Gayri Metluv Vahiy ve Nebi-Resul İtaati: Kur’an Temelli Doğru Anlayış
Gel, bugün
Kur’an merkezli bir meseleye birlikte bakalım: Resul'e itaat ne demek, “gayri
metluv vahiy” diye bir şey var mı, gerçekten Allah’ın dini sadece Kur’an’dan mı
öğrenilir?
Önce şu net
ifadeyle başlayalım. Kur’an, Resul hakkında şöyle der:
“O,
hevasından konuşmaz. Onun söyledikleri, yalnızca kendisine vahyedilenden
ibarettir.”
Necm 3–4
Bu ayet,
Resulün (yani Kur’an’ı insanlara tebliğ eden elçinin), kendi hevasıyla değil,
sadece Allah’tan gelen vahiy doğrultusunda konuştuğunu bildirir. Ancak dikkat!
Bu, onun her konuşmasının vahiy olduğu anlamına gelmez. Çünkü bu sözler, vahiy
anındaki konuşmalarını kasteder.
Ama ne yazık
ki, “gayri metluv vahiy” diye uydurulan bir anlayış, Resulün Kur’an dışındaki
her sözünü de vahiy saymakta. Yani Kur’an’ın dışında, bir de sözlü vahiy olduğu
iddia edilmekte. Peki Kur’an böyle bir şey söylüyor mu? Hayır.
Kur’an bize
şunu bildiriyor:
“Bu Kur’an,
kendisinden başka dost edinmeyenler için bir öğüttür.”
Zuhruf 44
“Biz bu
Kitap’ı sana, insanlar arasında hak ile hüküm veresin diye indirdik.”
En’am 19
“Ey Resul!
Rabbinden sana indirileni tebliğ et.”
Maide 67
Resul’ün
görevi ne? Açık ve net: Allah’tan geleni tebliğ etmek. Yani görev, vahyi
(Kur’an’ı) eksiksiz ve doğrudan insanlara iletmek. Başka bir ekleme yok.
Allah’ın sözüne bir şey katmak, dinin sınırlarını genişletmek asla söz konusu
değil.
Peki,
Kur’an’da “Resul’e itaat” emri var mı? Evet, var. Ama bu itaatin temeli vahiyledir,
yani Kur’an'ladır:
“Ey iman
edenler! Allah’a itaat edin, Resule de itaat edin…”
Ali İmran 32
“Ben size
ancak Allah’ın indirdiğiyle hükmederim.”
En’am 57
“Ben ancak
bana vahyedilene uyarım.”
En’am 50
Görüyoruz
ki, Resul’ün tüm davranışlarının değil, Allah’tan aldığı vahyin bağlayıcılığı
vardır. Bu yüzden Kur’an’da “Resul’e itaat” vardır; ama “Nebi’ye itaat” geçmez.
Nebi, vahiy alan kişidir; Resul ise bu vahyi iletme görevi yapandır. Her nebi
resul olabilir ama her resul nebi değildir. İtaat emri de yalnızca, Resul vasfı
ile yani vahyi aktaran kişi yönüyle verilir.
Gelelim
önemli bir noktaya. Bazı gelenekçi anlatımlar ne yazık ki Kur’an’la
çelişmektedir. Örneğin:
- Mehdî ya da mesih inancı? Maide 116–117
- Peygamberin göğe çıkması? İsra 93
- Şefaatle büyük günahların affı?
Nisa 31, Zümer 19
- Ayın ikiye bölünmesi? İsra 59
- Cuma namazının kadınlara farz
olmaması? Cuma 9
- Kadınların özel hallerde ibadet
edemeyeceği? Bakara 222
- Helal ve haramların uydurma
yollarla belirlenmesi? Tahrim 1,
Nahl 116
Kur’an’ın bu
konulardaki tavrı açıktır. Bu tür rivayetler ya Kur’an’a aykırıdır, ya
da Kur’an’la uyumluysa, sadece bilgi olarak değerlendirilebilir ama asla
din kaynağı yapılamaz.
Rabbimiz
uyarıyor:
“Zanna
uymayın. Çünkü zan, hakikatin yerini tutmaz.”
Necm 28
“Bilmediğin
şeyin ardına düşme.”
İsra 36
O hâlde,
“gayri metluv vahiy” diye dinin yanına eklenen her şey, zanna dayalıdır,
Kur’an’a değil.
Kur’an şöyle
der:
“Bu Kitap’ta
hiçbir eksik bırakmadık.”
En’am 38
“Sana
indirdiğimiz bu kitap, senden önce gönderilenleri doğrulayan ve açıklayan en
güzel öğüttür.”
Yunus 37
“Ben ancak
Allah’tan gelen vahye uyarım.”
En’am 57
Sonuç
olarak:
Resul’ün
görevi, yalnızca Allah’tan gelen vahyi (Kur’an’ı) tebliğ etmektir.
Onun
bireysel sözleri, Kur’an’la çelişiyorsa asla bağlayıcı değildir.
İtaat yalnız Allah’a ve Allah’tan gelen vahiy aracılığıyla Resul’e olur.
Gayri metluv vahiy iddiası, Kur’an’a aykırı hurafeleri dinin içine sokmak için
uydurulmuştur.
Dinin tek kaynağı ve ölçüsü yalnızca Kur’an’dır.
İşte bu
gerçekleri görmek, Kur’an’ı anlamak ve onunla yaşamak, bize doğru yolu
gösterecek olan en sağlam iptir.
Doğrularım
Allah’ın, yanlışlarım benimdir.
Aydın Orhon
aydinorhon.com