Yunus’un Balığı Neydi? Nimette Boğulmak mı, Hakkı Unutmak mı?
Kardeşim, Kur’an’da anlatılan Yunus kıssası
genellikle sadece bir mucize olarak okunur: Yunus’un denize atılması, büyük bir
balık tarafından yutulması ve sonra sahile bırakılması... Ancak Kur’an, bu
kıssayı fiziksel bir olay olarak değil, derin bir uyarı ve mesaj olarak sunar.
Bu yüzden bu anlatımı yüzeysel okumamak, içsel ve mecazî anlamlarını anlamaya
çalışmak gerekir. Çünkü Kur’an’da çoğu zaman zahirî ifadelerin arkasında
kalplere dokunan derin hakikatler saklıdır.
Yunus’un balıkla imtihanı, Kur’an’da şöyle
anlatılır:
“Yunus’u da an. Hani o öfkeyle gitmişti ve
Bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi sanmıştı. Nihayet karanlıklar içinde:
‘Senden başka ilah yoktur, Sen yücesin, gerçekten ben zalimlerden oldum’ diye
seslenmişti.” (Enbiyâ 21:87)
Burada dikkat çekici olan “karanlıklar”
ifadesidir. Bu sadece balığın karnındaki fiziksel karanlık mıdır? Yoksa insanın
iç dünyasındaki yönsüzlük, şaşkınlık ve gaflet hâli midir? Kısa bir bilimsel
hatırlatma yapmak gerekirse, bir insanın su altında havasız kalma süresi birkaç
dakikadan fazla değildir; dakikalar içinde bilinç kaybı yaşanır. Balık karnında
günlerce yaşaması ise biyolojik olarak mümkün değildir. Dolayısıyla burada
anlatılan, birebir biyolojik bir olay değil, mecazî ve sembolik bir uyarıdır.
Yunus’un “öfkeyle gitmesi” ve Allah’ın ona
“güç yetiremeyeceğimizi sandı” demesi, sadece bir yere gitme hareketi değildir.
Bu ifadeler, Yunus’un bir anlığına Allah’ın takdirine karşı sabırsızlık
göstermesiyle ilgilidir. O, kavminin uyarılara kulak asmaması sebebiyle
öfkelenmiş, görev yerini terk etmiştir. Bu öfke hali ve yönsüzlük, onun manevî
bir boşluğa düşmesine neden olmuştur.
Kur’an bu durumu başka bir surede şöyle
anlatır:
“Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş
olsaydı, kınanmış bir halde açık bir yere atılacaktı. Fakat Rabbi onu seçti ve
salihlerden kıldı.” (Kalem 68:49-50)
Buradaki “nimet” neydi? Sadece balığın
ağzından kurtulmak mı? Yoksa onun gaflet hâlinden çıkarılarak tekrar Allah’a
yönlendirilmesi mi? İşte tam burada anlıyoruz ki, “Yunus’u yutan balık” aslında
dünyadaki nimetlerin debdebesi, insanın gaflet içinde kendini hakikatten
uzaklaştırmasıdır. O bir karanlığa düştü, yönünü kaybetti, içsel bir
sıkışmışlık yaşadı. Ancak Rabbine yöneldi, samimi bir şekilde dua etti ve
bağışlandı:
“Yunus... karanlıklar içinde ‘Senden başka
ilah yoktur, Sen yücesin, gerçekten ben zalimlerden oldum’ diye seslendi.”
(Enbiyâ 21:87)
Bu dua, bir teslimiyetin ve fark edişin
ifadesidir. Yunus, kendisini yutan şeyin kendi içsel kararsızlığı ve gafleti
olduğunu kavradı. Çünkü hakikate yönelmeden, Allah’la bağ kurulmadan yaşanan
her şey, insanı içsel bir boğulmuşluğa sürükler.
Bugün bizler de Yunus gibi denize atılmasak
da, hayatın nimetleriyle, dünya meşgalesiyle, konforun cazibesiyle bir “balığın
içinde” yaşıyor olabiliriz. O balık; şatafatlı bir yaşam, makam, alışkanlıklar,
tutkular olabilir... Ama sonuç hep aynıdır: İnsan Allah’tan uzaklaştıkça içsel
bir karanlığa gömülür, yönünü kaybeder. Kurtuluş ise Yunus gibi Allah’a
dönmekte, samimiyetle O’nu yüceltmekte ve hatasını kabul etmekte gizlidir.
