CİN ÇARPAR MI?

           

            Bize cin hep beş duyu organımızla algılanamayan, bizim gibi yaşayan yiyip, içen farklı varlıklar olarak tanıtıldı. Bunların da insanlar gibi yaşadıkları, içlerinde iyilerinin de kötülerinin de olduğu anlatıldı. Aynen bizler gibi onlarında imtihan edilecek varlıklar olduğunu belirtildi.

 

            Müslümanların cin inancı büyük ölçüde Araplarından miras kalmıştır. Cahiliye Arapları, dünyadaki varlıkların yarısı cinlere ayırmıştır. Bu mitolojik varlıklar aynı zamanda neredeyse tüm biyolojik ve psikolojik rahatsızlıkların nedenleridir. Nazar ve veba her zaman onların işidir. Kuran'ın ilgili ayetleri de incelendiğinde, "cin" teriminin insanlar için, kullanıldığı görülmektedir. Cin inancı, doğa kanunlarının henüz bilinmediği mitolojik bir evren anlayışının doğal bir uzantısıdır.

 

            Cin Suresi Mekki bir suredir. Mekke’de nazil olmuştur. Medine de cin sureleri bitmiş olup şeytan sureleri başlar.

            Cinn: Sözlükte (C-N-N) kök mastar olarak örtmek, görünmez hale getirmektir. Aklın örtünmesi (cinnet); sık ağaçların bir yanı örttüğü bahçe (cennet) demektir. Aklı örtülmüş, akıl hastası (mecnun); et ve kemikle örtülmüş içteki duygu, kalp, gönül (canan); rahimde örtülmüş embriyo, dölüt (cenin) kelimelerinin kökleridir. Yüzü örterek ona siper olan kalkan (cunne)

En’am 130. Ayet: 
Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: "Nefislerimize karşı şehadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
 

Yukarıdaki ve diğer ayetlerde geçen “ins-u cin” deyiminin anlamı “görünen, görünmeyen” demektir. Görünen, görünmeyen; kâinatta var olan bütün varlıklar anlamına geldiği gibi; İnsan ve içindeki görünmeyen varlık diye de düşünebiliriz. 
Görünmeyen varlıklardan birkaç örnek verelim: Cin, iblis, şeytan, akıl, düşünce, korku, nefret, kin, aşk, saygı, sevgi, hoşgörü v.b.

Benzer bir ayete bakalım:
Bakara 96. Ayet: 
Andolsun, onları (Yahudileri) hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azabtan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.


Ayette: İnsanlar, cinler ve şirk koşanlar gibi üç değişik Âdem’den söz edilir.
1) “Onlar” ifadesinde, Yahudiler kastedilir.
2) “İnsanlar” dan,  kesin yolu belli olmayan ima edilir.
3) “Şirk koşanlar” dan da Allah’tan başka ilah edinenlerden bahsedilir.

Âdem mevcut olan üç farklı özelliği ile tanıtılıyor. Her birisi farklı davranışları neticesinde birbirinden ayrılmışlardır. 
Öyleyse cin de Âdem’de insandır. Yaptıkları kulluk görevleri neticesinde iki sınıfa ayrılmışlardır.
1) “Âdem” (insan) kesin yolu belli olmayan…
2) “Cin” takva dışı yol alan Adem…

 “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” 51/56 ayetinde cin kelimesi neden insandan ayrı bir varlık olarak algılanmamalı…

Sebe 14. Ayet:
Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp yaşamazlardı.

Cinler gaybı bilmez; insanın gözeneklerine nüfuz edici tarifsiz bir ateşten/enerjiden yaratılmıştır.
Cin: insanın içinde ki kötü yönde dürten enerjidir. Bu dürtü flaşın patlaması gibidir.  Fısk, fücur yolunda (Hadi bir defadan bir şey olmaz!) diye nefsinizi harekete geçirendir; fakat ısrarcı değildir. Cin gaybı bilmez. Süleyman'ın çalışanları eğer gaybı bilmiş olsalardı, ölümüne kadar azap içinde çalışmazlardı.

Şu da bir gerçek ki Allah’a karşı imtihan olacaklar sadece insanlardır. Eğer cinler de insanlar gibi bir varlık olsaydı, onlara da elçi gönderilirdi. Böyle insan dışı bir varlık yaratılmış ve elçi de gönderilmişse; ya cinleri bahis konusu yapmazdı, ya da her şeyi detaylı şekilde anlatan Yüce Allah; cinlere de elçi gönderdik derdi. 
Araf 52. Ayet:
Andolsun, biz onlara bir Kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık.

