Kur’an'ın Bilimle Uyumlu Olması...

 

Kur’an'ın Bilimle Uyumlu Olması...



Kur'an, insanlığa gönderilmiş olan ilahi bir rehberdir ve bu rehber, yaratılmış olan evren yasalarıyla tam bir uyum içindedir. Kur'an'ın, bilimsel gerçeklerle çelişmediği, aksine onları desteklediği birçok ayetle belgelenmiştir. Bu makalede, Kur'an'ın bilimle olan ilişkisini ve bu konudaki ayetleri inceleyeceğiz.

Kur'an, sadece belirli bir coğrafya veya döneme hitap eden bir kitap değildir. En'am Suresi 38. ayet:"Yerde yürüyen canlılar ve (gökte) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra sadece Rablerinin huzurunda toplanacaklardır. " Bu ayet, Kur'an'ın evrensel bir mesaj taşıdığını ve tüm insanlık için geçerli olduğunu belirtir. Kur'an, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana gönderilen tüm elçilerin kıssalarını da içermektedir. Zümer Suresi 23. ayet: "Allah sözün en güzelini, müteşâbih (benzeşen anlamlı) ve mesâni(hakikatleri tekrarlanan) bir kitap olarak indirdi. Bu (Kitab)ın etkisiyle Rablerine saygı duyanların tüyleri ürperir. Sonra hem derileri hem de kalpleri Allah'ın zikrine (Kur'an'a ısınıp) yumuşar... " Bu ayet, Kur'an'ın derin anlamını ve insan ruhuna hitap eden yönünü vurgular. Kur'an, insanları doğru yola yönlendiren bir rehberdir.

Kur'an, insanın içsel ikilemlerini de ele alır.  Şems Suresi 7-10. ayetler: "Nefse (insana) ve onu biçimlendirene, Sonra da ona (nefse), kötülük ve takvâ (duyarlılık) kabiliyetini verene ki Onu (nefsini) arındıran kişi elbette kurtulmuştur. Onu (kötülüğe) gömen kişi ise kaybetmiştir. " Bu ayetler, insanın içindeki iyilik ve kötülük mücadelesini anlatır. İnsanın içsel çatışmaları, vicdanı ve ahlaki değerleri ile şekillenir.

Kur'an, birçok bilimsel gerçeği önceden bildirmiştir. Ahkaf Suresi 15. ayet: "Biz insana, ana babasına iyilik etmesini emrettik.* Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu.* Taşınması ile sütten kesilmesi otuz aydır..." Bu ayet, hamilelik sürecinin ve sütten kesilmenin sürelerini belirtmektedir.  Lokman Suresi 14. ayet ise, "Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir." ifadesiyle, bu süreyi destekler. Burada dikkat çeken nokta, toplamda 30 ay (2 yıl + 28 ay) süresinin, modern tıp bilgileriyle örtüşmesidir. Bu durum, Kur'an'ın insan uydurması bir kitap olmadığını gösteren önemli bir delildir.

Kıyamet Suresi 3-4. ayetler: "İnsan kemiklerini asla bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor! Evet! Biz onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücü yetenleriz. Bu ayet, insan vücudunun benzersizliğini ve parmak izlerinin her birey için farklı olduğunu vurgular. Günümüzde yapılan araştırmalar, her insanın parmak izinin eşsiz olduğunu kanıtlamıştır.

Kur'an, insanları düşünmeye ve sorgulamaya teşvik eden bir metin olarak öne çıkar. Nisa 82. ayet: Onlar Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? O, Allah'tan başkası katından (gönderilmiş) olsaydı, elbette onda birçok çelişki bulurlardı. Bu ayet, Kur'an'ın tutarlılığını ve içindeki bilgilerin doğruluğunu vurgular. Eğer Kur'an, insan aklının ve bilimsel gerçeklerin ötesinde bir metin olsaydı, içinde çelişkiler barındırması kaçınılmaz olurdu. Mülk Suresi 3-4. ayetler: "Yedi kat göğü  tabaka tabaka (birbiriyle uyumlu)  yaratan da O'dur. Rahmân'ın yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözü(nü) çevir (de bir bak), herhangi bir kusur görebilecek misin! Sonra tekrar tekrar gözü(nü) çevir (de bak; sonunda) göz(lerin) bitkin bir şekilde yorgun olarak sana geri dönecektir. " Bu ayetler, evrenin yaratılışındaki mükemmelliği ve düzeni ifade eder. Bilimsel araştırmalar da evrenin düzenli ve uyumlu bir yapıya sahip olduğunu ortaya koymaktadır.



