KUR’AN’A GÖRE NASIL DUA ETMELİYİZ?

                                            KUR’AN’A GÖRE NASIL DUA YAPMALIYIZ?
               Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Kur’an’ı iyi anlayabilmek için, ne dediğini değil; ne demek istediğini anlamaya çalışmalıyız. Anlayabilmemiz için de düşünüp, akıl etmemiz gerekir. Çünkü Kur’an’da sık sık akıl etmemiz ve düşünmemiz emredilmektedir.  
Nahl Suresi 17. Âyet;
O halde, (düşünün, bütün bunları) yaratan (Allah), hiçbir şey yaratamayan herhangi bir (varlıkla) kıyaslanabilir mi? Hala aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?

                Allah yarattıklarını iki gruba ayırmıştır. İnsanlar ve insanlar dışında yaratılmış tüm varlıklar, yani meleklerdir. Meleklerde akıl, düşünce irade yoktur. Bundan dolayı sorumluluk insanlara yüklenmiştir.
Ahzap Suresi 72. Âyet;
Gerçek şu ki, Biz (akıl ve irade) emaneti(ni) göklere, yere ve dağlara sunmuştuk; ama (sorumluluğundan) korktukları için onu yüklenmeyi reddettiler. O (emanet)i insan üstlendi; zaten o, daima haksızlığa ve akılsızlığa son derece meyyal biridir.

                İnsanlara yüklenen sorumluluğu da özetleyecek olursak; Kur’an’a iman edip Kur’an’da ki emirleri hayata taşımaktır. Sorumlu olduğumuz tek kitap Kur’an’ı Kerim’dir. (43:44)
İblis hariç diğer bütün meleklerin insanlara secde etmesi; onların emirlerine boyun eğmeleridir. (2:34) Bu görevlerini yapmalarıyla Allah’a da secdelerini yapmış olurlar. (22:18) İblis de meleklerdendir. Görevi kötü olan her şeyi güzelmiş gibi göstermektir. Israr yeteneği yoktur. İnsanlara vesvese verir, fuhuşu, adam öldürmeyi, isyanı, inkârı teklif olarak sunar ve çekilir. Teklife uyarsınız veya uymazsınız, bundan sonrası size kalmıştır. Diğer meleklerde olduğu gibi İblis de harfiyen görevini yerine getirir.
                İki farklı istikamette giden insanların Allah’ın nimetlerden istifade etmek için arzu ve istekleri yönünde göstermiş oldukları çaba ve gayretler bütününe dua denir.
                Kimileri inkâr amaçlı dua ederken; kimileri de iman amaçlı dua ederler. Hangi amaçla olursa olsun, eğer istikamet üzerine gayret ve çaba göstermezse o dua gerçekleşmez.
İsra Suresi 11. Âyet;
Hal böyleyken, insan yine de (çoğu zaman) iyilik için dua ediyormuşçasına (tutkuyla) kötülük için dua eder; çünkü insan (yargılarında) tez canlıdır.

