NEBİ MUHAMMED'İN SÜNNETİ

Muhammed’in sünneti, yaşantısında ki sözü ve fiilidir. Bunlar uygulandığı kadar sevap kazanılır, diye inanılıyor.

Şimdi bakalım bu söylem doğru mu, Kur’an bunu onaylıyor mu? 
Nebi Muhammed Furkan suresinde “Çarşı pazar gezerdi.” der. Ne rivayetlerde mevcut, ne de ”Çarşı pazar dolaşmak sevap kazandırır” diyen kimse olmamıştır. Yukarıda ki tarife göre bu bir sünnettir. Hem de arada ravi olmadan ana kaynakta Kur’an dan; ama kimse sünnete uymak ve sevap kazanmak adına, çarşı pazar dolaşmaz.
Furkan 20. Ayet:
[EY MUHAMMED,] Biz senden önce de yiyip içen, çarşıda pazarda dolaşan [ölümlü] insanların dışında kimseyi elçi olarak göndermedik. [Böyle yaparak, ey insanlar,] kiminizi kiminiz için bir imtihan vesilesi kıldık [ki,] sabredecek misiniz, (bunu kendiniz de göresiniz; yoksa,) Allah zaten her şeyi olduğu gibi görmektedir!

Yüce Allah’ın kitabının paralelinde ki ilk kitaplar ne zaman ve kimler tarafından oluşturulmuştur:
Buhari: Bahara-Semerkant/Özbekistan; Mecusi bir dedenin torunu aslen Fars doğum: 810, ölüm: 869
Nebi Muhammed’in vefatı 632 yılındadır.
810-632=178 Nebi Muhammed’in ölümünden 178 yıl sonra Buhari doğmuştur. 22 yaşında hadis toplamaya başladığını varsayarsak 2 asır sonra hadis toplamaya başlamıştır. Ve Buhari Kutubu’l-Sitte’yi yazanların yaşça en büyüğüdür.
Diğerleri:
Müslim: Nişaburlu; İranlı aslen Fars… Kuşeyri diye bilinen Arap kabilesinin azadlı kölesi… Doğum: 821, ölüm: 875 
Nesai: İran/Horasanın Nesa kasabasından; aslen Fars doğum: 829, ölüm: 915
Ebu Davut: İran, Afganistan sınırının Sicistanlı; aslen Fars doğum: 817, ölüm: 889
İbn Mace: İran, Kazvin şehrinden, aslen Fars doğum: 824, Ölüm: 887
Tirmizi: Özbekistan’ın Tirmiz şehrinden aslen Fars doğum: 824, ölüm 892

Nebi Muhammed’in ölümünden 200-250 yıl sonra nebinin ağzına yakıştırılan iftiralar din olarak kabul edilmiştir. Bunun sebebini çok iyi anlayabilmek için Emeviler ve Abbasiler dönemini iyi bilmemiz gerekiyor. Günümüze kadar gelmiş olan paralel dine bilerek veya bilmeyerek biz gaz da mealcilerimizin bir bölümü tarafından verilmiştir. Kur’an’ın orijinalinde “Resule itaat Allah’a itaattir” (4/80) diye geçer. Mealcilerimiz “resul” (elçi) veya “nebi” gördükleri her yere peygamber kelimesini yapıştırmışlardır. “peygamber” kelimesi farsçadır. Bazıları “peygamber” kelimesinden rahatsız mı oluyorsun” diye soruyorlar. Neden rahatsız olacağım isterseniz “prophet” deyin. Bu da İngilizce karşılığıdır. Benim hiçbir rahatsızlığım yok; Fakat Yüce Allah’ımız bazı yerde nebi, bazı yerde resul (elçi) diye hitap etmişse, bunda bir hikmet vardır diye düşünmemiz gerekmez mi?  
Resul yerine ‘peygamber’ konulunca “peygambere itaat Allah’a itaattir.” olmuştur. Bu durumda çelişki olmayan Kur’an’da çelişki görmeye başlarsınız. Nebi Muhammed’in normal yaşantısında ki bütün yaptıklarının sizce tekrarının sevap olacağını sanırsınız. Nebi Muhammed yaşayan Kur’an’dır. Bu farklı bir şey… Sakalıyla, cübbesiyle ilgimiz olmamalı. Çünkü uzaktan Ebu Cehil’e de baksanız, nebimizle karıştırabilirsin. Günümüzde bizler nasıl benzer giyiniyorsak orada yaşayanların hepsi de benzer giyiniyordu. Misvakla bugün dişimizi temizlersek sadece nebiyi taklit etmiş oluruz. Ana tema uçar gider. İşaret eden parmağa bakmaktan ileri gidemeyiz. Diş ve ağız sağlığına önemi ikinci plana atmış oluruz. Bir hocamızdan duymuştum. Caminin ismini vermek istemedi. Bir caminin kapı girişine iple bağlı misvak takmışlar, camiye girenler aynı misvakı kullanıyorlarmış. Olacağı bu…

Muhammed hem nebidir, hem de resuldür. Vahyi alan Muhammed, nebi sıfatıyla alır. Bize resul sıfatıyla tebliğ eder. “Nebi” ünvanıdır. “Resül“(elçi) görevidir. Kur’an’a göre resule itaat şartı vardır.
Bu konuyla ilgili kapsamlı bilgi almak isteyen kardeşlerim, aşağıdaki adresten okuyabilirler.
https://aydinorhon.blogspot.com/2019/07/nebi-resul-kimdir.html

Vahiy dışı Nebi Muhammed’in yaşantısı da dinimizin parçası olduğuna inananlar, Allah’ın ayetlerine de iman ettiklerini söylerler. Gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar. Sevap kazanmak adına, çarşı pazar gezenler bunların dışında tutuyorum.
Muhammed in evine ziyaretçiler geliyordu.  Muhammed bu gelişleri çekinmesine, üzülmesine, rahatsız olmasına rağmen onayladı. O zaman bu da sünnettir. Hangi şartlarda gelirse gelsin; misafiri başlarının üzerinde tutmaları gerekir.
Ahzap 53. Ayet; Ey iman etmiş kimseler! Yemek için izin verilmeden, vakitli vakitsiz nebînin evlerine girmeyin; davet edilirseniz girin, yemeği yiyince dağılın. Orada bir sohbet ortamı da aramayın. Bu haliniz nebîyi üzüyor ama sizden çekiniyor. Allah gerçeği söylemekten çekinmez. Onun eşlerinden bir şey istediğinizde perde arkasından isteyin. Bu sizin gönülleriniz için de, onların gönülleri için de daha nezih olur. Allah'ın elçisini üzmeye ve onun arkasından eşlerini nikâhlamaya asla hakkınız yoktur. Böyle yapmanız Allah katında ağır bir kusur olur.

Yüce Allah bu tür ziyaretlerin yapılmamasını emrediyor. Eğer sünnet yaşanacaksa gelen misafirin tavır ve davranışı ne olursa olsun müdahale etmemeleri gerekir.