İsra 95. Ayet:
De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Şimdi ayeti dikkatlice tane tane ayeti okuyalım.
Kehf 50. Ayet:
Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
İblisin cinlerden oluşu; cinin, iblis kadar günahkâr oluşu anlamına gelir.
İnsanı iki sınıfa ayırırız. Birincisi; takva yolunda ki insan, ikincisi; cin (iblis) yolunda ki insandır.

Kur’an’da cinlerin cennete gidebileceğine dair tek bir ayete rastlamadım; zaten yukarıdaki ayette bunu doğruluyor.
Fakat cehenneme gideceklerini belirten, ima eden ayetler mevcut. Önce bunu cebimize koyalım. “Cinler cehennemliktir.” Bunu biraz daha açalım. “Cinin dürtülerine yenik düşen insanlar cehennemliktir.” Cin, insana fısk fücur yönünde hareket etmesini öneren içinde ki bir dürtüdür.

Cinler insanın gözeneklerine nüfuz edici tarifsiz bir ateşten/enerjiden yaratılmıştır.
Ciniyle yaşayan insan bu yoldan hiç çıkmayacak anlamına gelmez. Tevbe edip takva yönüne yönelenler tabi ki kendisini kurtarabilir. Ancak kalbi mühürlenmiş olan, yani takva yoluna dönüşü mümkün olmayanlar işte onlar başka…   Dönüşü olmayan yola girdiklerinde cinlik sıfatından da çıkarlar. Onların yeni sıfatları şeytandır. Allah bu tür insanlardan bizleri muhafaza eylesin.

İnsanlar Dünya’ya gelme sürecinde “Rabbim Allah’tır.” Diye doğar.
Fussilet 30. Ayet:
Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin."

Rum 30. Ayet:
Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

İnsanların “Rabbin Allah’tır” deyişi, doğuşta ki fıtratıdır. Buluğ çağına kadar da devam eder. Çünkü Allah tarafından böyle kodlanmıştır. Buluğ çağına kadar melekten farksızdır. Günahsızdır.
Bakara 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah cc. müjdeciler ve uyarıcılar olarak nebiler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık Ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah cc. iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah cc. kimi dilerse onu doğruya yöneltir.
Cin: Ateş/enerji den yaratılmış olup insanlar ergenlik çağına geldiğinde Allah tarafından ikinci olarak, iblis “cin”(fiks, fücur, nefis) kodlaması yapılır.

Araf 20. Ayet: Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."
Şems 7-9. Ayet:
Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
 

Bize yüklenen bu fisk, fücuru bizim görmemiz mümkün değildir. Yaratan imtihan unsuru olarak onu da içimize yüklemiştir. Her olay karşısında insan görmediği iki sesle karşı karşıya kalır. Birinci ses (tevhid) bizi takva yönüne hareket etmemizi önerirken; diğer ses iblis (cin) den gelen sestir. O da fısk fücur yönünü güzel gösteren sestir.

Bundan da şunu anlıyoruz: Herkesin yaratılışla birlikte tevhid yolu doğuştan mevcut. Daha sonra da fısk, Fücur yükleniyor. Herkesin cini de şeytanı kendi içindedir. Seçim hakkı herkesin kendisine aittir. Herkes istediği yolu seçmekte özgürdür. İsteyen takva yolunu seçer, isteyen fisk fücur…
Araf 27. Ayet:
Ey Ademoğulları! Tıpkı atalarınızın cennetten çıkarılmalarına yol açtığı gibi, Şeytanın sizi de ayartmasına izin vermeyin: (Allaha karşı sorumluluk bilincinin benzediği) örtülerden yoksun bırakmıştı o. Muhakkak ki o ve avenesi, onları hiç fark edemeyeceğiniz yerde ve biçimde sizi (de) pusuda bekliyor! Gerçek şu ki Biz, (içtenlikle ve doğru bir biçimde) inanmayanların yanına-yakınına (her türden) şeytani güçler ve kuvvetler yerleştirdik;

En’am 100. Ayet: 
Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa onları O yaratmıştır. Bir de hiç bir bilgiye dayanmaksızın O'na oğullar ve kızlar yakıştırıp uydurdular. O ise nitelendire geldikleri şeylerden yücedir, uzaktır.
Çünkü bunlar çığırından çıkarılmışlardı… Kimisi tanrı, kimisi tanrının oğlu, kızı, ortağı vb. haline getirmişlerdi.
Demek oluyor ki daha önceki Kutsal kitaplarda yozlaşmış olan kavram ve kelimeler Kur’an’la düzeltme yoluna gidilmiştir.