Kur'an, bilimle çelişmeyen, aksine bilimsel gerçeklerle uyumlu olan bir metin olarak karşımıza çıkar. İçindeki ayetler, insanları düşünmeye, sorgulamaya ve evrenin sırlarını keşfetmeye teşvik eder. Kur'an, sadece bir dini metin değil, aynı zamanda insanlık için evrensel bir rehberdir. Bu nedenle, Kur'an'ın mesajını anlamak ve yaşamak, bireylerin ve toplumların huzur içinde yaşaması için hayati öneme sahiptir. Kur'an, insanları kötülüklerden koruyarak, toplumsal barış ve huzurun sağlanmasında önemli bir araçtır.


Doğrularım Allah'ın yanlışlarım benimdir. Aydın Orhon



Hikmetin Anlamı ve Önemi

Hikmetin Anlamı ve Önemi

“Hikmet” kavramı, tarih boyunca çeşitli anlamlar kazanmış, ancak Kur’an’da kendine özgü, açık ve sistemli bir anlam örgüsüne sahiptir. Bugün “sünnet de dindir” ya da “hadisler hikmettir” gibi yaklaşımlar, Kur’an’ın ortaya koyduğu “hikmet” kavramıyla temelden çelişir. Kur’an’a göre hikmet; Allah’ın vahiy yoluyla insanlara bildirdiği, doğruyu yanlıştan ayırmayı sağlayan, aklî muhakeme ve ahlaki derinlik kazandıran bir nimettir.


Arapça “ḥikmet” kelimesi, “ḥ-k-m” kökünden gelir. Bu kök, hükmetmek, sağlamlaştırmak, kontrol etmek ve engellemek anlamlarını içerir. Kur’an’da hikmet, salt bilgi değil; bilginin en doğru biçimde değerlendirilmesi, uygulanması ve davranışa yansımasıdır.

 

Kur’an’daki bağlamlarda hikmet; muhkem (sağlam), adil ve tutarlı kararları, isabetli sözleri, aklî ve vahyî temellere dayanan kavrayışı temsil eder. Yani hikmet, hem vahyin bir özelliğidir hem de onun doğru anlaşılması ve hayata uygulanması sürecidir.


Geleneksel İslam anlayışında “hikmet” kelimesi, çoğu zaman “hadis” veya “sünnet” ile özdeşleştirilmiştir. Oysa bu anlayış, Kur’an’daki hiçbir ayetle desteklenmez. Kur’an’da “hikmet”in geçtiği hiçbir yerde “hadis” ya da “sünnet” anlamına geldiğine dair bir bağlam yoktur. Bu, ayetin dışına çıkarak yapılan anlam yüklemelerinin ürünüdür.

Kur’an’da hikmetin niteliği ve kaynağı şöyle bildirilir:

  • İsra 22–39: “İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir.”
  • Nisa 113: “Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi.”
  • Bakara 231: “Allah’ın size indirdiği kitabı ve hikmeti unutmayın.”
  • Ahzab 34: “Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti anın.”
  • Zuhruf 63: İsa, “Size hikmetle geldim” der.

Bu ayetlerde hikmet, doğrudan Allah’tan gelen ve vahiy yoluyla indirilen bir olgu olarak tanımlanır. Eğer hadisler veya sünnet “vahiy” olsaydı, bu çok açık şekilde ayetlerle belirtilirdi. Oysa Kur’an, Hz. Muhammed’in yalnızca kendisine vahyedilene uymakla görevli olduğunu açıkça bildirir (Bkz: Enam 50, Ahkaf 9, Yunus 15–16).