                Dua kişinin kendi gayreti, çabası, becerisi ve gücü doğrultusunda, gösterdiği performansa göre karşılık bulur. Birde kişinin kendisi dışındakilere yaptığı duası vardır ki, bu dua sahibine temenniden başka bir şey değildir. O kişi duanın gerçekleşmesi için duaya icabet etmesi gerekmektedir.
Örnek verirsek:
                Bir kişi bir işyeri açtı, sizde onun işlerinin iyi ve bereketli olması için dua ettiniz. Kişi iş yerine saat 12.00 de gidip 15.00 de ticarethanesini terk ederse, bazen gidip bazen gitmezse, zaman zaman kapatıp hiç açmazsa, bu kişi sizin duanıza icabet etmemiş demektir. Sizin duanız da boşa gider.
                Sabahlara kadar dua eden öğrenciyle, sabahlara kadar çalışan öğrenci bir olmaz. Çalışacaksın sonra da dua edeceksin. Hırsız girmesin diye kapıyı açık bırakıp “Ayetel Kürsi”yi bin kez de okusanız okursanız o mekâna hırsız girebilir.
Pekiyi ne yapalım? Önce kapıyı güzelce kilitleyelim, sonrada duamızı yapalım.
                Onlarca dua okuduktan sonra aracınıza binip 200 km süratle giderseniz başta siz duanıza icabet etmediniz demektir. Önce trafik kurallarına uyulacağız, sonra da dua edileceğiz. Veya önce duamızı edeceğiz tedbiri de elden bırakmayacağız.
                Genellikle bu gibi durumlarda Ayetel Kürsü okunur. Bu dua Arapça seslendirilir. Fakat anlamını bilen, anladığı dilde okuyan pek yoktur. Aşağıda mealini paylaştığım ayeti lütfen okuyalım… Mükemmel bir ayet… Allah ne kadar yüce olduğunu, eşinin benzerinin olmadığını, olamayacağını bizlere hatırlatıyor.
Bakara Suresi 255. Âyet;
Allah -O'ndan başka ilah yoktur-; Her zaman diridir, bütün varlıkların kendi kendine yeterli yegane kaynağıdır. Ne uyuklama tutar O'nu, ne de uyku. Yeryüzünde ve göklerde ne varsa O'nundur. O'nun izni olmaksızın nezdinde şefaat edebilecek olan kimdir? O, insanların gözlerinin önünde olanı da, onlardan gizli tutulanı da bilir; oysa O dilemedikçe insanlar O'nun ilminden hiçbir şey edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun sonsuz kudreti ve egemenliği gökleri ve yeri kaplar ve onların korunup desteklenmesi O'na ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan yalnızca O'dur.
Ayeti Arapça seslendirmekte bir problem yok; ancak Yüce Allah’ın bize buyruğu havada kalmamalı… Ne dediğini bilmeliyiz ki emre itaatsiz davranmış olmayalım.
                Hiç düşündünüz mü? Neden Konya kadar bir ülke, tarım ve hayvansal gıdalarda dünyada lider? Geçenlerde çiçekçiden orkide aldım. Hollanda’dan geliyormuş. “Bizim orkidelere ne oldu?” Diye sorduğumda; bizimkilerin renk skalasının çok kısıtlı olduğunu ve dayanıksız olduğunu öğrendim.
                İnsanlara yaşamlarında Yüce Allah tarafından iki farklı yön gösterilmiştir. Birisi takva yolu, diğeri fısk fücur yoludur. Yüce Allah bize iyi yöne de yönelsek, kötü yönde de gitsek, bizim yaşantımıza, gidişatımıza dünya hayatında müdahale etmemektedir.
Fatır Suresi 45. Âyet;
Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.
Ayette de gördüğümüz gibi Allah, Müslim-gayrimüslim ayrımı yapmaksızın, dünyada iki farklı grubu bir tutuyor. Bu doğrultuda düşündüğümüzde, her iki yönde yapılan dua da usule uygunsa Yüce Allah duaya icabet edecektir.
Dua kişinin isteği doğrultusunda gayreti, azmi, çalışması sonucunda neticeye varır. İnkâr yolunu seçenler din günü cezalarını çekerken, iman yolunu seçenler cenneti kazanırlar.  Eğer Allah dünya hayatında inkâr edenlere müdahale etseydi, zulmeden bir tek kişi kalmazdı. Allah bize ölçü nispetinde ayırım yapmaksızın her salise yardımda bulunmaktadır. Asıl yardımını din gününde Müslümanlara yapacaktır.
                Rabbimizin Âdem’den günümüze kadar gelmiş değişmeyen bir yasası vardır. (48:23) Bu yasası gereği insanların ölümüne kadar müdahale etmez. Kim ne ekerse onu biçecektir. Allah zulmedenlerin cezasını dünya hayatında vermeyeceğini buyuruyor. Bu cezayı hesap gününde ahrette verileceğini vurgulamaktadır.
                Yüce Allah’ın her ana müdahil olduğuyla ilgili ayet de mevcut. Kur’an bütünlüğünde düşündüğümüzde Bir bilgisayarın programlanması gibi… Biz bu programa müdahale etmediğimiz sürece o program aynı işlevi görür.  Allah’ın ölçü sistemi de biz müdahale etmezsek hiç değişikliğe uğramadan devam edip gider. Biz müdahale etmiyor muyuz? Hemen birkaç örnek açıklayalım:
                Ozon tabakasını deldik. Güneşin faydalı ışınlarından yararlanırken; radyasyonla da muhatap olduk. Diktiğimiz ağaçtan çok ağaç kestik, yetmedi. Ormanlarımızı yaktık. Sularımızı kirlettik ve bilinçsiz kullandık. Obruklar, seller, heyelanlar, dolular ardı ardına gelmeye başladı. Ülkemizde hiç görmeye alışık olmadığımız hortumlar görmeye başladık. Kuzey kutbunda buzullar eriyor. Denizlerdeki su seviyesi yükseliyor; fakat susuzluk da kapıda… Bu Yüce Allah’ın yarattığı ölçü sistemine kısmen de olsa, bunlar müdahale değil de nedir? Ben dünyanın sonunun gelişini de Yüce Allah’ın bizim elimizle yaptıracağını düşünüyorum. Tabii doğrusunu Allah bilir.
               Yüce Allah her yarattığının yaptıkları için de doğal olarak “yaptım, yaptık” tabirlerini kullanıyor. Allah istemese yaprak bile düşmez. (6/59) Tabii ki Yüce Allah isterse müdahale eder. Ancak müdahalesi Sünnetullah’a ters olur.
Bu konuyu bir ayetle sonlandırmak istiyorum.
Enfal Suresi 17. Âyet;
(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

