Kader: İnsan İradesiyle Yazılan Yolculuk
Kardeşim, kader konusu insanlık tarihi boyunca en çok tartışılan
meselelerden biri olmuştur. Çünkü işin içinde hem Allah’ın kudreti hem de
insanın özgür iradesi var. Geleneksel anlayış çoğu zaman kaderi “alın yazısı”
gibi görmüş, yani her şeyin önceden yazıldığına ve bizim buna sadece seyirci
olduğumuza inanmıştır. Oysa Kur’an’a baktığımızda bambaşka bir tabloyla
karşılaşıyoruz.
Allah, kimsenin kaderine doğrudan “cennetlik” ya da “cehennemlik” yazmaz.
Her birey rüşt yaşına ulaştığında, yani aklı ve iradesiyle karar verecek
olgunluğa eriştiğinde, kendi kaderini kendi elleriyle yazmaya başlar. Nitekim
İsra Suresi 13. ayette Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Her insanın kaderini (amelini) kendi boynuna bağladık. Kıyamet günü onun için
açılmış olarak önüne bir kitap çıkaracağız.”
Görüyor musun? Allah diyor ki, insanın kaderi kendi boynuna bağlıdır. Yani
yaptıklarımız, seçimlerimiz, tercihlerimiz… Ne ekersek, onu biçeceğiz.
Rüşt çağına ermek, kişinin artık kendi kararlarını alabilecek bir seviyeye
gelmesi demektir. Bu noktadan itibaren Allah, insanı kendi seçimleriyle sorumlu
tutar. Nahl Suresi 93. ayette de şöyle buyuruluyor:
“Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi. Fakat O, dilediğini saptırır,
dilediğini de doğru yola iletir. Ama siz yaptıklarınızdan sorumlu
tutulacaksınız.”
Allah istemese hiçbir şeyin oluşmayacağı kesin. Bu ayeti şöyle
algılamalıyız: sapıklık içinde hareket edeni saptırır, doğruyu isteyenleri de
hidayete iletir. Demek ki işin merkezinde bizim tercihlerimiz var. Allah bize
akıl vermiş, irade vermiş, yol göstermiş. Hangi yolda yürüyeceğimiz ise bize
bırakılmış.
Kader ile özgür irade arasındaki ilişki de burada netleşiyor kardeşim.
Allah, evreni bir ölçü (kader) ile yaratmış. Bu ölçü, Sünnetullah’tır. Doğa
kanunları gibi, toplumsal yasalar gibi değişmeyen düzenler. Ama bu düzende
insanın seçimleriyle kaderini etkileme gücü var. Yani Allah, bir çerçeve çizmiş
ama bu çerçevenin içinde hangi yolu seçeceğimiz bize kalmış.
Kur’an’da bu hakikat çok açık. Fussilet Suresi 46. ayette Allah buyuruyor:
“Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi
aleyhinedir. Rabbin kullara asla zulmedici değildir.”
Allah kimseyi zorla günaha sürüklemez, kimseyi zorla cennete de taşımaz.
Herkesin seçimi kendi sonucunu doğurur.
Bir de şunu unutma kardeşim: Kur’an kaderin kişisel sorumlulukla
bağlantısını sık sık hatırlatıyor. Zümer 7. ayette şöyle buyruluyor:
“Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz
Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir.”
En’am 164’te ise aynı hakikat tekrar ediliyor:
“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Benim yaptıklarım bana, sizin
yaptıklarınız size aittir.”
Demek ki kimse bizim yerimize günah işleyemez, kimse de bizim yerimize sevap
kazanamaz. “Benim yazgım böyleydi” diyerek sorumluluktan kaçmak, Kur’an’a ters
bir anlayıştır.
Hatta Şura 30’da Rabbimiz çok net söylüyor:
“Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz
yüzündendir. O, çoğunu da affeder.”
Yani yaşadığımız sıkıntıların önemli bir kısmı kendi seçimlerimizin sonucu.
Bunun yanında Allah’ın affediciliği ve merhameti de var; yaptıklarımızın çoğunu
bağışlıyor.
Şimdi gelelim kader anlayışının toplumsal hayata etkisine… Yanlış kader
anlayışı sadece bireysel değil, toplumsal atalete de sebep oluyor. Bir kişi
işini kaybedince “kaderim böyleymiş” diyerek hiçbir çaba göstermiyor. Bir
başkası zulme uğradığında “Allah yazdıysa çekeceğiz” diyor. Halbuki Kur’an bize
hakkı savunmayı, zulme karşı durmayı, haksızlık karşısında susmamayı emrediyor.
Ra’d Suresi 11’de bu çok açık:
“Bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.”
Toplumların da kaderi kendi elleriyle yazılıyor. Eğer insanlar zulme rıza
gösterirse, adaletsizliğe ses çıkarmazsa, kendi durumlarını kötüye çevirmiş
olurlar. Ama eğer bilinçlenir, adalet ister, gayret gösterirlerse, kaderlerini
güzelleştirmiş olurlar.
Nisa 75’te Rabbimiz şu çağrıyı yapıyor:
“Size ne oluyor da Allah yolunda ve ‘Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu
şehirden çıkar’ diyen zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda
savaşmıyorsunuz?”
Demek ki Allah bizden pasifliği değil, sorumluluk almayı bekliyor.
Hud 113 ise şunu söylüyor:
“Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur.”
Yanlış kader anlayışı insanın içindeki mücadele ruhunu öldürüyor. Oysa
Kur’an’da bütün nebiler mücadele insanlarıdır. Nuh kavmini uyardı, Musa
Firavun’a karşı çıktı, İbrahim putları kırdı. Eğer kader “değiştirilemez yazgı”
olsaydı, bütün bu mücadelelerin anlamı kalmazdı.
Son sözü Necm 39 versin:
“İnsan için ancak çalıştığı vardır.”
İşte kader budur kardeşim. Çalıştığın, seçtiğin, iradenle yöneldiğin şeyler
senin kaderini belirler. Allah kimseye zulmetmez, kimseyi zorla bir yola
sokmaz. İnsan kendi kaderini kendi elleriyle yazar, hem bireysel hem toplumsal
olarak.
Sözümdeki doğrular
Allah’ın, yanlışlar ise benimdir.
Aydın Orhon
aydinorhon.com