Allah’a Ortak Koşmanın Gizli Yüzü: Şirk ve Dinin Parçalanması

 

Allah’a Ortak Koşmanın Gizli Yüzü: Şirk ve Dinin Parçalanması

Kur’an’a göre insanın işleyebileceği en büyük günah, Allah’a ortak koşmaktır. Bu, sadece putlara tapmakla sınırlı değildir. Kur’an; şeyhleri, önderleri, din adamlarını, kitap dışı otoriteleri Allah’tan bağımsızlaştırarak kutsamak, onların sözlerini Allah’ın sözünün önüne geçirmek gibi davranışları da şirk olarak tanımlar.

Kur’an, dinin doğrudan bireyin sorumluluğuna verildiğini tekrar tekrar vurgular. Yüce Allah, “Ey iman edenler!” diye hitap eder. Ne “ey şeyhler”, ne “ey ilahiyatçılar”, ne de “ey mezhep imamları”... Dinî yükümlülük, doğrudan bireyin kendisinedir. Bu da gösteriyor ki, bir Müslüman, dinini başkalarından değil, bizzat Allah’tan yani Kur’an’dan öğrenmelidir.

İslam’ı anlamak ve yaşamak, atadan kalma bilgilerle ya da kulaktan dolma sözlerle değil, aklını kullanarak ve Allah’ın vahyini inceleyerek mümkündür. Bugün doğduğumuz coğrafya farklı olsaydı —bir Hristiyan ya da Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelseydik— yaşadığımız şekliyle bir din anlayışı bizi gerçekten Allah’a ulaştırabilir miydi?

“De ki: ‘Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz?’
Oysaki Allah, gökte ne var, yerde ne var hepsini bilir.”
(Hucurat 49:16)

İşte bu yüzden, sadece Kur’an’a yönelen bir Müslüman, mezhep, tarikat veya şahıs merkezli değil; Allah merkezli bir kulluk bilinciyle yaşar. Kur’an dışında kalan dini kaynakların ne tür beşeri etkilerle şekillendiğini ve nasıl sistemleştirildiğini ancak böyle bir bilinçle fark edebiliriz.

Tarih boyunca insanlar Allah’a yaklaşmak için aracılar edinmiş, onlara ibadet ederek Allah’a kulluk ettiklerini sanmışlardır. Oysa Kur’an bu davranış biçimini şirk olarak tanımlar:

“Onlar Allah'tan başka dostlar edindiler ve şöyle dediler: ‘Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.’
Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir.”
(Zümer 39:3)

Bugün de birçok insan, “şucu”, “bucu” olarak birilerine bağlanıyor ve o kişilerin kendilerini Allah’a yaklaştıracağına inanıyor. Halbuki Allah’ın kendisi “şah damarından daha yakındır”:

“Gerçek şu ki, insanı yaratan Biziz ve onun içinden geçen her şeyi biliriz.
Çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız.”
(Kaf 50:16)

Şah damarından yakın olan Allah varken, bir şeyhi, gavsı ya da başka bir kişiyi daha yakın hissetmek, onların duasına, arabuluculuğuna bel bağlamak açık bir şirk tehlikesidir. Nebi dahil hiç kimse Allah’tan daha merhametli değildir. Bu gerçeği göz ardı eden, dini duygularla kişileri ilahlaştıran herkes farkında olmadan Allah’tan başka ilahlar edinmektedir.

Allah katında din bir iken, insanlar onu mezheplere, tarikatlara, cemaatlere bölmüştür. Oysa ne Nebi Muhammed döneminde ne de dört halife döneminde “Hanefi, Şafi, Maliki, Hanbeli” gibi ayrımlar vardı. Bunlar sonradan ortaya çıkmış, siyasi ve toplumsal etkilerle şekillenmiş yapılardır.

Kur’an, bu tür parçalanmaları kesin bir dille reddeder:

“Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için böyle davranıyorlardı. Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın.”
(Fatır 35:43)

Allah’ın yasası değişmez. Din, kişi ya da mezhep merkezli değil, vahiy merkezli yaşanmalıdır. Allah ne helal demişse odur helal, ne haram demişse odur haram. Birinin helal dediğine diğerinin haram demesi, sonra ikisinin de doğru kabul edilmesi gibi bir çelişki, Allah’a iftiradır. Böyle bir çelişki, çok tanrılı dinlerde olur; tevhid dininde asla.

Kur’an, gerektiğinde bilgisine güvenilen kişilere sorulabileceğini bildirir (Nahl 16:43). Ancak bu, aklı kullanmadan ve sorgulamadan körü körüne bağlanmak anlamına gelmez. Aksine, Allah, birçok ayette aklımızı kullanmamızı, düşünmemizi ve sorgulamamızı ister:

“Düşünmez misiniz?”
“Hiç akletmez misiniz?”
“İbret almaz mısınız?”
(ve benzeri ifadeler defalarca tekrar edilir.)

Çünkü bilgi aldığımız kişi de yanılabilir, saptırabilir ya da şahsi çıkarını Allah adına sunabilir. Bu da bizi şirk tehlikesine atar.

Bugün kendini Müslüman sanan birçok kişi Allah’a ve resulüne iman ettiğini düşünse de, Allah’ın değil; başka kişilerin koyduğu kurallarla ibadet etmektedir. Bu da farkında olmadan bir tür şirk oluşturur. Çünkü din yalnız Allah’a has kılınmalıdır:

“Gözünüzü açın! Arı duru din yalnız ve yalnız Allah’ındır.”
(Zümer 39:3)

Dinin sahibi Allah’tır, hüküm yalnız O’nundur, merhametin kaynağı da yalnızca O’dur. Din adına konuşan herkesin sözü, Allah’ın sözüyle sınanmalı; hiçbir beşerî otorite kutsallaştırılmamalıdır.

Doğrularım Allah’ın yanlışlarım benimdir.                             Aydın Orhon

 

 

  Kur’an Bütünlüğünde Melek Anlayışı – Derinlemesine İnceleme Bilim insanlarının açıklamalarına göre, evrenin başlangıcı yaklaşık 13.8 mil...