GELİN BUGÜN KAFADAKİ DİNİ BİLGİLERİ SIFIRLAYIP, DİNİMİZE SIFIRDAN BAŞLAYALIM...

       GELİN BUGÜN KAFADAKİ DİNİ BİLGİLERİ SIFIRLAYIP, DİNİMİZE SIFIRDAN BAŞLAYALIM...

                      Gerçek dinimizin ne olduğunu anlayabilmek için kafamızdaki bütün kirli bilgileri temizlememiz gerekir. Mekkeli müşrikler de aynı hataya düştüler. Nebi Muhammed’e “Atalarımızdan günümüze kadar gelmiş dini inancımızı silip senin peşinden mi geleceğiz.” demişlerdi. Biz de farklı konumda değiliz. Atamız ne yapmışsa iyi-kötü ayrımı yapmadan arkalarından gitmişizdir.

Şimdi bir an bütün dini bilgilerimizi yok edelim. Cami yok, infak, zekat, salat, oruç hiçbir şey yok. Sonra düşünmeye başlayalım. Dinimizi nasıl öğreneceğiz. Dini öğrenmenin yolu ne?
Temeli İslam olan; fakat değişime uğramış Hristiyan, Yahudi ve benzeri dinlere girmek istemiyorum. İsteyen arkadaşların onları da incelemesinde problem görmüyorum; çünkü hakkıyla iyi bir araştırma yapan bir kişinin İslam’a döneceğinden eminim.

Dinimizi öğrenmek için ilk gideceğimiz yer Müslümanların toplu ibadet yaptıkları cami olsun. Cami, cemaat ve devlet memuru olan hocayı yüzeysel incelemek üzere içeri girelim… Camide anlamadığımız dilden okunan bazı cümlelerle 4 kez yatıp kalkan insanlarla karşılaştık. Dört kez yatıp kalkan hocanın, ikinci kalkışında sonra sesi kesiliyor. Sonra herkesin ellerine ip üzerine dizili boncukları çevirdiğini görürüz. Bunu sorduğumuzda belirli sayıda bazı Arapça kelimelerin tekrar edildiğini öğreniriz. Bu aracın adı da tesbih. En sonun da eller yukarı kaldırılıp yaratana yakarış başlar. Cuma günleri öğle vakti de farklı olarak, hoca denilen kişi eline bir kâğıt alır üzerindeki yazılanları okur. Okuduğunun içeriğine baktığınızda genellikle kısa bir ayet okur, arkadan rivayetler ve yazanın mesajları…
Okuyan hocaya sorsanız. “Bu okuduklarınızı siz mi yazdınız?” Hayır, o yazamaz. Devlete bağlı Diyanet işlerinin her cami için göndermiş olduğu metinlerden bir tanesidir. Bu âdetin nereden geldiğini incelerseniz Emeviler dönemine kadar gidersiniz.
Burada karşımıza birkaç soru çıkar. Siz de lütfen sorgulayın.
1) Neden Diyanet işleri Başkanlığı, Yüce Allah’ın kitabından daha çok rivayet anlattırıyor.
2) Her hoca neden dinini bildiği gibi anlatamıyor?
3) Hoca 1 ve 2. rekatta sesli okurken; neden 3 ve 4. rekatlarda sessiz okur? Farz olan namaz kaç rekâttır?
4) Hoca 5 vakit namaz kıldırmak adına almış olduğu bedel Kur’an’a göre normal mi?
5) Devlet dine karışırken, din devlete neden karışamıyor.

İçim rahat etmedi. Bazı konulara biraz değinmeden olmayacak…
Cuma öğleyin namaz öncesi Hz Muhammed ayakta dini bilgiler verirdi. Sonra Şam’da gelen bir ashap, geldiği yerde üç basamaklı bir şeyin üzerinde sohbet yapan bir kişi gördüğünü söyledi. Önermesi neticesinde ve Nebi Muhammed’in de kabulüyle sonrası hutbelerini üç basamak üzerinden devam ettirdi. Hutbeye Cuma günleri namazdan önce kısa ve namazdan sonra uzun olmak üzere iki kez çıkardı. Emevi döneminde her hutbede Hz Ali ve ailesine küfür ve hakaret edilmesi, siyasi konuşmalar yapılması sebebiyle cemaat namazdan sonra dağılıyordu. Bunun üzerine Muaviye Hz. Muhammed’in yaptığını bozarak hutbeyi namazdan önceye almıştır.  Şaşalı cami döneminin miladı da Emevi döneminde başlamıştır. Emevi dönemine girmek kolay çıkmak zor; ama çıkmak zorundayız.

