Salatın Sadece Şekli Değil, Ruhu da Kur’an’dadır.

 Salatın Sadece Şekli Değil, Ruhu da Kur’an’dadır.

Kur’an’a göre salat nedir? Yaslanmak, destek olmak, desteklemek… Salat kelimesi cümlede tek başına gelmişse, doğrudan “namaz” olarak çevrilmemelidir. Bu kelime, bağlama göre “kulluk yapmak”, “ibadet etmek” ya da “birinden yana olmak” gibi anlamlara gelir. Kur’an’da geçen salli, yusalli, musalli gibi türevleri, eğer “ikame” fiiliyle birlikte değilse, bunları doğrudan belli bir ibadete indirgemek sağlıklı bir okuma değildir. Ama “ikame” fiiliyle birlikte kullanıldığında —ekame’s-salâh, yukîmûnes-salâh gibi ifadelerle— bu durumda salat, artık şekli belirli, vakitli, bedensel ve bilinçli bir ibadeti işaret eder. Yani burada namazdan söz edebiliriz.

(Yukarıdaki tanım Mehmet Okuyan’ın bir videosundan alınmıştır.)

Salat, Allah’tan yana olmak kaydıyla, O’nun rızasını kazanmak adına yapılan her tevhid eylemini kapsar. Yani sözlü bir dua, fiilî bir yardım, içsel bir yöneliş ya da bedensel bir ibadet; hepsi niyete ve bağlama göre salat olabilir. Bu yönüyle salat, tek katmanlı bir kavram değil, çok boyutlu bir bilinç halidir.

Bugün “salat” kavramı üzerine farklı yaklaşımlar bulunuyor. Kimi sadece dua, kimi sadece namaz olarak görürken; bazıları sosyal yardım anlamını ön plana çıkarıyor. Ancak Kur’an’a bütüncül bakıldığında, salatın hem ruhsal hem bedensel boyutu olan, hem içten yöneliş hem de dışa dönük bir davranış olduğu açıkça görülür. Kur’an, bu ibadetin hem ruhu hem şekliyle nasıl olması gerektiğini birçok ayette açıklar.

Salatın “dua” anlamı da vardır ama onu sadece dua ile sınırlandırmak doğru değildir. Özellikle “ikame” fiiliyle beraber geçtiğinde, salat; kıyam, rükû, secde gibi hareketlerle yapılan ve belirli vakitleri olan fiziksel bir ibadettir. Nitekim İsra 78. ayette şöyle buyrulur: “Güneşin zevalinden gecenin karanlığına kadar salatı ikame et. Bir de sabah salatını (ikame et). Çünkü sabah salatı şahitlidir.” Bu, salatın hem vakitli hem de düzenli yapılması gereken bir ibadet olduğunu gösterir.

Bazı çevreler salatın sadece dua olduğunu savunur. Ancak bu görüş, Kur’an’da salatın öncesinde abdest alınması gerektiğini belirten Maide 6 ve Nisa 43 gibi ayetlerle çelişir. Dua için bedensel temizlik gerekmez. Ancak salat için gusül, abdest ve hatta su bulunmadığında teyemmüm şart koşulmuştur. Bu, salatın sadece bir zihin hali değil; fiziksel olarak icra edilen bir ibadet olduğunu gösterir.

Nisa 101-103. ayetlerde ise salatın savaş gibi olağanüstü durumlarda bile terk edilmemesi gerektiği anlatılır. Ayakta, oturarak ya da yan üstü kılınabileceği belirtilir. Bu detaylar, soyut bir dua değil; şekli olan, düzenli yapılan bir ibadeti tanımlar. Nisa 103 şöyle der: “Salat, müminler üzerine vakitleri belirlenmiş bir farzdır.”

Kur’an’da salatla ilgili şekilsel unsurlar da vardır. Rükû, secde, kıyam gibi hareketler birçok ayette yer alır (Bakara 125, Al-i İmran 43, Hac 26). İsra 110. ayette, salatta sesin ne çok yükseltilmesi ne de tamamen kısılması gerektiği belirtilir. Bu da salatın hem içsel hem dışsal yönü olduğunu gösterir.

Kur’an’a göre salat, sadece bu ümmete değil, önceki nebilere de emredilmiş evrensel bir ibadettir. İbrahim (14:40), Musa, İsa (Meryem 31) gibi elçilere de salat ikame etmeleri emredilmiştir. Bu, salatın sadece tüm vahiy sürecinin ortak mirası olduğunu gösterir.

Bazı ayetlerde ise salat, doğrudan dua ya da destek anlamında kullanılır. Ahzab 56’da geçen “Allah ve melekleri, o resule salat ederler” ifadesi, bağışlanma dileği, yüceltme ve destek anlamlarına gelir. Ancak ibadet anlamındaki salat, vakitleri, şekli ve hazırlıklarıyla diğer kullanımlardan ayırt edilir. Bu ayrım, Kur’an’ın bağlam mantığına sadık kalmayı gerektirir.

