Nebi Resül Kimdir?

Nebi Resül Kimdir?

Kardeşim, gel bu kez de Kur’an’da sıkça geçen ama çoğu zaman doğru anlaşılmayan iki kavram üzerine biraz konuşalım: Nebi ve Resul. Bu iki kelime, Kur’an’ın mesajını kavrayabilmek için temel taşlardandır. Kur’an’ın bazı ayetlerinde bu iki kavram bir arada geçer. Yani bir kişiden hem nebi hem de resul olarak söz edilir. Bu da bize, Muhammed’in hem nebi hem resul olduğunu açık bir şekilde gösterir. Dolayısıyla bu iki kavramı anlamak, Kur’an’ı ve ilahi mesajı doğru kavrayabilmek açısından son derece önemlidir. Çünkü Kur’an’ı anlamak, onun derinliklerine inebilmek ancak bu ayrımı doğru şekilde idrak etmekle mümkündür.

Yüce Allah Ahzab Suresi 40. ayette şöyle buyuruyor:
“Muhammed içinizden herhangi bir erkeğin babası değildir. Ama Allah’ın elçisi (resulü) ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilir.” (33:40)

Bu ayetten açıkça anlıyoruz ki, Allah’ın elçisi olarak görev devam edecek, ama Nebi Muhammed ölecektir. Yani nübüvvet sona ermiş, ancak risalet (elçilik görevi) Kur’an aracılığıyla devam etmektedir. Peki, bugün elçi nerede? Elçi de nebi de Muhammed değil miydi? İşte bunu ilerleyen kısımlarda birlikte göreceğiz inşallah.

Kur’an’da Allah, Muhammed’e hitap ederken bazen “Nebi”, bazen “Resul” kelimelerini kullanır. Bu farklılık rastgele değildir. Her biri Allah’ın kelamında belirli bir anlam taşır. Nebi, Allah tarafından vahiy verilen ve bu vahyi alan kişidir. Resul ise, aldığı vahyi insanlara tebliğ eden kişidir. Yani nübüvvet, vahyin alınması; risalet ise, alınan vahyin iletilmesidir.

En’am Suresi’nde Allah, on sekiz nebinin ismini sayar. Bu isimlerin zikredilmesi, onların Allah tarafından seçildiğini ve özel bir görevle görevlendirildiğini gösterir. Allah’ın elçilere verdiği görev, insanlığa doğru yolu göstermek, onları hidayete yönlendirmektir. Bu görevlerin her biri Kur’an’da net bir şekilde açıklanmıştır. Yüce Allah, her kelimeyi bir hikmetle yerleştirmiştir; dolayısıyla Kur’an’daki her bir kelime, insanlığa rehberlik eden bir anlam taşır.

Kur’an’da nebi ve resul kavramları arasındaki fark, ilahi mesajın niteliğini anlamamız açısından da önemlidir. Bu fark, Kur’an incelenirken özellikle dikkate alınmalıdır. Çünkü her kavram, insanlığın manevi olgunluğa erişmesi için bir mihenk taşıdır.

Yüce Allah En’am Suresi 84–89. ayetlerde şöyle buyuruyor:
“Biz ona (İbrahim’e) İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik. Hepsini hidayete erdirdik. Daha önce Nûh’u da hidayete erdirmiştik. Zürriyetinden Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u da. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı, İlyas’ı da doğru yola erdirmiştik. Bunların hepsi salih kimselerdendi. İsmail’i, Elyasa’yı, Yunus’u ve Lut’u da doğru yola erdirmiştik. Her birini âlemlere üstün kıldık. Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bir kısmını da. Bütün bunları seçtik ve dosdoğru bir yola ilettik. Onlar kendilerine kitap, hikmet ve nebilik verdiğimiz kimselerdir. Eğer şunlar (inanmayanlar) bunları inkâr ederlerse, biz onları inkâr etmeyecek bir kavmi onlara vekil kılmışızdır.” (6:84-89)

Bu ayetler gösteriyor ki, geleneksel anlatılarda olduğu gibi “kitap verilen resuldür, verilmeyen nebidir” şeklindeki yaygın tanım Kur’an’a dayanmamaktadır. Çünkü burada açıkça görüyoruz: Nebilere de kitap, hikmet ve nübüvvet verilmiştir.

