İsa Babasız mı Doğdu?

 


İsa Babasız mı Doğdu?


Yoldan kimi çevirseniz ve sorsanız, “Nebi İsa babasız mı dünyaya geldi?” deseniz, “evet” cevabını alırsınız. Peki, neden, neye göre böyle cevap verilir? Herkes atasından böyle duymuştur da ondan. Atalarımızdan gelen miras, iyi olsun, kötü olsun, irdelemeden götürülür. Şu soru hiç aklımıza gelmez: Yediğimiz miras ya haramsa? Ya atalarımızın doğruları, Kur’an’a göre yanlışsa? Doğrusunu araştırmamız gerekmez mi? O zaman, haydi birlikte bu konuyu ayetlerle inceleyelim. Sonuç neyi gösteriyorsa ona göre de kararımızı veririz. Öncelikle insanın yaratılışına bir bakalım.


Kur’an, iki farklı Âdem’den bahseder:

1. İnsanlığın yaradılışında soy ağacımızın en başında bulunan Âdem,

2. Allah’ın Nebisi olan Âdem (Ademler içinden seçilmiş kişi).


Bizim konumuz insanlar… Yüce Allah, bütün yaratığı insanlara Adem ve eşleri diye hitapta bulunuyor. Allah her şeyi çift çift yaratmıştır. (51/Müminun, 49)


Rabbim nasip ederse, yaratılışla ilgili ilk ayetle başlayacağız. Pek tasvip etmememe rağmen, bu makalemde genellikle Diyanet İşleri’nin ayetlerine öncelik verdim. Sebebi de çoğunluğun ona güven duymasından. Yeri gelmişken söylemeden geçmeyeceğim; Kur’an meali okurken lütfen tek bir meale bağlı kalmayın. Karşılaştırarak okuyun.


Ben makalemde kullandığım meallerde tek bir oynama yaptım. “Peygamber” kelimesini çıkartıp yerine orijinalinde ne yazıyorsa (resul, elçi, nebi) onu koydum. Şimdi başlayalım.


Rahman Rahim Olan Allah’ın Adıyla…

23 Müminun Suresi, 12-14. Ayet:

"Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik. Sonra bu az suyu 'alaka' hâline getirdik. Alakayı da 'mudga' yaptık. Bu 'mudga'yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bam başka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir!"


Kısaca açıklayacak olursak; erkek spermiyle kadın yumurtasının ana rahminde birleşmesi neticesinde 6-8 saat içerisinde oluşum başlar. Oluşum süresi devam eder. Sonuçta çocuk doğar.

Yüce Allah, aşağıdaki ayette de çamurdan yaratıldığımızı buyuruyor. Çamurun oluşumunu düşünelim. Su ve toprak… Eğer Allah’ın bize bahşettiği bu iki önemli nimet olmasaydı, bugün yaratılış sürer miydi?


6 En’am Suresi, 2. Ayet;

"O öyle bir Rab'dır ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra (her birinize) bir ecel tayin etmiştir. (Kıyametin kopması için) belirlenmiş bir ecel de O'nun katındadır. Siz ise hâlâ şüphe ediyorsunuz."

Buraya kadar ki bölümü özetlersek; insanların ve diğer canlıların yaratılışı döllenme usulüyle ve toprak ve su ile gerçekleşmektedir. İki ayetle daha yaratılışı pekiştirelim.


22 Suresi, Hac Suresi, 5. Ayet;

"Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz (düşünün ki) hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra bir 'alaka'dan, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir 'mudga'dan yarattık ki size (kudretimizi) apaçık anlatalım. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor, sonra da (akıl, temyiz ve kuvvette) tam gücünüze ulaşmanız için (sizi kemale erdiriyoruz.) İçinizden ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir."


30 Rum Suresi, 30. Ayet;

"Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah'ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler."


Bir soruyla devam edelim. Allah herhangi bir şey için “ol” derse olmaz mı? Kâinatı yaratan Yüce Allah için böyle bir düşünce bile yanlış. Tabi ki ol derse anında oluşum başlar; ancak yukarıdaki ayetlerde belirtilenin dışında bir yaratılış, Allah’ın sünnetullahına ters düşer. Yüce Allah, "Benim yasalarım değişmez," demiyor mu?


