ve hikmeti öğreten, ayrıca bilmediklerinizi de öğreten bir resul gönderdik.

            Nebiler, vahyi okuyup inceleyerek hikmet sayesinde doğru hükümler verirler. İnsanlar da doğru hüküm verebilirler. Resulün yolunda gidenler, gerekli çalışmayı yaparak hikmete ulaşırlar. Bu hareket kişinin doğru hüküm vermesine vesile olur. Doğru hüküm verebilmek; birçok kişiyi yanlış karardan geri çevirmeye vesile olur. Nebilerin öğrettikleri hikmet; kendilerine inen kitabın uygulanmasından ibarettir. Nebilere verilen hikmet, Kur’an’ın ta kendisidir; çünkü hikmet onun içindedir. (3/58)
Bakara Suresi 269. Âyet;
Dilediğine hikmet bağışlar ve her kime hikmet bağışlanmışsa doğrusu ona en büyük servet verilmiş demektir. Ama derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu düşünüp anlayamaz.

            Şimdi hikmetle ilgili bazı mealleri inceleyelim.
Kamer Suresi 3-5. Âyet:
Andolsun, onlara (kendilerini şirkten ve bozulmalardan) caydırıp vazgeçirtecek nice haberler geldi. (Ki her biri) Doruğunda, olgunlaşmış hikmettir. Fakat uyarmalar bir yarar sağlamıyor. Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larına uydular; oysa her iş 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.'
Bakara Suresi 129. Âyet:
Ey Rabbimiz! Onlara kendilerinden bir elçi gönder ki üzerlerine Senin âyetlerini okusun, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, onları (her türlü şirk ve isyandan) temizlesin. Şüphesiz ki Sen çok üstün çok güçlü ve yegâne hikmet sahibisin.

            Her ayetin bir hikmeti vardır. Onları daha önceki yanlış düşüncelerden arındırmak üzere onlara öğüt dolu haberler gelmiştir. Bu bilgiler insanlık için hikmetli/aydınlatıcı bilgilerdir. Hikmet; insanları kötülüklerden engeller. Kötülüklerine gem vurur. Bundan dolayı hikmette hayır vardır.
Bakara Suresi 269. Âyet:
Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar.
           
Allah hikmeti, doğruyu yanlıştan ayırt edebilme yeteneğini kalben isteyene, çalışana hak edene verir. Yüce Allah, Bunu hak eden kişi veya kişilere, çok büyük bir ayrıcalık tanımış demektir. Bu ayrıcalığın kıymetini bilmek, insanlığı yararına kullanmak düşünüp akıl etmesini bilen, tekâmül aşamasına gelmiş olandan başkası değildir.

İsra Suresi 39. Âyet:
Bunlar, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiği şeylerdir. Rabbin ile beraber başka ilahlar kılma, yoksa yerilmiş, kovulmuş olarak cehenneme bırakılırsın.

Lokman Suresi 2. Âyet:
Bunlar, ilahi fermanın hikmet dolu mesajlarıdır,

Yunus Suresi 1. Âyet:
Elif-Lam-Ra. Bunlar, hikmetle dolu olan ilahi kitabın Âyetleridir.

Al-i İmran 58. Âyet:
Bu bildirdiklerimiz, sana ilettiğimiz mesajlardan ve hikmet yüklü haberlerdendir.
            Âyetlere göre Şirke veya her türlü kötülüklere gem vurma, engelleme olgusuna “Hikmet” deniliyor. Hikmet, Kur’an dışı herhangi bir unsur değildir.

Ali-imran Suresi 80. Âyet:
O, melekleri ve nebileri Rabler edinmenizi emretmez. Siz, Müslüman olduktan sonra, size küfrü mü emredecek?
           
Nebi Muhammed’e Kur’an dışı vahiy verilmesi mümkün değildir. Böyle bir şey olsaydı, Kur’an dışı söylemlerini yazanlara karşı çıkmazdı.  Hatta Kur’an’a verilen önem kadar onlara da verilirdi. Kur’an dışı Kur’an’a paralel binlerce kitap, Nebi Muhammed’in ölümünden 200-250 yıl sonra gerçekleşmiştir.
           