                Ayette gördüğümüz gibi savaşta okla birisinin öldürülmesi olayında Allah “Ben attım. Ben öldürdüm.” diyor.
Allah’ın oku atışı atan kişiye onay vermesinden kaynaklanmaktadır. Allah istemezse o kişi oku atamazdı. Karşısındakini de öldüremezdi. Kamer Suresi 39. Ayetle, Enfal Suresi 17. Ayeti bir arada ve Kur’an bütünlüğünde düşündüğümüzde Yüce Allah’ın insanlara ön onay verdiği anlaşılıyor. Herkes istediğini ön onayla yapabiliyor. Ne zamana kadar? Ta ki din gününe kadar…
                Her işin başında besmele çekeriz. Tabiri caizse ben buna Yüce Allah’ın kartviziti diyorum.
Rahmân Rahim olan Allah’ın adıyla…
Rahman sıfatı; dünyada yaşayan Müslüman, kâfir ayırmaksızın bütün insanlara olan sonsuz merhametini, Rahim sıfatı ise din gününde bütün Müslümanlara olan sonsuz merhametini temsil eder. Rabbimizin kâfirlere dünyada müdahale etmemesi Rahman sıfatındandır.
Dini ayakta tutma, sahip çıkma görevini bize vermiştir.  Biz dinimizi yaşayabilir, yaşamayanları uyarabilirsek, Yüce Allah’ın takdirini kazanmış oluruz.
Bakara Suresi 214. Âyet;
(Ama), sizden önce gelip geçen (mümin)ler gibi sıkıntı çekmeden cennete girebileceğinizi mi zannediyorsunuz? Onların başına öyle ezici sıkıntılar ve katlanılmaz darlıklar geldi ki ve öylesine sarsıldılar ki, müminlerle birlikte Elçi de: "Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?" diye feryat ediyordu. Gözünüzü açın, Allah'ın yardımı (daima) yakındır!