33 Ahzab Suresi, 62. Ayet;

"Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah'ın kanunu böyledir. Allah'ın kanununda asla değişme bulamazsın."

Yüce Allah’ın yasasında (kanununda) bir değişiklik olmadığını da gördük. Böyle olunca İsa’nın babasız dünyaya gelmesi bahsinin Kur’an’da olması da mümkün değildir. Yoktur da… Kur’an’ın hiçbir yerinde İsa’nın babasız doğduğuna ilişkin bilgi bulamazsınız. Ancak insanlarımız, değişik anlamlara gelebilen müteşabih ayetleri eğerek bükerek, beynindeki bilgilere Kur’an’ı uydurma yoluna giderlerse her şey olabilir.


3 Al-i İmran Suresi, 7. Ayet;

"O, sana Kitap’ı indirendir. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, 'Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır' derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar."


3 Al-i İmran Suresi, 78. Ayet;

"Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitap’tan olmadığı hâlde Kitap’tan sanasınız diye (okudukları) Kitap'tanmış gibi dillerini eğip bükerler ve, 'Bu, Allah katındandır' derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah'a karşı yalan söylerler."


Peki, İsa’nın babasız doğma bilgisi nasıl beynimize kazındı? Bunun cevabını için İncil’e bir göz atmamız gerekiyor. İsa Mesih için kullanılan başka bir sıfat da Tanrı Oğlu kavramıdır. Eski Antlaşma (Tevrat, Zebur)’da bu kelime daha çok doğaüstü varlıklar veya melekler için kullanılmıştır (Mezmurlar 8:6, Eyüp 38:7, Daniel 3:25). Ancak Eski Antlaşma’da Mesih için yapılan resullükde de Tanrı Oğlu kavramı kullanılmıştır. Aşağıda bir örnek görelim:


“Sen ölüp atalarına kavuşunca, senden sonra soyundan birini ortaya çıkarıp krallığını pekiştireceğim. Adıma bir tapınak kuracak olan odur. Ben de onun krallığının tahtını sonsuza dek sürdüreceğim. Ben ona baba olacağım, o da bana oğul olacak. Kötülük yapınca, onu insanların değneğiyle, insanların vuruşlarıyla yola getireceğim.” (2. Samuel 7:12-14)


Kur’an’a ters dini bilgilerin çoğu İncil ve Tevrat’tan hayatımıza girmiştir. Zihnimizdeki bilgilerin doğru veya yanlış olduğunu öğrenmenin tek yolu Kur’an’a hakkıyla iman etmektir. İlkemiz, Kur’an’ı güzel okumak değil, güzel anlamak olmalıdır. Sonrasında tek bir işimiz kalıyor, o da anladığımızı hayatımıza taşımaktır. Okudukça Kur’an’ı daha çok anlayacağız ve Kur’an bütünlüğünde düşünmeye başlayacağız ki bu bizim yol alışımızı hızlandıracaktır. İnsanların bir kısmı mucizenin Adem’de günümüze kadar sürüp geldiğine inanırlar. Bir kısmı da Nebi Muhammed dönemine kadar olduğuna ve Kur’an’la bunun son bulduğuna inanır. Kur’an bütünlüğünde düşündüğümüzde ikisi de yanlış. Biraz önce (33/62) de daha önceki dönemlerde Allah’ın kanunu ne ise bugün de Allah’ın kanununun aynı olduğunu görmüştük. “O gün öyleydi, bugün böyle.” diye düşünmeye hakkımız yok. Yüce Allah ayetiyle noktayı koyuyor. Benzer bir ayet daha paylaşalım ki bilgimiz tazelensin.


48 Fetih Suresi, 23. Ayet;

"Allah'ın öteden beri işleyip duran kanunu (budur). Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın."

