GELİN BUGÜN
KAFADAKİ DİNİ BİLGİLERİ SIFIRLAYIP, DİNİMİZE SIFIRDAN BAŞLAYALIM...
Gerçek
dinimizin ne olduğunu anlayabilmek için kafamızdaki bütün kirli bilgileri
temizlememiz gerekir. Mekkeli müşrikler de aynı hataya düştüler. Nebi
Muhammed’e “Atalarımızdan günümüze kadar gelmiş dini inancımızı silip senin
peşinden mi geleceğiz.” demişlerdi. Biz de farklı konumda değiliz. Atamız ne
yapmışsa iyi-kötü ayrımı yapmadan arkalarından gitmişizdir.
Şimdi bir an bütün dini bilgilerimizi yok edelim. Cami yok, infak, zekat, salat,
oruç hiçbir şey yok. Sonra düşünmeye başlayalım. Dinimizi nasıl öğreneceğiz.
Dini öğrenmenin yolu ne?
Temeli İslam olan; fakat değişime uğramış Hristiyan, Yahudi ve benzeri dinlere
girmek istemiyorum. İsteyen arkadaşların onları da incelemesinde problem
görmüyorum; çünkü hakkıyla iyi bir araştırma yapan bir kişinin İslam’a döneceğinden
eminim.
Dinimizi öğrenmek için ilk gideceğimiz yer Müslümanların toplu ibadet
yaptıkları cami olsun. Cami, cemaat ve devlet memuru olan hocayı yüzeysel
incelemek üzere içeri girelim… Camide anlamadığımız dilden okunan bazı
cümlelerle 4 kez yatıp kalkan insanlarla karşılaştık. Dört kez yatıp kalkan
hocanın, ikinci kalkışında sonra sesi kesiliyor. Sonra herkesin ellerine ip
üzerine dizili boncukları çevirdiğini görürüz. Bunu sorduğumuzda belirli sayıda
bazı Arapça kelimelerin tekrar edildiğini öğreniriz. Bu aracın adı da tesbih. En
sonun da eller yukarı kaldırılıp yaratana yakarış başlar. Cuma günleri öğle
vakti de farklı olarak, hoca denilen kişi eline bir kâğıt alır üzerindeki
yazılanları okur. Okuduğunun içeriğine baktığınızda genellikle kısa bir ayet
okur, arkadan rivayetler ve yazanın mesajları…
Okuyan hocaya sorsanız. “Bu okuduklarınızı siz mi yazdınız?” Hayır, o yazamaz.
Devlete bağlı Diyanet işlerinin her cami için göndermiş olduğu metinlerden bir
tanesidir. Bu âdetin nereden geldiğini incelerseniz Emeviler dönemine kadar
gidersiniz.
Burada karşımıza birkaç soru çıkar. Siz de lütfen sorgulayın.
1) Neden Diyanet işleri Başkanlığı, Yüce Allah’ın kitabından daha çok rivayet
anlattırıyor.
2) Her hoca neden dinini bildiği gibi anlatamıyor?
3) Hoca 1 ve 2. rekatta sesli okurken; neden 3 ve 4. rekatlarda sessiz okur?
Farz olan namaz kaç rekâttır?
4) Hoca 5 vakit namaz kıldırmak adına almış olduğu bedel Kur’an’a göre normal
mi?
5) Devlet dine karışırken, din devlete neden karışamıyor.
İçim rahat etmedi. Bazı konulara biraz değinmeden olmayacak…
Cuma öğleyin namaz öncesi Hz Muhammed ayakta dini bilgiler verirdi. Sonra
Şam’da gelen bir ashap, geldiği yerde üç basamaklı bir şeyin üzerinde sohbet
yapan bir kişi gördüğünü söyledi. Önermesi neticesinde ve Nebi Muhammed’in de
kabulüyle sonrası hutbelerini üç basamak üzerinden devam ettirdi. Hutbeye Cuma
günleri namazdan önce kısa ve namazdan sonra uzun olmak üzere iki kez çıkardı.