Kur’an’da birçok yerde “kitap ve hikmet” birlikte zikredilir:

  • Ali İmran 48, 79, 81
  • Enam 89
  • Nisa 54
  • Bakara 129, 151, 231

Bu kalıp bazıları tarafından, “kitap Kur’an’dır, hikmet sünnettir” şeklinde ayrıştırılmıştır. Ancak bu doğru değildir. Ayetlerde “kitap” vahyin lafzını, “hikmet” ise bu lafzın özünü, anlam derinliğini, uygulamasını ve akılla kavranışını temsil eder. Bir başka deyişle “kitap”, vahyin metni; “hikmet” ise o metnin doğru anlaşılması, yorumlanması ve yaşanmasıdır. Her ikisi de doğrudan vahiydir.


Kur’an, hikmetin sadece Nebî Muhammed’e değil, başka elçilere ve kimi toplumlara da verildiğini bildirir:

  • Lokman 12: Lokman’a hikmet verilmiştir. (Lokman nebi değil bir hikmet sahibidir.)
  • Yusuf 22, Musa: “O olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik.”
  • Dâvud ve Süleyman: “Her birine hüküm ve ilim verdik.” (Enbiya 79)
  • Yahya: “Henüz çocukken ona hikmet verdik.” (Meryem 12)
  • İsa: “Ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğrettik.” (Ali İmran 48)
  • Casiye 16: “İsrailoğullarına da kitap, hikmet ve nebilik verdik.”

Bu ayetler, hikmetin sadece nebilik makamıyla ilgili değil, Allah’ın lütfuyla dilediği kişilere verdiği bir anlayış ve basiret olduğunu ortaya koyar.


Kur’an’da açıkça ifade edilir ki hikmet, Allah’ın doğrudan verdiği bir nimettir:

  • Bakara 269: “Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, ona çok büyük bir hayır verilmiştir.”

Bu ayet, hikmetin ne nesnel bilgi ne de ezberlenmiş bir sözler bütünü olduğunu, doğrudan Allah’ın dilediğine bahşettiği bir yetenek ve basiret olduğunu açıklar. Bu yetenek, vahyi anlamaya ve hayata geçirmeye yönelik derin bir kavrayıştır.


Kur’an’da hem ayetler hem de kitabın tamamı “hikmet” sıfatıyla anılır:

  • Yunus 1, Lokman 2: “Hikmetli kitabın ayetleri…”
  • Yasin 2: “Hikmetli Kur’an’a andolsun.”
  • Hud 1: “Ayetleri hikmetli kılınarak detaylandırılmış bir kitap.”

Yani Kur’an’ın bütünü hikmettir. Onun her ayeti hikmettir. Bu da gösteriyor ki hikmet, Kur’an’ın dışında değil, tam içinde; lafzında değil sadece, manasında; okuyuşta değil yalnızca, anlayışta ve uygulamadadır.


Kur’an’da Lokman kıssası, hikmetin nasıl davranışa dönüştüğünü somutlaştırır. Lokman oğluna öğüt verirken tevhidi, ahlakı, ölçülü davranmayı ve kibirden uzak durmayı öğütler (Lokman 12–19). Bu öğütlerin tümü hikmetin uygulamalı halidir.


Kur’an, geçmiş ümmetlerin hikmeti terk ederek nebevî çizgiden saptığını bildirir. Vahyi yeterli görmeyip, kendi sözlerini dinleştirenler hakkında uyarılar vardır:

  • Tevbe 31: “Hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan başka rab edindiler.”
  • Zuhruf 44: “Bu (Kur’an), senin ve kavmin için bir öğüttür. Ondan sorguya çekileceksiniz.”

Bugün de benzer biçimde hadis ve gelenek üzerinden yeni hikmet üretme çabaları, Kur’an’ı devre dışı bırakmakta; gerçek hikmeti gelenekle perdelemektedir.


Kur’an’a göre hikmet:

  • Vahyin içindeki derin anlamdır,
  • Aklın işlevselliğidir,
  • Adaleti, ölçüyü, sabrı ve basireti kuşanma biçimidir,
  • Allah’ın lütfudur, ancak isteyen ve aklını kullanan ona ulaşabilir.

Kur’an, hikmeti “indirilmiş” ve “öğretilmiş” olarak tanımlar, uydurulmuş veya rivayetlerle aktarılmış olarak değil.

