Allah’ın Varlığının Delilleri: Kur’an Merkezli Yaklaşım
Kardeşim, insan varoluşundan beri en temel
sorularından birini sormuştur: “Ben nereden geldim? Bu evrenin bir yaratıcısı
var mı?” Kur’an, bu soruya hem akla hem kalbe hitap eden cevaplar verir.
Allah’ın varlığının delilleri göklerde, yerde, insanda ve tarihte apaçık
şekilde sergilenir.
Kur’an’ın sık sık işaret ettiği en büyük
delillerden biri doğadır. Güneşin her sabah doğuşu, gece ile gündüzün ardı
ardına gelişi, yağmurun yağması, toprağın yeşermesi... Bunların her biri
Allah’ın varlığına bir işarettir. Kur’an’da şöyle buyrulur: “Şüphesiz göklerin
ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde akıl sahipleri
için deliller vardır.” (Âl-i İmrân 3/190). Bu ayet, bize evrenin işleyişinde
kör tesadüf değil, bilinçli bir yaratılış olduğunu hatırlatır.
Allah’ın varlığına bir diğer işaret insanın
kendisidir. İnsan bedeni, ruhu, düşüncesi, duyguları, vicdanı... Her biri başlı
başına bir mucizedir. Kur’an bu noktada şöyle seslenir: “Kendi nefislerinizde
de (Allah’ın varlığına deliller vardır). Hâlâ görmüyor musunuz?” (Zâriyât
51/21). Yani insana bakmak bile Allah’ı tanımak için yeterlidir. Gözün görmesi,
kalbin çalışması, beynin düşünmesi öyle kusursuz bir uyum içindedir ki, bunun
bir yaratıcısız olması düşünülemez.
Tarih de Allah’ın varlığının delillerinden biridir.
Nice kavimler güçlüydü, büyük medeniyetler kurmuştu. Ama zulme sapınca yok olup
gittiler. Kur’an bu gerçeği şöyle hatırlatır: “Onlardan önce nice kuşakları
helâk ettik; onlar yeryüzünde sizi yerleştirmediğimiz imkânlara sahiptiler.”
(En’âm 6/6). Bu ayet bize şunu gösteriyor: Tarih, Allah’ın varlığını ve
kudretini görmezden gelen toplumların sonunu gözler önüne serer.
Kur’an, inkârcılara karşı da güçlü sorular
yöneltir: “Onlar bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi
yaratıcıdırlar? Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar kesin
bilgiye ulaşmıyorlar.” (Tur 52/35-36). Bu sorular aslında mantığın sınırlarını
gösterir. Hiçbir şey kendiliğinden var olamaz. Bir kitabın yazarı, bir evin
ustası varsa, evrenin de bir yaratıcısı olmak zorundadır.
İnkârcılar, bu açık delillere rağmen gözlerini
kapatır. Kur’an onların hâlini şöyle tasvir eder: “Onların kalpleri Allah’ın
varlığını kesin olarak bilir, fakat onlar inatla inkâr ederler.” (Neml 27/14).
Buradan anlıyoruz ki inkâr çoğu zaman bilgisizlikten değil, inattan
kaynaklanır. İnsan gerçeği görür ama yüz çevirirse kalbi mühürlenir. Kur’an
bunu da şöyle ifade eder: “Onların kalpleri mühürlenmiştir, kulaklarında
ağırlık vardır, gözlerinde perde vardır.” (Bakara 2/7).
Allah’ın varlığına dair bir başka güçlü delil de
evrendeki ölçü ve dengedir. Her şey belli bir planla var edilmiştir. Kur’an bu
konuda şöyle buyurur: “Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer
54/49). Eğer bu ölçü olmasaydı evrende kaos olurdu. Dünya’nın Güneş’e olan
uzaklığında küçücük bir değişim bile hayatı yok edebilirdi. Su, ateş, hava,
toprak... Hepsi bir denge içinde bize hizmet ediyor.
Kardeşim, tüm bu ayetler bize şunu gösteriyor:
Allah’ın varlığına dair deliller öyle apaçık ki, aslında inkâr için hiçbir
makul sebep yok. İnsan ister gökyüzüne baksın, ister kendi kalbine dönsün,
ister tarihe göz atsın; her yerde Allah’ın varlığına işaret eden izlerle
karşılaşır. Kur’an’ın dediği gibi: “Biz onlara hem dış dünyada hem de kendi
nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz; ta ki onun (Kur’an’ın) gerçek olduğu
onlara açıkça belli olsun.” (Fussilet 41/53).
