Kardeşim, bugün seninle çok konuşulan ama
aslında az anlaşılan bir konuyu masaya yatıralım: Melekler… Gerçekten var mı,
yoksa sadece dini masalların bir parçası mı? Kur’an ne diyor, hadi birlikte
bakalım.
Bilim adamlarının evrenin başlangıcı hakkında
yaptığı açıklamalara göre, her şey yaklaşık 13,9 milyar yıl önce Big Bang yani
“büyük patlama” dediğimiz olayla başlamış. Bu muazzam patlama sonrasında kainat
genişlemeye, şekillenmeye ve yavaş yavaş canlılığa uygun hâle gelmeye başlamış.
İşte bu süreçte, insan dışında yaratılan tüm varlıklar —görünür görünmez,
görevli güçler— meleklerdir. Bu yaratılış sayesinde Âdemoğlu’nun yaşayabileceği
bir düzen kurulmuş. Ardından, evrenin tarihine göre oldukça yakın bir zamanda,
yani yaklaşık 386 bin yıl sonra, Âdemler ve eşleri yaratılmış ve yeryüzü
serüveni başlamış.
Kur’an’da Bakara 45/13’te “Allah, göklerde ve
yerde ne varsa hepsini sizin emrinize verdi” buyuruluyor. Yani kainattaki tüm
varlıklar Âdem’e hizmet edecek şekilde düzenlenmiş. Fakat bu hizmet, ezbere bir
memurluk gibi değil. Allah, insanı akıllı, düşünebilen, tercih yapabilen bir
varlık olarak yaratmış ve ona her şeyin bilgisini vermiş. Hangi varlık ne işe
yarar, nerede nasıl kullanılır; hepsini öğretmiş.
Bakara Suresi 31 ve 32. ayetleri hatırlayalım:
Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini —yani işlevlerini, fayda ve
zararlarını— öğretiyor. Sonra bu bilgileri meleklere gösterip soruyor:
“Bunların isimlerini biliyorsanız söyleyin.” Meleklerin cevabı net: “Sen her
şeyi bilensin, bizde senin bize öğrettiğinden başka bilgi yok.” İşte burada,
meleklerin bilgiyle değil görevle çalıştıklarını öğreniyoruz.
Melekler, kodlanmış bir yazılım gibi, ne görev
verilmişse onu aynen yerine getirir. Onlar için emir dışına çıkmak mümkün
değildir. Tıpkı bir ağacın meyve vermesi, güneşin doğup batması, rüzgârın
esmesi gibi... Görevlerini yerine getirmek, Allah’a “secde etmek” anlamına
gelir. Yani kullukları budur: tam teslimiyet ve itaatsizliksiz hizmet.
Ama burada önemli bir fark ortaya çıkıyor:
Melekler düşündüğünü söyleyemez, akıl yürütemez. Oysa Âdem öyle değil.
Düşünebiliyor, karşılaştırma yapabiliyor, hatta yanlış da yapabiliyor. Allah,
meleklere “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” dediğinde, onlar hemen
soruyor: “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?”
(Bakara 30). Allah ise “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” diyerek, planının
hikmetini vurguluyor.
Kardeşim, burada bir duralım. Çünkü “melek”
kelimesinin anlamı çok önemli. Arapça’da “melik” kelimesinden türemiştir ve
“güç, kuvvet, elçi, haberci” anlamları taşır. Çoğulu “melaike”dir. Şimdi şu
soruyu soralım: Cebrail, Azrail, İsrafil gibi isimler Kur’an’da geçiyor mu?
Hayır. Bunlar daha çok Yahudi inanç sisteminden, yani Tevrat’tan İslami
literatüre taşınan isimlerdir.
Kur’an’da, Allah’ın Nebilerine vahyi “cibril”
yoluyla ulaştırdığı ifade edilir. “Cibril” burada özel bir isim değil, görev
tanımıdır: vahiy getiren güç. Ama bugün sanki Cebrail diye biri varmış da,
melek olarak gelip elçiye vahiy getiriyormuş gibi anlatılıyor. Oysa Allah bir
işe “Ol!” derse, o iş zaten olur (En’âm 6/73).
Mesela Enfal 9. ayette Allah şöyle buyuruyor:
“O gün Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ‘Birbiri ardınca bin melekle
destek veriyorum’ diye cevap verdi.” Buradaki “bin melek” ifadesi, çok sayıda
destekleyici vahiy anlamındadır. Yani her biri bir bilgi, bir öğreti, bir moral
kaynağı...
Kadir Suresi’nde de “Melekler ve ruh iner
durur” denir. Buradaki iniş, gökten aşağı sarkmak değil; Allah katından gelen,
yüksek dereceli bilgiler anlamındadır. Tıpkı süngerin suyu emmesi gibi, bu
vahiyler de Nebilerin içine işler ve hayata aktarılır.
Bedir Savaşı örneğini hatırlayalım:
Rivayetlerde Cebrail’in beyaz atla savaşa katıldığı anlatılır ama bu
rivayetlerin çoğu Kur’an’a dayanmaz. İbn Abbas gibi henüz çocuk yaşta olanların
anlatımlarıdır. Gerçekteyse, gelen ayetler ve ilahi vaat Müslümanlara moral
olmuş, müşriklerin motivasyonunu ise bozmuştur. Sonuç? Allah’ın ayetleri galip
gelmiştir.