Hadis kitaplarında, Allah’a Nebi Muhammed’e ve arkadaşlarına ağza alınmayacak iftiralar attıklarını biliyoruz. Bu iftiralar dışında bazı rivayetler de vardır ki göz ardı edilir. Üzerine sünger çekilir. Acaba bu Kur’an’a ters düşmeyen hadislere neden göz yumarlar! 
Kur’an’ın dinin tek kaynağı olduğunu, vahyin dışına kesinlikle çıkılmayacağını belirten ayetleri nereye koyacağız. Bir sözün güzel ve Kur’an’a uyumlu olması, Nebi Muhammed tarafından söylendiği anlamına da gelmez. 
Kur’an içerisindeki sözlerin en güzeli varken, sonrada uydurulmuş sözlere mi itibar edilecek. 
Casiye 6. Ayet: 
Bunlar Allah’ın sana aktardığı tümüyle gerçekleri içeren ayetleridir. Allah’a ve ayetlerine güvenmedikten sonra artık hangi söze (Hadise)  güvenecekler?
 

Görüldüğü gibi Kur’an yukarda ki tarifi yalanlıyor. Kur’an’ın tavsiye etmediği sünnet, sünnet değildir. Allah’ın rızası olacak bir eylemi ancak Allah ister.

Bakınız Casiye 6. Ayette Yüce Allah "Kuran'dan sonra hangi söze/hadise iman ediyorlar?" diye soruyor.  
Şimdi cevap verelim: Siz kimin sözüne iman ediyor sunuz?

Hadis kitaplarında Allah’a, Nebi Muhammed’e sayısız iftiralar yapılıyor. fakat Kur’an’a ters düşmeyen,  hatta Kur’an’dan başka kaynak aranmamasını belirten rivayetler de var. Bu hadislere neden iman edilmez?

Bir kişi sayısız iftiralarla dolu hadis bataklığına başkalarını sürüklese, sürüklenen kişi iftirayı fark etmeyip buna inanırsa, her iki kişide bundan sorumludur. Birincisi başkalarını yanlış yönlendirdiği için; diğeri de incelemediği, düşünmediği, araştırmadığı ve aklını kullanmadığı için sorumludur. Bir hadisin (sözün) Kuran'a uygun olması, o sözün Nebi Muhammed tarafından söylendiği anlamına gelmez. Böyle sözler bile "zan" olma özelliği taşımaktadır.

Uyulmayan hadislerden birkaç örnek verelim:

 *"Allah'u Teala şu Kur'an'la (amil olan) kavimleri yükseltir. Ve onun izinden gitmeyenleri de alçaltır." buyurmuşlardır.
" (Müslim Riyazü's-Salihin 1000)

* “Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.”
(Ebu Davud k. etime 39/Tırmizi k. libas 6 ibni mace k.etime 60/ El-müracaat sayfa 20)

* Kuran'dan başka hidayet kaynağı arayan sapıtmıştır"
(Tirmizi 2906).


* Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.
(Tirmizi, K. İlm 11)"

* Din konusundaki ihtilaflarda size Kur’an yeterlidir.
[5424-Buhârî-Müslim-Nesâî] [4727-Muvatta-Müslim][5406-Buharî-Müslim]

* "Ömer, Nebi Muhammed'den, halkın doğru yoldan sapmamaları için kendisine bir şeyler söyleyip yazmasını istediğinde; Nebi Muhammed: 'Allah'ın Kitabı bize yeter' dedi"
(Buhari İtisam 26, İlim 39, Cenaiz 32, Merza 17, Müslim Cenaiz 23, Vasaya 22).

* “Size sadece Kuran’ı bırakıyorum; ona uyarsanız yolunuzu şaşırmazsınız”
(Müslim 15/19 Nu, 1218; İbnMace 25/84 Nu, 3074; Ebu Davud 11/56, Nu 1905)

* "Biz hadis yazarken Muhammed yanımıza geldi. "Yazdığınız şey nedir dedi." Senden işittiğimizl hadis" dedik. Nebi Muhammed: "Allah'ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz. Sizden evvelki milletler Allah'ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.
(Tirmizi, Es Sünen, K İlm 11, El hatip, Tadyik 33)

* "Nebi Muhammed, 'Benden Kur’an haricinde hiç bir şey yazmayınız. Kim benden bir şey yazdıysa onu imha etsin"        
(Müslim, Sahihi Müslim, Kitab-ı Zühd; Hanbel, Müsned, 3/12, 21, 33)

* “Zeyd b. Sabit’ten: Resulullah bizi hadislerini yazmaktan alıkoydu ve bizim yazdığımız hadisleri yok etti.
” (Sünen-i, Ebu Davud, İlim Kitabı, c.3, sayfa 319)
  

Bu rivayetler de kadının erkeğine kayıtsız ve şartsız itaati için uydurulmuştur. Kur’an’i hiçbir dayanağı yoktur. Güya kadın erkeğe yaptığı itaatle ibadet yapmış olacakmış.

* Çok lanet ediyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen, aklı ve dini eksik başka bir varlık görmedim. (Müslim, İman, 34/132; İbn Mace, Fiten 19/4003)

* Kadınların dinleri ve akılları eksiktir. (Buhari)

* Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz.
(Hafız Zehebi, Büyük Günahlar)

Kadınları erkeğin kölesi yapmaya çalışmışlardır; yetmemiş; kadınların çoğunu cehennemlik, dinen eksik ilan etmişler.
Devam edelim,

* Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.
(Buhari)

* Kocanın vücudu irin ile kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese, yine de kocasının hakkını ödemiş olmaz.
(İbni Hacer El Heytemi 2/121; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/239)

* Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz ve çok istiğfar ediniz. Çünkü ben, cehennem halkının çoğunun sizler olduğunu gördüm.
(Müslim, İman 34/132; İbn Mace, Fiten 19/4003)

* “Hangi kadın kocası kendisinden razı olarak ölürse mutlaka cennete girer.”
 (Tirmizi, Rada, 10; İbn Mâce, Nikah 4)
Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır.
(Müslim, Salat 265; Tirmizi Salat 235/338; Ebu Davud, Salat 110/720)

Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta.
(Ebu Davud, Tıb 24/3922; Müslim, Selam 34/115; Buhari, Nikâh 17/4805)

Kadınları zarar vermeyecek miktarda aç, aşırı gitmeyecek kadar da kıyafetsiz bırakınız. Çünkü kadınlar iyice doyar, güzelce giyinirlerse onlar için dışarı çıkıp gezmekten daha sevimli bir şey yoktur. Fakat onlar biraz aç, biraz da çıplak kalırlarsa onlar için evde oturmaktan hayırlı bir şey yoktur.
(İbnül Cevzi, Mevzuat; 2; Suyuti, Lealil Masnua 2/154; İbn Arrak, Tenzihüş Şeria 2)

Kadınlarınıza evlerinin kapısında oturmamaları için yeni elbise yaptırmayın çünkü elbiseleri güzel ve yeni olursa kalplerine dışarı çıkmak arzusu gelir.
(İmam Gazali, İmam Gazali, Kimyayı Saadet 178; İbn Ebi Şeybe, Musannaf 4)

Hucurat 13. Ayet:
Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.


Dışarı çıkması kesin gereken kadın ise kocasından izin aldıktan sonra dışarı çıkacak ve şu kurallara kesin uyacaktır:
1-  Sıkı sıkıya örtünüp kötü giysilere bürüne,
2-  Hiç çıkmamış gibi davrana,
3-  Başını öne eğip kimsenin yüzüne bakmaya,
4-  Kalabalığa karışmaya,
5-  Erkeklerin bulunduğu yerlere yanaşmaya,
6-  Herkesin dolaştığı sokaklardan uzak dura,
7-  İşini bir an önce bitirip evine döne.
(İmam Gazali, İhyayı Ulumuddin 2/290)

Kadının makbulü koyun cinsidir.
Bakın Gazali, kadının kaç çeşit olduğunu nasıl açıklıyor ve insanları nasıl bilgilendiriyor:

Kadının sıfatları şunlardır:
1- Giyim kuşam hevesinden maymun.
2- Fakir düşmeye razı olmadığından köpek.
3- Kocasına ve diğer insanlara kibrinden yılan.
4- Gece gündüz koğuculuk yaptığından akrep.
5- Evden eşya sattığından fare.
6- Erkeklere hile kurduğundan tilki.
7- Kocasına itaat ettiğinden dolayı koyundur.
(İmam Gazali, İhyayı Ulumuddin 2)

Tevbe 71. Ayet:
Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. 

