AMİN NE DEMEKTİR…
Bir Müslüman
kardeşimiz duasını tamamladığında ağzından ”âmin” kelimesi çıkar. Aynı anda
elleriyle yüzünü kapatır, alnından çenesine doğru bir sıvama hareketiyle dini
rituelini tamamlar.
Bu dinimize nereden girmiştir?
Hiçbir yorum yapmadan Türkiye Dinayet Vakfı
Ansiklopedisinden bir paragraf paylaşalım.
Âmîn kelimesi, köken itibariyle Arapça’ya diğer bir Sâmî
dilden geçmiş olmamakla birlikte, dua hâtimesi olmak vasfını Sâmî
monoteizminden (vahdet dini) almıştır ve bu durum kelimenin ilk defa
Tevrat’ta görülmesinden açıklıkla anlaşılmaktadır. Nitekim Süyûtî’nin
Hâris b. Ebû Üsâme’nin Müsned’i ile İbn Merdeveyh’in Tefsîr’inden naklettiği
bir hadiste, Hz. Peygamber’in “Bana namazda olsun duadan sonra olsun,
Allah tarafından âmîn demek nimeti verildi. Bu, Mûsâ müstesna benden önce
kimseye verilmemişti; Mûsâ dua eder Hârûn da âmîn derdi. Siz de duanızı âmîn
ile bitiriniz! Bu suretle Allah onu kabul eder” buyurması da (bk.
el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr, I, 38) bu görüşü desteklemektedir. Ayrıca Câhiliye Arapları
arasında tanrılara karşı yapılan duaların sonunda âmîn denildiğine dair
herhangi bir bilginin bulunmaması (bk. İbnü’l-Kelbî, s. 26-53) ve çok tanrılı
başka toplumlarda da böyle bir olaya rastlanmaması (bk. ERE, X, 155-213),
geleneğin vahdet dininden geldiğini gösteren diğer belirtilerdir.
Özetlersek dinimize Tevrat’tan geçmedir. Eğer Tevrat
orijinal olsaydı; Kur’an’la motamod aynı olurdu. Kur’an’da duadan sonra “âmin”
dememizle ilgili hiçbir emir yoktur.
Tarihin derinliklerinde araştırdığınızda Amon tapınakları
ile ilgili hikayelerle, Mısır uygarlığına kadar gidersiniz. Karşımıza Amon
diye tapılan bir put çıkar… Eski Mısır tanrısı Amon.
Gerçeği ve hakkı bir takım rivayetlerden alır ve buna inanırız. İnanmak zorunda
kalırız. Bunu dönüp “Kur’an’a soralım” demeyiz.
Kendimi de katıyorum; Çünkü Kur’an’a vakıf olmadan bunu öğrenmek zor. Düne
kadar benim de “âmin” kelimesi dilimden düşmezdi.Yani “âmin” kelimesinin kökeni
eski Mısır tanrısı Amon’a kadar dayanıyor. Amon Tevrat’ta amen’e dönüşmüş, bize
de “âmin” olarak girmiştir. Biz dualarımızın ardından her “âmin” deyişimizde
Tanrı Amon’un adını anmış olduğumuzu da unutmayalım.
Yukarıda TDV Ansiklopedisinden bir
paragrafını paylaşmıştım. Rivayetlere göre Sevgili Muhammed’imize namazdan veya
duadan sonra “âmin” demenin nimeti verilmiş. Bu hak bir de Hz.
Musa’ya verilmiş. Madem verildi; Kur’an’da neden yok. Kur’an’a geçici olarak
şimdi koysak; Kur’an’da otomatikman çelişki oluşur. Bu sevgili Nebi
Muhammed’imize ve Hz. Musa’ya yapılmış iftiradan başka bir şey değildir.
Hz. Musa’ya kadar kimseye verilmiyor. Musa’dan sonra İsa’ya
da verilmiyor. Tekrar Hz. Muhammed’e veriliyor.
Yüce Rabbimiz benim sözüm (yasam) asla değişmez demiyor mu?
Hz. Adem’de yasası ne ise Hz. Muhammed ve ikisi arasındaki bütün elçilerine
aynı kanunu uygulatmamış mı?
