Kur’an’a Göre Ulû’l-Emr: Kimdir, Kime İtaat Edilir?
Kardeşim, Kur’an’da en çok tartışılan konulardan biri “ulû’l-emr”
kavramıdır. Çünkü bu kavram yanlış yorumlandığında, insanlara Allah’ın
kitabının önünde sınırsız bir otorite tanınmış gibi algılanabiliyor. Oysa
Kur’an bu konuda son derece net ve açık ölçüler koyuyor.
Nisâ Suresi 59. ayet şöyle der:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resul’e itaat edin ve sizden olan
ulû’l-emre de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve Resul’e
götürün; gerçekten Allah’a ve ahirete inanıyorsanız. Bu, en hayırlısı ve en
güzel sonuç verendir.” (Nisâ 4/59)
Bu ayetten çıkardığımız ilk gerçek şudur: Mutlak itaat yalnızca Allah’a ve
Resul’e aittir. Resul’e itaat ise Kur’an’a itaattir; çünkü resul Allah’ın
vahyini tebliğ eder, kendi arzusundan konuşmaz (Necm 53/3). Dolayısıyla Allah
ve Resul dışında kimseye sınırsız itaat edilmez.
Peki, ulû’l-emr kimdir? Ayette “sizden olan” denilerek, toplumun içinden
çıkan, yönetim sorumluluğunu üstlenen, işleri düzenleyen, adaletle hükmeden
kimseler kastedilir. Bunlar devlet yöneticileri olabilir, toplumun işlerini
üstlenen idareciler olabilir veya bir meselede danışılan sorumlular olabilir.
Yani Müslüman toplulukta düzeni sağlayan otoritelerdir.
Ama burada çok önemli bir nokta var: Ulû’l-emr’in yetkisi mutlak değildir.
Ayetin devamı bunu çok net açıklar:
“Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve Resul’e götürün.”
Yani son merci yine Kur’an’dır. Ulû’l-emr’in kararı, Allah’ın kitabına
aykırıysa bağlayıcı olmaz. İşte bu nokta, yanlış yorumları bertaraf eder. Çünkü
tarih boyunca bazı çevreler “ulû’l-emr’e itaat farzdır” diyerek yöneticilere
sınırsız yetki vermek istemiştir. Oysa Kur’an, onların sözünü Kur’an’a arz
etmeyi şart koşar.
Başka ayetlerde de bu ölçü pekiştirilir. Mesela:
·
“Allah’a ve Resulüne itaat edin, birbirinizle
çekişmeyin…” (Enfâl 8/46)
·
“Aralarında hükmettiğinde insanlar arasında
adaletle hükmet.” (Nisâ 4/58)
Bu ayetlerden anlıyoruz ki ulû’l-emr’in görevi, Allah’ın kitabına göre
adaletle yönetmektir. Eğer adaletten saparlarsa, onlara körü körüne bağlılık
Kur’an’a aykırıdır.
Kardeşim, şunu da unutmamak lazım: Kur’an, iman edenlerin birbirine
danışmasını ve ortak akılla iş yapmasını teşvik eder. “Onların işleri
aralarında şûra iledir.” (Şûrâ 42/38) Ayette geçen şûra, yani danışma ve ortak
karar alma, ulû’l-emr kavramını tamamlar. Yani bir toplumda yöneticiler,
kitabın rehberliğiyle ve şûra prensibiyle hareket etmek zorundadır.
Özetle:
1.
Ulû’l-emr, toplumun yönetimini üstlenen ve sorumluluk
taşıyan kimselerdir.
2.
Onlara itaat, Allah’ın kitabına uygun oldukları sürece
geçerlidir.
3.
İhtilaf ve anlaşmazlıkta son ölçü yalnızca Kur’an’dır.
4.
Müminler şûra ile karar almalı, adaletle yönetmelidir.
Tarih boyunca Müslüman toplumlarda “ulû’l-emr” kavramı çok defa yanlış
yorumlandı. Kur’an’ın “Allah’a itaat edin, Resul’e itaat edin ve sizden olan
ulû’l-emre de” (Nisâ 4/59) emri, bazı kişiler tarafından yöneticilere sınırsız
itaat anlamında gösterildi. Oysa ayetin devamı çok açık: “Bir konuda
anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve Resul’e götürün.”
Ama ne oldu?
·
Halifeler, krallar, sultanlar ve emirler bu
ayeti kendi lehlerine çevirdiler. Halktan “Allah’a itaati nasıl farz
görüyorsanız bana itaati de öyle görün” diye taleplerde bulundular.
·
Mezhepler ve dini gruplar, kendi şeyhlerini ve
imamlarını “ulû’l-emr” gibi gösterip, onların sözlerini sorgulanmaz hale
getirdiler.
·
Böylece Allah’ın kitabı geri plana itildi,
insanların sözleri öne çıktı. İşte bid’atlar, hurafeler ve zulüm bu ortamda
yayıldı.
Kur’an’ın uyardığı noktaya dikkat et: Allah bize, ihtilafı insanlara değil,
kitabına götürmemizi emrediyor. Bu da demektir ki ulû’l-emr’in konumu “mutlak
otorite” değil, “kitaba bağlı idare”dir. Onların görevi, Allah’ın hükümlerini
hayata taşımaktır. Eğer adaletten saparlarsa Kur’an’ın emri açıktır:
“Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde
adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ 4/58)
Tarihten birkaç örnek verelim:
·
Emevîler döneminde yöneticiler kendilerini
“Allah’ın gölgesi” ilan ettiler. Halktan da “ulû’l-emr’e itaat edin” ayetini
delil getirerek kayıtsız şartsız bağlılık istediler. Böylece zulümlerine dini
kılıf buldular.
