Allah'tan Başka Kimse Helal/Haram Belirleyemez

Allah'tan Başka Kimse Helal/Haram Belirleyemez


 İslam dininde, bir şeyin yapılması, yenilmesi veya içilmesi konusunda Yüce Allah tarafından yasaklananlara "haram", haram dışında kalan her şeye ise "helal" denir. Dinin emir ve yasakları, ilahi vahye dayanır. Bu nedenle, İslam'da helal ve haram koyma yetkisi, yalnızca dinin sahibi olan Yüce Allah'a aittir.

Bu yetkiyi kendisinde görenler, aslında kendilerini ilah konumuna sokmuş olurlar. Kur'an-ı Kerim, böyle bir yetkiyi kendisinde görenleri, ilahlık iddiasında bulunmakla suçlamış ve haramı helal, helali de haram kılmayı şirke eş tutmuştur. Bu durum, dinin temel prensiplerine aykırı bir davranıştır.

Maide Suresi'nin 3. ayetinde, haram kılınan şeyler açıkça belirtilmiştir: "Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Öyleyse onlardan korkmayın, yalnız Benden korkun. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir."

Ancak İslam, kolaylık dinidir. Bir kimsenin elinde olmayan sebeplerden dolayı haram yemesinin bir sakıncası yoktur. Bakara Suresi'nin 173. ayetinde bu durum şöyle ifade edilir: "Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." Kişi, bu durumda yediğini helal saymamalıdır. Çünkü zorunluluk ortadan kalktığı anda, haram hükmü tekrar devreye girer.

Normal şartlarda, iyi ve temiz olan şeyler helal, kötü ve pis olan şeyler ise haramdır (Araf, 7/157). Allah, rızık olarak bağışladığı meşru güzelliklerden yararlanmamızı ve bunları yaparken de Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olmamızı emreder (Maide, 5/88).

İlahi emirlere aykırı davranışa günah denir. Kur'an'da yasaklanan şeyleri yapmak günahtır. Bütün kötülüklerden ve haramlardan sakınmak, iffetli, namuslu ve ahlaklı olmak İslam dininin gereğidir. Bu şekilde yaşayan kişiler, günahsız olma yolunda yürüyen erdemli kişilerdir.

Sonuç olarak, helal ve haram sınırlarını belirleme yetkisi yalnızca Allah'a aittir. Bu sınırlara riayet etmek, Müslüman olmanın temel gereklerinden biridir.

Selam ve dua ile...
aydinorhon.com

Allah'tan Başka Kimse Helal/Haram Belirleyemez...

İslam dininde, bir şeyin yapılması, yenilmesi veya içilmesi konusunda Yüce Allah tarafından yasaklananlara "haram", haram dışında kalan her şeye ise "helal" denir. Dinin emir ve yasakları, ilahi vahye dayanır. Bu nedenle, İslam'da helal ve haram koyma yetkisi, yalnızca dinin sahibi olan Yüce Allah'a aittir.

Bu yetkiyi kendisinde görenler, aslında kendilerini ilah konumuna sokmuş olurlar. Kur'an-ı Kerim, böyle bir yetkiyi kendisinde görenleri, ilahlık iddiasında bulunmakla suçlamış ve haramı helal, helali de haram kılmayı şirke eş tutmuştur. Bu durum, dinin temel prensiplerine aykırı bir davranıştır.

Maide Suresi'nin 3. ayetinde, haram kılınan şeyler açıkça belirtilmiştir: "Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Öyleyse onlardan korkmayın, yalnız Benden korkun. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip beğendim. Kim 'şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa' -günaha eğilim göstermeksizin- (bu haram saydıklarımızdan yetecek kadar yiyebilir.) Çünkü Allah bağışlayandır, esirgeyendir."

Ancak İslam, kolaylık dinidir. Bir kimsenin elinde olmayan sebeplerden dolayı haram yemesinin bir sakıncası yoktur. Bakara Suresi'nin 173. ayetinde bu durum şöyle ifade edilir: "Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." Kişi, bu durumda yediğini helal saymamalıdır. Çünkü zorunluluk ortadan kalktığı anda, haram hükmü tekrar devreye girer.

