Tesbih: Varlıkların Yaşam Amacı
Kardeşim, Kur’an’da geçen “tesbih” kelimesi
sadece dil ile yapılan bir övgü değil. Arapçada kök anlamına baktığımızda
“sebaha” yüzmek, akıp gitmek demek. Yani bir şeyin kendi yaratılış amacına
uygun olarak yol alması. İşte bu yüzden tesbih, tüm canlıların Allah’ın
belirlediği kanunlara uygun şekilde varlığını sürdürmesi anlamını taşıyor.
Bak mesela Allah şöyle diyor:
“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih eder. O’nu övgüyle tesbih
etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlamazsınız. O ise
halimdir, çok bağışlayandır.” (İsrâ 17:44)
Bu ayette çok net görüyoruz: Tüm kainat Allah’ı
tesbih ediyor. Ağaç, kuş, yıldız, deniz… Hepsi yaratıldıkları amaca uygun
yaşıyor, yani Allah’ın yasalarına göre varlıklarını sürdürüyor. Biz onların
tesbihini duymuyoruz ama o düzeni gözümüzle görüyoruz.
Bir başka yerde şöyle buyuruluyor:
“Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih eder.” (Haşr 59:1)
Buradaki vurgu da aynı: Her şey Allah’ın koyduğu
düzen içinde, bir uyum ve itaat halinde var oluyor.
Aslında kardeşim, biz insanlar da tesbihin bir
parçasıyız. Allah bize irade verdiği için biz ister bu düzene uyarız isterse
isyan ederiz. Ama diğer varlıklar sorgusuz sualsiz kendi yaratılış gayesine
göre akıyor. Güneş batmaktan vazgeçmiyor, deniz dalgalanmaktan sıkılmıyor.
Hepsi Allah’ın isteği doğrultusunda akıyor. İşte onların tesbihi budur.
İnsana gelince, Kur’an’da bize de “tesbih”
emrediliyor:
“Sabah akşam Rabbini tesbih et.” (İnsan 76:25)
Buradaki tesbih de yalnızca dil ile “subhanallah”
demek değil; hayatımızı Allah’ın isteği doğrultusunda yaşamak. Yani
haksızlıktan uzak durmak, adaleti ayakta tutmak, helal-haram çizgisini korumak,
kısaca O’nun istediği gibi bir hayat sürmek.
Kardeşim düşün; bir kuş Allah’ı tesbih ediyor
çünkü uçuyor, ötüyor, yavrusunu besliyor. Çünkü yaratılış amacı bu. Bir balık
yüzüyor, bu onun tesbihi. Bizim tesbihimiz ise Allah’ın bize verdiği akıl ve
iradeyi, yine O’nun gösterdiği Kur’an doğrultusunda kullanmak.
Kur’an’da Allah şöyle diyor:
“Biz insanı en güzel kıvamda yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik.
Ancak iman edip salih amel işleyenler hariçtir.” (Tîn 95:4-6)
Burada çok açık: İnsan Allah’ın ölçülerine göre
yaşarsa en güzel halini koruyor. Ama tesbihi bozup O’na aykırı bir hayat
seçerse aşağıların aşağısına düşüyor. Yani yaratılış amacından uzaklaşıyor.
Bir başka örnek:
“Görmedin mi, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar,
hayvanlar ve insanların çoğu Allah’a secde ediyor. Çoğu da azabı hak etmiştir.”
(Hac 22:18)
Bak kardeşim, bu ayet tam da konumuzu anlatıyor.
Bütün varlıklar Allah’ın düzenine uyuyor, ama insanların bir kısmı uyuyor, bir
kısmı isyan ediyor. İşte tesbihi bozmak bu. İsyan edenler yaratılış gayesinden
sapıyor ve kendilerini azaba sürüklüyorlar.
Başka bir ayette ise Allah şöyle uyarıyor:
“Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edemediler. Halbuki kıyamet günü yeryüzü
bütünüyle O’nun tasarrufu altındadır, gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür.”