Fatır 1. ayette geçen “ikişer, üçer, dörder
kanatlı melekler” ifadesi de yanlış anlaşılır. Sanki kuş gibi melekler uçuyor
gibi yorumlanır. Oysa buradaki kanatlar, görev çeşitliliğini simgeler. Eğer
“altışar kanatlı melek” denseydi, belki kuş imajı daha baskın olurdu. Ama “üç
kanatlı melek” düşün, o uçamaz bile. Demek ki bu mecazi bir anlatım. Farklı
görevler, farklı işlevler anlamındadır.
İblis meselesine gelince... Kehf 50. ayette,
meleklerden biriyken secde emrine karşı gelen İblis’ten söz edilir. Aslında o,
cinlerdendir ama görevli melek gibi bir pozisyondadır. Emirden çıkınca düşman
ilan edilmiştir. Ve dikkat et: bu İblis, her insanın içinde var. Buluğ çağına
gelen herkes, kendi içindeki iblisle mücadele eder.
Araf 12-17. ayetlerde İblis’in, “Ben ondan
üstünüm, çünkü ateşten yaratıldım” diyerek böbürlendiği ve Allah’ın onu kovduğu
anlatılır. Allah ona mühlet verir ama bu, bir tuzaktır. Çünkü Allah, doğru yolu
gösterip tercihi insanlara bırakmıştır. Seçim senin: Takva mı, fücur mu?
Ama unutma kardeşim, Allah hemen
cezalandırmaz. Nahl 61’de “İnsanları yaptıkları yanlışlar yüzünden hemen
yakalasaydık, yeryüzünde kimse kalmazdı” denir. Her şeyin bir vakti var; o
vakit dolmadan kimseye dokunulmaz.
Melekler sadece yukarıdan inip mesaj getiren
varlıklar değildir. Onlar her yerdedir. Hafıza melekleri, koruyucu melekler,
destek veren, yüreklendiren, korkutan, moral veren… Hepsi Allah’ın emriyle
görev yapar.
Zuhruf 80, Kehf 49, Kaf 17-18 gibi ayetlerde,
hafıza meleklerinin her şeyi kaydettiği, bir insanın ağzından çıkan tek
kelimenin bile kayıt altına alındığı anlatılır. Hesap günü geldiğinde, defter
açıldığında “Bu ne biçim defter, küçük büyük her şeyi yazmış!” diyeceğiz.
Koruyucu meleklerimiz de var. Ra’d 11, İnfitar
10 ve Tarık 4. ayetlerinde, insanın önünde-arkasında, sağında-solunda
koruyucular olduğundan söz edilir. Ama bu koruma da “gökte uçuşan kanatlı
yaratıklar” değil. Göz kapağımızdan burun kıllarımıza, bedenimizin tasarımına
kadar her şey bir koruma sistemidir.
Azrail ismi Kur’an’da geçmez; onun yerine
“melekü’l mevt” yani “ölüm meleği” ifadesi kullanılır. Bugün bilim, insan
hücrelerinde “programlı ölüm genleri” olduğunu keşfetmiş durumda. Demek ki ölüm
bile bir görevli sistemle yürür.
Bazı ayetlerde melekler, insanları karanlıktan
aydınlığa çıkaran destekçiler olarak anlatılır. (Ahzab 43-44). Bazıları savaşta
cesaret verir (Enfal 12, Tevbe 25-26), bazıları afet getirir (Hicr 73-74, A’raf
84), bazıları yağmur, rüzgâr gibi doğa olaylarında rol alır (Furkan 25). Hepsi,
Allah’ın emriyle görevlerini yerine getirir.
Bakara 248’de, meleklerin “sandığı taşıdığı”
anlatılır. Bu da bildiğimiz anlamda değil; o dönemin taşıma sistemlerini ifade
eden bir mecazdır. Taşıyanlar Allah’ın görevlendirdiği kişiler ya da doğal
kuvvetlerdir.
Özetle kardeşim, Kur’an’a göre doğadaki her
varlık bir melektir. Ateş, su, rüzgâr, hayvanlar, bitkiler, hatta mikroskobik
canlılar bile... Görevini yerine getirir ama iradesi yoktur. Melek budur. O
yüzden, köpek de melektir, domuz da... Hepsi görevli.
Bizim görevimizse, bu meleklerden yani
doğadaki güçlerden akıl, bilgi ve becerimizle yararlanmak. Ocağı yakar yemek
yaparız, elektrik üretiriz, uçağı çalıştırırız... Ama hepsi bizim emrimizdeki
görevli sistemlerdir. Tıpkı melekler gibi…
Kafamızda uçan kaçan bir melek ordusu hayal
etmeye gerek yok. Allah’ın “Ol!” demesi yeter. (Bakara 2/117)
Ben Kur’an’dan melekler hakkında bunu anladım.
Doğrular Allah’ındır, yanlış varsa bana aittir.
— Aydın ORHON