Normal şartlarda, iyi ve temiz olan şeyler helal, kötü ve pis olan şeyler ise haramdır (Araf, 7/157). Allah, rızık olarak bağışladığı meşru güzelliklerden yararlanmamızı ve bunları yaparken de Allah'a karşı sorumluluk bilincinde olmamızı emreder (Maide, 5/88).

İlahi emirlere aykırı davranışa günah denir. Kur'an'da yasaklanan şeyleri yapmak günahtır. Bütün kötülüklerden ve haramlardan sakınmak, iffetli, namuslu ve ahlaklı olmak İslam dininin gereğidir. Bu şekilde yaşayan kişiler, günahsız olma yolunda yürüyen erdemli kişilerdir.

Sonuç olarak, helal ve haram sınırlarını belirleme yetkisi yalnızca Allah'a aittir. Bu sınırlara riayet etmek, Müslüman olmanın temel gereklerinden biridir.

Selam ve dua ile...
aydinorhon.com

Faiz Haram Denilebilir mi?

 

Faiz Haramdır Denilebilir mi?


Faiz, Riba Nedir?



Kur’an’ı incelediğimizde, “riba-faiz” arasındaki kavram kargaşasını açıkça görebiliriz. Şimdi size “Faiz haram değildir?” desem; kitabı kapatıp bir kenara atarsınız. Onu demiyorum; fakat lütfen sonuna kadar okuyalım:



Sırf servetinizi arttırmak için, başkalarından elde edeceğiniz herhangi bir riba, Allah’a göre tefecilik kazancı olan bir artış sayılmaktadır. Takva yolunda ilerleyenler için de, Yüce Allah katında kat kat artış sayılmaktadır. Tefecilikle kazanılan para Kur’an’da faiz değil, riba olarak geçmektedir.



Ribayı incelemeye başlayalım… Riba “artış” anlamına gelmektedir. İnfak da olan artışın tam zıttı bir artıştır. Emeksiz kazançtır. İnsanlar mallarının artacağını sanarak riba satmakta veya almaktadırlar. Hâlbuki Yüce Allah ribanın kendi katında artmayacağını dikkat çekmektedir. Riba başkasının ihtiyacını istismar etmektir.



Meallerde genellikle riba, faiz olarak çevrilmiştir. Aşağıda da göreceğiniz gibi bu çeviri yanlıştır. Birlikte “riba” geçen birkaç ayeti inceleyelim.

Rum Suresi 39. Ayet:
وَمَا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِبًا لِيَرْبُوَا فٖى اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِ وَمَا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُرٖيدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُولٰئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ
Ve mâ âteytum mir
ribel liyerbuve fî emvâlin nâsi felâ yerbû ındallâh, ve mâ âteytum min zekâtin turîdûne vechallâhi feulâike humul mud'ıfûn.
Ve (unutmayın! Başka) insanların malvarlığı sayesinde, artsın diye ribayla verdikleriniz (size) Allah katında bir artış sağlamaz. Oysa, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için karşılıksız verdikleriniz (O'nun tarafından bereketlendirilir,) işte onlar, (bu şekilde Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler,) ödüllerini kat kat artıranlardır!



Nisa Suresi 161. Ayet:
وَاَخْذِهِمُ الرِّبٰوا وَقَدْ نُهُوا عَنْهُ وَاَكْلِهِمْ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِرٖينَ مِنْهُمْ عَذَابًا اَلٖيمًا
Ve ahzihimur ribâ ve gad nuhû anhu ve eklihim emvâlen nâsi bil bâtıl, ve ağtednâ lilkâfirîne minhum azâben elîmâ.
Ondan nehyedildikleri halde
riba almaları ve insanların mallarını haksız yere yemeleri nedeniyle (öyle yaptık.) Onlardan kâfir olanlara pek acıklı bir azap hazırlamışızdır.



