Kur’an Allah tarafından hayatımıza taşımamız için gönderilmiş 6236 adet mesajdır. Bu mesajlar çok önemli olup, büyük bir çağrıdır. Yüce Allah tek dini İslam’a çağırır. Kur’an’ı anlamadan okumak, ona yaklaşmamak yani ondan uzak durmaktır. 38/67
Yatan, uyuyan, sıkılıp içine kapanan Nebi Muhammed’e gecenin başlangıcında, ilk
döneminde veya gece yarısından önceki vakitte, kalkmasını uyumamasını emrediliyor.
Kendisine fazladan bir zaman ayırmasını Kur’an’ı tane tane düşünerek anlayarak okuması, öğrenmesi emrediliyor.
Sonra da düzgün tertip ile, kusursuz bir biçimde hakkını vererek açıklaması
buyruluyor. (73/1-4)
Kendilerine Tevrat verilenler de anlayarak okumamışlardır. Dolayısıyla Allah’ın
buyruklarını da yerine getirmemişlerdir. Yani gerekli olan yükü
taşımamışlardır. Kitabın içindeki yükümlü olduklarını bilmeyen bu toplum Allah
tarafından kitap taşıyan eşeklerin durumuna benzetilir. Allah’ın ayetlerinin
gerçekteki anlamını bilmeden emre itaatsizlik ne kadar kötüdür. Yüce Allah bu
şekilde zulme sapmış bir toplumun, doğru yola ulaşmasını gerçekleştirmez. (62/5)
Çünkü bu kişiler, Dünya yaşantılarında kendilerine öğüt veren vahy
kitabını ziktermekten, anlamaktan, düşünüp hayata taşımaktan bihaberdirler.
Bildirilene göre değil, bildiklerine göre yaşarlar. Öyle ki, bir şeyden ürküp
sağa sola kaçışan eşekler gibi; sanki bir aslan onları kovalıyormuş gibi
kaçmışlardır. (74/49-51)
Bana göre Kur’an’ı anladığı dilde okuduğunda ki korkunun sebebi: “Ben okursam
çoğunu anlayamayacağım. Yanlış anlayıp günah işleyeceğim” düşüncesidir. Bu
korkuyla kur’an’a yaklaşılmaz ve okunmaz. Anlamadığı dilde okumaya yönelir
insanlar… Buna sebep olanlar da kendilerine “din alimi” sıfatını vermiş bazı
kişilerdir. “Kur’an’ı anlayamazsınız, bize soracaksınız”, “Buhari, Müslim
çökerse İslam çöker.”, “Konuyla ilgili 500 tane ayette getirseniz sünnet onu
desteklemeli” v.b gibi söylemde bulunanlardır. Yüce Allah’ın ayetlerini haşa
ötekileştiriyorlar.
Halbuki Yüce Rab’bim:
Kur’an’da hiçbir eksik yoktur. (6/38) Kur’an’da her örnek vardır. (39/27) Allah
kelime sıkıntısı çekmez. (18/109) Yüce Allah kelime sıkıntısı çekmez. (18/109)
Kur’an beyan-açıklama Allah’a aittir. (75/19) Hüküm koyucu, yalnız Yüce
Allah’tır. (12/40) Sadece Kur’an ile hesaba çekileceğiz. (43/44) Yüce Allah
“bize Kur’an yeter!” Demiştir. (29/51) Kur’an’dan başka bir hadise iman
edilmez. (45/6) Kur’an her şeyi açıklayıcı ve yol göstericidir. (16/89) Hakim ve Habir olan Yüce Allah tarafından
detaylandırılmıştır. (11/1) Demiştir.
Yeryüzü o son müthiş sarsıntıyla sarsıldığında, o güne kadar gizlediği
ölülerin beden kalıntıları dahil, her şeyi açığa vuracaktır. İnsanlar korku ve şaşkınlıkla
“yeryüzünde ne oluyor” diyecektir. İşte o gün yeryüzü bütün haberleri ortaya
dökecektir. Bildikleriyle şahitlik edecektir. (99/1, 3)
Bu hesap günü, göğün erimiş madene benzeyeceği gündür. Dağlar da atılmış
rengârenk yün gibi olacaktır. (70/8, 9) Yıldızlar söndüğünde, gök parçalanacak,
ve dağlar toz gibi ufalanacak. (77/8-10)
Güneş,
karanlığa gömülecek ve yıldızlar ışıklarını yitireceklerdir. Dağlar kaybolup
gittiğinde,
en değer verdiğimiz varlıkları, artık gözümüz görmez olacaktır. Aklımıza bile
gelmeyecektir. Denizler kaynayacak, bütün insanlar yaptıklarıyla eşleştirilecek.
Haksız yere masum kişilerin canına kıyanlara, hangi suçtan dolayı cana kıydığı
sorulacak. insanların yapıp ettiklerinin dosyaları açılacak. Gökyüzü açılıp
ortaya serildiğinde, cehennemin yakıcı ateşi parlayacak. Cennet gözler önüne
getirilecek, İşte
o zaman her insan hazırladığını, ortaya ne koyduğunu anlayacaktır. (81/1-14)
Gökyüzü
parçalanıp yarılacak, Yıldızlar dökülüp her biri bir tarafa saçılacak. Denizler kabarıp
taşacak. Kabirlerin içindekiler
dışarı çıkarılacaktır. Her insan, sonunda ilerisi için ne hazırladığını ve bu Dünya’da ne
bıraktığını anlayacaktır. Yüce Allah soracak: “Ey insan! Nedir seni lütuf
sahibi Rabbinden uzaklaştıran.” (82/1-6)
İşte bu sorunun cevabını şimdiden düşünmeliyiz.
gün herkes kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçmak
isteyecektir. O gün her birinin durumu kendisi için yeterli bir endişe kaynağı
olacaktır. Bazı
yüzler, mutlulukla parıldayacak, tebessümlü ve sevinç içindedir. Diğer yanda yüzler de var ki
üzerleri tozludur; o tozu da bir karanlık sarar. Yüzler de toz toprakla
kapanacak, İşte onlar kâfirler, Hak'tan sapanlardır. (80/34-42)
Son an gelip çattığında; Herkesin ne olduğu (mümin/kafir) ortaya çıkacaktı.
(30/14) Allah'tan
korkup küfür ve nifaktan, azgınlık ve sapıklıktan sakınanlar hariç, O gün yakın
dostlar birbirlerine düşman olacaklardır. (43/67) O gün hiçbir insanın başka
birine zerre fayda sağlayamayacağı bir Gündür. Çünkü açık seçik görülecektir ki
hakimiyet yalnız Allah'a aittir. (82/19) O gün hiçbir insanın ötekine en ufak
bir yararının dokunmayacaktır. Hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyecek.
Kimseden fidye alınmayacaktır. Hiç kimseden yardım görülmeyecektir. Mutlaka o
günün en kısa zamanda, gelip çatacağının bilinciyle yaşamalıyız. (2/48) Sonunda
oraya gittiğimiz de kulaklarımız,
gözlerimiz ve derilerimiz bizlere karşı tanıklık yapacaklar. Bizlerin
yeryüzünde iyi veya kötü yaptıklarımızı anlatacaklar. (41/20) O Gün her insan
kazandığının karşılığını görecek. O Gün hiçbir haksızlık yapılmaz. İnanıyoruz
ki şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir!
(40/17) Dünya’da, kim bir kötülük yapmışsa sadece yaptığı kadarıyla
cezalandırılacaktır; kim de, ister erkek ister kadın olsun, iman edip doğru ve
yararlı işler yapmışsa cennete girecektir. Orada kendisine hesapsız nimetler
verilecektir! (40/40) O zaman, iyiliklerinin tartısı ağır basan kendisini mutlu bir hayat içinde
bulacak; tartısı
hafif gelen ise bir uçurumun girdabına sürüklenecektir. (101/6-9) Artık kimin kitabı sağ
yanından verilirse, o kolay bir hesap ile sorguya çekilecektir. Ve kendi yakınlarına sevinç
içinde dönmüş olacaktır. Kimin de kitabı arkasından verildiğinde, tamamiyle yok olmak için yalvaracaktır;
ama yine de yakıcı ateşe atılacaktır. (84/7-12)
Ve o gün "Şimdi kendi kitabını (sicilini) oku denecek." çünkü o
gün, bugün bilmediğimiz, hatırlayamadığımız günahlar bile gözünün önünden film
şeridi gibi geçecek. Herkes kendi hesabını bilir durumda olacak. (17/14)
Hakikati
inkara şartlanmış olanlar, bölük bölük cehenneme sürüleceklerdir; oraya
vardıklarında kapılar açılacak ve muhafızlar onlara, "Aranızdan, size
Rabbinizden mesajlar getiren ve sizi bu hesap günü'ne karşı uyaran elçiler
gelmedi mi?" diye soracaklar. Onlar, "Elbette geldiler!" diye
cevap verecekler. Ama hakikati inkar edenler için azap hükmü çoktan verilmiş
olacaktır. Ve onlara: "Artık oturup kalacağınız cehennemin kapılarından
girin içeri!" denilecektir.
Büyüklük
taslayanlar için ne dehşetli bir mekandır orası! Rablerine karşı sorumluluk
bilinci duyanlar da bölük bölük cennete gönderileceklerdir. Oraya vardıklarında
kapılarının ardına kadar açık olduğunu görecekler. Muhafızlar onlara,
"Selam size! Hoş geldiniz! İşte buyrun, içinde temelli kalacağınız bu
cennete girin!" diyecekler. Onlar da: "Bize verdiği sözü yerine
getiren ve bu esenlik alanını yaptıklarımızın karşılığı olarak bize bağışlayan,
böylece cennette dilediğimiz şekilde yerleşmemizi sağlayan Allah'a
hamdolsun!" diyeceklerdir. Allah yolunda çaba sarf edenlerin mükafatı ne
yüce, ne üstün olacaktır. (39/71-74)
Bütün
bunlar Nebi Muhammed’e vahyedilen bilinmedik haberlerdendir. Bu bildirilenleri
ne Nebimiz ne de soydaşları bundan önce bu haliyle ve tam olarak bilmiyorlardı.
Nebi Muhammed uyarılıyor: Öyleyse, sen de artık Nuh gibi sabırlı ol. Çünkü,
unutma ki, gelecek, mutlaka, Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip
olanlardan yana olacaktır! (11/47)
Gördüğümüz gibi ahiret hayatı için iyi veya kötü vardır.
Kötüden sıyrılabilmek için ilk yapacağımız şey şirke bulaşmamaktır. Tevhit
üzerine yaşamaktır. Tevhit reddetmekle başlar. “ilah yoktur” Önce ilahlarımızdan
arınmalıyız. İlah nedir önce ona bir bakalım:
İlâh kelimesinin sözlükte “tapınmak,
kulluk etmek” anlamına gelen ulûhet (ilâhet, ulûhiyyet), “hayret etmek,
gönülden bağlanıp sığınmak” mânalarındaki veleh (eleh) veya “gizli olup duyu idrakinin
üstünde bulunmak” anlamındaki leyh kökünden türemiş olabileceği kabul edilir. Buna
göre ilâh “tapınılan, yüceliği karşısında hayrete düşülen, gönülden bağlanılıp
sığınılan, duyularla idrak edilemeyen varlık” demektir.
Kimdir bu ilahlar? Genellikle insanlar, kendi elleriyle yapılmış putlara
tapanların ilah edindiğini şirke girdiğini düşünürler. Onlar bile yaptıkları
putları sembol olarak kullanırlardı. Bizi daha iyi Allah’a yaklaştırsın diye
düşünerek onlardan yardım isterlerdi.
Câhiliye döneminin önde gelen putlarından Uzzâ’ya Lât ve
Menât’la birlikte Allah’ın kızları ve aracıları olarak tapınılmıştır.
(İbnü’l-Kelbî, s. 19; Taberî, XXVII, 34-35). Taberî, eski Araplar’da putlara
Allah’ın isimlerini verme âdetine uygun şekilde el-Lât’ın Allah (el-Lâh)
lafzından, Uzzâ’nın da azîz isminden türetilmiş müennes kelimeler olduğunu
söylemiş, Uzzâ’nın beyaz bir taşla veya bir ağaçla yahut Tâif ya da Nahle’deki
bir mâbedle özdeşleştirildiğini kaydetmiştir (Câmiʿu’l-beyân, XXVII, 34-35). Wellhausen.
Allah’a iman etmek; Allah’a güvenip tam teslimiyetle olur.
Bu da sadece Allah’a ibadet etmek ve yalnız O’ndan yardım istemekle netice
bulur. Allah’ta bulunması gereken özelliği başkalarına yakıştırmamakla olur.
İlah: Emrettiği, yasakladığı her şeyi, sorgusuz, sualsiz kabul edilen ve bundan
dolayı kendisine itaat ve ibadet edilen kişidir. Bu tavır ve davranış biçimi
yalnız Allah için gösterilebilir. Çünkü ondan başka emir ve yasakları
sorgulayacak başka merci yoktur. “La ilahe İllallah” demek işte budur.
Allah’ın emrettiği bütün dini vecibelerini, hakkıyla yerine
getiren kişinin tek suçu şirkse; o kişinin kurtuluşu yoktur. Şirk koşanın ameli boşa gider:
En’am 88. Ayet:
Bu, Allahın rehberliğidir: O, bununla kullarından kimi dilerse onu doğru yola
ulaştırır. Onlar, Allahtan başka şeylere ilahlık yakıştırmış olsalardı, o ana
kadar yaptıkları bütün (iyi) şeyler gerçekten boşa gitmiş olurdu.
Nisa 48. Ayet:
Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında
kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse,
şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.
Nisa 116. Ayet:
Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki
günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a ortak koşan, kuşkusuz,
derin bir sapıklığa düşmüştür.
Allah bir gün şirk koşanların hepsini bir yere toplayacak.
İşte o zaman "Allahın uluhiyetine
ortak olduklarını tahayyül ettiğiniz o varlıklar neredeler şimdi?" diye
soracaktır. (6/22) Bunun üzerine çaresiz bir şaşkınlık içinde "Rabbimiz
Allaha yemin ederiz ki Ondan başka bir şeye ilahlık izafe etmek
istemedik!" diyebileceklerdir. (6/23) O kişileri kandıranlar, yalan
söyleyenlerin düzmece olduğunu o an anlayabildiler. Çünkü orada yoklardı.
Kaybolup gitmişlerdi. (6/24)
Maalesef insanlarımız şirke girdikleri halde farkında bile
değiller. En az kırk defa namaz kılarken İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn. “(Allahım!)
Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (1-5) deriz. Çoğumuz
ne söylediğimizi bilmeyiz. Bilenimizin de çoğu söylediğinin idrakinde olmaz.
Vakit geçirmeden Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı
sarılalım. Anladığımız dilden okuyup, anladığımızı hayatımıza taşıyalım.
Kurtuluş için başka bir yok yoktur.
Doğrularım Allah’ın, yanlışlarım ise bana aittir. Aydın ORHON