Hanefilerden bazıları kadının sesinin de avret olduğu görüşündedirler.
(Fıkhus Siyre)

Ancak ve ancak mahremleriniz olan erkeklerle konuşacaksınız. (İbni Kesir 4/355)

Kadınlara danışmayın, onlara muhalefet edin. Kadınlara muhalefet edin, zira kadınlara muhalefet berekettir.
(Kadınlara Dîni Bilgiler; Suyuti, Lealil Masnua 2; İbn Arrak, Tenzihüş Şeria 2)

Kim ki karısına itaat ederse Allah onu yüzüstü cehenneme atar.
(İbn Arrak 2)

Başlarına bir kadını geçiren bir kavim asla iflah olmaz. 
(Hanbel, Müsned 5; Tirmizi, Fiten 75; Nesai, Kudat 8; Buhari, Fiten 18)

Nebi Muhammed bu sözü söylemiş olsaydı, Hz Ayşe Cemel savaşında komutan olmaz; Talha ve Zübeyr’ide başlarına getirmezlerdi. 
Ayrıca Neml Suresi 22. ve 44. ayetler arasında Sebe kavminden ve onlara hükmeden kraliçelerinden bahsedilir.

Kadınlara yazıyı öğretmeyin. Dikişi ve Nur Suresi’ni öğretin.
(İbnü’l Cevzi, Mevzuat 2)

Cinselliği sağlamak adına uydurulanlar:
Kişi kadınını yatağa davet eder de kadın kaçarak eşi sinirli bir şekilde gecelerse, melekler o kadına sabaha kadar lanet eder. (Buhari 9/36)

Bir hadiste şöyle denilir:
“Camiye gelirken kokulanan kadın, evine dönüp de cünüplükten ötürü boy abdesti alır gibi yıkanmadıkça, Allah katında onun namazı kabul olmaz.” (Avnül Mabül 11/230)

Nebi’mizin ağzına yakıştırılan bu iftiralar öyle bir işlenmiş ki, kadınlarımıza bunların yanlış olduğuna inandırmak mümkün değil. Anlatılanları Allah’ın hükmü olduğunu sanıyorlar.
Yüce Allah hitabında, genellikle “Ey İman edenler diyor.” Diyor. Kadın, erkek ayrımı yapmıyor. Aşağıdaki ayetle de bunu perçinliyor.
Okuyalım:
Ahzap 35. Ayet:
Gerçek şu ki, Allah'a teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar, kendilerini adamış bütün erkekler ve kadınlar, sözlerine sadık bütün erkekler ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren bütün erkekler ve kadınlar, (Allah'ın karşısında) güçsüzlüğünü anlayan bütün erkekler ve kadınlar, karşılıksız yardımda bulunan bütün erkekler ve kadınlar, nefislerini kontrol eden bütün erkekler ve kadınlar, iffetleri üzerine titreyen bütün erkekler ve kadınlar ve Allah'ı durmaksızın anan bütün erkekler ve kadınlar için, (evet,) bunlar(ın tümü) için Allah, mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.

Uydurulmuş hadislerin elle tutulur bir yanı yok.  Dinin gerçek ve tek sahibi Yüce Allah’ın hadislerine de inanmazsanız hangi hadise inanacak sınız?!

Yusuf 111. Ayet: 
Andolsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır. Kur'an, uydurulabilecek bir söz (hadis) değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi ayrı ayrı açıklayan ve inanan bir toplum için de bir yol gösterici ve bir rahmettir.

Tur 34. Ayet: Eğer doğru söyleyenler iseler, haydi onun gibi bir söz (hadis) getirsinler!

Vakıa 81. Ayet:
Şimdi böyle bir habere (Hadise) küçümseyerek mi bakıyorsunuz,

Lokman 6, 7. Ayet:
Ama insanlar arasında öyleleri var ki, bilgisi olmayanları Allah yolundan saptırmak ve onu gülünç duruma düşürmek için (yol gösterici mesajlar üzerinde) kelime oyunu yapmaya kalkışırlar: böylelerini alçaltıcı bir azap bekliyor. Böyle birine mesajlarımız aktarıldığında, sanki kulaklarında bir sağırlık varmış da onları hiç duymamış gibi, küstahça yüz çevirir: işte ona (öteki dünyada) acıklı azabı haber ver!

Zümer 23. Ayet: 
Allah, sözün (hadisin) en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri (vücutları) ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de (vücutları da) kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur'an Allah'ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.

Kalem 44. Ayet:
(Ey Nebi) Bu sözü (Hadis’i Kur'an'ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helâka yaklaştıracağız.

Yunus 38. Ayet:
(Buna rağmen) yine de,  [hakkı inkâra şartlanmış olanlar], “Onu [Muhammed] uydurdu!” diyorlar. [Onlara] de ki: “Eğer doğru sözlü kimselerdenseniz, o zaman, onunkilere eş değer bir sure getirin; hem [bu iş için] Allah'tan başka kimi yardıma çağırabilirseniz çağırın!”

Kehf 6. Ayet: 
Demek sen, bu söze (Hadise, Kur'an'a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin!

Zümer 23. Ayet:
Allah, bütün öğretilerin en güzelini, kendi içinde tutarlı, (gerçeğin) her türlü ifadesini çeşitli biçimlerde tekrarlayan bir ilahi kelam şeklinde indirir; (bir ilahi kelam ki) Rablerinden korkanların ondan tüyleri ürperir; (fakat) sonunda Allah'ı(n rahmetini) hatırlayınca kalpleri ve tenleri yumuşar, sakinleşir. İşte Allah'ın rehberliği böyledir: (Doğruya yönelmek) isteyeni bu şekilde doğru yola eriştirir; Allah'ın saptırdığı (kişi) ise, hiçbir yol gösterici bulamaz.

Araf 185. Ayet:
Onlar göklerdeki ve yerdeki sınırsız hükümranlık ve nizama , Allah'ın yarattığı her şeye, ecellerinin yaklaşmış olabileceğine hiç bakmadılar mı? Peki, bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?

Murselat 50. Ayet:
Onlar artık ondan (Kur'an'dan) sonra hangi söze (hadise) inanacaklar?

Nisa 87. Ayet: 
Allah-ki O'ndan başka ilah yoktur- (geleceği) hakkında hiçbir şüphe olmayan Kıyamet Günü sizi bir araya toplayacaktır. Kimin sözü/hadisi Allahın sözünden daha doğru olabilir?

Araf 185. Ayet:
 Onlar, göklerin ve yerin 'bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete' (melekût) Allah'ın yarattığı şeylere ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi söze (hadise) inanacaklar?

Yüce Allah kitabında Kur’an’ın dinin tek kaynağı olduğunu defalarca beyan ediyor.  Vahyin dışına hiçbir şekilde çıkılmayacağına dair ayetleriyle de destekliyor.