                Yüce Allah bize olan yardımını Kitab’ı ile zaten yapmaktadır. Kur’an’da ki yasaları hayata taşıdığımız sürece Allah’ın bize nasıl yardım ettiğini hissedebiliriz. Sıkıntılara da göğüs gererek hem dünyada hem de ahrette refaha ereceğimizin bilinciyle yaşamalıyız.
Allah’ın bütün varlıkları bir ölçü nispetinde yarattığını söylemiştik. Bu ölçüyü bozmadığımız sürece Allah’ın yardımı da devam ediyor demektir. Her nefesimizi alışımız Yüce Allah’ın bize vermiş olduğu ölçülü oksijen sayesinde olmuyor mu? İnsanlar iyi niyetlerini belirtmek amacıyla birbirlerine “Allah yardımcın olsun.” derler. Yüce Allah zaten her salise yardım etmekte… Allah sadece oksijeni kıssa o andan sonra ki yaşantımızda hareket bile etmekte zorlanırız.
                Yüce Allah sık sık zekâtı emreder. Allah’ın zekât emrini duyduğumuzda, “bana zekât düşer mi, düşmez mi?” kaygısına kapılırız. Kaygıya kapılmayan da arabasının modelini yükselterek borçlanıp, kendimizi zekâttan kurtardığını sanır.
Biz bu ayetleri bile yanlış anlıyoruz. Yüce Allah “Maddi durumu iyi olan zekâtını versin.” Diye buyurmuyor. “zekâtı verin” emri var. Allah bize zekât emri verirken bizim çalışıp zekât verir konuma gelmemizi istemektedir. Bu Müslümanların güçlenmesi refaha ermesi demektir. Bu arada ihtiyaç fazlasını verme emrini de unutmayalım. (2:219) Kur’an’da benzer onlarca ayet vardır.
                Allah bize düşünüp, akıl etmemizi boşuna buyurmuyor. Unutmayalım Yüce Allah’ın her buyruğu İslam’ın şartlarındandır. Yüce Allah’ın dünya hayatında ki yardımını, Müslümanların güçlü iktidar sahibi olmalarıyla yapar. Ahiret hayatında da cennetiyle mükâfatlandırır.
                İslam ülkelerinin geri kalmışlıklarının sebeplerinin birisi de, dua anlayışlarının yanlış olmasından kaynaklanmaktadır. Dünya hayatında dua ile ilgili şartlar oluşmadan duaya başvurursak, bu duaya Yüce Allah icabet etmez. Hiçbir birikimimiz hazırlığımız yoktur. Dua istikametinde hiçbir fiil gerçekleştirmemişiz, sonrada oturup dua ederiz. Allah’tan ev isteriz, araba isteriz, yazlık isteriz. Bu duanın karşılığı yok. Önce istek doğrultusunda bir hazırlığınız olacak. Ayrıca duanın en makbul olanı ahiret istikametinde olanıdır.
Bakara Suresi 245. Âyet;
Allah'ın kat kat fazlasıyla geriye ödeyeceği bir güzel borcu O'na verecek olan kimdir? Allah alır ve kat kat fazlasıyla verir; ve hepiniz sonunda O'na döndürüleceksiniz.

                Yüce Allah’ın hiç kimsenin yardımına ihtiyacı yoktur. Allah bütün yaşayanlarına yardım edendir. Verdiği emirlere bağlı kalıp kalmadığımızı hatırlatıyor. Allah kâinatta yarattığı her şeyi insanların emrine vermiştir. Yaşam kılavuzu Kur’an’da belirttiği emirleri yerine getirmemiz, hayatımıza taşımamız bizim görevimizdir. Her görevimizi yerine getirmemiz, Ayete göre Rabbimize borç vermek anlamını taşımaktadır. Rabbimiz din gününde bunun kat kat fazlasını verecek, cennetiyle ödüllendirecektir.

Mülk Suresi 2. Âyet;
O, hem ölümü, hem de hayatı yaratmıştır ki sizi sınamaya tabi tutsun (ve böylece) davranış yönünden hanginiz daha iyidir (onu göstersin) ve yalnız O(nun) kudret sahibi ve çok bağışlayıcı (olduğuna sizi inandırsın).
               
Yüce Allah aç ve yoksulları doyurma görevini bize veriyor. (76:8) Bu ve benzer ayetlerle bizi imtihan ediyor. Biz de kapımıza gelen dilenciye “Allah versin” diyerek geri çeviriyoruz.
Birilerine acıyoruz arkasından “Allah’ım onları aç bırakma” diye dua ediyoruz. Bize verilmiş görevi haşa Allah’a havale ediyoruz. Sanki emre itaat etmediğimiz yetmiyormuş gibi, “Sen yap!” demiş olmuyor muyuz?