Kur’an’da Yunus’un en kritik anında yaptığı
dua çok sade ama bir o kadar da derindir:
“Senden başka ilah yoktur. Sen yücesin.
Gerçekten ben zalimlerden oldum.” (Enbiyâ 21:87)
Bu cümle sadece bir yardım çağrısı değil; aynı
zamanda bir iç muhasebenin, bir tövbenin ve bir teslimiyetin özetidir. Yunus bu
sözle sadece bulunduğu durumdan kurtulmak istememiş, aynı zamanda hatasını
anlamış ve sorumluluğunu da üstlenmiştir.
Düşünsene, bir insan nebi olsa bile, Allah’a
karşı sabırsızlık gösterdiğinde, öfkesine yenildiğinde ya da kendi
değerlendirmesiyle bir adım attığında dahi, o durumu “zalimlik” olarak
niteliyor. Bu herkes için güçlü bir mesajdır. Zalimlik sadece başkasına zarar
vermek değil; aynı zamanda kendi nefsine zulmetmek, Allah’ın çizdiği sınırların
dışına çıkmak, haddini aşmaktır.
Kur’an bu duayı örnek gösterir:
“Biz de onun duasını kabul ettik, onu kederden
kurtardık. İşte biz, iman edenleri böyle kurtarırız.” (Enbiyâ 21:88)
Yani bu sadece Yunus’a özel bir lütuf
değildir. Aynı bilinçle Allah’a yönelen herkes için geçerlidir. Kalpten yapılan
bir yöneliş, içten bir itiraf ve tevazu dolu bir teslimiyet, Allah’ın rahmetini
harekete geçirir.
Kalem Suresi, bu kıssanın en çarpıcı
noktalarından birine parmak basar:
“Eğer Rabbinden ona bir nimet ulaşmamış
olsaydı, kınanmış bir halde açık bir yere atılacaktı.” (Kalem 68:49)
Bu ifade çok güçlü bir uyarı taşır. Allah’ın
rahmeti olmasaydı, Yunus sadece görev yerini terk eden biri değil, kınanmış ve
görevden uzaklaştırılmış biri olacaktı. Ama Allah ona rahmet etti, tekrar
görevlendirdi ve onu yeniden “salihlerden” kıldı:
“Rabbi onu seçti ve salihlerden kıldı.” (Kalem
68:50)
Bu da bize şunu gösterir: Her insan hata
yapabilir. Ama önemli olan hatayı fark edip samimiyetle Allah’a dönmektir.
Allah, dönene yolu açar. Yunus’un yeniden seçilmesi, tevbenin ve içtenliğin
değerini gösterir. Affedilmekle kalmadı, yeniden görev aldı, yeniden Allah’ın
dostluğuna kabul edildi.
İşte bu yüzden Yunus’un kıssası bir “kurtuluş
hikâyesi” değil, bir bilinç uyanışıdır. Bu hikâyede balık değil, nimetlerle
sarılmış gaflet vardır. Deniz değil, dünyanın karmaşası vardır. Ve sonunda,
yeniden yön bulmuş bir kulun, Allah tarafından bağışlanıp yüceltilmesi vardır.
Kardeşim, şimdi düşünelim: Yunus yönünü
yeniden bulduktan sonra ne oldu? Kur’an diyor ki: “Rabbi onu seçti ve
salihlerden kıldı.” (Kalem 68:50) Buradaki ifade çok güçlüdür. Çünkü bu sadece
“affedildi” demek değildir. Bu, onun yeniden Allah tarafından onurlandırıldığını,
görevine iade edildiğini ve en önemlisi, bu yaşadığı deneyimin onu daha olgun
bir hale getirdiğini gösterir. Yani düşmek, pişman olmak ve tekrar ayağa
kalkmak… İşte gerçek salihlik bu süreçte oluşur.
Bazen hayat bizi öyle yerlere savurur ki,
artık geri dönemeyeceğimizi, affedilmeyeceğimizi sanırız. Hatalarımıza takılıp
kalırız. Ama Kur’an bize diyor ki: “Yeter ki sen dön, Allah seni yine seçer,
seni yine yüceltir.” Yunus gibi bir nebi bile öfkesine yenilmişken; biz hata
yaptığımızda, eğer samimiysek neden geri dönemeyelim?