Yüce Allah, Fetih Suresi 29. Ayette, Tevrat’tan ve İncil’den bahsederken; güzel öğütler, güzel sözler, hikmetli sözler gönderdiğini açıklıyor. Ekleme yapacaklar buyursun buradan alsınlar. Almazlar… Neden? Tahrifat var. Evet var. Onlar kitaplarında tahrifat yapmışlar. Siz Kur’an’a paralel kitaplarla tahrifat yapmıyor musunuz? Kur’an içi tahrifat veya Kur’an dışı tahrifat; ne fark eder. Yüce Allah’ın kitabını ötekileştirmiyor musunuz? Burada önemli olan hangi kitaba kayıtsız şartsız iman ettiğinizdir. 
Kuran'ı anlama noktasında referans alınacak en son kitaplar; Allah'a ve elçilerine iftiralarla dolu hadis kitaplarıdır!

Gerçek şu ki, Allah'a teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar, kendilerini adamış bütün erkekler ve kadınlar, sözlerine sadık bütün erkekler ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren bütün erkekler ve kadınlar, (Allah'ın karşısında) güçsüzlüğünü anlayan bütün erkekler ve kadınlar, karşılıksız yardımda bulunan bütün erkekler ve kadınlar, nefislerini kontrol eden bütün erkekler ve kadınlar, iffetleri üzerine titreyen bütün erkekler ve kadınlar ve Allah'ı durmaksızın anan bütün erkekler ve kadınlar için, (evet,) bunlar(ın tümü) için Allah, mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

Başkalarına hadis inkârcısı diyen kişiler; kendileri hadis inkârcısı olduğunu da bilmezler. İşine gelen ayeti veya hadisi alırlar; İstemediklerini bırakırlar. Böyle bir din olmaz. Allah'a ve resulüne iman esastır. Önce Allah’a ve kitabına iman şarttır. Kur'an'a iman ettikten sonra zaten Kur'an sizi yarı yolda bırakmayacaktır.

Kime de sorsanız Kur'an'a iman ettiğini söyler. Bir ayet alıp sorarsınız. “Bu ayeti hayatınıza taşıdınız mı?”  Çoğunluk: "Ama, fakat, lakin" kelimesiyle başlar. Kusura bakmayın bu kelimeleri kullananlar Allah'ın kitabına iman etmiş olamazlar.

Nebi’nin, Allah'tan bağımsız hüküm koyma yetkisi yoktur. Böyle bir şey yapmaz, yapamaz da… Eğer yapmaya kalkarsa Hakka 44-46 Ayetlerin muhatabı olmuş olur.
Kehf 26. Ayet:
De ki: "Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek O'na aittir. O, ne güzel görür; O, ne güzel işitir! Onların, O'ndan başka hiçbir dostu da yoktur. O, hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez."

Nebi Muhammed ne vahiy edilmişse ancak ona uyar. Mücadele suresinin ilk ayetlerinde bir kadın kocasıyla ilgili “kocam bana zihar yaptı” diye şikâyette bulunuyor. O konuyla ilgili vahiy inmemesi nedeniyle kadın Nebi Muhammed’den aradığı cevabı alamıyor. Allah’a Nebi Muhammed’i şikâyette bulunuyor. Akabinde vahiy iniyor.
Nebi, kendisi hüküm koyamaz. Hüküm Allah’ındır. Aksi halde öldürülecekti.
Hakka 44-46. Ayet:
Eğer (Resul) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.

Nebi, ancak Kur'an'la uyarır. 
Enbiya 45. Ayet:
De ki: "Ben sizi ancak vahy ile uyarıyorum." Ama sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmezler.

Nebi Muhammed mücadelesini Kur’an’la yapmıştır.
Furkan 52. Ayet:
Öyle ise kâfirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur'an'la büyük bir mücadele ver.

Nebi Muhammed hükmü Kur’an’la verir.
Nisa 105. Ayet:
(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab'ı (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.

Nebi Muhammed Kur’an’la öğüt verdi
Kaf 45. Ayet:
Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O hâlde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur'an ile öğüt ver.


 10000’lerce kişinin karşısında yapılan veda hutbesinde bile farklılıklar mevcuttur. Kalanı siz düşünün. Eğer biz Nebi Muhammed’i iyi tanır. Kur’an’ı iyi anlarsak. O’nun neyin söyleyip söylemeyeceğini de biliriz. Ona göre hareket eder, dini onun gibi yaşamaya, onun gibi bir insan olmaya gayret ederiz. Sünnet, Nebi Muhammed’in Kur'an'ı anlayarak hayata taşımasıdır. Bizler de Kur'an'ı hayata taşıyabildiğimiz ölçüde nebiye de uymuş oluruz. Kur'an'a itaat ettiğimiz ölçüde resule de itaat etmiş oluruz.

Nahl 44. Ayet:
 (Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye.
Bu ayetten de anlaşılıyor ki, Nebi Muhammed’in insanlara dini açıklamak için başvuracağı “açıklayıcı” da Kur’an’dır. Öyleyse sünnetin esası da Kur’an’dadır. Bir sünnetin gerçek olup olmadığını Kur’an’la karşılaştırmak suretiyle anlarız. Kur’an onaylıyor mu, onaylamıyor mu? Çok yazık ki bu uygulama tersten yapılıyor. Kur’an rivayetlerle karşılaştırılıyor. Rivayetler Kur’an’a onay verirse; ayetler geçerli, aksi halde yok hükmündedir. Böyle bir din anlayışı olabilir mi? Rivayetlerin kontrol merci Kur’an’dır.
Haşa nebinin hadisi (sözü) Allah’ın hadisini (sözünü) mesh ediyor. İnanılır gibi değil…

Bu gün İslam dininin tek kaynağı Kur’an’ı Kerim’dir. Sünnetin esası Kur’an’dır. Sevgili Muhammed’de vahye göre yaşamış ve insanları onunla uyarmıştır. Bize Kur’an’dan sorulacaktır. Allah’ın sözünü bırakıp başka söze itibar etmek şirktir.
Rabbimden cümlemizi Kur'an'a gerçek anlamda iman eden, onu hayatına taşıyanlardan eylemesini dilerim.

Doğrularım Allah’ın, yanlışlarım bana aittir.                                              Aydın ORHON





 



 

NEBİ MUHAMMED'E İFTİRALAR...

Öncelikle tevhit üzerine yaşamalıyız. Allah dışı bütün ilahlardan arınmalıyız. Fakat çoğunluk ilahsız Allah’a imanı kabul etmez. Mekkeli müşriklerde bu böyleydi. Günümüzde de aynen devam ediyor. Fakat bu kişiler maalesef şirke girdiklerinin farkında değildirler.
En’am 22-23. Ayet:
Onları tümüyle (mahşere) toplayıp da Allah'a ortak koşanlara, "Nerede, ilâh olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız?" diyeceğimiz günü hatırla. Sonunda onların manevraları, "Rabbimiz Allah'a andolsun ki biz (O'na) ortak koşanlar değildik" demelerinden başka bir şey olmayacaktır.

Yüce Allah şirk dışında ki günahları affedebilir; fakat şirkle ahrete gidenin sonu hüsran olacaktır.
Zümer 65. Ayet:
Andolsun, sana ve senden önceki nebilere şöyle vahyedildi: "Eğer Allah'a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun."