Fetih 23. Ayet:
Allah'ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah'ın kanununda asla bir
değişiklik bulamazsın.
TDV Ansiklopedisinde “âmin”
başlığıyla, 6. Paragrafta “Âmîn kelimesi Kur’an’da geçmemektedir.” denmektedir.
Evet, bunu biraz değiştirerek yazalım: “âmin” kelimesi Kur’an’da
anladığımız anlamda geçmemektedir. Ses olarak “âmin”e benzeyen “iman et” anlâmina
gelen bir kelime vardır.
Kur’an ile “âmin” kelimesini teyit etme çabasında olanlar, var demek için
farklı anlam taşıyan bu “âmin” kelimesini uydurmuşlardır.
Farz etsek, onların zannettiği gibi “âmin” olarak geçse ne olur? Kelime emir
içeriyor. Dua sonuna uygun bir kelime değildir.
“Allah’ım günahlarımı bağışla.” Dedik ardından “iman et…” Kim iman edecek?
Haşa Allah’a mı iman etmesini söylüyoruz?… Böyle bir hataya düşmek istemeyiz.
Kur’an’da “âmin” kelimesinden bir örnek vereyim:
وَالَّذٖى قَالَ لِوَالِدَيْهِ اُفٍّ لَكُمَا اَتَعِدَانِنٖى اَنْ اُخْرَجَ
وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْلٖى وَهُمَا يَسْتَغٖيثَانِ اللّٰهَ وَيْلَكَ اٰمِنْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ
حَقٌّ فَيَقُولُ مَا هٰذَا اِلَّا اَسَاطٖيرُ الْاَوَّلٖينَ
https://islamansiklopedisi.org.tr/âmin
Ahkaf 17. Ayet:
Anne ve babasına, "Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni
tekrar diriltilecek olmakla mı tehdit ediyorsunuz?" diyen kimseye, onlar
Allah'a sığınarak, "Yazıklar olsun sana! İman et, Allah'ın va'di
gerçektir" diyorlar, o da, "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey
değildir" diyordu.
Kur’an’da geçen “âmin”
kelimesinin anlamı inan, inandım “İman et” ‘dir. Bu kelimenin de bizim
söylediğimiz “âmin” kelimesiyle uzaktan yakından alakası yoktur.
Araf 64. Ayettin sonunda da “âmin(e)” Gözü kör, kulağı sağır, gerçeklerden
bihaber, inançsız, inkârcı anlamını taşır.
Biz âmin derken “kabul et
Allah’ım” dediğimizi sanırız… Ne yazık ki böyle bir anlam taşıyan “âmin”
kelimesi Kur’an’da yoktur. Bu Sevgili Muhammed’imizin ölümünden 200-250 yıl
sonra yapılmış iftiradır.
Bakınız Sevgili Muhammed’imiz neler buyurmuş:
* Din konusundaki ihtilaflarda size Kur’an yeterlidir.
[5424-Buhârî-Müslim-Nesâî] [4727-Muvatta-Müslim][5406-Buharî-Müslim]
* "Ömer, Nebi Muhammed'den, halkın doğru yoldan sapmamaları için kendisine
bir şeyler söyleyip yazmasını istediğinde; Nebi Muhammed: 'Allah'ın Kitabı bize
yeter' dedi"
(Buhari İtisam 26, İlim 39, Cenaiz 32, Merza 17, Müslim Cenaiz 23, Vasaya 22).
* “Size
sadece Kuran’ı bırakıyorum; ona uyarsanız yolunuzu şaşırmazsınız”
(Müslim 15/19 Nu, 1218; İbnMace 25/84 Nu, 3074; Ebu Davud 11/56, Nu 1905)
* "Biz hadis yazarken Muhammed yanımıza geldi. "Yazdığınız şey nedir
dedi." Senden işittiğimizl hadis" dedik. Nebi Muhammed:
"Allah'ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz. Sizden evvelki milletler
Allah'ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.
(Tirmizi, Es Sünen, K İlm 11, El hatip, Tadyik 33)
Geçmişte ben
de dahil dilimize “âmin” kelimesi o kadar oturmuş ki… Hemen çıkmaya da hazır…
Tek dayanağı da rivayet. Sevgili Muhammed’in Kur’an dışı bir şey söylemesi
mümkün mü?