Yunus’un kıssasındaki en dikkat çekici
yönlerden biri de bu: Allah’ın ona karşı olan tavrıdır. Onu terk etmiyor. Ama
hemen de affetmiyor. Araya bir süreç koyuyor. Yunus’un o karanlıklarda
pişmesini, düşünmesini, içsel olarak büyümesini bekliyor. Ve o büyüme
tamamlandığında, işte o zaman müdahale ediyor. Bu da gösteriyor ki, Allah
katındaki değer sadece yaptığın işle değil, içsel farkındalığınla, dönüşünün
samimiyetiyle ölçülüyor.
Bugünkü hayatımızda biz de aslında her gün bir
“balığın içinden” geçiyoruz. Her sabah gözümüzü açtığımızda bizi yutan bir sürü
gündem var: işe yetişmek, faturalar, sosyal medya, insanların beklentileri,
kendi arzularımız, doyumsuzluk, kıyaslar… Tüm bunlar modern insanın balığı
olmuş durumda. Ve bu balık bizi karanlıklara çekiyor. Ne zaman durup düşünsek,
içimizde bir boşluk hissediyoruz. İşte o boşluk, yönsüzlüğün karanlığıdır.
Yunus’un karanlığı gibi… O da ne yapacağını bilemediği anda, tüm yönlerini kaybetmişti.
Ama işte umut tam da burada başlıyor. Yunus’un
duası gibi bir cümle yeterli olabilir dönüş için. “Senden başka ilah yoktur.
Sen yücesin. Gerçekten ben zalimlerden oldum.” Bu cümle ne uzun ne karmaşık. Ne
felsefe barındırıyor ne ağır bir tövbe töreni… Sadece yalın bir farkındalık,
samimi bir kabullenme ve derin bir yöneliştir. Belki de biz Allah’a ulaşmak
için yollar ararken, O zaten bizi bekliyordur. Sadece içten bir dönüşle, büyük
bir kapının açılacağını bilemiyoruz.
Kardeşim, bu duanın içeriğine biraz daha
dikkat edelim. İlk olarak, “Senden başka ilah yoktur” diyerek Allah’ı teklemiş
oluyoruz. Bu bir teslimiyetin ifadesidir. Ardından “Sen yücesin” diyerek
Allah’ın hükmünü yüceltiyoruz. Yani benim değerlendirmem değil, Senin hükmün
üstün demiş oluyoruz. Ve son olarak “Gerçekten ben zalimlerden oldum” diyerek
suçu tüm açıklığıyla kendimize alıyoruz. Bahane yok, suç atma yok, sadece
dürüstlük. İşte bu üçlü yapı: tevhid, tesbih ve itiraf. Dönüşün özü burada.
Şunu da unutma: Zalimlik sadece başkasına
yapılan haksızlık değildir. En büyük zulüm, kişinin kendi nefsine yaptığıdır.
Allah’a rağmen, kendi hevasının peşine gitmek. Vahyin yolunu terk edip, kendi
aklıyla kendi yönünü çizmek… Bu da bir nefs zulmüdür. Yunus kıssasında bu çok
net görünür. Allah’ın çizdiği sabır çizgisinden sapmak da bir hatadır. Ama
önemli olan şu: O hatayı fark edip geri dönebilmek.
Kur’an’da sadece Yunus’un duası değil, ona
verilen cevap da çok kıymetlidir:
“Onu kederden kurtardık. İşte biz iman
edenleri böyle kurtarırız.” (Enbiyâ 21:88)
Yani bu kıssa evrenseldir. Her dönemde, her
insan için geçerlidir. Ne zaman ki insan samimi olur, kalpten Allah’a yönelir,
hatasını kabul eder, işte o anda Allah rahmet kapısını açar ve onu sıkıntıdan
kurtarır.
Kardeşim, özetle Yunus’un balığı, yani balığın
karnında olmak, bizim dünyadaki gafletimize, o nimette boğulmamıza, aslında
kendimizi unutmamıza işaret eder. Balığın karnında olmak, manevi bir
sıkışmışlık, karanlık ve çıkışsızlık durumudur. Ve herkesin hayatında böyle
dönemler olabilir. Önemli olan o karanlıkta kalmamak, Yunus gibi “Senden başka
ilah yoktur” diyebilmektir.
Yunus’un kıssası, sadece geçmişte yaşanmış bir
olay değil, bugün bizler için de bir rehberdir. Herkesin içinde bir Yunus
vardır. Herkesin içinde bir balık… Önemli olan, balığın karanlığında
kaybolmamak, Allah’a dönmek ve yoluna devam etmektir.
Doğrularım Allah’ın yanlışlarım benimdir.
Aydın Orhon
aydinorhon.com