Yüce Allah’ın yasasına göre insanların yaradılışını gördük. (22/5) İnsanın yaratılışında değişiklik olmayacağını da gördük. (30/30) Allah’ın Âdem’den günümüze yasasının değişmediğini de gördük. (17/77)

Gerek yok ama şimdi bir de mucize ile ilgili ayetleri inceleyelim; çünkü mucize de yok.


29 Ankebut Suresi, 50-51. Ayet;

"Dediler ki: 'Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!' De ki: 'Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.' Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır."

Bu konuya birkaç ayetle daha destek verelim. Bakalım müşrikler, mucize olarak neler istiyorlar?


17 İsra Suresi, 90-93. Ayet;

"Dediler ki: 'Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça; yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça; yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe; yahut Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe; yahut altından bir evin olmadıkça; ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.' De ki: 'Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resûl olarak gönderilen bir beşerim.'"

Yüce Allah soruların çoğunu gale bile almıyor. Sadece birisine cevap veriliyor. Okuyalım…


17 İsra Suresi, 95. Ayet;

"De ki: 'Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek nebi/resul indirirdik.'"

Yukarıda Ankebut Suresi’nde mucizenin de olmadığını gördük. Buraya kadar öğrendiklerimizi beynimizde harmanlarsak, bir de düşünürsek; İsa’nın babasız olamayacağına kanaat getiririz. O zaman İsa’nın bir babası olmalı…


İsa’nın babasını düşünmeden önce bilmeyen kardeşlerime kısa ön bilgi vermemiz gerekiyor. Ayetlerin meallerinde genellikle “Cebrail” diye çeviriler mevcut. Bu çeviriyi değil de orijinalini olan “Cibril” kelimesini kullanarak devam etmek istiyorum. Konumuz dışı da olsa yeri gelmişken söyleyelim: Kur’an’da “Cibril ve Mikail” dışında başka melek adı geçmez. Cibril nedir? Kur’an’da Cibril, ruh olarak geçmektedir. Allah tarafından nebilerinin kalplerine vahyi bilgileri ilham ve ilka ile zikretme, gerçekleştirme işlemine Cibril denir. Dolayısıyla bu işlemle görevli meleğin adı da Cibril’dir. Kullandığım iki kelimenin anlamını bilmeyenlerimiz olabilir;

İlham: İçmek, birden yutmak, içe doğmasına sebep olmak.

İlka: Koymak, bırakmak, yerleştirmek, öğretmek.

Gaybı bilgileri Yüce Allah’tan başka kimse bilmez. (27/65) Buna tek bir istisna vardır. O da Yüce Allah’ın nebilerine verdiği gaybı bilgilerdir. Bunlar, Resul’den bize kadar ulaştığı için bildiğimiz bilgilerdir. Nebiler de Allah’ın bildirmesi dışında gaybı bilmez. Zaten bilselerdi başlarına gelen musibetlerin hiçbiri gelmezdi. Bunu da cebimize koyalım. Şimdi ayetlerle birlikte sünnetullaha ters düşmeden, birlikte İsa’nın babasını arayalım.


3 Al-i İmran Suresi, 44. Ayet;

"Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin."

Bu ayette Meryem’in sorumluluğunu alacak bir kişi arandığı anlaşılıyor. Sorumluluk alacak kişi öncelikle diğerinden üstün olması gerekir ki sorumluluğu taşıyabilsin. Bunu bizlerin de bildiği aile reisi diye de tanımlayabiliriz. Buluğ çağı sonrası herkes gittiği istikametinde özgür olup, her birey de kendinden sorumludur. “…Kişinin yaptığı her iyilik kendi lehinedir, her kötülük de kendi aleyhine…” (2/286) Buluğ çağına kadar çocuklarımıza karşı olan sorumluluğu saymazsak; bir erkek, eşinin yaptığından sorumludur.


