İnsanoğlu düşündüğü ve aklettiği sürece üretkendir. Düşünüp
akleden toplum ilerleyen toplumdur. Sürekli gelişir, mutlu ve huzurlu olur.
Barış ve huzur içerisinde yaşamlarını idame ettirirler. O toplumda adalet
vardır. Geri kalmış toplumlarda bunların hiçbirisini göremezsiniz.
Her insan düşünebilir, önemli olanı akıl ile bütünleştirmek gerekir; yoksa boş,
ilimsiz düşüncenin hiçbir anlamı yoktur.
Akletme bilincinin oluşması için doğru kaynaklardan beslenmemiz gerekmektedir.
Aklımızı düzenlerken, bu hayatı bize lütfeden Yüce Allah’ın hükümlerine kulak
verip hayatımıza taşıma gayreti içinde olmalıyız. Hâlbuki insanlar zanlarına ve
hevalarına uyarlar. Akledip, fıtratına sadık kalmazlar.
Batı medeniyeti teknolojik kazanımlarını insanların kullanımına sunarlar; ancak
bunun verdiği gücü sosyal ve siyasi anlamda kötüye kullanırlar. Düşünüp
akletmeyen toplumlar, geri kalmaya ve sömürülmeye mahkumdurlar. Müslüman
ülkelerde ne hikmetse akletmek kavramı gerektiği konuma ve öneme sahip olmamıştır.
Hem de Kur’an’ı Kerim’de yüzlerce ayette ilim ve akletmek emredilmesine rağmen…
Yüce Allah yarattıklarını bir ölçü üzerine yaratmıştır. Bu yarattıklarının
tamamından maksimum ölçüde yararlanabilmemiz için bizlere düşünebilme, akletme
olgularını vermiştir.
Bu olguları kullanmamızı emretmiştir. İslam’ın şartı 5’dir diyenlere
söylüyorum. “Bu emir İslam’ın dışında mı?”
Hala akletmeyecek misiniz? (21:10)
Akletmek de bir ibadettir. Bu ibadetimizi terk edemeyiz. Namazı, orucu, zekatı
nasıl ibadetse, akletmek de ibadetin bir parçasıdır.
Rabbimizin hayatımıza taşımamız gereken yasalarını kitabıyla bize göndermiştir.
Aynı kitapta akletmeyle ilgili hükümleri de mevcuttur. Akletmenin yanında
akletmeyi destekleyici “tedebbür, tezekkür, tefakkuh, tefekkür kavramlarını da
kullanmıştır. “Hala tedebbür etmeyecek misiniz? (4:82), “Hala tezekkür
etmeyecek misiniz?” (6:80) “Dala tefekkür etmeyecek misiniz? (6:50) Hala
akletmeyecek misiniz? (11:51)
“Akıl” kelimesi Kur’an’ın yaklaşık 72 yerinde geçmektedir. Akletmeyi
destekleyici kavramları da düşünürsek yüzlerce ayet mevcuttur. Buna rağmen
zorunlu ibadet olarak görünmez.
Böyle olunca da geri kalmış ülkelerin safından ayrılamayız. Gelen vurur, giden
vurur. Din kardeşlerimizin canına okurlar; kılımız bile kıpırdamaz. Ne sosyal, ne
ekonomik, ne de teknolojik gücümüz var. Korkarız.
Düşene, düşürülene sessiz kalırız.
Dinimizi gereği gibi yaşamazsak; onun bunun kuklaları oluruz. Ne derse “bu
Allah’tandır” der geçeriz. Düşünüp akletmeyen kişi şirk bataklığına mahkûmdur.
Nisa
116. Ayet: Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun
dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa
elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.
Şirk Allah’tan başka ilah edinmektir. Dini emirleri kaynağından almamaktır.
Neticesinde başkalarının yönlendirmesiyle, atalarımızdan gördüklerimizi din
zannederiz. Tali kaynaklarla dini
yaşamakla şirk kapısı aralanabilir. Eğer yaşantımız Yüce Allah’ın kitabına ters
ise otomatikman şirke girmişiz demektir.
Dini konuda kafama bir şey takıldığında samimi olduğum bir hocayı arar sorardım.
Düşünen insan, aklını kullanan insan, sonucunda ebedi cehennemin olduğu
konularda kimseye güvenmemeli. Çoğumuzda dedemizden, babamızdan mahalle
imamından ne duymuşsak onu din zannetmiştir. Çoğunluk atalarını hangi yolda
bulmuşsa ona uymuşlardır. Yüce Allah’ın kitabına Kur’an-ı Kerim’e sarılan,
düşünüp akleden kişiyi, birilerinin gelip aldatması mümkün değildir.
Bakara
170. Ayet:
Onlara “Allah’ın indirdiğine uyun!” dense, “Hayır! Biz atalarımızı hangi yolda
bulmuşsak, ona uyarız!” derler. Peki, ataları akıllarını bir şeye çalıştırmamış
ve doğru yola da girmemişlerse, yine uyacaklar mı?
Araf 38. Ayet:
Allah, şöyle der: "Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan toplulukları ile
birlikte ateşe girin." Her topluluk (arkasından gidip sapıklığa düştüğü)
yoldaşına lânet eder. Nihayet hepsi orada toplandığı zaman peşlerinden
gidenler, kendilerine öncülük edenler için, "Ey Rabbimiz! Şunlar bizi
saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver" derler. Allah, der ki:
"Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz."
Ahzap 67. Ayet:
Yine şöyle diyecekler: "Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve büyüklerimize
itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar."
Yunus 100. Ayet:
Allah’ın onayı olmadan kimse inanıp güvenmiş (mümin) sayılmaz. Allah, aklını
kullanmayanların üstünde inançsızlık pisliği oluşturur
Düşünce kademe kademedir.
Bir insanın usta olabilmesi için nasıl önce çırak sonra kalfa olması
gerekiyorsa, düşünce de böyle kademe kademedir. Düşünmeye ve araştırmaya devam
etmek, yeterince veriler üzerinde çalışmakla oluşur. Çalışma neticesinde püf
noktalar yakalanır. Ustalık döneminde ki kişi, fikirler çözümler üretebilir.
Tabi aklı hep yanında tutmak şartıyla; çünkü “Üstün akıllılardan başkası derin
düşünemez.” (3:7) Allah’ın kitabına yönlenen kişi, önce kafasındaki dini
bilgileri temizlemesi gerekir. Mental olarak temizlendikten sonra, Kur’an’la
iletime geçebiliriz. Eğer bunu yapmazsak anlamakta zorlanabiliriz. “…ki ona ancak [kalben] temiz olanlar
dokunabilir”(56:79) “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”, "Hiç bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar..” (39:9)
Düşünüp, akletmeyenler sadece dinini yaşadığını zannederler…
Rabbimden, tüm İslam âleminin; düşünen, akleden kullananlardan olmalarını
dilerim.
Doğrularım Allah’ın yanlışlarım bana aittir.
Aydın ORHON