Biraz önce camiye girmiştik. Dikkatinizi çekti mi?
Hocanın ağzından “Allah” kelimesi çıktığında cemaatte çıt yok. “Hz Muhammed” denildiğinde bir uğultu oluşuyor. Ayrıca Caminin içerisine göz attığınızda kubbenin alt düzlüğünde Arapça Allah’ın ismini görürsünüz. Hemen yanında “Muhammed” onun yanında “Ebubekir, Ömer, Osman, Ali” bazı camilerde “Hasan, Hüseyin” e kadar gider.
Eğer Burası Allah’ın mescidiyse başka isimlerin ne işi olabilir?
Mekkeli müşriklerde Allah’ın varlığına birliğine iman eden kimselerdi. (29:61-65), (23:84-90), (43:87)  Ama Allah’tan başka ilah edinmişlerdi. Kâbe içerisinde ki sembol putların şefaatçileri olacaklarına inanıyorlardı.(10:18) Onlar da halis dinin yalnız Allah’a ait olduğunu biliyorlardı. Putları için "Biz onlara sadece, bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" diyorladı. (39:3)
Bunları hatırlatmamda ki amaç, düşünmenize biraz katkıda bulunabilmektir.

Camiden şimdilik çıkalım… Camide ki hocaya güvenebilir miyiz? Güvenemeyiz…
Güvenmememizin birinci sebebi; kendi bilgilerini aktarabilme yetkisinin olmamasıdır. Kime bağlı ise kimden para alıyorsa onun istediği dışında konuşamamasıdır.
Basit bir örnek: Aşağıdaki ayeti camiden her hangi bir hocanın ağzından duydunuz mu? Parayı aldığı yere bağımsız da olsa bu ayeti ancak Arapça okur geçer. Kimse de bir şey anlamaz.
Bakara 41. Ayet:
Bunun için de, size geçmişte bildirilmiş olan haberleri doğrulayıcı nitelikte indirdiğim bu vahye inanın; onun gerçekliğini inkar edenlerin öncüsü olmayın; mesajlarımı küçük bir kazanca değişmeyin; ve Bana, yalnızca Bana karşı sorumluluk bilinci taşıyın!

Diyelim ki hiçbir yere bağımlı değil, kendi hür iradesiyle dinini anlatıyor. Devletten dini bilgi vermesinden namaz kıldırmasından dolayı maaş alıyor; ancak andığı maaşın hakkını dolaylı yollardan da veriyor olarak düşünsek de nasıl güvenebiliriz? Dinini yanlış anlamış ve bize de yanlış aktarmışsa din günü bunun cevabını nasıl verebiliriz. Sonuçta ebedi cennet veya ebedi cehennem var…
Hud 105-108. Ayet:
O gün geldiği zaman Allah'ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz (cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da. Mutsuz olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir soluyuşları vardır. Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır. Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu, onlara ardı kesilmez bir lütuf olarak verilmiştir.

Her birey dinini kendisi bizzat öğrenmek durumundadır. Dünyada üç kuruşluk bir işte kimseye güvenimiz yok. Ebedi cehenneme gitme ihtimalimiz olmasına rağmen direksiyonumuz başkasının elinde…

Şimdi ne yapacağız? Ortada Yüce Allah’ın kelamı olan bir Kur’an’ı Kerim var. Bunun yanında binlerce hadis, fıkıh vb. kitaplar mevcut…
Biraz önce camiye abdestsiz girdik. Camiye girmek için abdeste gerek yok; ama namaz kılacağımızı düşünerek abdest almayı öğrenelim.
“Kur’an’dan anlamazsınız, bize soracaksınız” diyorlar. Biz de bunu diyenlere bir an için inanalım. Nebi Muhammed’in ölümünden asırlar sonra yazılmış kitaplara yönelelim. Ama düşünmeyi ve akletmeyi bir kenara bırakmayalım.  O yazılan kitapları kimler yazmış, hangi tarihlerde yaşamışlar, yazdıklarını nereden bulmuşlar, kaç tane bulmuşlar? Bulduklarının kaçını bırakmışlar? Buldukları arasında Allah’ın kitabına ters düşenler var mı? Emevi ve Abbasi döneminde neler yaşanmış; yani köprünün altından ne sular geçtiğini bilmemiz gerekir. Önce bunları araştıralım.