Emevi döneminde her hutbede Hz Ali ve ailesine küfür ve hakaret edilmesi,
siyasi konuşmalar yapılması sebebiyle cemaat namazdan sonra dağılıyordu. Bunun
üzerine Muaviye Hz. Muhammed’in yaptığını bozarak hutbeyi namazdan önceye
almıştır. Şaşalı cami döneminin miladı
da Emevi döneminde başlamıştır. Emevi dönemine girmek kolay çıkmak zor; ama
çıkmak zorundayız.
Biraz önce camiye girmiştik. Dikkatinizi çekti mi?
Hocanın ağzından “Allah” kelimesi çıktığında cemaatte çıt yok. “Hz Muhammed”
denildiğinde bir uğultu oluşuyor. Ayrıca Caminin içerisine göz attığınızda
kubbenin alt düzlüğünde Arapça Allah’ın ismini görürsünüz. Hemen yanında
“Muhammed” onun yanında “Ebubekir, Ömer, Osman, Ali” bazı camilerde “Hasan,
Hüseyin” e kadar gider.
Eğer Burası Allah’ın mescidiyse başka isimlerin ne işi olabilir?
Mekkeli müşriklerde Allah’ın varlığına birliğine iman eden kimselerdi.
(29:61-65), (23:84-90), (43:87) Ama
Allah’tan başka ilah edinmişlerdi. Kâbe içerisinde ki sembol putların
şefaatçileri olacaklarına inanıyorlardı.(10:18) Onlar da halis dinin yalnız
Allah’a ait olduğunu biliyorlardı. Putları için "Biz onlara sadece, bizi
Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" diyorladı. (39:3)
Bunları hatırlatmamda ki amaç, düşünmenize biraz katkıda bulunabilmektir.
Camiden şimdilik çıkalım… Camide ki hocaya güvenebilir
miyiz? Güvenemeyiz…
Güvenmememizin birinci sebebi; kendi bilgilerini aktarabilme yetkisinin
olmamasıdır. Kime bağlı ise kimden para alıyorsa onun istediği dışında
konuşamamasıdır.
Basit bir örnek: Aşağıdaki ayeti camiden her hangi bir hocanın ağzından
duydunuz mu? Parayı aldığı yere bağımsız da olsa bu ayeti ancak Arapça okur
geçer. Kimse de bir şey anlamaz.
Bakara
41. Ayet:
Bunun için de, size geçmişte bildirilmiş olan haberleri doğrulayıcı nitelikte
indirdiğim bu vahye inanın; onun gerçekliğini inkar edenlerin öncüsü olmayın;
mesajlarımı küçük bir kazanca değişmeyin; ve Bana, yalnızca Bana karşı
sorumluluk bilinci taşıyın!
Diyelim ki hiçbir yere bağımlı değil, kendi hür iradesiyle
dinini anlatıyor. Devletten dini bilgi vermesinden namaz kıldırmasından dolayı
maaş alıyor; ancak andığı maaşın hakkını dolaylı yollardan da veriyor olarak
düşünsek de nasıl güvenebiliriz? Dinini yanlış anlamış ve bize de yanlış
aktarmışsa din günü bunun cevabını nasıl verebiliriz. Sonuçta ebedi cennet veya
ebedi cehennem var…
Hud
105-108. Ayet:
O gün geldiği zaman Allah'ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan
mutsuz (cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da. Mutsuz
olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir soluyuşları
vardır. Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır.
Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır. Mutlu
olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere
cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu, onlara ardı kesilmez bir
lütuf olarak verilmiştir.
Her birey dinini kendisi bizzat öğrenmek durumundadır.
Dünyada üç kuruşluk bir işte kimseye güvenimiz yok. Ebedi cehenneme gitme
ihtimalimiz olmasına rağmen direksiyonumuz başkasının elinde…
Şimdi ne yapacağız? Ortada Yüce Allah’ın kelamı olan bir
Kur’an’ı Kerim var. Bunun yanında binlerce hadis, fıkıh vb. kitaplar mevcut…
Biraz önce camiye abdestsiz girdik. Camiye girmek için abdeste gerek yok; ama
namaz kılacağımızı düşünerek abdest almayı öğrenelim.