Bakara Suresi 275. Ayet:
اَلَّذٖينَ يَاْكُلُونَ الرِّبٰوا لَا يَقُومُونَ اِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذٖى يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا اِنَّمَاالْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبٰوا وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰوا فَمَنْ جَاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّهٖ فَانْتَهٰى فَلَهُ مَا سَلَفَ وَاَمْرُهُ اِلَى اللّٰهِ وَمَنْ عَادَ فَاُولٰئِكَ اَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ
Ellezîne yeé'kulûner
ribâ lâ yegûmûne illâ kemâ yegûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess, zâlike biennehum gâlû innemel bey'u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey'a ve harramer ribâ, femen câehû mev'ızatum mir rabbihî fentehâ felehû mâ selef, ve emruhû ilallâh, ve men âde feulâike ashabun nâr, hum fîhâ halidûn.
Riba yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: "Alım-satım da ancak riba gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (ribaya) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah'a aittir. Kim (ribaya) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.



Bakara Suresi 276. Ayet:
يَمْحَقُ اللّٰهُ الرِّبٰوا وَيُرْبِى الصَّدَقَاتِ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَثٖيمٍ
Yemhagullâhur
ribâ ve yurbis sadegât, vallâhu la yuhıbbu kulle keffârin esîm.
Allah,
ribayı yok eder de, sadakaları arttırır. Allah, günahkâr kâfirlerin hiç birini sevmez.



Bakara Suresi 278. Ayet:
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوا مَا بَقِىَ مِنَ الرِّبٰوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ
Yâ eyyuhellezîne âmenuttegullâhe vezerû mâ begıye miner
ribâ in kuntum mué'minîn.
Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve eğer inanmışsanız, ribadan artakalanı bırakın.

Hemen bir sonraki ayete bakalım. Eğer biz riba gibi bir yanlışlığın içerisine girersek Yüce Allah’a karşı savaş açmışız demektir. Allah’a savaş açma tehlikesinde yaptığımız eylemin adı ribadır.



Bakara Suresi 279. Ayet:
فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَاْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِهٖ وَاِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُسُ اَمْوَالِكُمْ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ
Feil lem tef'alû feé'zenû biharbim minallâhi ve rasûlih, ve in tubtum felekum ruûsu emvâlikum, lâ tazlimûne ve lâ tuzlemûn.
Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resulüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, anaparalarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.



Yukarıdaki ayetlerde ribanın faizle alakasının olmadığını açıkça gördük. Bizim bildiğimiz “faiz” kelimesinin Kur’an’daki karşılığı “riba”dır. Biz ribaya bulaşırsak Allah’a savaş açmışız demektir. Riba dinimizce haramdır. Çoğu meallerde bu riba kelimesinin karşılığına faiz tanımlaması yapılmıştır. Bazı mealciler de “riba” olarak yazıp önüne parantez içerisinde (faiz) kelimesini koymuşlardır.



Şöyle de düşünmeyelim. “Ne olmuş yani; adı riba olsa ne olur, faiz olsa ne olur? Bankadan, tefeciden alınan para da satılan para da haramdır.” Size hak vermek isterdim. Söyleminizin doğru yanları da yok değil, ancak “faiz haramdır.” diyemezsiniz…

Şimdi faiz kelimesini inceleyelim…



Faiz: Allah’tan korkup sakınan, sabretmesini bilen, iman eden, mallarıyla canlarıyla cihat edenlere, Yüce Allah’ın din gününde kat kat fazlasını iade edeceğini taahhüt etmiş olduğu kavramın karşılığıdır. Kısaca cennet ehli insanlara verilen isimdir.

Konuyla ilgili ilk ayetlerle devam edelim…



Tevbe Suresi 20. Ayet:
اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ اَعْظَمُ دَرَجَةً عِنْدَ اللّٰهِ وَاُولٰئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ
Ellezîne âmenû ve hâcerû ve câhedû fî sebîlillâhi biemvâlihim ve enfusihim ağzamu deraceten ındallâh, ve ulâike humul
fâizûn.
(Ama) inanan, zulüm ve kötülük diyarını terk eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla her türlü çabayı gösteren kimseler(e gelince,) Allah katında en yüksek onur payesi onlarındır; ve onlardır, (sonunda) kazanacak olan!