Fatır 43. Ayet:
Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah'ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah'ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın

Araştırma derinleştikçe yukardaki ayete ters düşüldüğünü göreceksiniz. Bu ayeti inkâr etmiş olursunuz. Nasıl?                                                                          
Araştırma esnasında bir kola ayrılmanız gerekiyor. Dört mezhepten birisini seçeceksiniz. Seçeceksiniz ki kitabınızı da ona göre bulacaksınız. Dört mezhep demek dört ayrı yasa demektir. Bir şanslı yanımız var ülkemizde genellikle Hanefi mezhebi olduğu için kitap bulmakta zorlanmayacaksınız.
 “Ben atalarımda gördüğüm yolda devam ederim.” Diye düşünen arkadaşlar olabilir. Abdest konusunu hakkıyla öğrenmek istiyorsanız “Abdest nasıl alınır” diye mezhebinize uygun bir kitap alıp okuyacaksınız.

Bize “anlayamazsınız” denilen Allah’ın kitabına dönelim.
Maide 6. Ayet:
Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz, iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.

Yüce Allah’ın 3-5 satırda anlattığı abdesti bir kitap dolusu uygulama yazılmış. Allah aşkına burada anlaşılmayan bir şey var mı?
Bir yerde okumuştum. Yazanın yalancısıyım. Abdestle ilgili 6 cilt kitap yazılmış. İnanılır gibi değil…

Hz Muhammed’in ölümünden asırlar sonrası oluşmuş mezhepleri inceleyin.
Birbirine benzeşen fakat dini uygulamalarda (abdest ve abdesti bozan şeyler, helal-haram, hac ibadeti vb.) farklılık gösteren dört mezhep… Dört farklılık oluşturan mezhebin dördü de hak mezhep olarak kabul edilmiştir. Sıkıştıkları zaman hükümlerde birbirinden alış-verişte yapabiliyorlar. Yani geçici mezhep değişikliği gibi bir şey…

Yüce Allah kitabında ne diyor? Benim sünnetim de yasamda değişiklik bulamazsınız. (48:23) demiyor mu? Bunlar dinlerini Allah’a mı öğretiyorlar? (49:16)

Buhari İmam-ı Azam (Ebu Hanife) için ne söylemiş, imamların imamı İmam-ı Azam’ı kim, neden öldürtmüş bunları da lütfen araştırın.

Yukarıda ki incelemeleri yaptıktan sonra elimize meali alıp okumaya başlayalım.
Fatiha’dan 7 ayeti okuyup Bakara Suresine geçtik.  5. Ayeti okuyalım: “İşte onlar Rab'lerinden (gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır.” Diye devam eder.
Daha Kur’an’ın başındayız. 6. Ayete bakalım.
Bakara 6. Ayet:
Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.
Dinle alakası olmayan bir kişi Kur’an’ı eline alsa Kur’an’ın daha başında böyle bir ayetle karşılaşsa “Benim kurtuluşum yok.” der ve kitabın kapağını kapatır.
Kur’an’ı anlayabilmek için Kur’an’ın bütününü bilip, o bütünlük çerçevesinde anlam verebilirsiniz. Tek bir ayeti alıp “bu böyledir” diyemezsiniz. Allah’ın her türlü tevbe kapısı açıktır. Buradaki hitap kalbi mühürlenmişlere (dönüşü mümkün olmayan yola saplanmışlara) hitap edilmiştir.

Kur’an’ın mealini nuzul (iniş) sırasına göre olanını seçmemiz faydalı olacaktır. İniş sırasına göre okumakla anlamanız daha da kolay olacaktır. En ideal okuma şekli mealleri karşılaştırarak okumaktır.
Rabbimizin bize lütfettiği en değerli iki hediyesi vardır. Bu değerler düşünmek ve akletmektir… Eylemlerimizde ki etkili olan bu özellik ne maddi ne de biyolojik olarak görünmezler.
Yüce Allah, kainatı ilim, ilkeler ve ölçü üzerine yaratmıştır. Bu değerleri çözebilmemiz için de bizlere düşünme ve akletme olgusunu yaratmıştır. Allah’ın bahşettiği bu değerlerle dünü, bugüne mukayese etmemiz yeterlidir. Bugün bindiğimiz otomobilin, uzay aracının vb. ayet olmalarının sebebi de budur.
Yüce Allah bunun için “…Akledesiniz diye size ayetleri açıkladık.” der.(57:17), (12:109), (28:60), (2:242), (10:100)…
Akletmeye yakın anlama gelen “tefekkür, tezekkür, tedebbür, tefakkuh, fuad, semi, basir” kelimelerini de katarsak Kur’an’da akletmeyle ilgili yüzlerce ayet var. Öyleyse akletmek de zorunlu ibadetlerdendir. Namaza, oruca önem verirken aklımızı bir kenara bırakamazsınız. Namaz, oruç Allah’ın emri ise, düşünmek, akletmekte emridir. Ne yazık ki bunu bile akıl edemiyoruz.