“Kur’an’dan anlamazsınız, bize soracaksınız” diyorlar. Biz de bunu diyenlere
bir an için inanalım. Nebi Muhammed’in ölümünden asırlar sonra yazılmış kitaplara
yönelelim. Ama düşünmeyi ve akletmeyi bir kenara bırakmayalım. O yazılan kitapları kimler yazmış, hangi tarihlerde
yaşamışlar, yazdıklarını nereden bulmuşlar, kaç tane bulmuşlar? Bulduklarının
kaçını bırakmışlar? Buldukları arasında Allah’ın kitabına ters düşenler var mı?
Emevi ve Abbasi döneminde neler yaşanmış; yani köprünün altından ne sular
geçtiğini bilmemiz gerekir. Önce bunları araştıralım.
Fatır 43. Ayet:
Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı).
Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan
kanunu bekliyorlar. Sen Allah'ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen,
Allah'ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın
Araştırma derinleştikçe yukardaki ayete ters düşüldüğünü göreceksiniz. Bu ayeti
inkâr etmiş olursunuz. Nasıl?
Araştırma esnasında bir kola ayrılmanız gerekiyor. Dört mezhepten birisini
seçeceksiniz. Seçeceksiniz ki kitabınızı da ona göre bulacaksınız. Dört mezhep
demek dört ayrı yasa demektir. Bir şanslı yanımız var ülkemizde genellikle
Hanefi mezhebi olduğu için kitap bulmakta zorlanmayacaksınız.
“Ben atalarımda gördüğüm yolda devam
ederim.” Diye düşünen arkadaşlar olabilir. Abdest konusunu hakkıyla öğrenmek
istiyorsanız “Abdest nasıl alınır” diye mezhebinize uygun bir kitap alıp
okuyacaksınız.
Bize “anlayamazsınız” denilen Allah’ın kitabına dönelim.
Maide
6. Ayet:
Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar
ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı
yıkayın. Eğer cünüp iseniz, iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya
seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya
kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz
bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin).
Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak
ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.
Yüce Allah’ın 3-5 satırda anlattığı abdesti bir kitap dolusu
uygulama yazılmış. Allah aşkına burada anlaşılmayan bir şey var mı?
Bir yerde okumuştum. Yazanın yalancısıyım. Abdestle ilgili 6 cilt kitap
yazılmış. İnanılır gibi değil…
Hz Muhammed’in ölümünden asırlar sonrası oluşmuş mezhepleri
inceleyin.
Birbirine benzeşen fakat dini uygulamalarda (abdest ve abdesti bozan şeyler,
helal-haram, hac ibadeti vb.) farklılık gösteren dört mezhep… Dört farklılık
oluşturan mezhebin dördü de hak mezhep olarak kabul edilmiştir. Sıkıştıkları
zaman hükümlerde birbirinden alış-verişte yapabiliyorlar. Yani geçici mezhep
değişikliği gibi bir şey…
Yüce Allah kitabında ne diyor? Benim sünnetim de yasamda değişiklik
bulamazsınız. (48:23) demiyor mu? Bunlar dinlerini Allah’a mı öğretiyorlar?
(49:16)
Buhari İmam-ı Azam (Ebu Hanife) için ne söylemiş, imamların
imamı İmam-ı Azam’ı kim, neden öldürtmüş bunları da lütfen araştırın.
Yukarıda ki incelemeleri yaptıktan sonra elimize meali alıp
okumaya başlayalım.
Fatiha’dan 7 ayeti okuyup Bakara Suresine geçtik. 5. Ayeti okuyalım: “İşte onlar Rab'lerinden
(gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır.” Diye
devam eder.
Daha Kur’an’ın başındayız. 6. Ayete bakalım.
Bakara
6. Ayet:
Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir,
inanmazlar.
Dinle alakası olmayan bir kişi Kur’an’ı eline alsa Kur’an’ın daha başında
böyle bir ayetle karşılaşsa “Benim kurtuluşum yok.” der ve kitabın kapağını
kapatır.