·
Abbasiler ve sonraki sultanlar da aynı yolu
izledi. Din adamları da bu anlayışı destekledi, çünkü otoriteden çıkar
sağlıyorlardı.
·
Mezhep imamlarının sözleri de zamanla
“ulû’l-emr” gibi görülmeye başlandı. Kur’an yerine onların hükümleri öne
çıkarıldı. Oysa Allah açıkça “Hüküm yalnızca Allah’ındır.” (Yûsuf 12/40)
buyuruyor.
Kardeşim, şunu unutma: Allah, kulunun kitabı bırakıp insanlara körü körüne
bağlanmasını istemiyor. Çünkü bu, şirke kapı açar. Allah bize defalarca şunu
hatırlatıyor:
“Onlar bilginlerini ve rahiplerini Allah’tan ayrı rabler edindiler…” (Tevbe
9/31)
Bugün de aynı durum sürüyor. Tarikat şeyhleri, mezhep imamları veya siyasi
liderler “ulû’l-emr” gibi görülüp, onların sözleri Allah’ın kitabının önüne
geçiriliyor. Oysa gerçek mümin, kim olursa olsun, sözü Kur’an’a arz eder. Eğer
uyumluysa kabul eder, değilse reddeder.
Özetle:
·
Ulû’l-emr kavramı, tarihte yöneticiler
tarafından zulmü meşrulaştırmak için suistimal edilmiştir.
·
Mezhepler ve gruplar da bu kavramı kullanarak
kendi liderlerini sorgulanmaz hale getirmiştir.
·
Oysa Kur’an’a göre ulû’l-emr, kitabın gölgesinde
adaletle yönetenlerdir.
·
Hiç kimse Allah’ın kitabının önüne geçemez,
geçerse ona itaat caiz olmaz.
Gerçek Ulû’l-Emr’in Özellikleri
Kur’an, yönetimde sorumluluk alanların hangi ölçülere uyması gerektiğini çok
net ortaya koyar. Bu ölçüler, gerçek bir “ulû’l-emr”in sahip olması gereken
özellikleri gösterir.
1.
Adaletle hükmetmek zorundadır
“Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde
adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ 4/58)
Gerçek bir ulû’l-emr, görevini bir emanet olarak görür. Kendi menfaatini,
ailesini veya zenginleri kayırmaz; adaletle hükmeder. Çünkü Allah, zulmeden
yöneticilere itaat edilmesini emretmez.
2.
Allah’ın kitabına bağlı olmalıdır
“Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet, onların heveslerine uyma.” (Mâide
5/49)
Ulû’l-emr, halkın isteğine veya kendi çıkarına göre değil, Allah’ın indirdiği
kitabın ölçülerine göre yönetir. Eğer Allah’ın hükümlerini bırakıp başka
kaynaklara yönelirse, o artık gerçek bir ulû’l-emr olmaktan çıkar.
3.
Şûra ile hareket etmelidir
“Onların işleri aralarında şûra iledir.” (Şûrâ 42/38)
Gerçek bir ulû’l-emr tek adam değildir. Kararları danışarak alır, halkın
fikrini önemser. Tek başına hüküm vermek yerine ortak aklı gözetir.
4.
Müminlere karşı merhametli, zalimlere karşı
kararlı olmalıdır
“Muhammed Allah’ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, kâfirlere karşı şiddetli,
birbirlerine karşı merhametlidirler.” (Fetih 48/29)
Gerçek ulû’l-emr, iman edenlere karşı şefkatli olur, onları ezmez. Ama Allah’a
ve hakka savaş açanlara karşı da dik durur.
5.
Emaneti ehline vermelidir
Yöneticilik bir ayrıcalık değil, ağır bir sorumluluktur. Bu göreve getirdiği
kişilerde liyakat ve dürüstlük arar. Akrabalık, çıkar veya rüşvetle iş yapanlar
ulû’l-emr olamaz.
6.
İhtilafları Allah’ın kitabına götürür
“Bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve Resul’e götürün.” (Nisâ 4/59)
Gerçek ulû’l-emr, ihtilafı kendi keyfine göre çözmez; Allah’ın kitabını hakem
yapar. Böylece taraf tutmaz, kimseye haksızlık etmez.
7.
Kardeşim, işte Kur’an’ın çizdiği bu ölçüler bize
gösteriyor ki gerçek ulû’l-emr, Allah’ın hükümlerine bağlı, adaletli, danışmaya
açık ve emanete sahip çıkan kimsedir. Böyle bir yöneticiye itaat farzdır, çünkü
o Allah’ın yolunda yürür. Ama zulmeden, adaleti çiğneyen, Allah’ın kitabını bir
kenara atan kimseye itaat etmek Kur’an’a göre doğru değildir.
8.
Bugün baktığımızda, pek çok yönetici bu ölçülerden
uzak. O yüzden “ulû’l-emr” kavramı, sadece unvanla değil, Allah’ın koyduğu
şartlarla anlam kazanır. Yani gerçek ulû’l-emr olmak için Kur’an’ın çizdiği
sınırların içinde kalmak gerekir.
Sözümdeki doğrular Allah’ın, yanlışlar ise
benimdir.
Aydın Orhon
aydinorhon.com