Tevbe Suresi 52. Âyet;
De ki: "Bize (olması mümkün) iyiler iyisi iki şeyden birisi değil de, ille de (kötü) bir şey olmasını mı umup gözlüyorsunuz? Fakat bilin ki, sizin kadar biz de gözlüyoruz, Allah’ın (ya) kendi katından ya da bizim elimizle sizi bir azaba uğratmasını! O halde, umutla gözleyin; bilin ki, biz de sizinle birlikte gözleyeceğiz!"

                Yüce Allah iki güzellikten birisini vereceğini buyuruyor. İman edenler galip gelirse dünyada zaferi kazanmış olacaklardır. İnkâr edenler mağlup olup esir düşeceklerdir. Allah inkâr edenler galip gelirse cehennemi, Müslüman olanlara da cennetini vaat etmektedir.
                Dua ile ilgili ayetlerin içerisinde en vurucusu da Furkan Suresi 77. Ayettir. “İnsanı en güzel biçimde yarattık.” (95:4) diyen Yüce Allah, bizim dua etmeyenimizi sürüngen bir hayvandan farksız görüyor.
Furkan Suresi 77. Âyet;
(İnananlara) de ki: "Dua ve yönelişiniz O'na olan inancınız için değilse, Rabbim size niçin değer versin?" (Ve inkarcılara da de ki:) "Gerçek şu ki, siz (Allah'ın mesajını) yalanladınız: artık bu (günah) yakanızı bırakmayacaktır!"

                İman edenler, dualarını Allah’ın istediği usulle yaparlar. Bu kişiler hayra dua edenlerdir. İnkâr edenler,  iblisin yolunu seçmiştir. Bütün çabaları şer üzerinedir. Bu kişiler de şerre dua ederler. Usulüne göre yapılan dualara Yüce Allah icabet edeceğinin taahhüdünü vermiştir. (2:186)
                Hz İbrahim babası için dua ediyor. Ancak babası Azer bu duaya icabet etmiyor. Putlarına tapmaya devam ediyor. Böylece dua da kabul olmuyor,
Mumtehine  Suresi 4. Âyet; …" Tek istisna, İbrahim'in, babasına: "Senin için (Allah'tan) bağışlama dileyeceğim ama senin adına Allah'tan herhangi bir şey elde etmek benim elimde değil" demesiydi. (Ve İbrahim ile ona uyanlar,) "Ey Rabbimiz!" diye yalvardılar, "Sana güveniyor ve Sana yöneliyoruz çünkü bütün yolların varışı Sanadır.
Eğer duasının kabul edileceğini bilseydi ısrarla dua ederdi. Dua’nın kabulü babasının dua istikametinde gayret ve çabaları neticesinde gerçekleşir. Yüce Allah Hz. İbrahim’in yalvarışı karşısında “Azer’i artık Müslüman yaptım. Gözün aydın olsun.” Demez, dememiştir de; çünkü buyruğu sünnetullah’ına ters olurdu.
Tevbe Suresi 114. Âyet;
İbrahim'in (buna benzer bir durumda) babasının bağışlanması için yaptığı duaya gelince, bu sadece o'nun berikine (daha sağlığında) vermiş bulunduğu bir söze dayanıyordu. Ama o'na berikinin Allah'ın düşmanı olduğu açıklandığı zaman (İbrahim) ondan hemen kopup uzaklaştı. Zaten İbrahim çok ince ruhlu, yumuşak huylu biriydi.
Hz. İbrahim daha önce vermiş olduğu söze istinaden duasının yapmıştır. Babasının Allah düşmanı olduğunu öğrenmesi üzerine bir daha da dua etmedi.
Hac Suresi 40. Âyet;
Onlar ki yalnızca, "Efendimiz ALLAH’tır" dedikleri için haksız yere ülkelerinden çıkarıldılar. Allah halkın bir kısmını bir kısmına karşı savunmasaydı silolar, alışveriş merkezleri, yardım kurumları, ve içlerinde ALLAH’ın isminin çokça anıldığı mescidler yıkılırdı. ALLAH kendisine yardım edenlere elbette yardım edecektir. ALLAH Kuvvetlidir, Güçlüdür.