Kur’an’ı anlayabilmek için Kur’an’ın bütününü bilip, o bütünlük çerçevesinde
anlam verebilirsiniz. Tek bir ayeti alıp “bu böyledir” diyemezsiniz. Allah’ın
her türlü tevbe kapısı açıktır. Buradaki hitap kalbi mühürlenmişlere (dönüşü
mümkün olmayan yola saplanmışlara) hitap edilmiştir.
Kur’an’ın mealini nuzul (iniş) sırasına göre olanını seçmemiz faydalı
olacaktır. İniş sırasına göre okumakla anlamanız daha da kolay olacaktır. En
ideal okuma şekli mealleri karşılaştırarak okumaktır.
Rabbimizin bize lütfettiği en değerli iki hediyesi vardır. Bu değerler düşünmek
ve akletmektir… Eylemlerimizde ki etkili olan bu özellik ne maddi ne de
biyolojik olarak görünmezler.
Yüce Allah, kainatı ilim, ilkeler ve ölçü üzerine yaratmıştır. Bu değerleri
çözebilmemiz için de bizlere düşünme ve akletme olgusunu yaratmıştır. Allah’ın
bahşettiği bu değerlerle dünü, bugüne mukayese etmemiz yeterlidir. Bugün
bindiğimiz otomobilin, uzay aracının vb. ayet olmalarının sebebi de budur.
Yüce Allah bunun için “…Akledesiniz diye size ayetleri açıkladık.” der.(57:17),
(12:109), (28:60), (2:242), (10:100)…
Akletmeye yakın anlama gelen “tefekkür, tezekkür, tedebbür, tefakkuh, fuad,
semi, basir” kelimelerini de katarsak Kur’an’da akletmeyle ilgili yüzlerce ayet
var. Öyleyse akletmek de zorunlu ibadetlerdendir. Namaza, oruca önem verirken
aklımızı bir kenara bırakamazsınız. Namaz, oruç Allah’ın emri ise, düşünmek,
akletmekte emridir. Ne yazık ki bunu bile akıl edemiyoruz.
Kur’an dışı kaynaklardan da faydalanmamız gerekiyor; ancak
bu kaynaklar Yüce Allah’ın kelamına ters düşmemeli. “Önce Kur’an” dersek inanın
Kur’an dışı kitaplara yine sizi Kur’an yönlendirecektir.
Kur’an’da ki ayetler ikiye ayrılır.
Birincisi Muhkem ayetlerdir ki bunlar hüküm ayetleridir. Kur’an’ın esasını
oluşturur. Net ve doğrudan ayetler olarak tanımlanır. Doğrudan ifade edilmiş ve
doğrudan anlaşılan ayetlerdir. Burada ki mevcut ayetlerle dinimizi
yaşayabiliriz.
İkincisi müteşabih ayetlerdir. Birden fazla anlama gelebilen delil/yorum ile
anlaşılabilen ayetlerdir. Bu ayetleri daha çok Kur’an üzerine eğilen, dirsek
çürüten ilim sahiplerinin anlayabileceği ayetlerdir. Ayırt edilmesi zor,
benzeşen lafız, farklı ayetlerde farklı anlama gelmektedir. Birden fazla manaya
gelebilmesi anlaşılmasını güç hale getirebilmektedir. Müteşabih ayetler, muhkem
ayetler baz alınarak ve onların ışığında ele alınmalıdır. Bunları anlayabilmek
için gayret göstermiyorsak, en azından bilen kişilere sorup sonra da düşünüp
akledip birisinin söylediğinde karar kılabiliriz. Gözden kaçmış olabilir. Altını
tekrar çizmek istiyorum. Kendisini bu konuda ilim sahibi yapmış kişiye değil,
kişilere soracağız. Farklı cevaplarla karşılalabiliriz; bu durumda düşünüp
akletmemiz gerekmektedir. Bunun neticesinde aklımızın sesine kulak verirsek
problemi çözmüş oluruz.
Her cümlemden sonra yanlış anlaşılmamdan dolayı korkuyorum. Bu cümlelerden
kesinlikle bir kişiye tabi olun anlamı çıkartılmamalı. Burada önemli olan sizin
düşünmeniz ve akletmenizdir. Allah’ın kitabından ben böyle anladım.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım ise bana aittir.
Aydın ORHON