Kur’an’a Göre Halifelik: İktidar Değil, Emanet
Kardeşim, “halife” kelimesi yıllardır tartışılan,
farklı yorumlara konu olan bir kavramdır. Çoğu kişinin zihninde halifelik
deyince siyasi bir liderlik, ümmetin başına geçen bir yönetici ya da devlet başkanlığı
gelir. Oysa Kur’an’ın anlattığı halifelik bundan çok daha farklıdır. Gel,
Rabbimizin kitabında bu meseleye nasıl ışık tuttuğunu birlikte görelim.
Kur’an’da ilk olarak Bakara 30’da halifelikten
bahsedilir:
“Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ dedi. Onlar: ‘Orada
bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek
tesbih ediyor, kutsuyoruz’ dediler. Allah dedi ki: ‘Ben sizin bilmediklerinizi
bilirim.’” (Bakara 2:30)
Burada Allah insana bir görev yüklüyor.
Halifelik, yeryüzünde Allah’ın hükümlerine göre yaşamak ve yaşatmaktır. Yani bu
görev sadece yönetim değil, aynı zamanda büyük bir sorumluluk demektir. İnsan
irade sahibidir ve bu iradesiyle Allah’ın emirlerine göre mi yoksa hevasına
göre mi yaşayacağını seçer. İşte halifeliğin özü budur.
En‘am 165’te bu görev şöyle açıklanır:
“Sizi yeryüzünde halifeler kılan O’dur. Kiminizi kiminize derecelerle üstün
kıldı ki, size verdikleriyle sizi denesin.”
Demek ki halifelik bir imtihandır. Allah bize
nimetler verdi, güç verdi, irade verdi. Bunları nasıl kullandığımız
halifeliğimizin değerini belirleyecek. Eğer adaletli olursak, hakka uyarsak
halifeliğimizi yerine getirmiş oluruz. Eğer zulme saparsak, o zaman halifelik
makamını kirletmiş oluruz.
Fatır 39’da bu daha da açık hale getirilir:
“Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’dur. Kim inkâr ederse inkârı kendi
aleyhinedir...”
Yani halifelik otomatik bir şeref değildir. Asıl
mesele bu emaneti nasıl taşıdığımızdır.
Kur’an’da Davud örneğiyle de halifeliğin pratiği
anlatılır:
“Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ile
hükmet; heva ve hevese uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır.” (Sad
38:26)
İşte halifelik budur: Hak ile hükmetmek, adaleti
gözetmek, hevâya uymamak. Bu sadece Davud’a değil, hepimize yöneltilmiş bir
mesajdır.
Tarihte
Halifelik Anlayışı Nasıl Saptırıldı?
Kardeşim, işte tam burada tarih devreye giriyor.
Kur’an’ın anlattığı bu evrensel halifelik anlayışı, zamanla siyasi bir unvana
dönüştürüldü. İnsanlar “halife” denilince bir kişinin ümmetin başına geçtiği
saltanatı anlamaya başladı. Oysa Kur’an’da böyle bir zorunlu siyasi liderlik
yok.
En‘am 165’te “sizi halifeler kıldık” denirken
çoğul kullanılıyor. Bu, tüm insanlara verilen bir sorumluluğu gösteriyor. Ama
tarih boyunca bazı kişiler veya hanedanlar bu görevi tekelleştirdi, “halifelik
bizim hakkımız” diyerek Allah’ın tüm insanlığa yüklediği sorumluluğu
kendilerine mal etti.
Bir de şu var: Tarihte “halife” diye anılan
birçok kişi, Kur’an’ın ortaya koyduğu adalet ölçülerinden çok uzaktı. Lüks
içinde yaşayan, zulmeden, kendi çıkarlarını ümmetin önüne koyan yöneticiler
Allah’ın halifesi olabilir mi? Sad 26’daki uyarıya uymayan bir insan, ismen
“halife” olsa da Allah katında sadece bir zalimdir.
Halifelik, zamanla bir meşruiyet aracı haline
geldi. Yöneticiler “Allah bizi seçti” diyerek halk üzerinde baskı kurdu. Oysa
Kur’an’da böyle bir “özel seçilmişlik” yok. Allah, her insanın sorumlu olduğunu
ve iman edenlerin üstün olacağını söylüyor.
Bu yüzden kardeşim, tarih boyunca “halifelik”
diye bilinen şey çoğu zaman Kur’an’daki gerçek halifelikle çelişti. Birinde
unvan ve güç vardı, diğerinde ise sorumluluk ve adalet. Gerçek halifelik,
Allah’ın kitabına göre yaşamak ve adaletle hükmetmektir.
Bugün
Halifelik Görevimizi Nasıl Yaşamalıyız?
Kardeşim, halifelik sadece tarih kitaplarında
kalmış bir mesele değil. Bugün biz de halifeyiz. Allah bizi de yeryüzünde
sorumlu kıldı. Öyleyse görevimizi nasıl yerine getireceğiz?
Öncelikle kendi nefsimizde halife olacağız. Kendi
hayatımızı Allah’ın emirlerine göre düzenleyeceğiz. Hevâmıza değil, hakka
uyacağız. Bu bireysel halifelik görevimizdir. Çünkü Sad 26’da Davud’a yapılan
uyarı bize de yapılıyor: “Hevâya uyma!”
Sonra toplumsal sorumluluğumuz var. Kur’an şûra
ilkesini öğütlüyor: “Onların işleri aralarında şûra iledir.” (Şûra 38) Yani
adalet, danışma ve ortak akıl halifeliğin temelidir. Baskıcılık ve zorbalık
değil.
Bir de çevreye karşı sorumluluğumuz var. Allah
yeryüzünü bize emanet etti. İsraf etmemek, doğayı korumak, hayvanlara merhamet
göstermek, gelecek nesillere temiz bir dünya bırakmak da halifeliğin bir
parçasıdır. En‘am 165’te “size verdikleriyle sizi denesin” buyuruluyor. İşte bu
nimetlerin hesabı bize sorulacak.
Kardeşim, bugün en büyük yanılgı halifeliği
sadece siyasi bir mesele gibi görmek. Oysa gerçek halifelik, her an yaşanan bir
sorumluluk. Doğru sözlü olduğunda, adaletli davrandığında, kul hakkına
girmediğinde, çevreyi koruduğunda, Allah’ın ölçülerine göre yaşadığında sen
halifesin. Ama zulme bulaştığında, hevanın peşinden gittiğinde halifeliğini
kaybedersin.
Sonuç
Kardeşim, özetle söyleyelim:
- Kur’an’a
göre halifelik, yeryüzünde insanın Allah’ın emirlerine göre yaşama
sorumluluğudur.
- Bu görev
tüm insanlara verilmiştir, sadece bir kişiye veya hanedana değil.
- Tarihteki
siyasi “halifelik” anlayışı Kur’an’daki halifelikten çok farklıdır.
- Bugün biz
halifeliğimizi bireysel ve toplumsal hayatımızda Allah’ın emirlerine
uyarak yaşayabiliriz.
Gerçek halife, unvanı taşıyan değil, sorumluluğu
yerine getirendir. Yani kardeşim, sen de ben de halifeyiz. Önemli olan bu
emaneti hakkıyla taşıyıp taşımamamızdır.
Sözümdeki doğrular Allah’ın, yanlışlar ise
benimdir.
Aydın Orhon
aydinorhon.com