Meryem Suresi 30. ayette İsa şöyle der:
“Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitap verdi ve beni nebi yaptı.” (19:30)

Yani İsa hem kitap almış hem de nebi olarak görevlendirilmiştir. Bu da “nebilere kitap verilmez” diyen anlayışın yanlış olduğunu açıkça gösterir.

Kardeşim, elçiyi anlamak için basit bir örnek verelim. Hani tarih filmlerinde krallar, bir mesajı iletmek için elçi gönderir ya… Elçi, kralın sözünü hiçbir şey eklemeden karşı tarafa iletir. Eğer mesajın muhatabı öfkelenirse, elçi sadece “Elçiye zeval olmaz” der. Çünkü o sadece mesajı iletendir. Nebi olarak vahyi alan Muhammed, resul olarak da o vahyi insanlara iletmiştir.

Bir başka örnekle düşünelim: Dışişlerinde görevli diplomatlar, kendi yaşamlarında sıradan birer insandır ama görev başındayken “elçi” sıfatını taşırlar. Yani o anda devleti adına konuşurlar ve kendiliklerinden hiçbir ekleme yapamazlar. İşte Muhammed de bu anlamda hem nebi hem resuldür. Nebi olarak vahyi almış, resul olarak da Allah’ın mesajını insanlara tebliğ etmiştir.

19 Meryem Suresi 54. ayette şöyle geçer:
“Kitapta İsmail’i de an! Gerçekten o, sözüne sadıktı. Resul ve nebi idi.” (19:54)

Kur’an’da “peygamber” kelimesi geçmez. Bu kelime Farsçadır ve “haber getiren” anlamına gelir. “Nebi” ise, Allah tarafından yüceltilmiş, yüksek makama erişmiş kişi demektir. “Resul” ise görevin adıdır; yani vahyi ileten kişi. Dolayısıyla “peygamber” kelimesi Kur’an’ın orijinal kavramlarını tam olarak yansıtmaz.

Kur’an’da “Allah’a itaat edin” değil, “Allah’a ve resule itaat edin” ifadesi geçer. Bu, resulün (yani vahyin tebliğcisinin) Allah’ın mesajını temsil ettiğini gösterir. Nebinin çoğulu “enbiya”, resulün çoğulu “mürsel”dir. Kur’an’da her iki kavram da özgün anlamlarıyla yer alır, ancak meallerde çoğu kez “peygamber” olarak çevrilmiştir. Bu da anlam kaymalarına sebep olmuştur.

Bak kardeşim, bazı ayetlerde “resul” kelimesi şöyle geçer:
“Onun resullerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.” (2:285)
“Allah’a ve resullerine iman edenler ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, işte onlara Allah mükâfatlarını verecektir.” (4:152)
“Andolsun, senden önce de resuller gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir resul bir mucize getiremez.” (13:38)
“Andolsun biz, her ümmete ‘Allah’a kulluk edin, tağuttan sakının’ diye bir resul gönderdik.” (16:36)

Nebilerle ilgili ayetlerde ise, Allah’ın onlara kitap, hüküm ve nübüvvet verdiği açıkça belirtilir:
“Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; fakat o Allah’ın resulü ve nebilerin sonuncusudur.” (33:40)
“Her nebi için suçlulardan bir düşman yaptık.” (25:31)
“İnsanlar başlangıçta tek bir ümmetti. Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak nebiler gönderdi.” (2:213)
“Allah’ın kendisine kitap, hüküm ve nübüvvet verdiği hiçbir insan, ‘Allah’ı bırakıp bana kullar olun’ demez.” (3:79)

Allah elçilerini sadece insanlardan değil, meleklerden de seçer.
“Allah, meleklerden elçiler seçer; insanlardan da seçer. Allah dinler ve görür.” (22:75)

“Allah’ın mesajlarını tebliğ edenler, O’ndan korkanlar ve O’ndan başkasından korkmayanlar…” (33:39)