Nur Suresi 52. Ayet:
وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَاُولٰئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ
Ve mey yutııllâhe ve rasûlehû ve yahşallâhe ve yettaghi feulâike humul fâizûn.
Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan sakınırsa, işte '
kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.



Haşr Suresi 20. Ayet:
لَا يَسْتَوٖى اَصْحَابُ النَّارِ وَاَصْحَابُ الْجَنَّةِ اَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمُ الْفَائِزُونَ
Lâ yestevî ashâbun nâri ve ashâbul cenneh, ashâbul cenneti humul fâizûn.
Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı '
umduklarına kavuşup mutluluk içinde olanlardır.'



Muminun Suresi 111. Ayet:
اِنّٖى جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا اَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ
İnnî cezeytuhumul yevme bimâ saberû ennehum humul
fâizûn.
Bugün ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını verdim.
Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir.



Bu ayetlerden sonra “faiz haramdır.” diyebilir misiniz? Böyle bir şey söylersek “Cennet ehli olmak haramdır.” anlamı taşıyacağı için, büyük bir hata yapmış oluruz. Bu, Kur’an’ın ne kadar terkedilmiş olduğunun ispatıdır. Bu kadar basit bir karmaşa bile gün yüzüne çıkamıyor. Arapların çocuklarına “faiz” ismi konulduğu hakkında duyum aldım. Araştırdım: www.ismicaizmi.com adresinde “faiz” ismine baktım, anlamı: “Feyz bulan, muradına ulaşan, başarı kazanan” diye açıklanmış.



Bugün bildiğimiz “faiz” kelimesi yerine “riba” kelimesini kullanmalıyız. Para alıp satma işinin gerçek adı ribacılıktır. Asıl haram olan faiz değil, ribadır.



Doğrularım Allah’ın, yanlışlarım benimdir…


Aydın ORHON




Allah ve İlahlar?

Allah ve İlahlar?



Günümüzde pek çok insan, Yüce Allah'ın kitabını anladığı dilden okumak yerine: Allah hakkında yalan uyduran kişilerin peşinden gitmektedir. Oysa Kur'an, tüm insanlığa bireysel olarak inmiştir ve her birey ondan sorumludur (Necm, 53:44). İslam inancına ve akla ters düşmesine rağmen, uydurulmuş bilgileri din diye yaşamak: Allah'tan başka ilah edinmekten başka bir şey değildir (İsra, 17:22). Unutulmamalıdır ki: Ahiret gününde Kur'an'dan hesaba çekileceğiz (Zuhruf, 43:44).



Bazı insanlar, Allah ile birlikte başka varlıkları veya güçleri de kendilerine veli edinirler. Bunların durumu: Kendine ev edinen örümceğin durumuna benzer. Evlerin en dayanıksız olanı: Örümcek evidir (Ankebut, 29:41). Halbuki bizi yaratan Yüce Allah, bize şah damarımızdan daha yakındır (Kaf, 50:16). Yaratanın bizlere bu kadar yakın olmasına rağmen: Bazıları kendilerini O'na yaklaştırmak ümidiyle Allah'tan başka ilahlar edinirler. Elbette ahiret gününde: Bu ilahların kendilerine fayda sağlayıp sağlamadığını göreceklerdir. Çünkü o gün yüzüstü bırakılacaklardır. Bu yaptıkları: Kendilerini kandırmaktan ve aldatmaktan başka bir şey değildir (Ahkaf, 46:28).



Rabbimiz, ancak açık ve gizli çirkin işleri: Günahı, haksız saldırıyı, hakkında hiçbir delil indirmediği herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır (Araf, 7:33). Lokman Suresi'nin 13. ayetinde ise Lokman'ın, oğluna öğüt verirken şöyle dediği aktarılır: "Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak şüphesiz ki şirktir: Elbette büyük bir zulümdür."