“Kur’an’da namaz yok” iddiası, bu noktada ciddi bir çelişkiyle karşılaşır: Dua için abdest gerekmez. Cünüpken sadece dua yapılamaz mı? Peki, savaşta bile terk edilmeyen ibadet neden sadece dua olsun? Eğer salat sadece dua olsaydı, kıyam, rükû, secde gibi hareketler neden detaylı anlatılsın?

Kur’an’da salat, kıyamla (2:238), ardından Kur’an kıraatiyle (4:43), sonra rükû ve secdeyle (22:26, 48:29) uygulanan, vakitleri (11:114, 17:78, 30:17-18) belirlenmiş, abdesti (5:6) zorunlu olan, cünüplükten arınmadan yapılmaması emredilen (4:43) bir ibadettir. Bütün bu detaylar, onun bilinçli, hazırlıklı ve düzenli icra edilmesi gereken bir kulluk eylemi olduğunu gösterir.

Kur’an’ın bütününe göre salat; arınma, teslimiyet, zikir, kıraat, saygı, sabır ve toplumsal birlik gibi unsurları içinde barındıran bütüncül bir ibadettir. Zümer 9. ayette gece kıyamda ve secdede ibadet eden kişiden bahsedilmesi, onun fiziksel boyutuna vurgu yapar. Nisa 102’de savaş anında elçinin arkasında saf tutanların secde etmeleri, toplu ibadetin Kur’anî yönünü ortaya koyar.

Fatiha Suresi’nin salatta okunması konusu da burada önemlidir. Hicr 87’de, “Biz sana tekrarlanan yedi ayeti verdik” denmesi, Fatiha’nın salatın ana duası olduğunu ima eder. Ankebut 45’te “Sana vahyedileni oku” ifadesi ise salatta Kur’an’dan ayet okunması gerektiğini gösterir. Yani bu ibadet, sadece Allah’ı zikir değil; aynı zamanda vahiy ile iletişim kurma sürecidir.

Salat, kişinin yalnızca bireysel yönelişi değil, aynı zamanda ümmet bilinciyle hareket etmesini sağlayan bir bağdır. Cemaatle salat; hem fiziksel birlik hem de ortak bir ruh hali oluşturur. Ancak bu birlik, sadece aynı hareketleri yapmakla değil, aynı anlamı paylaşmakla olur. Kur’an, salatı anlam, bilinç ve teslimiyetle yapılan bir eylem olarak sunar.

Bazı mezhepsel yorumlar, namazın rekat sayılarını ve içeriğini rivayetlerle belirlemiştir. Ancak Kur’an, rekat sayısı gibi detaylar yerine, ibadetin ruhuna, vaktine, amacına ve uygulama ilkelerine odaklanır. Allah’ın emirleri açıktır, salat da bu açıklık içinde kolaylaştırılmıştır (17:9, 54:17, 54:22, 54:32, 54:40). Ancak zamanla bu açıklık, rivayet kültürüyle gölgelenmiş; mezhepler tarafından şekilcilik hâline getirilmiştir.

Namazın bedensel yönleri Kur’an’da kıyam, rükû, secde ile net biçimde tanımlanmıştır. Bu hareketler sadece bedenin değil, kalbin de Allah’a yönelişidir. Maide 6’daki abdest tarifleri de, ibadetin hem iç hem dış temizlikle yapılması gerektiğini gösterir. Nisa 43’te ise “Ne söylediğinizi bilinceye kadar…” uyarısı, ibadetin bilinçle yapılması gerektiğini vurgular.

Salatın bireyi kötülüklerden alıkoyması (Ankebut 45), onun bir eğitim ve arınma süreci olduğunu gösterir. Bu ibadet, sadece bir görev değil, insanın kendini dönüştürdüğü bir süreçtir. Hac 26’da salat için “rükû ve secde” ile birlikte “temizlenme” ve “teslimiyet” unsurları anılır. Böylece salat, hem ahlaki hem de manevi yönden kişiyi şekillendiren bir ibadet olur.

Son olarak şunu da unutmamak gerekir: Diyelim ki bazıları salatın sadece dua olduğunu iddia ediyor. Peki, bir insan bu duayı fiziksel hareketlerle yapıyorsa, Allah onun niyetini boşa mı çıkarır? Tersi doğruysa? Eğer salat; vakitli, bedensel ve sözlü bir ibadetse ve insanlar onu sadece dua sanarak terk ediyorsa… İşte o zaman neyle karşılaşacaklarını Allah bilir.

Kur’an’a göre salat, sadece bir eylem değil, bir hayat biçimidir. En’am 162’de bu açıkça ifade edilir: “Benim salatım, ibadetim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.” Bu ibadet, hayatın merkezine yerleştirilmiş bir yöneliştir; şekilcilikten çok anlamı ve ruhu önceleyen bir duruştur.

Doğrularım Allah’ın, yanlışlarım benimdir.


Aydın Orhon

 aydinorhon.com

 

   İnek Bacağıyla Dirilen Adam mı, Ölü Kalpleri Uyandıran Ayet mi? Kardeşim, bir şeyi hiç düşündün mü: Ya aslında şu anda yaşayan bir ölüyse...