Ahkaf 9. Ayet:
De ki: 'Ben elçilerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da
bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir
uyarıcıdan başkası değilim.'
Eminim
bazı arkadaşlar “biz âmin derken veya Amonu düşünerek söylemiyorduk ki”
diyebilirler. Bu bilden haberi olmayanlar için problem olmayabilir. “Ameller
niyetlere göredir.” diye düşünebilirsiniz; fakat şimdi öğrendiniz. Doğrusunu
Yüce Allah bilir.
Eğer
bizim dünyaya geliş sebebimiz imtihan ise; önce imtihanı başarmak için gayret
göstermemiz gerekir. Yani önce dini yaşantımızı sorgulayıp, sonra da Allah’ın
emirlerini öğrenip hayatımıza taşımalıyız.
Pekiyi
duadan sonra “âmin” demeyeceksek ne diyeceğiz? “Âmin” demektense dua
ettikten sonra hiçbir şey söylememek daha iyi. Yüce Allah’a yalvardınız,
yakardınız ve sustunuz. Allah’a bitti dememiz gerekmiyor. Yüce Allah duanın
bittiğini zaten biliyor.
Ama
biz yine de bir şeyler diyelim… Bakalım ne dersek doğru olur? “İnşallah”
kelimesini deneyelim. “Allah dilerse, uygun görürse” anlamına gelmektedir.
Şimdi kısa bir dua edelim:
“Allah’ın bize dünyada ve ahirette iyilikler ver. Ateş azabından koru… “ diye
duamızı yaptık ve arkasından “İnşallah” diyoruz. “Allah dilerse uygun görürse…”
Üç cümleyi Türkçe olarak tekrar yazalım:
“Allah’ın bize dünyada ve ahirette iyilikler ver. Ateş azabından koru… Allah
dilerse uygun görürse…”
Sizin de dikkatinizi çektiğinden eminim. Allah’tan yardım istiyoruz. Sonra
Allah uygun görürse, dilerse diyoruz. Haşa bu cümlede Allah’tan başka bir Allah
varmış gibi anlam çıkıyor. Yağmurdan kaçarken doluya da tutulmayalım. Kendi
duamız arkasından “İnşallah kelimesi olmuyor gibi; fakat başkasının duası
arkasından “İnşallah kelimesini kullanabiliriz diye düşünüyorum.
Birisi dua ediyor:
-Allah’ım ne verirsen hayırlısını ver…
Siz:
-İnşaAllah… “Allah dilerse”
İnşaAllah “Allah dilerse” diyebiliriz.
Kendi kendimize dua ederken herhangi bir şey söylememiz gerekmiyor. Yine de:
“El hamdu lillâhi rabbil âlemin, -Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a
mahsustur.-” diyebiliriz.
“Elhamdülillah -Allah’a şükürler olsun.-” diyebiliriz.
“Tebareke -O her şeye hakkıyla gücü yetendir- diyebiliriz.
“Rabbena tekabbel -Allah kabul etsin-“ diyebiliriz.
“Tekabbel dua -duamı kabul et-“ diyebiliriz.
Duymayanlar
duydu. Hemen pata küte de atalarımızdan gelmiş olan “âmin” kelimesini
atmayalım. Kimseye inanmamayı bilelim. Ben de Allah’ın bir kuluyum. Yanılıyor
da olabilirim. Önce yukardaki yazılanları okuyup teyit ettikten, konuya kalbimiz
mutmain olduktan sonra hayatınıza taşıyalım. Bir yanlıştan çıkarken başka bir
yanlışa da girmeyelim. Araştıralım. Düşünelim, akledelim inşallah...
Bakın Rabbimiz; “Belgelerle
açıklanmış, anlaşılır, rehber, rahmet olarak Kur’an’ı indirdik.” Diyor.
Düşünün, aklınızı kullanın diyor.
Yüce Rabbim den Kur’an’ı anlayarak okuyan, anladığını hayata taşıyan
kullarından olmamızı dilerim.
Doğrularım Allah’a, yanlışlarım bana aittir.
Aydın ORHON