Şirk: Allah'tan başkasına itaattir. Nitekim inkârcılar ahirette şöyle diyeceklerdir: "Rabbimiz! Biz, liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik ama onlar bizi yoldan saptırdılar" (Ahzab, 33:67). Onlar: Allah'ı bırakıp, hakkında Allah'ın hiçbir delil indirmediği ve kendilerinin de hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar. Oysa zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur (Hac, 22:71). Kıyamet günü gelip çattığında ise: Onlara: "Allah şunu yasakladı diye tanıklık yapacak şahitlerinizi getirin" denilecektir (En'am, 6:150).



Yüce Allah, bazı kullarına üstün meziyetler vermiştir. İşte bu: Allah'ın hidayetidir: O, bununla kullarından dilediğini (layık olanı) ona ulaştırır. Eğer onlar: Allah'tan başka otoritelere ilahlık yakıştırmış olsalardı, o ana kadar yaptıkları bütün iyi işler gerçekten boşa gitmiş olurdu (En'am, 6:87-88).



Allah'a yalan uydurandan veya O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir ki! Onlara: Kitapta yazılı olan azaptan payları ulaşacaktır. Sonunda: Canlarını almakla görevli elçilerimiz (melekler) onlara geldiğinde: "Allah'ı bırakıp yalvardıklarınız nerede?" diyeceklerdir. Onlar da kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederek: "Onlar bizden kaybolup gitmişler!" diyeceklerdir (Araf, 7:37). Şüphesiz ki Allah: Kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz: Diğer günahları ise dilediği (layık olan) kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kişi: Büyük bir günahla iftira etmiş olur (Nisa, 4:48).

Onlar: Bir çirkinlik yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti" derler. Oysa Allah: Çirkinliği emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? (Araf, 7:28)



Onlar: Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda sağlayabilecek şeylere tapıyorlar ve "Bunlar: Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" diyorlar. De ki: "Siz Allah'a: Göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O: Onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir" (Yunus, 10:18).



Yüce Allah'ın dünyada verdiği bütün nimetleri bırakıp: O'nun huzuruna döndüğümüzde: Onlara şöyle sorulacaktır: "Ortaklarımız nerede? Hani size şefaat edeceklerdi?" Şüphesiz ki ilişkiniz kesilmiş ve şefaatçi ilah sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir (En'am, 6:94).



Allah şöyle diyecektir: "Sizden önce geçmiş cehennemlik cin ve insan toplulukları arasında siz de ateşe girin!" Her topluluk ateşe girdikçe yoldaşlarına lanet edecektir. Sonunda hepsi birbiri ardınca cehennemde toplanınca: Sonrakiler önce giren önderleri için "Rabbimiz! Bizi işte bunlar saptırdılar! Onlara kat kat ateş azabı ver!" diyeceklerdir. Allah da "Zaten herkes için kat kat azap vardır: Fakat siz bilmezsiniz!" cevabını verecektir (Araf, 7:38).



Yüce Allah'a sık sık dua edelim ki: Dualarımıza Rabb'imiz cevap versin (Mü'min, 40:60). Kur'an'dan benim anladığım kadarıyla: Dua bir ibadet biçimidir ve Allah'ın duaya icabet etmesi: Ahiret gününde mükâfatlandırmasıdır. Çünkü insanlar bazen hayır sanarak şerri de isteyebilirler (İsra, 17:11). Gerçek dua ancak O'nadır. O'ndan başka yalvardıkları ise: Onların isteklerine ancak: Ağzına ulaşmayacağı halde: Ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar (Ra'd, 13:14).



Doğrularım Allah'ın: Yanlışlarım benimdir.


Aydın Orhon
aydinorhon



  TÂĞÛT KİMDİR? – KUR’AN’A GÖRE AZGINLIĞIN VE SAPKIN OTORİTENİN ADI Kur’an üzerine düşünen herkesin dönüp dolaşıp mutlaka karşılaştığı bazı ...