                “Allah halkın bir kısmını bir kısmına karşı savunmasaydı hiçbir şey kalmazdı. Yıkılır giderdi.” cümlesinden ne anlamalıyız?
Kim kendini, memleketini, ülkesini, vatanını koruyabilirse ayakta kalabilir. Allah hiçbir şekilde müdahale etmez. Allah’ın müdahale edeceği gün, din günüdür.  Eğer Yüce Allah fiilsiz duayı kabul etseydi; Allah’a iman edenleri yurtlarından atmaya kimsenin gücü yetmezdi.
                Allah’a iman edenler, eğer yurtlarından kovulmak istemiyorlarsa usulüne uygun dua etmeliler. Bu dua öncesi fiiliyata bağlıdır. Önce her türlü güçlenecekler, araç, gereç ve silahlarını yüksek teknolojiyle geliştirecekler. İşte o zaman Allah duaya icabet edecektir. Kimsenin de Müslümanları yurtlarından çıkartmaya gücü yetmeyecektir.
                Bütün İslam âlemi Filistinliler için dua ediyor. Sonuç ortada… Avuç kadar Yahudi’nin gücünü ve oraya nasıl çöreklendiğini biliyorsunuz. Müslümanlar en azından güç birliği yapsa, Yahudi zulmüne devam edebilir mi?
                Eğer yüce Allah’ın müdahalesi olsaydı, resullerinin öldürülmesine engel olurdu. Şüphesiz Allah’ın yardımı yakındır. (2:284) ayetini Müslümanların o anki konumuna göre güçlenmesi, iktidar olması, güvenlik tedbirlerini iyi alması sonucu yapacağı yardımını anlamalıyız. Ya da Müslümanların mükâfatını ahrette vereceğini anlamalıyız.

Fatiha Suresi 1-4. Âyet;
Hamd , Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) mâliki Allah'a mahsustur.

                Yüce Allah din gününe kadar bizi imtihan alanına bırakmıştır. Bize yaptığı birinci yardımı kâinatta ki bütün yarattıklarını bizim emrimize vermesi. İkincisi de Kitabı Kur’an’ı Kerim’dir.
                Şu ana kadar okuduklarımızda sizlerin kafasında bir soru işareti oluştu. Bunun farkındayım. “Nasıl yani dua mı etmeyeceğiz?” Haşa böyle bir şey söylemek kimsenin haddi değildir. Namaz, oruç, zekât, infak, adil olmak, çalmamak, zina etmemek, meleklerine inanmak, kitaplarına inanmak, ahret gününe inanmak vb. 6236 Ayetin tamamı gibi dua da İslam’ın şartlarındandır. Dua edeceğiz dua istikametinde de çalışıp gayret göstereceğiz.
                Firavun boğulmak üzereyken tevbe etti. Allah’ın tek ilah olduğuna inandığını, Müslüman olduğunu söyledi. Allah tarafından bu dua kabul edildi mi? Hayır!
Neden? Çünkü fiiliyat yok. Hayatı boyunca şirkle yaşayıp, ölürken tevbe edip Müslüman olmak yetmiyor.
                Geleneksel dinde son nefeste kelimeyi şehadet getiren herkes cennetin kapısını açıyor. Hayatın boyunca etmediğini bırakma, son nefesinde kendini bir cümleye odakla, sonra cennetin kapısını aç. Benim iman ettiğim Allah bu değil… Yüce Allah adildir. (21:47)
Yunus Suresi 90-92 Âyet;
İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, "İsrailoğulları'nın iman ettiğinden başka hiçbir ilâh olmadığına inandım. Ben de müslüman’lardanım" dedi. (Ona): "Ancak şimdi mi?" denildi, "Oysa, bu güne kadar (Bize) hep başkaldırmış ve bozguncular arasında yer almıştın!"
(İmdi,) bugün senin sadece bedenini kurtaracağız ki, senden sonra gelecek olanlar için (uyarıcı) bir işaret olsun; çünkü, gerçek şu ki, insanların çoğu ayetlerimize karşı umursamazlık gösteriyor!"
                Şimdi size sürekli okuduğunuz bir dua ayetini paylaşıyorum.
Rabbena duasI:
Bu ölenin arkasından yapılan dua… Ölmeden önce Firavunun tevbesinin kabul edilmediğini biliyoruz. Pekiyi bu dua kabul olur mu?
İbrahim Suresi 41. Âyet;
"Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları bağışla."
Hz. İbrahim babasına daha ölmeden dua etti. Kabul oldu mu? Dua edilen kişi, dua ya icabet etmemesine rağmen kabul olsaydı. Nebi Lut eşini, Nebi Nuh oğlunu, Nebi Muhammed amcasını kurtarırdı.

