Nesh Ne Demektir? Dini Silmek mi, Yanlışı Düzeltmek mi?
Birçok kişinin kafasını karıştıran “nesh” kavramı aslında sanıldığı kadar
karmaşık değil. Arapça’da “nesh” kelimesi “silmek”, “yürürlükten kaldırmak”
anlamına gelir. Ama buradan hareketle, “bazı Kur’an ayetleri diğer ayetlerle ya
da hadislerle iptal edildi” demek ne kadar doğru? Asıl tartışma da burada
başlıyor.
Bazı kesimler, özellikle rivayet kültürünü merkeze alanlar, Kur’an’daki bazı
ayetlerin daha sonraki ayetlerle veya hadislerle hükümden düştüğünü iddia
ediyorlar. Hatta daha da ileri gidip “hadisler Kur’an’ı iptal edebilir”
diyenler bile var. Fakat bu yaklaşım, Kur’an’ın hem kendi içinde hem de
bütünlüğü açısından ciddi sorunlar doğuruyor.
Nebi Muhammed’in kendi sözlerinin yazıya geçirilmesini engellediğine dair
rivayetler var. Neden? Çünkü Kur’an dışı sözlerin dinin ana kaynağı haline
gelmesini istememiştir. “Allah’ın kitabı dışında başka kitap mı istiyorsunuz?”
uyarısı da bu hassasiyetin bir yansıması. Çünkü Kur’an’ın helal kıldığını haram
saymak, ya da tersi bir anlayışa sahip olmak, doğrudan Kur’an’a inanmamak
demektir (Tirmizî 435).
Peki bu tartışmaların tam ortasında yer alan Bakara 106. ayet ne diyor?
“Biz bir ayeti nesh eder veya unutturursak, yerine ya daha hayırlısını ya da
benzerini getiririz...”
Bu ayet, çoğu zaman yanlış anlaşılıyor. “Demek ki Kur’an ayetleri silinmiş”
gibi düşünülüyor. Oysa Kur’an kendisi çelişmez (Nisa 82) ve Allah’ın yasası
değişmez (Ahzab 62). Buradaki “unutturmak” ifadesi, geçmişteki ümmetlerin
vahiyleri unutması, bozması ya da tahrif etmesiyle ilgilidir. Yani bu ayet
aslında geçmişte kaybedilen ya da tahrif edilen doğruların yeniden ortaya
konulmasını ifade ediyor.
Şunu da unutmamak gerekir: Allah, insanlara doğrudan müdahale etmez. Herkes
iyiyi ya da kötüyü kendi seçer. Fakat hiçbir şey de O’nun izni olmadan
gerçekleşmez. Bu, Allah’ın mutlak iradesine rağmen insanlara özgürlük
tanıdığını gösterir (Fatır 45, Enfal 17).
Burada önemli bir noktaya daha gelelim: “Ayet” kelimesi yalnızca Kur’an’daki
cümleler için kullanılmaz. Allah’ın yarattığı her şey bir ayettir. Yani bir
hayvan, bir savaş, bir barış ortamı… hatta bir sapkınlık bile bir ayettir.
Çünkü bunlar insanlara ders olacak olaylardır. Kur’an’da geçen “ayet” kelimesi
de bu yüzden sadece yazılı metinleri değil, tüm evreni kapsar.
Bu noktadan baktığımızda nesh kavramı daha da netleşiyor. Aslında Allah,
geçmiş kitapları tümüyle geçersiz kılmıyor. Ama zamanla o kitaplara insanlar
kendi uydurmalarını katınca, işin rengi değişiyor. İşte nesh edilen bu
uydurmalardır. Allah doğruları bırakıyor, eklenen yanlışları temizliyor.
A’râf 157. ayet bu durumu çok güzel özetliyor:
“...Elçi, onlara iyiliği emreder, kötülükten sakındırır, temiz şeyleri helal
kılar, murdar şeyleri haram eder, sırtlarındaki ağır yükleri ve zincirleri
indirir...”