Kur’an dışı kaynaklardan da faydalanmamız gerekiyor; ancak bu kaynaklar Yüce Allah’ın kelamına ters düşmemeli. “Önce Kur’an” dersek inanın Kur’an dışı kitaplara yine sizi Kur’an yönlendirecektir.

Kur’an’da ki ayetler ikiye ayrılır.
Birincisi Muhkem ayetlerdir ki bunlar hüküm ayetleridir. Kur’an’ın esasını oluşturur. Net ve doğrudan ayetler olarak tanımlanır. Doğrudan ifade edilmiş ve doğrudan anlaşılan ayetlerdir. Burada ki mevcut ayetlerle dinimizi yaşayabiliriz.
İkincisi müteşabih ayetlerdir. Birden fazla anlama gelebilen delil/yorum ile anlaşılabilen ayetlerdir. Bu ayetleri daha çok Kur’an üzerine eğilen, dirsek çürüten ilim sahiplerinin anlayabileceği ayetlerdir. Ayırt edilmesi zor, benzeşen lafız, farklı ayetlerde farklı anlama gelmektedir. Birden fazla manaya gelebilmesi anlaşılmasını güç hale getirebilmektedir. Müteşabih ayetler, muhkem ayetler baz alınarak ve onların ışığında ele alınmalıdır. Bunları anlayabilmek için gayret göstermiyorsak, en azından bilen kişilere sorup sonra da düşünüp akledip birisinin söylediğinde karar kılabiliriz. Gözden kaçmış olabilir. Altını tekrar çizmek istiyorum. Kendisini bu konuda ilim sahibi yapmış kişiye değil, kişilere soracağız. Farklı cevaplarla karşılalabiliriz; bu durumda düşünüp akletmemiz gerekmektedir. Bunun neticesinde aklımızın sesine kulak verirsek problemi çözmüş oluruz.
Her cümlemden sonra yanlış anlaşılmamdan dolayı korkuyorum. Bu cümlelerden kesinlikle bir kişiye tabi olun anlamı çıkartılmamalı. Burada önemli olan sizin düşünmeniz ve akletmenizdir. Allah’ın kitabından ben böyle anladım.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.                                                                  Aydın ORHON


KUR’AN’A İMAN ETTİĞİMİZİ SANIYORUZ…

KUR’AN’A İMAN ETTİĞİMİZİ SANIYORUZ…

Kur’an’ın bir ayetine bile yüz çevirmek O’na olan imanı bozar. “Gerçekten ben Kur’an’a iman ediyor muyum?” diye kendimizi bir test edelim. Yanlış yoldaysak belki toparlanmamıza vesile olur.

Kur’an’da “Sarhoş iken ne söylediğimizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.” (4:43) diye emrediliyor. Sarhoş olan kişi ayıktığında namazda ne söylediğini biliyor mu? Hiç sarhoş olmayanlar namazda ne dediğini bilerek mi namaz kılıyor.
En güzeli Arapça okuyup, Türkçe anlamını bilmektir. Allah’a ne söylediğini bilerek kılmak, ardından huşu içerisinde kılışı getirir. Huşu içinde kılan kişi de alçak gönül, alçak gönülle birlikte saygı, sevgi ve korku ile boyun eğmek gelir. Kıldığınız namazdan haz duyarsınız. Ne okuduğunuzu bildiğiniz de okuduklarınızda da seçici davranırsınız.

Yüce Allah “Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.” (17:110) Bu ayeti kimler muhatap alıyor.
Bu şekilde namaz kılındığında, hız kontrolü yapabiliyorsunuz. Başka seslere kulak veremiyorsunuz. Günlük veya ileri dönük planlar yapamıyorsunuz. Yalnız bir odaya çekilip Allah’ın huzurunda olduğunuzu hissetmemize ve o anı yaşamamıza büyük etkisi olacaktır.