Bir kişi eğer ben “Allah’a ve kitabı Kur’an’a iman ediyorum” derse o kişi hemen ötekileştirilir. O kişi çoğunun nazarında Kur’an sapığıdır. Allah’ıma şükürler olsun ki onun bunun sapığı olmadım.
Bunu söyleyen kişiler dinlerini vahye göre yaşamazlar. Parçalara bölünmüşler, (3/103) Sanki Allah’a dinlerini öğretiyormuş gibi her grup dinini farklı yaşar. (49/16) Allah’ın helal koyduklarını haram kılarlar. (5/87)

“Ey Muhammed! Sana ve sana uyan müminlere”, (8/64) “Gerçek bir dost olarak, bir yardımcı olarak”, (17/45) “hesap sorucu olarak”, (4/6) “koruyucu olarak”, (17/65) “kullarının günahlarını gören olarak”, (17/17) “bilen olarak”, (4/70) “vekil olarak”, (17/132) “şahit olarak”, (17/79) “hidayet verici ve yardımcı olarak”,   25/31 “Allah kuluna kafi değil mi, yetmiyor mu?” (39/36) “De ki: Allah bana yeter. O’ndan başka ilah yoktur. Ben sadece O’na güvenip dayanırım.” (39/38)

Allah’ın bize yettiğinin onayı; başka kişi veya gruplara bağımlı olmamaktan geçer. Allah’ın Kur’an’ı dışında birilerinin söylediklerine tabi olursak o bizim ilahımız olur. Tabi ki, kendilerini din konusunda ilim sahibi yapmış kişilere soracağız. Fakat onlardan aldığımız bilgilerle Kur’an bütünlüğünde düşüneceğiz,(2/219) aklımızı kullanacağız (10/199) yine karar merci şahsımız olacaktır.

Yukarıdaki bir kelimenin altını tekrar çizmek istiyorum. Sorulacak olan bir kişi değil, kişilerdir. Yani araştırma yapmamız gerekmektedir.

Kur’an’a iman eden kişilere bir de “Nebi Muhammed’i yok sayıyorlar” demezler mi? Bunu söyleyenlerin Kur’an’dan bihaber oldukları kesin. Acaba nebi Muhammed’e iftira ettiklerini bilmiyorlar mı? Şunu da bilmeliler ki; eğer Nebi Muhammed olmasaydı Kur’an da olmazdı.

Ayrıca Kur’an’da “Resule itaat Allah’a itaattir.”(4/80) ayeti geçer. Bunu da meallerciler resul (elçi) yerine genellikle peygamber diye çevirmişler. Hâlbuki “peygamber” kelimesi Farsçadır. Ondan sonra da Nebi Muhammed’in yediğinden, içtiğinden tutun; yatış kalkış şekli, sevdikleri sevmedikleri, giydikleri giymedikleri, saçı, sakalı vb. aklınıza ne geliyorsa bire bir yapmaya çalışmışlardır. Nebi Muhammed’i tabii ki örnek alacağız. Nasıl örnek açacağız? Önce bakış açımızı değiştireceğiz. Arapların örf ve geleneklerini dine çevirmeyeceğiz. Giysileri, saçı, sakalı, örf ve geleneği düşündüğümüzde Ebu Cehil ’de benzer yaşıyordu.

Nebi Muhammed’in eşlerine karşı davranışını, Öksüze yetime nasıl kol kanat gerdiğini, Zalimin zulmüne maruz kalan kişiyi korumasını, yolda kalmışa nasıl yardım etmesini, Adil oluşunu, Dürüst oluşunu, ahlaklı oluşunu, tatlı dilli güler yüzlü oluşunu, yalan söylememesini vb. şeyleri örnek almalıyız. Yoksa diş fırçası yerine misvak kullanmak örneklik değildir. 

Yukarıda Resul/peygamber konusundan bahsettim. Nebi, resul kavramına girmek istemiyorum. İsteyen arkadaşlar aşağıdaki adresten okuyabilirler.
https://aydinorhon.blogspot.com/2019/07/nebi-resul-kimdir.html

Kesinlikle Kur’an’ı yaşam rehberi olarak alan hiçbir kimse Nebi Muhammed’i yok saymaz. Sayamaz da; Çünkü Kur’an buna izin vermez. Kur’an Nebi Muhammed’in ilahlaştırılmasına da izin vermez. İlahlaştırılmıyor mu?

Camilerimize göz atalım. Tam karşımızda bir tarafta “Allah” yazarken hemen yanında                “Muhammed” yazısıyla karşılaşırsınız.

sohbet anında “Allah” adı geçtiğinde cemaat sus pus; “Muhammed” adı geçtiğinde bir uğultu başlar.

 “şefaat ya resulullah” deyip ölmüş beşerden medet umulur. Hem de şah damarımızdan bize daha yakın olan Yaratan, Allah varken, (50/16) Nebi Muhammed’den istedir. Hem de her gün defalarca “İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn.” Denilmesine rağmen. Diyoruz ama anlamını bilmiyoruz ki… “(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (1/5) Ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmamamız gerekiyor. (4/43) Farkında mısınız her taraftan yanlış içindeyiz.

Uzatmak istemiyorum. Bu satırları karalamaya çalışan benim bile dilim alışmış. Zaman zaman duamın sonunda “ya Rab’bim ya resulullah” dediğim oluyor. Sonra tevbe ediyorum. Bu söylemin de şirk olduğu çoğu bilmez.
Cin 18. Ayet:
Şüphesiz, mescitler yalnız Allah'ındır. Allah ile beraber hiçbir kimseye yalvarmayın
.

 SEVGİLİ NEBİ MUHAMMED’E YAPILMIŞ BAZI İFTİRALARA BEREBER GÖZ ATALIM:

Nebi Muhammed, “Ben gaybı bilmem” der; Fakat bildiğine dair bir sürü rivayet düzenlerler.
Hud 31. Ayet:
Size ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zâlimlerden olurum.

Nebi Muhammed “Kendime gelecek bir zararı, gidermeye gücüm yetmez” derken, “yetiş ya Resulullah” diyerek, ondan medet beklerler.
Yunus 49. Ayet:
De ki: "Allah dilemedikçe, ben kendime bile ne bir zarar, ne de fayda verme gücüne sahibim. Her milletin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler." “Sana indirileni (Kur’an’ı) tebliğ et. Etmediğin takdirde görevini yapmamış olursun.”


Yüce Allah’tan böyle bir emir olmasına rağmen; Kur’an paralelinde oluşturulan binlerce kitaplara iman ederler.
Enbiya 45. Ayet:
De ki: "Ben yalnızca vahye dayanarak sizi uyarıyorum!" Ne var ki, (kalbi) sağır olan kimseler bu çağrıyı işitmeyecek(ler)dir, defalarca uyarılsalar da.

Kur’an “Yerlerin ve göklerin nuru Allah'tır.” derken, Nebi Muhammed’e arşın nuru derler.
Nur 35. Ayet:
Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, her şeyi bilendir.

Nebi Muhammed, İnsanları Allah’ın hadislerine imana çağırdı. O’na yüz çevirdiler.
Casiye 6. Ayet:
İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Onları sana gerçek olarak okuyoruz. Artık Allah'tan ve O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?

Nebi Muhammed “Bana ve size ne yapılacak bilmem” demesine rağmen onu kurtarıcı, şefaatçi edindiler.
Ahkaf 9 Ayet:
De ki: "Ben türedi bir peygamber değilim.  Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."

“Ben de sizin gibi bir beşerim” demesine rağmen, O'nu Allah'a ortak ettiler.
Fussilet 6. Ayet:
De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Fakat bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık O'na yönelin ve O'ndan bağışlanma dileyin. Allah'a ortak koşanların vay hâline!"