Gerçek hikmet Kur’an’dadır. Onu anlayan, uygulayan ve aklıyla kavrayarak yaşayan kişi, hikmete ulaşmış olur.

Doğrularım Allah’ın yanlışlarım ise benimdir.

Aydın Orhon

 


Kutsal Kitaplar ve İnsanın Helal-Haram Anlayışı




Kutsal Kitaplar ve İnsanın Helal-Haram Anlayışı



Kur'an, insanlığa doğru yolu göstermek ve daha önceki kutsal kitapların değişime uğramış hükümlerini düzeltmek amacıyla indirilmiştir. Bu bağlamda, geçmişteki toplumların kendilerine helal olan şeyleri haram kılmaları, dini ve ahlaki bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu makalede, Kur'an'dan önceki toplumların bu tutumları ve bunun sonuçları üzerinde durulacaktır.

Kur'an, helal ve haram kavramlarını net bir şekilde belirlerken, insanların bu kavramları kendi arzularına göre değiştirmelerinin tehlikelerine dikkat çeker. En'am Suresi 119. ayet: "Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dışında size neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi nedir? Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir." Bu ifade, insanların nefislerinin arzularına uyarak bilmeden halkı saptırdıklarını belirtir. Bu durum, insanların kendi istekleri doğrultusunda dini hükümleri çarpıtmalarının bir sonucudur.

Yunus Suresi 59. ayet: "De ki: 'Allah'ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan, haber var mı? Söyler misiniz? Allah mı size izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?'" Bu ayet, insanların Allah’ın izni olmadan helal ve haram belirlemelerinin yanlış olduğunu vurgular. Allah’a karşı yalan uydurmak, dini bir sorumluluk ve ahlaki bir yükümlülük olarak kabul edilmez. Bu bağlamda, insanların kendi arzularına göre helal ve haram belirlemeleri, dinin özüne aykırıdır.

Nahl Suresi 115-116. ayetler: "Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." Bu ayetler, Allah’ın belirlediği haramların dışında, insanların kendi kendilerine haramlar koymalarının yanlışlığını ortaya koyar. Ayrıca, Nahl Suresi 118. ayet: "Daha önce sana anlattıklarımızı yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz (bununla) onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı." ifadesi, geçmişteki toplumların kendi kendilerine haramlar koyarak kendilerine zulmettiklerini gösterir. Bu durum, dinin özünden sapmanın ve kişisel arzuların dini hükümler üzerinde etkili olmasının bir sonucudur.

En'am Suresi 146. ayet: "Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram kıldık. İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz." Bu ayet, geçmişteki toplumların kendi arzularına göre haramlar koymalarının bir sonucunu ve bunun Allah tarafından bir ceza olarak değerlendirildiğini ortaya koyar.

Al-i İmran Suresi 50. ayet: "Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için gönderildim." Bu ayet, Kuran’ın, önceki kitaplarda yer alan bazı hükümleri düzeltme ve helal kılma amacını taşımaktadır. Al-i İmran Suresi 93. ayet: "Tevrat indirilmeden önce, İsrail'in (Yakub'un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi." Bu durum, insanların zamanla kendi arzularına göre helal ve haram belirlemelerinin tarihsel bir örneğidir.

Kuran, insanlara doğru yolu göstermek ve daha önceki kitapların hükümlerini düzeltmek amacıyla indirilmiştir. Geçmişteki toplumların kendilerine helal olan şeyleri haram kılmaları, dini bir sapma ve ahlaki bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, insanların kendi arzularına göre dini hükümleri değiştirmelerinin tehlikelerini gözler önüne serer. Kuran, bu yanlışlıkları düzeltmek ve insanları doğru yola yönlendirmek için bir rehber olarak önemini korumaktadır. Müminler, Allah’ın belirlediği helal ve haramları kabul etmeli ve bu konuda dikkatli olmalıdır.