Farz namazın rekat sayısıyla ilgili tek sure vardır. O da Nisa suresidir.
Lütfen ayetleri dikkatle okuyalım.
Nisa 101-103. Ayet:
Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.      (Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü'minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekât kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silâhlarını yanlarına alsınlar. İnkâr edenler arzu ederler ki, silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun (tedbirinizi alın). Şüphesiz Allah, inkârcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah'ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü'minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.

Ayete göre namazı ancak korku anında kısaltabilirsiniz; aksi halde namazı kısaltamazsınız. Nisa 102 de Müşrikler Müslümanların gafil anını kolluyor. Müslüman’ın için en gafil anı da namaz kıldığı andır. Üzerlerinde savaş giysileri, ellerinde topuz, kılıç, kalkan, mızrak… Yağmur yağıyor. Savaşın ortasında Nebi Muhammed namaz kıldırıyor. Burada bize bir şey anlatılmak isteniyor. Böyle bir ortamda namaz kılınıyor. Namazın kazası olabilir mi? Ölmelerine ramak kalmış, Nebi Muhammed’in kıldırdığı 2 rekat namazı kısaltarak 1’er rekat kılıyorlar. “Savaştan sonra kaza ederim.” Diyemiyorlar. Farz namazının iki rekat olduğuna dair en büyük delil de budur. 103. Ayette “güvene kavuştuğunuz zaman namazı tam olarak kılın” demesinden kasıt Nebi Muhammed’in kılmış olduğu 2 rekat namazdır. Kısaltılmışı 1’er rekattır.
Yukardaki ayetlerden ne anladığımızı kısaca tekrar edelim.
1) Farz namazı 2 rekattır.
2) Korku namazı 1 rekattır.
3) Namazın kazası yoktur.
Ayrıca Kur’an’ın hiçbir yerinde bunun dışında namazla ilgili kısaltma ayeti yoktur. 
Namazla ilgili Kur’an dışı bilgilere de değinmek istiyorum.

Nebi Muhammed namazlarını Mekke’de bireysel olarak ve 2 rekât kılardı. Nafile namazlarını da her iki rekâtta bir selam vererek kılardı. Medine’de Arap geleneklerine göre Esat bin Zürare Cuma günleri öğle namazlarını toplu kıldırmaya başladı. Nebi Muhammed hicretten sonra Medine’de namazını yine yalnız kılardı; ancak bu toplu kılma geleneğini devam ettirmek istedi. Mescidi nebi’nin inşaatının tamamlanmasıyla namazları da cemaatle kılmaya başladı. 2 rekât farz namazını kıldıktan sonra mutlaka 2 rekâtta nafile namazı kılardı. Bunu gören cemaatte 2 rekât daha namaz kılmaya başladı. Nebi Muhammed bunu uygun görmedi ve “Farz namazından sonra kılınacak en makbul namaz evinde kılacağı namazdır. Gidin bunu evinizde kılın” demiştir. Nebi Muhammed 2 rekât dışındaki hiçbir namazı mescide sokmamıştır. Nafile namazı resmileştirmemiştir.
Buna rağmen 4 rekat kılınmasının sebebi, “gidin evinizde kılın” sözünün farz telakki edilmesinden kaynaklanmaktadır. Buna rağmen Cuma günü kılınan 2 rekatlık öğle namazı günümüze kadar olduğu gibi gelmiştir. Yoksa öğle namazı iptal edilip yerine Cuma namazı konmamıştır. Allah’ın sünneti değişmez. Mekke’de ne ise Medine’de de odur. Nebi Adem’de ne ise Nebi Muhammed’de de odur. (48:23) Camilerde hocaların 2 rekatı sesli okuyup kalan iki rekatı sessiz okumalarının sebebi, Nebi Muhammed’in farz namazını sesli, nafile namazını sessiz kılmasından kaynaklanmaktadır. Öğle ve ikindi namazını sessiz okuması ise; Bu vakitlerde cemaatin olmaması sebebiyle bireysel kılmasından kaynaklanmaktadır. Cuma günü öğle namazı toplu kılınmasından dolayı sesli okunmaktadır. (Kaynak, İsrafil BALCI)

Abdestimizi Kur’an’a göre mi, yoksa başkalarının yazdıkları kitaplara göre mi alıyoruz.
Bakalım…
Maide 6. Ayet:
Ey inananlar, namaza dur(mak iste)diğiniz zaman yıkayın: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi; meshedin: başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı. Eğer cünüp iseniz tam temizlenin. Hasta, yahut yolcu iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, ya da kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz toprağa teyemmüm edin; ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allâh size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan ni'metini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz.