Görüldüğü gibi, elçi daha önceki kitapların özündeki doğru hükümleri
hatırlatıyor. Musa’ya veya İsa’ya gelen ilahi emirler değil; zamanla dine
eklenen batıl anlayışlar nesh ediliyor.
Mesela at eti konusu hep tartışılır. Kur’an’da haram kılınmayan bir şey, bir
toplumda şartlara göre kullanılmayabilir. Çünkü o dönemde at ulaşım, savaş ve
tarımda çok önemliydi. Böyle bir hayvanı yemek, toplum için mantıksız
olabilirdi. Ama bu, Kur’an’a aykırı bir yasak değildir. Kur’an’ın genel ilkesi
şudur: Temiz olan her şey helaldir.
Maide 4: “...Bütün temiz şeyler size helal kılındı.”
En’âm 145: “Bana vahyedilenler içinde, ölü hayvan, akan kan, domuz eti -ki bu
pistir- ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olandan başka, haram kılınmış bir
şey bulmuyorum.”
Allah yalnızca gerçekten pis ve zararlı olanı haram kılar. Helal ve haramın
ölçüsü nettir. Kimsenin keyfine göre “bu haram, şu helal” deme hakkı yoktur.
Bazı toplumlar zamanla dini tahrif etti. Helal olanı haram, haram olanı
helal yaptılar. Kur’an bu anlayışları düzeltiyor, yani ayıklıyor. İşte nesh
budur: yanlışların silinmesi, doğruların korunmasıdır.
Kur’an ayrıca insanlara bilinçli tercih yapmayı öğretir. İki kötülük
arasında kalındığında daha az zararlıyı, iki iyilik arasında kalındığında daha
faydalıyı seçmeyi önerir. Bu da bir tür “ilahi ayıklama”dır.
Öte yandan, Allah kimseye “Yahudi olun”, “Hristiyan olun” dememiştir.
Kur’an, tüm insanları “Müslüman” olmaya çağırır:
Âl-i İmrân 67: “İbrahim ne Yahudi idi ne de Hristiyan. Hanifti, Müslümandı,
müşriklerden değildi.”
Kur’an’ın dilinde mecazlar, örnekler ve benzetmeler de vardır. Anlatımı
doğru kavramak gerekir. Aksi takdirde ne demek istediği gözden kaçabilir.
En’âm 146: “Yahudilere her tırnaklı hayvanı haram kıldık... Onların
azgınlıkları nedeniyle böyle yaptık.”
Burada Allah, kendi sistemini bozmuş bir toplumu onların tercihlerine göre
sonuçla baş başa bırakmıştır. Yani onları zorla helallerden mahrum etmemiştir;
kendileri o hale gelmiştir.
Ayrıca şu çok önemli: Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini
saptırır... ama bu, kişinin tercihlerine göre olur. Allah kimseyi zorla yoldan
çıkarmaz.
İnsan 3: “Biz ona yolu gösterdik: ister şükredici olur, ister nankör.”
Tüm bu açıklamalar ışığında, Kur’an’daki “nesh” anlayışının asıl amacı
anlaşılır: Bozulmuş olanı ayıklamak, hakikati yeniden parlatmak.
Ve evet, bir başka önemli gerçek de şudur: Allah, elçilik görevini Nebi
Muhammed ile birlikte tamamlamıştır.
Ahzab 40: “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; fakat
o, Allah’ın Resulüdür ve nebilerin sonuncusudur.”
Bundan sonra yol gösterici olarak sadece Kur’an kalmıştır. Herkes her şeyi
bilemeyebilir. Bu durumda işi bilenlere sormak gerekir. Zaten hayat da böyle
değil mi? Tıpta, mühendislikte, hukukta… her alanda uzmanlara başvuruyoruz. Din
de böyle. Ama bu uzmanlık, Kur’an’ı anlama çabasıyla sınırlı kalmalı; uydurma
rivayetlerle değil.
Son söz:
Doğrular Allah’tandır. Yanlışlar bana aittir.
Aydın Orhon
aydinorhon.com