Doğrularım Allah'ın yanlışlarım benimdir.                                      Aydın Orhon
aydinorhon.com





Muaviye Dönemi ve Dini Tahrifatın Başlangıcı



Muaviye Dönemi ve Dini Tahrifatın Başlangıcı

Muaviye b. Ebu Sufyan döneminde İslam dünyasında dini uygulamalarda ciddi değişiklikler gözlemlenmiştir. Siyasi çıkarlar uğruna dinin temel prensiplerinden sapmalar yaşanmış ve dini metinler üzerinde oynanmaya başlanmıştır. Kur’an özgün yorumu yerine, siyasi gücü pekiştiren yorumlar ön plana çıkmıştır. Bu süreçte dini tahrifatın ilk tohumları ekilmiş ve zamanla artarak Abbasi dönemine kadar devam etmiştir.

Abbasiler Dönemi ve Dini Tahrifatın Devamı

Abbasiler, Muaviye döneminde başlayan tahrifatı sürdürmüştür. Bu dönemde fikri ve ilmi gelişmeler yaşanmış olsa da, siyasi ve dini iktidarın gücüyle hadis uydurmacılığı ve dini manipülasyonlar artmıştır. Halkın dini, iktidarın çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiş ve hedeflenen İslam, iktidarı destekleyen bir yapıya büründürülmüştür. Ancak bu tahrifat, bazı alimlerin direnişiyle karşılaşmıştır.

İmam-ı Azam'ın Dinî Duruşu

İmam-ı Azam Ebu Hanife, Kur’an'a sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Dine dair meselelerde sadece Kur’an'ın dikkate alınması gerektiğini savunmuş ve bu prensipten sapmamıştır. İmam-ı Azam, Kur’an'ın dışına çıkmayı dini tahrifat olarak görmüş ve bu duruşu nedeniyle baskılara maruz kalmıştır. Şu an uyulan Hanefi Mezhebi, Ebu Hanefi'nin öğrencilerinin mahsülüdür.

İmam-ı Azam ve Abbasiler: Bir İmtihan

Abbasilerin 2. Halifesi Ebu Cafer El-Mansur döneminde İmam-ı Azam baskılarla karşılaşmıştır. Halifenin gücü büyük olsa da, İmam-ı Azam inancından ödün vermemiştir. Ebu Cafer El-Mansur, dini olumlamalarla siyasi iktidarını güçlendirmeye çalışırken, İmam-ı Azam bağımsız bir din âlimi olarak kalmayı sürdürmüştür.

Dönemin İlim ve Siyaset Çatışması

Bu dönemde dini ve ilmi oluşumlar iktidarın himayesi altına girmiştir. Abbasiler, dini metinleri kendi çıkarlarına göre eğip bükebilecek uzmanlar arayışındaydı. Bu durum, İslam’ın saf yorumlarıyla çelişkiye düşmüş ve dini ilimlerde sapkınlıklar ortaya çıkmıştır.

İmam-ı Azam'ın Ölümü

Abbasiler döneminde birçok âlim baskılara maruz kalmış, İmam-ı Azam da bu baskılara direnmiştir. Ölümü, bu direnişin ve dini bağımsızlığın sembolü olarak tarihe geçmiştir. İmam-ı Azam’ın ölümü, din ve iktidar çatışmasının trajik bir yansımasıdır.

Sonuç

İmam-ı Azam'ın hayatı ve ölümü, İslam’ın saf hali ile siyasi iktidar arasındaki gerilimin çarpıcı örneklerindendir. Abbasi Devleti'nin ikinci halifesi Mansûr, Ebu Hanife'yi Bağdat'ta hapsettirip işkence ettirmiş ve zehirleterek öldürtmüştür. Dini tahrifat ve manipülasyonlara karşı dik duruşu, bugün dahi dini ve ilmi bağımsızlığın sembolü olarak anılmasını sağlamaktadır. İmamları imamı İmam-ı Azam’ın mirası, dürüstlük, adalet kısaca Kur'an'a bağımsızlık sembolü olarak İslam tarihinde önemli bir yer tutar.



Doğrularım Allah'ın yanlışlarım benimdir. Aydın Orhon

  Kur’an Bütünlüğünde Melek Anlayışı – Derinlemesine İnceleme Bilim insanlarının açıklamalarına göre, evrenin başlangıcı yaklaşık 13.8 mil...