Yüzümüzü sonra dirseklere kadar ellerimizi yıkayacağız. Başımızı ve topuklara kadar ayaklarımızı mesh edeceğiz. Bazı meallerde ayakları yıkayın olarak da geçiyor.
Tuvalete gidip dönmüşseniz abdestiniz bozuluyor. Cünüpte değilseniz abdestiniz bunun dışında hiçbir şekilde bozulmuyor.
Cünüp olanın abdesti de güzelce yıkanmaktır.
Allah güçlük çıkartmıyor; ancak kulları önümüze bir set çekiyor. Maide 6. Ayete gözlerimizi kapattırıp 6 cilt kitaba göre abdest aldırıyorlar.

Cuma günleri Yüce Allah mescitlerine sadece erkekleri çağırmıyor. Din sanki erkeklerin tekelinde; kadınları aşağıladıkları yetmiyormuş gibi, Cuma günü mescitlere kadınları da sokmuyorlar. 62:9’da ey iman eden erkekler diye bir hitap yok. “Ey iman edenler!” denilmesine rağmen kadınlar camide yok. Kadınlar iman etmiyor mu? Benim bildiğim tek şey kadınlarımız da buna itiraz etmiyorlar. Böylece de bu ayeti yok saymış oluyorlar.
Cuma 9. Ayet:
Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.

 


Maide 3’e iman ediyor muyuz?
Okuyalım…
Maide 3. Ayet:
Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk (Allah’a itaatten kopmak)tır. Bugün kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim. Kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden) yerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Ayet gayet açık. Yukarda belirtilenler dışında ne varsa tamamı helaldir. Şimdi nebi Muhammed’den yaklaşık 3 asır sonra oluşmuş mezhepleri düşünün… Birisinin helal dediğine, diğeri haram diyor. Bir başkası da mekruh diyor. Allah’ın ne dediği yukardaki ayette sabit, bunlar Allah’a dinini mi öğretiyorlar…
Hucurat 16. Ayet:
De ki: "Allah göklerde ve yerde olanları bilmekteyken siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz!" Allah her şeyi bilendir.

Yoldan geçenleri bir bir çevirseniz ve deseniz ki “Kur’an’a iman ediyor musun?” %90 civarın da kişi “Evet” cevabı verecektir.
Yukarıda birkaç ayet paylaştım. O ayetlerle ilgili uygulamalarını sorsanız ayetlerle örtüşen cevap bulmakta zorlanırsınız. Üzülerek söylüyorum. % 3ü bulabileceğinizi de sanmıyorum.
Kur’an’a iman etmek, ona güvenmek inanmaktır. Maalesef ne inanıyoruz ne de güveniyoruz. Kulaktan dolma, atalarımızın dinini yaşıyoruz. Yalan mı, yanlış mı diye düşünmeden, araştırmadan, körü körüne…
Kur’an’a iman 6236 ayetin tamamına imandır. 6236 ayet eksiksiz olduğu zaman Kur’an’dır. Bir tanesine iman etmemeniz 6235 ayete iman etmeniz anlamına gelir ki, o zaman da Kur’an’a iman etmemiş olursunuz.  Ve ayrıca Bakara 85. Ayetle baş başa kalırsınız.
Ama siz, birbirinizi öldüren, içinizden bir kesime karşı kötülük ve zulümde yardımlaşarak; size haram olduğu hâlde onları yurtlarından çıkaran, size esir olarak geldiklerinde ise, fidye verip kendilerini kurtaran kimselersiniz. Yoksa siz Kitab'ın (Tevrat'ın) bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.

Biz Allah’ın kitabına yönelmediğimiz sürece bizi kandıranlar çok olur. Eğer Kur’an’ı anladığımız dilden okur, düşünür, aklımızı kullanırsak, inanın bizi kimse kandıramaz.
Yüce Allah, cümlemizi anladığı dilden Kur’an’ı okuyan ve hayatına taşıyan kullarından eylesin.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.                                                     Aydın ORHON

 

 

 

  Kur’an Bütünlüğünde Melek Anlayışı – Derinlemesine İnceleme Bilim insanlarının açıklamalarına göre, evrenin başlangıcı yaklaşık 13.8 mil...