İleride lazım olacağı için nebi, resul kavramını kısaca anlatalım. Bu konuyu detaylı anlamak isteyen kardeşlerim, aşağıdaki linkten yararlanabilir. Kur’an’ın orijinalinde geçen Nebi’nin de Resul’ün de Muhammed olduğunu biliyoruz. Kur’an meallerine bu kelimeleri pek görmezsiniz. Her ikisinin de karşılığına Farsça “peygamber” kelimesi konulmuştur. Peygamber kelimesinin geçişi Kur’an’da olmayan çelişkileri meydana getirmiştir. Kısa bir örnek verirsek Kur’an “Resule itaat Allah’a itaattir.” (4/80) der. Resul kelimesinin Türkçe karşılığı da elçidir. Allah’tan aldığı bilgileri kelimesi kelimesine bize aktaran anlamı taşır. Fakat, nebiye itaat şartı yoktur. Hz. Muhammed vahyi alırken nebi, bize tebliğ ederken resuldür. Nebi Muhammed hakkın rahmetine kavuşmuştur. Günümüzde Resul Kur’an’ı Kerim’dir. Ve Kur’an’ı hakkıyla başkalarına tebliğ eden kişilerdir. Nebi sadece insandan oluşurken; resul ise insandan ve melekten olmaktadır.


https://aydinorhon.com/nebi-resul-kimdir/


Aşağıdaki ayetin orijinalini ve Arapçanın Latince okunuşunu da paylaşayım ki meallerde görünmeyen kişiyi birlikte fark edebilelim.


قَالَ اِنَّمَا اَنَا رَسُولُ رَبِّكِ لِاَهَبَ لَكِ غُلَامًا زَكِيًّا


19 Meryem Suresi, 19. Ayet;

"Gâle innemâ ene rasûlu rabbik, liehebe leki ğulâmen zekiyyâ."

"Ruh dedi: 'Ben, sadece Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir oğlan bağışlamak için buradayım.'"

Güzelce inceleyelim. Farklı meallere baktığımızda parantezli veya parantez siz olarak genellikle “melek, cebrail” olarak çeviri yapmışlardır. Orijinalinde “Cibril” görünmüyor. ‘Melek’ kelimesi bize Arapçadan geçtiği için orijinalinde olduğu gibi görmemiz gerekir. Melek de yok. Ayette “Resul” yani elçi geçiyor. Evet, Kur’an’da Cibril’e de ruh denilir. Bunun için sanıyorum Cibril yani ruh diye çevirmişler. Fakat Kur’an ayrıca nebi/resullere de ruh kelimesini kullanır. O zaman bu gelen tabi ki nebi/resul de olabilir. Olmalı. Aksi düşüncemizle sünnetullaha ters düşeriz. Ruh kelimesini toparlayalım. Yüce Allah; elçilerine, Cibril’e, vahiy/Kitap’a da “ruh” demiştir. Bize “ruh” konusunda fazla bir bilgi vermediğini de buyurmuştur. (17/85)


Konumuza dönersek, Zekeriya, Yüce Allah’tan almış olduğu gaybı bilgi ile Meryem’in yanına geliyor. “Sana tertemiz bir oğlan bağışlamak için buradayım,” diyor. Bu gaybı bir bilgidir. Daha önce de bahsi geçmişti. Allah’ın resullerine bildirdiği dışında, gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. (72/26-27)

Netice de aradığımız İsa’nın babasını Allah’ın izniyle bulacağız.


3 Al-i İmran Suresi, 37. Ayet;

"Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: 'Meryem, bu sana nereden geldi?' deyince, 'Bu, Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir,' dedi."

Yüce Allah ayette Zekeriya’yı Meryem’den sorumlu kıldığını buyuruyor. Öyleyse Zekeriya, Meryem’in eşi, İsa’nın da babasıdır. Yukarıdaki ayetlerden mucizenin olmadığını biliyoruz. “Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: Meryem, bu sana nereden geldi? Deyince, 'Bu Allah katındandır,'” cümlesinde geçen yiyecek nedir? Mucize diye düşünmemiz mümkün değil. Yüce Allah mucize yok diyorsa, yoktur. O zaman “Bu yiyecek ne?” diye düşünmek zorundayız. Burada aklımızı kullanacağız. Yiyecek kelimesini mecazi düşünmekten başka çaremiz yok. Allah’ın bize verdiği nimetler dışında özel bir yiyecek gönderdiğini düşünemeyiz. Böyle bir düşünce yanlış olur.