Resul Muhammed, gelen vahyin bir kelimesini dahi değiştirmemiştir. Değiştiremez de… Öyle bir şey yapsaydı şah damarı koparılırdı. (69:44-47) Oysa kalbinden bile geçirmesi karşısında ikaz alıyor. Vahiy sadece Kur’an değilse diğerleri de korunmalıydı. Sonradan uydurulanlar vahiy niteliği taşıyamaz.
İsra  Suresi 73. Âyet:
Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi.
           
Nebi Muhammed kitap yazacak durumda olsaydı, kimse ona inanmazdı.
Ankebut Suresi 48. Âyet:
çünkü, (ey Muhammed,) sen bu (vahyin gelmesi)nden önce herhangi bir ilahi kelamı okumuş ya da onu kendi ellerinle yazmış değildin; öyle olsaydı, (sana vahyetmiş olduğumuz) hakikati çürütmeye çalışanlar, insanları (onun hakkında) kuşkuya sevk edebilirlerdi.
           
Nebi Muhammed Kur’an’a göre yaşadı ve yaşatmaya çalıştı. Kendisinin tek rehberi Kur’an’dır.
Nahl Suresi 89. Âyet:
(Ey Muhammed!) Her ümmetin kendi içinden üzerlerine bir şahit göndereceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz günü düşün. Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.
           
Nebi Muhammed Kur’an ile öğüt verdi.
Kaf Suresi 45. Âyet: Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur'an ile öğüt ver.
           
Nebi Muhammed Kur’an’a uydu.
Araf Suresi 203. Âyet: Nebi vahyolana uyar. Resul Muhammed uyarılarını Kur’an’la yapar.
Kaf 45. Âyet: Biz onların, (o yeniden dirilmeyi inkar edenlerin) ne söylediklerini iyi biliyoruz; ve sen onları hiçbir şekilde (inanmaya) zorlayamazsın. Ama sen yine de Benim uyarımdan korkabileceklere bu Kuran aracılığıyla hatırlatmada bulun.
           
Resul Kur’an’la hükmetti.
Al-i İmran Suresi 49. Âyet: İsa, İsrailoğullarına elçi olarak geldiğinde (şöyle dedi:) "Size, Sahibinizin belgesi ile geldim. Sizin için çamurdan kuş heykeli yaratır,[*] ona üflerim de Allah'ın izni ile kuş olur. Doğuştan kör olan ve alaca hastalığına tutulmuş olanı iyileştiririm. Allah'ın izni ile ölüleri diriltirim. Evlerinizde neler yediğinizi ve neleri biriktirdiğinizi size bildiririm. Eğer Allah’a güvenen kimselerseniz bunlar gerçekten, sizin için birer belgedir.
Kehf Suresi 26-27. Âyet:
De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz." Sana Rabbinin Kitabından vahyedileni oku. O'nun sözlerini değiştirici yoktur ve O'nun dışında kesin olarak bir sığınacak (makam) bulamazsın.
           
Nebi Muhammed’in kendiliğinden, ilave edeceği dine katacağı hiçbir şey olamaz.
Hakka Suresi 44-47. Âyet: Eğer (Resul) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.
           
Nebi Muhammed, Kur’an’ı hayatına taşıdı. Kur’an’ın hükmüne göre yaşadı.  Kur’an ile öğüt verdi. Resule itaat Allah’a İtaattir. (4:80) Nebi Muhammed Allah’ın rahmetine kavuştu. Günümüzün resulü, dinimizin Tek kaynağı Kur’an’ı Kerim’dir.

 

Doğrularım Allah’a yanlışlarım bana aittir.                       Aydın ORHON

 

 



 

  Kur’an Bütünlüğünde Melek Anlayışı – Derinlemesine İnceleme Bilim insanlarının açıklamalarına göre, evrenin başlangıcı yaklaşık 13.8 mil...