Felak 1-5. Ayet: 
De ki: "Sığınırım ben yükselen şafağın Rabbine, O'nun yarattıklarının şerrinden, ve bastıran kapkara karanlığın şerrinden,
 karanlık işlere düşkün tüm insanların şerrinden, ve kıskançlık duyduğunda kıskancın şerrinden."

Gece vakti şer üretmez… Müşrikler gece kervanlarını ıssız gecelerde cinlerin istila ettiklerine inanırlardı. Kötülükleri gelmesin diye cinlerin efendisine dua ederlerdi. “Kötü cinlerinden senin himayene sığınırım” diye…  Hâlbuki Kur’an’da gece bir örtü, bir nimet olarak anlatılır. (25/47) Müşrik inancı cinleri Allah’a eş tutuyor. Eğer biz cin dersek bizim mekânımızı cin basar diye korkarlar. Bu yüzden üç harfli diye hitapta bulunurlar. Bu cahiliyeden günümüze kadar gelmiş bir korkudur. Şirk inancının temayülüdür.

Bu ayeti incelediğimizde: Bütün delillere rağmen müşrikler bir takım gizli varlıkları Allah’a ortak koşmaktadırlar. İlahi bilgi sahibi olmadıkları halde meleklerin Allah’ın oğulları ve kızları olduğunu iddia etmektedirler. Surenin konusu tevhiddir. Cahiliye insanının cinlere atfettiği ne kadar olağan üstünlük varsa tamamını reddeder. 

Şimdi izninizle Cin Suresinin başından başlayıp, ortasına kadar gelelim. Neler olduğunu birlikte anlamaya çalışalım.
Cin 1-15. Ayet:
72/1: De ki: "Bana gerçekten şu vahy olundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik"

Tabari’den rivayete göre Eski Mezopotamya dinlerinin inançların etkisinde olan Nusaybin’den bir grubun geldiği anlatılıyor. Bir anlatımda da aynı inançların etkisinde kalan Mekke civarında yaşayan bir grubun geldiği de söyleniyor. 
Yaşandıkları inançtan (cin, peri, büyü, yıldız falları v.b) bıkkınlık gelen bir grup, Akabe kayalıklarında gizlice Nebi Muhammed ile görüşüyorlar. Kur’an’ı dinlemeleri sonucu çok mutlu olurlar. Biat eden sahabeler şöyle anlatmışlardır: “Ey halkımız! Biz tıpkı Musa’ya vahy edilen kitap gibi (46/29-31) dosdoğru yola ileten ilahi bir söz dinledik. Ona iman ettik. Artık Allah’ın yarattığı hiçbir varlığı O’na ortak koşmayız. Çünkü Yüce Rab’bimiz müşriklerin iddia ettiği gibi çocuk sahibi değildir. Ortağı olan bir varlık da değildir. Allah böyle yakıştırmalardan münezzehtir. O’nun şanı çok yücedir.” Derler.

Ayette “cinlerden bir grup geldi” denilmesinden bilinmeyen, tanınmayan kişiler geldi anlamını  çıkartabiliriz.  Yanlış inanca (fisk fucur’a) sahip kişiler geldi diye de anlayabiliriz. 
Cin olarak tanımlanan yabancı, tanınmayan insanlar; sahabe insanlar olarak geri dönmüşlerdir.
Cin kelimesi sözlükte “tanınmayan insan, yabancı” gibi anlamlarda da kullanılmıştır. (bk. Tacü’l-arus, ilgili md.)

72/2: "O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rab’bimiz'e hiç kimseyi ortak koşmayacağız."
Onlar cinlere, perilere inanan, ilah bilen, tabiat güçleri ile ilişkilerini din haline getiren kişilerdi. “Ondan dinlediklerimiz, bizim doğru ve yanlışı ayırt edebilmemizi sağladı. O kitaba inandık. Artık bundan böyle Rab’bimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağımıza söz veriyoruz” dediler. Ve sonuçta temelsiz inançtan vazgeçtiler.
Bu durumda bu gelen bilinmeyen kişilerin “cin” sıfatı yok oluyor. Onlar artık hem bilinen kişilerdir. Hem de Müslüman olmuşlardır.
Artık bu kişiler bir daha gelseler cin diye hitap edilmeyecektir; “ins” yani görünen bilinen kişi, veya “nas” kişiler olmuşlardır. Daha önce bilinen kişinin “cin” sıfatını alması fisk fücur yolunda gitmesinden kaynaklanmaktadır. Takva yolunda gitmeyenlere insanlara “cin” denilir.
72/5. Ayetin açılımında göreceksiniz.