                Demek oluyor ki kabul olsa da, olmasa da biz duamızı yapacağız. Yapmış olduğumuz her dua ile Allah’a olan acziyetimizi göstermiş oluyoruz. Dua ibadetin bir parçasıdır. Namaz da duanın kıyam, rükû ve secdeli halidir.
                Ölmüşlerin arkasından yaptığımız duadan fayda sağlayacak ölmüşümüz değil, bizatihi kendimizdir.
                Tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Makbul olan dua ahret hayatı işle ilgili olan duadır.
Duayı ederken de Kur’an’ın buyruklarına ters düşmeliyiz. “Allah evlat acısı vermesin.” Diye dua etmeyelim.
Tagabun Suresi 15. Âyet;
Unutmayın ki malınız mülkünüz ve çoluk çocuğunuz sizin için gerçekten bir imtihan vesilesidir. Asıl büyük mükâfat ise Allah katındadır.

Âyette gördüğümüz gibi Yüce Allah’ı buyruğuna ters düşmemek adına, Rabbimizden güzel mutlu sağlıklı bir yaşam dileyebiliriz.
                Yüce Allah’tan “Kaza, bela vermesin. Allah utandırmasın. Kimseye muhtaç etmesin.” gibi dualar da etmeliyiz. Yüce Allah hiçbir şekilde zulmetmez. Bu oluşumları biz kendi elimizle yapmışızdır.
Zuhruf Suresi 44. Ayet;
Şüphesiz ki Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat onlar kendilerine zulmederler.

Rabbimizden bol kazanç diliyorsak, yanı sıra verilen rızıklar için şükür karşılığında ihtiyaç sahiplerine yardım edebilme imkânını da dilemeliyiz. Yüce Allah’tan “Şunu da ver. Bunu da ver. Şuna rahmet eyle. Buna bol kazanç ver.” Gibi emir kipi bulunan tabir yerine dilekte bulunmak en güzelidir. “Rabbimden bütün ölmüşlerinize rahmetiyle muamele etmesini dilerim.” Gibi…
                Boşuna okunmuş yiyecek, içecekten medet ummayalım. Bu tür davranışlar hem fayda sağlamaz; hem de tehlikelidir. Dua yapacak kişi dua istikametinde çalışacak, çabalayacak, dua istikametinde gayretini gösterecektir. Dua ederken evren ve vahiy yasalarına ters düşmemeliyiz. Kâinatın yaratıcısı her şeyi bizim isteklerimiz doğrultusunda yaratmıştır. Evrene usulünce yaklaştığımız sürece duamıza Allah icabet edecektir.
                Evinizin kapısını açık bırakırsanız sonra arkasından hatim indirseniz faydası olmaz. Önce kapıyı güzelce kilitleyeceksiniz. Sonra kilitlediğiniz yerin her türlü korunması için Yüce Allah’a duanızı yapacaksınız. Sadece dua ederek bir fakirin zenginleştiğini göreniniz var mı? Sonuç olarak, fiilsiz dua kabul olmaz…

Doğrularım Allah’a, yanlışlarım bana aittir.                                                  Aydın ORHON

Yükteki Su Kabı: Yusuf’un Hikâyesinden Bugüne Adalet ve Merhamet ? Bir gün ansızın yüklerin arandığını hayal et… Herkesin omzunda, sırtında...