KİBİRLİ OLMAYALIM.
Hiç kimse diğerinden üstün
olamaz. Yaratılış gereği bütün insanlar eşittir. Bunun için yaşamımızda alçak gönüllü olmayı
bilmeliyiz. Yüce Allah katında en üstün olanımız da Yüce Allah’a en çok saygı
duyanımızdır. Bu kişiler inancı gereği zaten alçak gönüllü olurlar.
Hiç kimse diğerinden üstün
olamaz; çünkü yaratılış gereği tüm insanlar eşit bir değere sahiptir. Bu
eşitlik, insanoğlunun temel hak ve özgürlüklerini de kapsar ve yaşamımızda bu
gerçeği unutmamak, alçak gönüllü olmanın önemini kavramamıza yardımcı olur.
Alçak gönüllülük, kendini başkalarından üstün görmemek, empati yapmak ve
hoşgörülü davranmak demektir.
Hucurat Suresi,
13. Ayet;
“… Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, Allah'a en çok saygı duyanınızdır.
Allah her şeyi bilendir; her şeyden haberdar olandır.”
Rivayetlerde “Peygamberimiz ile
birlikte oturduğumuz sırada biri gelip ‘Hanginiz Muhammed`dir?’ diye sordu.
Allah’ın Resulü ashabı arasında dayanmış oturuyordu. ‘İşte dayanmış olan şu
beyaz kimsedir.’ dedik.
(Buhari; Kitabu’l-ilm, 57).
Şimdi,
korumalar eşliğinde, ihtişamlı ve lüks bir yaşam süren tarikat şeyhleri var. Bu
kişilerin sıkça Kur’an, hadis ve sünnetten bahsetmeleri, aslında neyi
kastettiklerinin anlaşılmasını zorlaştırıyor. Kimin sünneti, neyin hadisi
olduğuna dair net bir anlayış yok; her biri, kendi yorumlarına göre bu
kavramları çarpıtıyor. Kalabalıklar içinde, bu şahısların şeyhleri sıradan
insanlardan çok daha fazla dikkati üzerine çekiyor. Binlerce kişinin arasında
bile, “Sizin şeyhiniz kim?” diye sormaya gerek kalmadan, herkes onun kim
olduğunu biliyor.
Ancak yukarıda okuduğumuz ayeti
ve bu ayete dayanan emiri göz ardı ediyorlar. Bu durum, aslında onların Allah’ı
ve Resulü farklı bir şekilde anladıklarını gösteriyor. Ne Kur'an'a ne de
Kur'an'a paralel kabul edilen kitaplara uydukları ortada. Bu, hem inançlarının
hem de pratiklerinin gerçek bir İslam anlayışıyla çelişen bir yaklaşım olduğunu
ortaya koyuyor.
Pek rivayetlere girmek
istemiyorum, ancak bütün hadis kitaplarında her hadisin bile farklı versiyonlarının
olduğunu göstermek adına ikinci farklı bir hadisi sizinle paylaşmak istiyorum.
Basit bir konuda bile birden fazla değişikliği görmek mümkün.
Nebi'mizle birlikte oturduğumuz
sırada, bir kişi yanımıza gelerek "Hanginiz Muhammed'dir?" diye
sormuştu. Allah'ın Resulü, ashabı arasında dayanmış oturuyordu; biz de,
"İşte dayanmış olan şu beyaz kimsedir." diye cevap verdik.
(Buhari; Kitabu’l-ilm, 57).
Ancak şöyle bir durum var ki, bu
sahih dediğiniz hadislere sözde iman ediliyor ama uygulama konusunda oldukça
zayıf kalınıyor. Dinimizin özünün samimiyet, tevazu ve topluluk içindeki
mütevazı bir duruş olduğunu gösteriyor. Tarikat şeyhlerinin lüks yaşamları ve
kibirli duruşları, bu özün dışına çıktıklarını işaret ediyor. İslam, asıl
itibariyle zenginlik veya güç üzerine değil; tevazu ve inanç üzerine kuruludur.
31 Lokman Suresi, 18. Ayet;
İnsanlara yanağını bükme (kibirli olma) ve yeryüzünde kibirlenerek yürüme! Şüphesiz
ki Allah kendini beğenip övünenleri sevmez.
17
İsra Suresi, 37. Ayet;
Yeryüzünde kibirlenerek yürüme! Şüphesiz ki sen asla yeri yaramazsın; boyun da
asla dağlara ulaşamaz.
Öğünmekte kibirden gelmektedir.
Konumundan dolayı övünen, Firavun’a baksın (10:91), Rütbesiyle öğünen Hâmân’a
baksın (29:39), İlmiyle öğünen şeytana baksın (7:12), soyuyla öğünen Ebu Leheb’e baksın (111:3), Malıyla öğünen, Kârun’a
baksın (28:81).
Ayetlerde "İnsanlara yanağını bükme (kibirli olma)
ve yeryüzünde kibirlenerek yürüme! Şüphesiz ki Allah kendini beğenip övünenleri
sevmez." ifadesi, insanların tevazu göstermesi gerektiğini, kibirli ve
kendini beğenmiş bir tutumun ise hoş karşılanmayacağını vurgular. Bu ayet,
tevazunun ve samimiyetin önemi de ortaya konmaktadır.
Doğrularım Allah'ın, yanlışlarım bana aittir. Aydın
ORHON