Bu farkın en net örneklerinden biri, “zıhar olayı”dır. Cahiliye Araplarında, bir erkek karısına “Sen bana anam gibisin” derse, onu kendine haram sayardı. Bir kadın bu konuda Nebi Muhammed’e şikâyette bulunur. Fakat Nebi Muhammed, bu konuyla ilgili vahiy inmediği için kadına Allah’ın hükmünü bildiremez. Kadın ısrar eder, tartışır ve sonunda Allah’a şikâyet eder. Bunun üzerine vahiy iner:

“Allah, eşi konusunda seninle tartışan kadının sözünü işitti…” (58:1-2)

Burada Nebi Muhammed, konuyla ilgili vahiy inmeden önce sadece bir insan ve nebi sıfatıyla konuşmuştu. Eğer vahiy indikten sonra da kendi sözünü söyleseydi, o zaman Allah’a itaatsizlik etmiş olurdu.

Aynı şekilde Allah, resule muhalefet edenlerin cehennemle karşılaşacağını bildirir:
“Kim, doğru yol kendisine belli olduktan sonra elçiye muhalefet eder ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız.” (4:115)

Ahzab Suresi’nde, nebi ve resul kelimeleri yan yana kullanılır. Nebi’nin hanımlarına seslenirken Allah şöyle der:
“Ey Nebi’nin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz… Allah’a ve resulüne itaat edin.” (33:32-33)

Yani nasihat kısmında “nebi” kelimesi kullanılırken, itaat kısmında “resul” geçmektedir. Çünkü itaat edilecek olan, vahyi tebliğ eden resuldür.

Yine Araf Suresi’nde resulün helal ve haram konularındaki yetkisi anlatılır:
“O, onlara marufu emreder, münkeri yasaklar, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılar…” (7:157)

Ama bu yetki resulün kendisinden kaynaklanmaz. O sadece Allah’ın vahyini bildirir. Hüküm koyma yetkisi Allah’a aittir:
“Hüküm yalnız Allah’ındır.” (12:40)

Eğer resul vahye bir şey eklemeye kalksaydı, Allah onu cezalandıracağını açıkça söyler:
“Eğer bize atfen bazı sözler uydursaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık, şah damarını keserdik.” (69:44–47)

Tahrim Suresi’nde Allah’ın Nebi’ye hitabı da bunu gösterir:
“Ey Nebi! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah’ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?” (66:1)

Yani Nebi kendi başına haram koyamaz.

Kardeşim, Kur’an bize diyor ki:
“Kim resule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (4:80)

Ama birçok mealde “Kim peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiştir” diye çevrilmiştir. Oysa bu fark çok önemlidir. Çünkü burada kastedilen, Allah’ın vahyini ileten resuldür.

Bugün birçok insan “Nebi’nin sünnetini yaşamak” bahanesiyle, aslında Ebu Cehil’in yaşadığı kültürü yaşar hale gelmiştir. Kıl, tüy, cübbe, şalvar, sarık gibi şeyleri dinin özü sanmışlardır. Dini Arap geleneğiyle karıştırmış, Kur’an’ın emirlerini geri plana atmışlardır. Allah’ın kitabını anlaşılmaz ve eksik göstermiş, sonra da hükümleri yüzlerce yıl sonra yazılmış hadis kitaplarında aramışlardır. Oysa Allah açıkça uyarıyor:
“Onlar dinlerini parçalayıp grup grup oldular.” (30:32)
“Allah’ın yasasında değişiklik yoktur.” (48:23)

Gerçek şu ki, vahye dayalı olan tek hadis Kur’an’dır. Nebi Muhammed ölmüştür ama onun resul sıfatıyla bize bıraktığı Kur’an kıyamete kadar yaşamaya devam edecektir. Çünkü Allah,
“Kur’an’ı biz indirdik, onun koruyucusu da biziz.” (15:9)
buyurarak bu gerçeği garanti altına almıştır.

O halde kardeşim, bizim görevimiz yaşayan elçiye, yani Kur’an’a itaat etmektir. Çünkü bu kitap Allah’ın sözüdür, koruma altındadır ve tüm çağlara hitap eder.

Doğrularım Allah’ın, yanlışlarım benimdir.            Aydın Orhon
aydinorhon.com

 

Nebi Resül Kimdir? Kardeşim, gel bu kez de Kur’an’da sıkça geçen ama çoğu zaman doğru anlaşılmayan iki kavram üzerine biraz konuşalım:  Nebi...