“Ben yalnız uyarıcı ve müjdeciyim” dedi. O'na ilâhî misyonlar yüklerler.
Hud 2. Ayet:
Öyle ki, Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O'nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;

Nebi Muhammed, “Dinimi Kur'an'dan öğrendim.” dedi; birileri de çıktı Kur'an’ı din edinenler sapıktır. Dedi.
Sebe 50. Ayet:
De ki: "Ben eğer sapmışsam, ancak kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer hidayete ermişsem, bu da Rabbimin bana vahyettiği sayesindedir. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, kuluna çok yakındır."

Yüce Allah,“Resulleri birbirinden ayırmayın.” diye buyurdu. Muhammed’e yaratılmışların efendisi, en hayırlısı dediler.
Nisa 152. Ayet:
Allah'a ve resüllerine iman edenler ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, işte onlara Allah mükâfatlarını verecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Nebi Muhammed, davetini yalnız Allah’a yaparken, Kimileri de cemaatine, tarikatine davet etti. Sonra da birisi diğerini ötekileştirdi.

Yusuf 108. Ayet:
De ki: "İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah'a çağırırız. Allah'ın şanı yücedir. Ben, Allah'a ortak koşanlardan değilim."

Nebi Muhammed, “İlâhî kudret delilleri Allah katındadır, Ben aciz bir beşerden başka bir şey değilim” dedi; buna rağmen ısrarla O'nu göğe yükselttiler.
İsra 93 Ayet:
Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız. De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?"

Nebi Muhammed “Ben sadece bir elçiyim” derken, Âlem onun için yaratıldı, dediler.
Maide 99. Ayet:
Elçilerin üzerine düşen ancak tebliğdir. Allah, sizin açıkladığınızı da, gizlediğinizi de bilir.

O, yalnız “Allah’a kul olun” dedi. “Nebi Muhammed’e veya falancaya kul olmadan Allah'a kul olunmaz, yoksa trafoyu yakarsın” dediler.

Al-i İmran 79. Ayet:
Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitabı, hükmü ve peygamberliği verdikten, sonra insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin" deme (hakkı ve yetki)si yoktur. Fakat o, "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitaba göre Rabbaniler olunuz" (deme görevindedir.)

Nebi Muhammed “Allah'a yalan isnat etmeyin, Allah hakkında bilmediğinizi söylemeyin” dedi, O’na Allah’ın habibi (sevgilisi) dediler.
Bakara 169. Ayet:
Sizi yalnız kötülük işlemeye, iğrenç ve çirkin işler yapmaya ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyleri Allah'a isnat etmeye çağırır.

Nebi Muhammed, “Bana salat edin (yardımcı, destek olun)” dedi. Allahummesalli (Allah'ım sen destekle) diyerek Allah'a havale ettiler.
Ahzab 56 Ayet:
Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o nebiler'e destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.

Devam etsem sıkılır, okumayı bile bırakabilirsiniz. Fakat onlar iftira atmayı bırakmıyorlar. İnsan sevdiğine iftira atar mı? Seven önce aklını başına alır; sonra da resulün uyarılarını hayatına taşır.
Furkan 30. Ayet:
Ve (o gün) Rasul: "Ey Rabbim!" diyecek, "Kavmimden (bazıları) bu Kuran'ı gözden çıkarılacak bir şey olarak gördü!"

Özetleyerek bitirelim inşallah:
Hz Muhammed insanlar arasında ki uçurumu yok etmeye çalışmıştır. Herkesin mutlu olabilmesi için elinden geleni yapmıştır. Tüm canlıları korumuş ve kollamıştır. Hiç sapkın batıl şeylere yaklaşmamış, yanından dahi geçmemiştir. Hiç sema yaparak dönmemiştir. Kafasını, vücudunu sallayıp ayin yapmamıştır. Rabıta yapmamıştır. Ben gaybı bilirim dememiştir; tam tersi gaybı bilmem demiştir. (6/50) “Allah’a nazım geçer, ümmetim girmeden cennete girmem.” Dememiştir;  Ben de bana da size de ne olacağını bilemem.” Demiştir. (46/9) “Ümmetim benden yardım istesin, nerde olursa gelirim.” Dememiştir. Çekici bir kadın gördüğünde hemen eşlerinden birisine koşmamıştır; Çünkü O’nun çok büyük bir ahlakı vardı. (68/4)
Mazlumu fakiri, fukarayı, yetimi, öksüzü korumuş kollamıştır. Zalime, kafire ve tüm kötülüklere karşı cihat yapmıştır. O hiç kimseyi kendine çağırmadı; Allah’a çağırdı. Her türlü şirkten korunması için öğüt verdi. Onun için ahlak ve adalet hep ön plandaydı.

Bunları anlayabilmenin yolu Kur’an’a imandan geçer. Kuru imanın kimseye faydası yoktur. Eğer Kur’an’a güveniyorsak anladığımız kilde okuyup hayata taşımalıyız.

Yüce Allah kitabında “resule itaat Allah’a itaattir” diye buyuruyor. (4/80) Eğer Allah’ın nebilerini doğru bir şekilde tanımak istiyorsak hurafelere kulaklarınızı tıkayıp Kur’an’a yönelmeliyiz.
Doğrularım Allah’a yanlışlarım bana aittir.                                         Aydın ORHON     

KISACIK DÜNYA HAYATINDAN, SONSUZ CENNETE...

Kur’an Allah tarafından hayatımıza taşımamız için gönderilmiş  6236 adet mesajdır. Bu mesajlar çok önemli olup, büyük bir çağrıdır. Yüce Allah tek dini İslam’a çağırır. Kur’an’ı anlamadan okumak, ona yaklaşmamak yani ondan uzak durmaktır. 38/67 

Yatan, uyuyan, sıkılıp içine kapanan Nebi Muhammed’e gecenin başlangıcında, ilk döneminde veya gece yarısından önceki vakitte, kalkmasını uyumamasını emrediliyor. Kendisine fazladan bir zaman ayırmasını Kur’an’ı tane tane  düşünerek anlayarak okuması, öğrenmesi emrediliyor. Sonra da düzgün tertip ile, kusursuz bir biçimde hakkını vererek açıklaması buyruluyor. (73/1-4)
Kendilerine Tevrat verilenler de anlayarak okumamışlardır. Dolayısıyla Allah’ın buyruklarını da yerine getirmemişlerdir. Yani gerekli olan yükü taşımamışlardır. Kitabın içindeki yükümlü olduklarını bilmeyen bu toplum Allah tarafından kitap taşıyan eşeklerin durumuna benzetilir. Allah’ın ayetlerinin gerçekteki anlamını bilmeden emre itaatsizlik ne kadar kötüdür. Yüce Allah bu şekilde zulme sapmış bir toplumun, doğru yola ulaşmasını gerçekleştirmez. (62/5)

Çünkü bu kişiler, Dünya yaşantılarında kendilerine öğüt veren vahy kitabını ziktermekten, anlamaktan, düşünüp hayata taşımaktan bihaberdirler. Bildirilene göre değil, bildiklerine göre yaşarlar. Öyle ki, bir şeyden ürküp sağa sola kaçışan eşekler gibi; sanki bir aslan onları kovalıyormuş gibi kaçmışlardır. (74/49-51)

Bana göre Kur’an’ı anladığı dilde okuduğunda ki korkunun sebebi: “Ben okursam çoğunu anlayamayacağım. Yanlış anlayıp günah işleyeceğim” düşüncesidir. Bu korkuyla kur’an’a yaklaşılmaz ve okunmaz. Anlamadığı dilde okumaya yönelir insanlar… Buna sebep olanlar da kendilerine “din alimi” sıfatını vermiş bazı kişilerdir. “Kur’an’ı anlayamazsınız, bize soracaksınız”, “Buhari, Müslim çökerse İslam çöker.”, “Konuyla ilgili 500 tane ayette getirseniz sünnet onu desteklemeli” v.b gibi söylemde bulunanlardır. Yüce Allah’ın ayetlerini haşa ötekileştiriyorlar.