(Zümer 39:67)
Bu da bize şunu söylüyor kardeşim: İnsan Allah’ı
hakkıyla yüceltmez, yani tesbihi terk ederse aslında kendi değerini düşürmüş
oluyor. Çünkü kainat zaten O’nun kontrolünde, O’nun yasaları işliyor. İnsanın
reddedişi sadece kendi zararına.
Kısaca toparlarsak:
- Diğer tüm
varlıklar zorunlu olarak tesbih eder, yani yaratılış amacına göre yaşar.
- İnsan ise
irade sahibi olduğu için tesbihi bozabilir.
- Tesbihi
bozmak, Allah’ın ölçülerine aykırı yaşamaktır.
- Bu da
insanı “aşağıların aşağısına” indirir.
Öncelikle, tesbihi koruyan insan iç huzuru
kazanır. Allah şöyle diyor:
“İman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle huzura kavuşanlar… Bilin ki kalpler
yalnızca Allah’ın zikriyle huzur bulur.” (Ra’d 13:28)
Burada “zikrullah” sadece dil ile tekrar değil,
Allah’ı sürekli hatırda tutup O’nun istediği gibi yaşamak demektir. Yani
tesbihi koruyan insan kalbinde bir denge, bir sükûnet buluyor.
Bir başka kazanç, Allah’ın koruması ve desteği.
Ayette şöyle buyuruluyor:
“Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan nura çıkarır.” (Bakara
2:257)
Tesbihi koruyan insan, hayatın karanlıklarında
kaybolmaz. Çünkü Allah’ın dostluğunu kazanır ve sürekli doğru yola
yönlendirilir.
Ayrıca, böyle insanlar için ahirette de büyük
müjdeler var:
“İman edip salih ameller işleyenleri, içinden ırmaklar akan cennetlere
sokacağız; orada sürekli kalacaklardır. Allah’ın vaadi haktır. Allah’tan daha
doğru sözlü kim vardır?” (Nisâ 4:122)
Yani kardeşim, tesbihi koruyan, yaratılış amacına
uygun yaşayan insanın son durağı ebedi huzur olan cennet.
Dünya hayatında ise böyle bir insan, hem kendisi
huzurlu olur hem de çevresine iyilik taşır. Çünkü Kur’an’da defalarca salih
amelin önemi vurgulanır. Tesbihi hayatında yaşatan kişi adil olur, kul hakkına
girmez, doğaya zarar vermez, iyiliği yayar. Bu da hem kendi hayatını
güzelleştirir hem toplumda güven ve huzur oluşturur.
Kur’an’da nebilerin de sıkça tesbih ettiği
anlatılır. Yunus kıssasında mesela:
“Eğer o, çok tesbih edenlerden olmasaydı, balığın karnında kıyamet gününe kadar
kalırdı.” (Saffât 37:143-144)
Burada Yunus’un tesbihi sadece dil ile bir zikir
değil, Allah’a yönelişi, O’nun isteğini kabul edişiydi. Bu da onun kurtuluşuna
vesile oldu.
Kardeşim, işte biz de hayatımızda aynı mantığı
taşırsak tesbihi canlı tutmuş oluruz. Yani:
- Evde
ailemize iyi davranmak,
- Komşuya
haksızlık etmemek,
- İşte
harama bulaşmamak,
- Fakire
yardım etmek,
- Yolda
yürürken bile kimseye zarar vermemek…
Bunların hepsi tesbih bilincinin bir
yansımasıdır. Çünkü Allah’ın istediği gibi yaşamaktır.
Sonuç olarak tesbih, bir ipteki boncukların dönüp
gitmesi değil; evrenin yasalarıyla uyumlu bir yaşam sürmektir. Bizim için de
bu, Allah’ın vahyine uygun yaşamakla mümkündür.
Sözümdeki
doğrular Allah’ın, yanlışlar ise benimdir.
aydinorhon.com