72/3: Elbette, Rab’bimiz'in şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk."
Artık biliyoruz ki Rab’bimiz olan Allah çok yücedir. Bir eş veya çocuk da edinmemiştir.

72/4: "Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler."
Bizim geldiğimiz bölgedeki sihirbazla, kahinler ne kadar beyinsizlermiş. Bize cinlerle perilerle, tabiatüstü güçlerle ilişki halinde olduklarını söylüyorlardı. Biz onlara öyle bağlanmıştık ki yalan söyleyecekleri aklımızdan bile geçmiyordu. Ne kadar saf mışız?

72/5: "Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık."
Ayetin orijinalinde geçen “ins” nesli ile “cinleşmiş insan” neslinin ileri gelenlerinin/din adamlarının Allah’a karşı yalan uydurabileceklerini hiç düşünmedik.

Sad 72. Ayet: 
Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın
.
Ruhundan üflemeden önce insan hiçbir değeri olmayan varlıktı. Yüce Allah’ın bize verdiği üfürükten bir ruhla neler yapabildiğimizi düşündüğümüzde, Yüce Allah’ın büyüklüğü ortaya çıkıyor. Secdeye kapanmak insanın önünde eğilmek, 
Aynı kullanım: Araf 38, 179, Cin 5, Neml 17, İsra 88, En’am 128, Fussilet 25, 29, Zariyat 56, En’am 112, 128, Secde 13. Ayetlerde de mevcuttur. 

72/6: "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı."
Cin’leşmiş insana tabi olanlar; kendi cinini üretirler. Cinin görünmez varlıklar olduğuna inanan insan; halüsinasyon görmeye başlar. O’nu bir süre sonra da var eder. 

72/7: "Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı.
Yahudilerin kendileri dışındakilere Risalet gelmeyeceğine dair inançlarına atıf.
Onlar Allah’ın hiç kimseye nebi/resul göndermeyeceğini sanıyorlardı. Gerekte görmüyorlardı. “Biz nasıl olsa gereken haberleri getiriyoruz. Kahinler sihirbazlar, yıldızlar, cinler, periler bize yol gösteriyor…”  diyorlardı.

72/8: "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."
Cinlerle ilişki kurduklarını söyleyenler yüzünden cehalete saplandılar. Yıldızların hareketlerine göre güya gaybdan haber veriyorlardı. Göğün kapılarını çalmamız bize yarar sağlamadı. Meğer biz ateşle oynuyormuşuz.

72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."
Kur’an ile tanışmadan önce gözetleme yerlerine oturur gaybdan haberler yakalamaya çalıştığımızı sanırdık. Allah’tan başka kimsenin bilmeyeceğini öğrenmiş olduk.

72/10- "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?"
Dolayısıyla artık Allah’ın yeryüzü ehli için hayır mı, yoksa şer mi murat ettiğini bilemiyoruz.

72/11- "Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz."
Allah’ın vahyini dinleyen ve ona iman edenler kendi kavimlerine “Aramızda Nebi Muhammed’e iman edenlerin olduğu gibi inkârcılar da bulunuyor. Şunu da biliyoruz ki tevhidi Yüce Allah muzaffer kılacaktır.

72/12- "Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık."
Biz artık salih amel işleyenler sınıfına girdik. Evrende artık Allah’ı hiçbir şekilde aciz duruma düşüremeyeceğimizi anladık. Kaçmakla da kurtuluş yoktur.
 
72/13- "Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rab’bine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından."
Biz Nebi Muhammed’e iman ettik, sizler de iman edin! Zira Allah’ın birliğine ve O’nun resullerine iman edenler kayba uğramayacaklardır.
Bölge Yahudilerinin geç kaldığı ima ediliyor. Zımnen: Uzaktan gelen yabancılar inandı da yakındaki Yahudiler inanmayacak mı?
 
72/14- "Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır."
Yabancı insanlar arasında hak yolundan sapmış cin olan insanlar gibi; Allah’a içtenlikle teslimiyet gösteren Müslüman insanlar da var. Onlar doğruyu yanlışı ayırt etmişlerdir. Onlar mutlu sona ulaşacaklar demektir.

72/15- “Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır.”
Cin olmaktan mutlu olanlar Şunu bilmelidir ki hak yoldan sapanlar cehennemin yakıtı olacaklardır. Onlar hakkında kötülük murad edilmiş demektir.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım bana aittir.                           Aydın ORHON

 

 

Yükteki Su Kabı: Yusuf’un Hikâyesinden Bugüne Adalet ve Merhamet ? Bir gün ansızın yüklerin arandığını hayal et… Herkesin omzunda, sırtında...