Olayı tekrar bir gözden geçirelim. Yüce Allah’ın nübüvveti nebisine verdiğinde Zekeriya; Nebi Zekeriya olmuştur ve vahiyleri Yüce Allah’tan almıştır. Aynı Zekeriya vahyi Meryem’e tebliğ ederken de Resul (elçi) Zekeriya olarak aktarmıştır. Elçi Zekeriya, Allah’tan aldığı vahyi bilgiyi Meryem’e bildiriyor. Allah’la elçileri arasında bunlar dışında yemek içmek gibi bir diyalog olmaz. Görevi Allah’ın kanunlarına göre insanları uyarmaktır. Görevi dışına çıkamaz. O zaman Allah’ın elçisi sürekli yanında neyi bulabilir? Ben hemen fikrimi söyleyeyim: Hz. Zekeriya’nın yanında bulduğu vahyi bilgilerdir. Ben böyle düşünüyorum. Doğrusunu Allah bilir.


3 Al-i İmran Suresi, 47. Ayet;

"(Meryem), 'Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?' dedi. Allah, 'Öyle ama, Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece 'ol' der, o da hemen oluverir,' dedi."

Kur’an’dan anladığıma göre iki istisna dışında her birey kendi sorumluluğunu taşır. Kimse kimsenin sorumluluğunu taşımaz. “Her koyun kendi bacağından asılır.” sözü tam yerinde bir sözdür. İki istisnadan birincisi ergenlik çağı öncesi çocuklara karşı sorumluluk. Diğeri de erkeklerin eşlerine karşı olan sorumluluğudur.


4 Nisa Suresi, 34. Ayet;

"Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (Allah'a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah yücedir, büyüktür."

Her şey yerli yerine oturdu sanıyorum. Sorumluluğa kısa bir örnek vererek buna da bir nokta koyalım. Sorumlusu olduğunuz eşinizin Müslümanlığı devam ediyorsa eşinizdir. Eğer sonradan müşrik olmuş ve yola koyamıyorsanız, sorumluluğunuzdan çıkarmanız gerekir. Neden?


60 Mumtehine Suresi, 10. Ayet;

"Ey iman edenler! Mü'min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz onların inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri göndermeyin. Çünkü Müslüman hanımlar kâfirlere helâl değillerdir. Kâfirler de Müslüman hanımlara helâl olmazlar. Mehir olarak harcadıklarını onlara (kocalarına geri) verin. Mehirlerini verdiğiniz takdirde, bu kadınlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Müşrik karılarınızın nikâhlarına tutunmayın. (Zira bu nikâhlar ortadan kalkmıştır.) Onlara harcadığınız mehri, (evlendikleri kâfir kocalarından) isteyin. Kâfirler de (İslâm'ı kabul eden ve sizinle evlenen eski hanımlarına) harcamış oldukları mehri (sizden) istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür. O, aranızda hüküm veriyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

Bizler Kur’an’a karşı ters anlayışı, düzeltme gayreti içerisinde olmalıyız. Bunun için önce kafamızdaki kirli bilgileri silmemiz, zihnimizi tertemiz yapmamız gerekiyor.


56 Vakıa Suresi, 79. Ayet;

"Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir."

İşte bu ayet tam da söylemek istediğimin kanıtıdır. Bu ayeti ‘abdestsiz Kur’an’a dokunmayın’ diye çevirmişler. Salat (namaz) dışı abdest yoktur.

Düşünüp, aklımızı kullanalım. İnşallah hep birlikte Allah’ın yasasına ters düşen masalları kafamızdan uzaklaştırırız. İsa’nın babasız olduğunu düşünmek, paylaştığım ayetlerin büyük bir kısmını reddetmek anlamı taşır.

Rabbimden yar ve yardımcınız olmasını dilerim.

Doğrularım Allah’ın, yanlışlarım benimdir.


Aydın ORHON






  Kur’an Bütünlüğünde Melek Anlayışı – Derinlemesine İnceleme Bilim insanlarının açıklamalarına göre, evrenin başlangıcı yaklaşık 13.8 mil...