Allah’ın Varlığının
Delilleri: Felsefi Yaklaşımlar
Kardeşim, Allah’ın
varlığını anlamak için sadece vahye değil, akla da büyük bir rol düşüyor.
İnsanlık tarihi boyunca filozoflar bu sorunun peşine düşmüş ve farklı akıl
yürütmelerle Allah’ın varlığını temellendirmeye çalışmış. Aslında onların
bulduğu yollar, Kur’an’ın sürekli hatırlattığı “düşün, bak, ibret al”
çağrısıyla paralellik gösteriyor.
Kozmolojik Delil (İlk Sebep
Delili)
Bu delil şunu söyler: Her şeyin bir sebebi vardır. Bir evin ustası, bir kitabın
yazarı, bir tablonun ressamı olur. Evrenin de bir sebebi olmalı. Bu sebep
zinciri geriye doğru sonsuza kadar gidemez. O halde bir “ilk sebep” olmak
zorundadır. İşte o Allah’tır. Kur’an da aynı noktaya dikkat çeker: “Onlar bir
yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?” (Tur
52/35). Yani akıl tek bir yere çıkar: Her şeyin başında Allah vardır.
Teleolojik Delil (Düzen ve
Amaç Delili)
Evrende olağanüstü bir düzen vardır. Gezegenlerin hareketinden insan DNA’sına,
suyun döngüsünden fotosenteze kadar her şey ölçülü ve amaca yöneliktir. Bu
kadar hassas bir düzen tesadüf olamaz. Bir saat nasıl ustasız olmazsa, evren de
ustasız olamaz. Kur’an da bunu açıkça söyler: “Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye
göre yarattık.” (Kamer 54/49). Yani evrendeki düzen, Allah’ın varlığına işaret
eden güçlü bir delildir.
Ontolojik Delil (Zorunlu
Varlık Düşüncesi)
Bu delil biraz daha soyuttur. Şöyle der: İnsan zihninde “en mükemmel varlık”
fikri vardır. Eğer böyle bir varlığın var olmaması mümkün olsaydı, o en
mükemmel olamazdı. Yani aklen düşünüldüğünde Allah’ın varlığı zorunludur. Bu
düşünce Kur’an’da şu ayetle yankılanır: “Allah, göklerin ve yerin nurudur.”
(Nur 24/35). Çünkü O, varlığı zorunlu olan ve her varlığa ışık veren kaynaktır.
Ahlaki Delil
İnsanın vicdanında iyilik ve kötülüğü ayırt eden bir ses vardır. Kültürler
farklı olsa da adalet, merhamet, dürüstlük gibi değerler evrenseldir. Bu
evrensel ahlak yasasının bir kaynağı olmalı. O da Allah’tır. Kur’an bunu şöyle
anlatır: “Nefse ve ona bir düzen verene; sonra da ona fücurunu (kötülüğünü) ve
takvasını (korunmasını) ilham edene andolsun.” (Şems 91/7-8). Yani vicdanın
sesi, Allah’ın varlığına işaret eden bir delildir.
Bilinç ve Ruh Delili
İnsanın bilinci, hayal gücü, sevgisi, özgür iradesi yalnızca beyin hücreleriyle
açıklanamaz. Maddeyle sınırlı olmayan bir ruh boyutu vardır. Bu da Allah’ın
insana verdiği bir armağandır. Kur’an şöyle der: “Sonra ona ruhumdan üfledim.”
(Hicr 15/29). Yani insandaki bilinç, Allah’ın varlığının en yakın delilidir.
Sonuç
Kardeşim, gördüğün gibi
Allah’ın varlığı hem vahyin hem de aklın ışığında apaçık ortadadır. Kur’an bize
dış dünyadan, tarihten, insandan ve vicdandan deliller sunar. Felsefe ise aynı
gerçeğe akıl yürütme yoluyla ulaşmaya çalışır. İki yol da birleşir ve tek
hakikate işaret eder: Allah vardır, birdir, her şey O’nunla var olur.
Kur’an bu gerçeği en özlü
şekilde şöyle ifade eder: “Biz onlara hem dış dünyada hem de kendi nefislerinde
ayetlerimizi göstereceğiz; ta ki onun (Kur’an’ın) gerçek olduğu onlara açıkça
belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi?” (Fussilet 41/53).
İşte Allah’ın varlığına
dair hem ayetlerden hem de akıldan gelen işaretler... Hepsi aynı kapıya çıkar:
Allah’ın varlığına inanmak sadece iman değil, aynı zamanda aklın en tutarlı
sonucudur.
Sözümdeki doğrular Allah’ın, yanlışlar ise
benimdir. Aydın
Orhon
aydinorhon.com