Halbuki Yüce Rab’bim:
Kur’an’da hiçbir eksik yoktur. (6/38) Kur’an’da her örnek vardır. (39/27) Allah kelime sıkıntısı çekmez. (18/109) Yüce Allah kelime sıkıntısı çekmez. (18/109) Kur’an beyan-açıklama Allah’a aittir. (75/19) Hüküm koyucu, yalnız Yüce Allah’tır. (12/40) Sadece Kur’an ile hesaba çekileceğiz. (43/44) Yüce Allah “bize Kur’an yeter!” Demiştir. (29/51) Kur’an’dan başka bir hadise iman edilmez. (45/6) Kur’an her şeyi açıklayıcı ve yol göstericidir. (16/89)  Hakim ve Habir olan Yüce Allah tarafından detaylandırılmıştır. (11/1)  Demiştir.

 Nebi Adem’den Dünya hayatının bitiş gününde kadar yaşamış bütün insanların yaşantısı bir gün sona erecektir.  Ahret hayatına geçtiğimizde, cehennemde azap çekmekte olanlara Yüce Allah “Dünya’da kaç yıl yaşadınız” diye soracak. Onlar da “Bir gün veya daha az kaldık” diyecekler. Allah da: “Gerçekten çok kısa süre kaldınız. Keşke Dünya’da iken bunun idrakinde olabilseydiniz.” Diyecektir.  (23/112-114)

 Bu kadar kısa bir zaman içerisinde Dünya’ya imtihan için geldik. Soruların cevabının Kur’an’da olduğunu da biliyorsak neyi bekliyoruz. (43/44) Allah’ın ipine bir an önce sımsıkı sarılmalım. Birbirimizden kopmadan, parçalara ayrılmadan tek ilahlı ve tek kitaplı İslam dinine sarılalım. Bu konuda anlaşmazlıklara saplanıp gruplara bölünmeyelim. Allah’ın bize yaptığı iyilikleri aklımızdan çıkartmayalım. Geçmişte, Yüce Allah aşiret, kabile kavgalarıyla birbirlerinin can düşmanı olan kişilerin kalplerini yumuşatmıştı. Yumuşatmıştı da kardeş olmuşlardı. Ateş çukurundaymış gibi tam bir huzursuzluk içindeydiler. Onları doğruya yönelterek kurtarmıştı. Yüce Allah dosdoğru yoldan çıkmamamız için bizi sürekli ayetleriyle uyarıyor. Açıkca anlayabilmemiz adına kolay bir şekilde bildiriyor. (3/103)

 Rab’bimize karşı sorumlu davranmalıyız. Çünkü kıyamet günü oluşacak sarsıntı, herşeyin alt üst oluşu, değişim çok korkunç olacaktır. Bu oluşumun şiddeti o kadar fazla olacak ki; çocuğunu emziren her anne çocuğunu unutacak. Her hamile kadın da çocuğunu düşürecektir. İnsanlar sarhoş olmadıkları halde, sarhoş gibi olacaklardır. Çünkü Allah’ın azabı çok büyük olacaktır. (10/1, 2)

Yeryüzü o son müthiş sarsıntıyla sarsıldığında, o güne kadar gizlediği ölülerin beden kalıntıları dahil, her şeyi açığa vuracaktır. İnsanlar korku ve şaşkınlıkla “yeryüzünde ne oluyor” diyecektir. İşte o gün yeryüzü bütün haberleri ortaya dökecektir. Bildikleriyle şahitlik edecektir. (99/1, 3)

 Hesap vaktini, son saat'i gözümüzün önüne getirelim. Sur'unun bir tek üflemeyle meydana geldiği o an; yeryüzünün ve dağların bir tek darbe ile yerlerinden sökülüp parçalanacaklar. (69/13, 14)

Bu hesap günü, göğün erimiş madene benzeyeceği gündür. Dağlar da atılmış rengârenk yün gibi olacaktır. (70/8, 9) Yıldızlar söndüğünde, gök parçalanacak, ve dağlar toz gibi ufalanacak. (77/8-10)

Güneş, karanlığa gömülecek ve yıldızlar ışıklarını yitireceklerdir. Dağlar kaybolup gittiğinde,
en değer verdiğimiz varlıkları, artık gözümüz görmez olacaktır. Aklımıza bile gelmeyecektir. Denizler kaynayacak, bütün insanlar yaptıklarıyla eşleştirilecek. Haksız yere masum kişilerin canına kıyanlara, hangi suçtan dolayı cana kıydığı sorulacak. insanların yapıp ettiklerinin dosyaları açılacak. Gökyüzü açılıp ortaya serildiğinde, cehennemin yakıcı ateşi parlayacak. Cennet gözler önüne getirilecek,
İşte o zaman her insan hazırladığını, ortaya ne koyduğunu anlayacaktır. (81/1-14)

Gökyüzü parçalanıp yarılacak, Yıldızlar dökülüp her biri bir tarafa saçılacak. Denizler kabarıp taşacak. Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarılacaktır. Her insan, sonunda ilerisi için ne hazırladığını ve bu Dünya’da ne bıraktığını anlayacaktır. Yüce Allah soracak: “Ey insan! Nedir seni lütuf sahibi Rabbinden uzaklaştıran.” (82/1-6)  İşte bu sorunun cevabını şimdiden düşünmeliyiz.
gün herkes kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçmak isteyecektir. O gün her birinin durumu kendisi için yeterli bir endişe kaynağı olacaktır.
Bazı yüzler, mutlulukla parıldayacak, tebessümlü ve sevinç içindedir. Diğer yanda yüzler de var ki üzerleri tozludur; o tozu da bir karanlık sarar. Yüzler de toz toprakla kapanacak, İşte onlar kâfirler, Hak'tan sapanlardır. (80/34-42)
Son an gelip çattığında; Herkesin ne olduğu (mümin/kafir) ortaya çıkacaktı. (30/14)
Allah'tan korkup küfür ve nifaktan, azgınlık ve sapıklıktan sakınanlar hariç, O gün yakın dostlar birbirlerine düşman olacaklardır. (43/67) O gün hiçbir insanın başka birine zerre fayda sağlayamayacağı bir Gündür. Çünkü açık seçik görülecektir ki hakimiyet yalnız Allah'a aittir. (82/19) O gün hiçbir insanın ötekine en ufak bir yararının dokunmayacaktır. Hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyecek. Kimseden fidye alınmayacaktır. Hiç kimseden yardım görülmeyecektir. Mutlaka o günün en kısa zamanda, gelip çatacağının bilinciyle yaşamalıyız. (2/48) Sonunda oraya gittiğimiz de kulaklarımız, gözlerimiz ve derilerimiz bizlere karşı tanıklık yapacaklar. Bizlerin yeryüzünde iyi veya kötü yaptıklarımızı anlatacaklar. (41/20) O Gün her insan kazandığının karşılığını görecek. O Gün hiçbir haksızlık yapılmaz. İnanıyoruz ki şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir!  (40/17) Dünya’da, kim bir kötülük yapmışsa sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılacaktır; kim de, ister erkek ister kadın olsun, iman edip doğru ve yararlı işler yapmışsa cennete girecektir. Orada kendisine hesapsız nimetler verilecektir! (40/40) O zaman, iyiliklerinin tartısı ağır basan kendisini mutlu bir hayat içinde bulacak; tartısı hafif gelen ise bir uçurumun girdabına sürüklenecektir. (101/6-9) Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse, o kolay bir hesap ile sorguya çekilecektir. Ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüş olacaktır. Kimin de kitabı arkasından verildiğinde, tamamiyle yok olmak için yalvaracaktır; ama yine de yakıcı ateşe atılacaktır. (84/7-12)  Ve o gün "Şimdi kendi kitabını (sicilini) oku denecek." çünkü o gün, bugün bilmediğimiz, hatırlayamadığımız günahlar bile gözünün önünden film şeridi gibi geçecek. Herkes kendi hesabını bilir durumda olacak. (17/14)

Hakikati inkara şartlanmış olanlar, bölük bölük cehenneme sürüleceklerdir; oraya vardıklarında kapılar açılacak ve muhafızlar onlara, "Aranızdan, size Rabbinizden mesajlar getiren ve sizi bu hesap günü'ne karşı uyaran elçiler gelmedi mi?" diye soracaklar. Onlar, "Elbette geldiler!" diye cevap verecekler. Ama hakikati inkar edenler için azap hükmü çoktan verilmiş olacaktır. Ve onlara: "Artık oturup kalacağınız cehennemin kapılarından girin içeri!" denilecektir.

Büyüklük taslayanlar için ne dehşetli bir mekandır orası! Rablerine karşı sorumluluk bilinci duyanlar da bölük bölük cennete gönderileceklerdir. Oraya vardıklarında kapılarının ardına kadar açık olduğunu görecekler. Muhafızlar onlara, "Selam size! Hoş geldiniz! İşte buyrun, içinde temelli kalacağınız bu cennete girin!" diyecekler. Onlar da: "Bize verdiği sözü yerine getiren ve bu esenlik alanını yaptıklarımızın karşılığı olarak bize bağışlayan, böylece cennette dilediğimiz şekilde yerleşmemizi sağlayan Allah'a hamdolsun!" diyeceklerdir. Allah yolunda çaba sarf edenlerin mükafatı ne yüce, ne üstün olacaktır.  (39/71-74)

Bütün bunlar Nebi Muhammed’e vahyedilen bilinmedik haberlerdendir. Bu bildirilenleri ne Nebimiz ne de soydaşları bundan önce bu haliyle ve tam olarak bilmiyorlardı. Nebi Muhammed uyarılıyor: Öyleyse, sen de artık Nuh gibi sabırlı ol. Çünkü, unutma ki, gelecek, mutlaka, Allah'a karşı sorumluluk bilincine sahip olanlardan yana olacaktır! (11/47)

Gördüğümüz gibi ahiret hayatı için iyi veya kötü vardır. Kötüden sıyrılabilmek için ilk yapacağımız şey şirke bulaşmamaktır. Tevhit üzerine yaşamaktır. Tevhit reddetmekle başlar. “ilah yoktur” Önce ilahlarımızdan arınmalıyız. İlah nedir önce ona bir bakalım:
 İlâh kelimesinin sözlükte “tapınmak, kulluk etmek” anlamına gelen ulûhet (ilâhet, ulûhiyyet), “hayret etmek, gönülden bağlanıp sığınmak” mânalarındaki veleh (eleh) veya “gizli olup duyu idrakinin üstünde bulunmak” anlamındaki leyh kökünden türemiş olabileceği kabul edilir. Buna göre ilâh “tapınılan, yüceliği karşısında hayrete düşülen, gönülden bağlanılıp sığınılan, duyularla idrak edilemeyen varlık” demektir.
Kimdir bu ilahlar? Genellikle insanlar, kendi elleriyle yapılmış putlara tapanların ilah edindiğini şirke girdiğini düşünürler. Onlar bile yaptıkları putları sembol olarak kullanırlardı. Bizi daha iyi Allah’a yaklaştırsın diye düşünerek onlardan yardım isterlerdi.

Câhiliye döneminin önde gelen putlarından Uzzâ’ya Lât ve Menât’la birlikte Allah’ın kızları ve aracıları olarak tapınılmıştır. (İbnü’l-Kelbî, s. 19; Taberî, XXVII, 34-35). Taberî, eski Araplar’da putlara Allah’ın isimlerini verme âdetine uygun şekilde el-Lât’ın Allah (el-Lâh) lafzından, Uzzâ’nın da azîz isminden türetilmiş müennes kelimeler olduğunu söylemiş, Uzzâ’nın beyaz bir taşla veya bir ağaçla yahut Tâif ya da Nahle’deki bir mâbedle özdeşleştirildiğini kaydetmiştir (Câmiʿu’l-beyân, XXVII, 34-35). Wellhausen.

Allah’a iman etmek; Allah’a güvenip tam teslimiyetle olur. Bu da sadece Allah’a ibadet etmek ve yalnız O’ndan yardım istemekle netice bulur. Allah’ta bulunması gereken özelliği başkalarına yakıştırmamakla olur.
İlah: Emrettiği, yasakladığı her şeyi, sorgusuz, sualsiz kabul edilen ve bundan dolayı kendisine itaat ve ibadet edilen kişidir. Bu tavır ve davranış biçimi yalnız Allah için gösterilebilir. Çünkü ondan başka emir ve yasakları sorgulayacak başka merci yoktur. “La ilahe İllallah” demek işte budur.

Allah’ın emrettiği bütün dini vecibelerini, hakkıyla yerine getiren kişinin tek suçu şirkse; o kişinin kurtuluşu yoktur.  Şirk koşanın ameli boşa gider:

En’am 88. Ayet:
Bu, Allahın rehberliğidir: O, bununla kullarından kimi dilerse onu doğru yola ulaştırır. Onlar, Allahtan başka şeylere ilahlık yakıştırmış olsalardı, o ana kadar yaptıkları bütün (iyi) şeyler gerçekten boşa gitmiş olurdu.

Nisa 48. Ayet:
Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.
Nisa 116. Ayet:
Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür.

Allah bir gün şirk koşanların hepsini bir yere toplayacak. İşte o zaman  "Allahın uluhiyetine ortak olduklarını tahayyül ettiğiniz o varlıklar neredeler şimdi?" diye soracaktır. (6/22) Bunun üzerine çaresiz bir şaşkınlık içinde "Rabbimiz Allaha yemin ederiz ki Ondan başka bir şeye ilahlık izafe etmek istemedik!" diyebileceklerdir. (6/23) O kişileri kandıranlar, yalan söyleyenlerin düzmece olduğunu o an anlayabildiler. Çünkü orada yoklardı. Kaybolup gitmişlerdi. (6/24)

Maalesef insanlarımız şirke girdikleri halde farkında bile değiller. En az kırk defa namaz kılarken  İyyake nağbudu ve iyyake nesteîn. “(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” (1-5) deriz. Çoğumuz ne söylediğimizi bilmeyiz. Bilenimizin de çoğu söylediğinin idrakinde olmaz.

Vakit geçirmeden Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılalım. