Halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. (39:3)
Allah’ın Hz. Âdem’de yasası ne ise bugün de bir değişiklik bulamazsınız.
(43:23) Yüce Allah Kitabında on sekiz nebi ismini sayıyor ve onlara kitap
verdiğini buyuruyor. (6:83-89) Yüce Allah Hz. Âdem’den günümüze kadar gelmiş,
bütün nebilere kitap vermiştir. (3:81) Bugün dinin tek kaynağı da Allah’ın
kitabı Kur’an’dır.
Fakat bir süre sonra insanlara Kur’an yetmez olmuştur. Hz.
Muhammed’in ölümünden yaklaşık 60 yıl sonra uydurulmuş dinin tohumları ekilmeye
başlanmıştır. 200-250 yıl sonra alternatif kitaplar, mezhepler oluşmuştur.
Kur’an’dan başka kitaplara iman edilmeye başlanmıştır. Kendi anlayışlarını güya
Allah’a isnat edilerek yazmışlardır. Bu yazdıklarına kendileri de
inanmışlardır. Her yazan grup dini ayrı parçaya bölmüştür. Bu yazılanlar da din
kabul edilmiştir. Bu da katıksız arı duru dini, katıklı hale getirmiştir.
Böylece parçalara bölünmüştür. Allah’ın ipini (Kur’an’ı) bırakılıp, beşerin
yazdıklarıyla din yaşanır hal almıştır.
Al-i İmran 103. Ayet:
Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve
Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken
kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O'nun lütfu ile kardeş oldunuz ve ateşli bir
uçurumun kenarında (iken) sizi ondan (nasıl) korudu. Bu şekilde Allah
mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız,
Allah’ın değişmeyen yasası kulları tarafından
değiştirilmiştir. Yüce Allah yasakları, haram ve helalleri kitabında açıkça
belirtmesine rağmen beşer de kendisine göre haram/helal uydurmuşlardır. Haşa,
Allah’a dinlerini öğretiyorlar? (49:16)
“ Ümmetim benden sonra 73 fırkaya ayrılacak, yalnızca benim
ve sahabelerimin yolunda gidenler kurtulacaklardır.” Diye Sevgili Muhammed’in
ağzına iftira yakıştırıyorlar.
“Resule itaat şartı vardır. Resule itaat Allah’a itaattir.
(4:80) Fakat sahabeye itaat şartı yoktur. Sahabe Allah’ın istediği gibi
yaşamışsa; bizde aynı şekilde yaşamanın gayretindeyiz. Yolunda da gideriz. Sahabeden
yanlış yapanlar yok mu? Bu yanlışlardan da aynı hataya düşmemek için ders
almalıyız.
Önce sahabenin tanımı düzeltilmeli. Uzaktan Hz Muhammed’i gören bir kişinin
bile sahabe olduğuna dair tanım yapanlar var. Hz. Muhammed, Ebu Cehil ile
karşılıklı defalarca görüştü. Ebu Leheb amcasıydı. Müşriklerdendi.
Bu arada hem bölünmüşlüğü işlerken hem de sahabeden örnekler
verelim:
Muaviye’nin adı geçtiğinde kendilerine “ra” eki koymayı
ihmal etmezler. “radyallhu anh” Allah ondan razı olsun, demektir. Allah’ın razı
olup olamayacağını yine yaratan bilir.
Muaviye’yi özetle tanımaya çalışalım: Muaviye tanımlara göre sahabedir. Ebu
Süfyan’ın oğlu, Yezit ’inde babasıdır. Pekiyi Muaviye İslam diniyle ilgili
neler yapmıştır?
Bir bakalım: Babasının Müslümanlara kan kusturduğunu biliyoruz. O’da Müslümanım
dedi. Kendisinin liderlik yarışında yaptıklarını da göz önüne alırsak, Mekke’nin
fethinden sonra çaresizlikten ailece Müslümanım diyenlerden olduğunu
düşünüyorum. Doğrusunu Allah bilir.
Muaviye, İslam’ı Emevi hanedanının çıkarları için yeniden düzenledi. Hz
Muhammed öğretilerinin dışına çıkardı. Mescit süsleme hastalığı Emeviler
zamanından gelmedir. En muhteşem camiler Muaviye döneminde inşa edilmiştir.
Camilere minare ilk Muaviye tarafından yaptırılmıştır. Camiyi insanlara
benimsetmek için “Cami Allah’ın evidir” anlayışını yaymıştır. Bu yapılan camilerde “Hz Ali ve Ehl-i beyt’e“
sövgü yuvaları olarak değerlendirir.
Bütün ibadet biçimleri de değişime uğratılmıştır. Hz
Muhammed Cuma günleri farz namazından sonra hutbe okuturdu. Muaviye tersini
yaptırdı. Cemaatte eksilme olmasın diye hutbeyi öne aldı. Amacı, dinin içine
bir şeyler katmak, Emevi siyasetini dikta ettirmektir. İlk minberi Vali Amr
İbn-ul As dua ve hutbe için yaptırmıştır.
Sünnet, müstehap, müfsidat, vacip, mekruhat, salat
koşulları, hülle, ıskat, ölüye Kur’an okutma bu dönemdeki oluşumlardır. Hatta
mezheplerin, tarikatlarında tohumları o dönemde atılmaya başlanmıştır.
Camiyi "Allah’ın evi" diye bir taraftan lanse ederken, kendisi at
üzerinde camiye girebilmiştir.
Hz Muhammed’in çok sendiği omuzunda taşıdığı torunlarında Hasan’ı zehirletenin
Muaviye olduğu söylenir. Yine sahabeden Muaviye’nin oğlu Yezit, diğer Hz.
Muhammed’in diğer torunu Hüseyin de dâhil 72 sahabeyi katletmedi mi? Cemel
savaşında Hz. Ayşe’nin arkasında ki destek de Muaviye’ye aitti.
Cemel Savaşına da kısaca değinelim:
Cemel savaşında Hz. Ayşe komutasındaki savaşçılar sahabe değil miydi? Hz Ali
etrafındakiler de sahabeydi. İki tarafta binlerce kişi öldü. Kalanlar şaşkın…
Sebebi, ölenlerinin ne olacakları konusunda endişeleri vardı. Allah için
savaşsalardı şehit olacaklardı. Burada Müslüman, Müslüman’ın kanını
dökmüştür...
Savaş neticesini aktarıyorum. Sıkı durun…
Bu savaşta haklı olan 2 sevap, haksız olan 1 sevap kazanmış…
Bunu söyleyenler şaşırmışlar. Kitabımız bir olmadığı için fazla şey de söylemek
istemiyorum.
Şimdi ikinci bölünmüş parçayı konumuza dâhil etmeye
çalışalım.
Hz. Ömer’in ölümü:
Vergisinin azaltılmasını isteyen, ancak talebi kabul edilmeyen Mugire bin
Şu'be'nin Fars kölesi Ebû Lü'lüe El Mecusi tarafından Medine'de sabah namazında
Hz. Ömer hançerle öldürüldü. Öldüren kişinin İran’ın Keşan kentinde türbesi
bulunmaktadır.
Katile dini kimliğini sorsanız, Müslüman cevabını alırsınız. Ölen kişi de 2.
Halifemiz Hz. Ömer…
Unutmadan, İran'da bir tane Ömer ismine sahip kimse bulamazsınız. Ayrıca
isminiz Ömer'se İran'a gitmeseniz iyi olur.
İsteyen arkadaşlar Ebu Lülü'nün ihtişamlı türbesini
görebilirler.
https://oha.gen.tr/ebu-lulu-ve-fitne-atesi/
İnsanları acımasızca katledenler neye dayanarak bunu yapıyorlar, onu da anlamış
değilim. Ölen de öldüren de sahabe… Tarih tekerrürden ibarettir. Günümüzde de Müslüman’ı
Müslüman’a kırdırıyorlar. Bunun tek sebebi Allah’ın ipine sımsıkı sarılmamamızdır.
Yüce Allah, “bir kişiyi öldüren bütün insanlığı öldürmüş,
bir insanın hayatını kurtaran bütün insanları yaşatmış gibidir”(5:32) demiyor
mu?
Burada gördüğümüz Müslüman iki grup kendilerine arı duru
dini yetersiz görmüş olacaklar ki farklı kollara ayırmışlar. Birincisi Ben
Müslümanın ayrıca Sünni’yim derken, diğeri Alevi’yim demiş.
“Sünni” olmak da yetmemiş. Dört kola daha ayrılmışlar.
Hanefi; Maliki; Şafi; Hambeli.
Alevi’ler Sünnilerden geri kalır mı? Dörtte onlardan. Seyd ve Şerifler; Caferilik Arap Aleviliği
Rafızilik gibi; Kızılbaşlık, Bektaşilik; Aluvilik (Yukardaki kollarla Aluvilik
’in pek alakası yoktur. Aleviliği İslamiyet’ten ayrı düşünen bir koldur.
Kur’an’ı Arapça olduğu için reddederler. İslamiyet’ten ayrı düşünürler. Ahret
hayatına inanmazlar.)
Şura 13. Ayet:
O, itikadi konularda, Nuh'a emrettiğini -ve sana (ey Muhammed,) vahiy
aracılığıyla öğrettiğimizi ve aynı zamanda İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya
emrettiğimizi- sizin için uygun gördü. (Sahih) itikada sağlam bir şekilde
sarılın ve o konuda bütünlüğünüzü bozmayın. Onları çağırdığın bu (itikad
bütünlüğü) başka varlıkları veya güçleri Allah'a ortak koşanlara ağır gelse
(bile). Allah dileyen herkesi kendine çeker ve O'na yönelenleri doğru yola
ulaştırır.
Tarikatlara hiç girmeyelim…
Aralarındaki birliği bozup din işlerini parça parça ettiler. Her grup kendinde
bulunanın geçerli olduğunu savundu. (23:53) Dinlerini parçalara, fırkalara,
mezheplere, hiziplere ayıran gruplar halinde olanlar dan uzak durmak gerekir.
(3:105)
Al-i İmran 19. Ayet:
Allah nezdinde tek (hak) din, (insanın) O'na teslimiyetidir; daha önce vahiy
verilenler, kıskançlıklarından dolayı, kendilerine (hakikat) bilgi(si)
geldikten sonra (bu konuda) farklı görüşlere sarıldılar. Allah'ın mesajlarının
doğruluğunu inkâr edenlere gelince; unutma, Allah hesap görmede hızlıdır.
Din günü amellerinin yanlış olduğunu göreceklerdir. (6:159) Allah'ın
dinini kabul etmiş olanlar ihtilafa düştükleri konulara dayanarak farklı dini
gruplar oluşturdular. Öyle bir duruma getirdiler ki, her grup sadece kendi
görüşüyle sanki dini kendilerinin sandılar. Bir diğerini ötekileştirdi. Yeri
geldi birbirini düşman gibi gördüler.(30:32)
Araf 168. Ayet:
Ve onları ayrı topluluklar halinde yeryüzüne dağıttık; onlardan bazıları dürüst
ve erdemli kimselerdi; bazılarıysa böyle değildi: bu sonrakileri hem bağış ve
bolluk ile hem de darlık ve sıkıntı ile sınadık ki belki doğru yola dönerler.
Al-i İmran 103. Ayete
iman ediyorsak; Allah’ın vahyini hayatımıza taşımamız gerekiyor. İşte o zaman
kimse bizi kandıramaz. Birlik beraberlik bozulmaz.
Furkan 30. Ayet:
Ve (o gün) Resul: "Ey Rabbim!" diyecek, "Kavmimden (bazıları) bu
Kuran'ı gözden çıkarılacak bir şey olarak gördü!"
“Hayır, biz atalarımızın bize bıraktığı geleneğe uyarız, o bize yeter!”
(5:104) Dersek yukardaki ayete de muhatap olmuş oluruz. “Peki ya ataları,
hakikati bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler iseler? (5:104) Bunu da göz
ardı etmeyelim…
Rabbim’den, Kur’an’ı hakkıyla anlayan, anladığını hayatına
taşıyan, kullarından eylemesini dilerim.
Doğrularım Allah’ın
yanlışlarım bana aittir.
Aydın ORHON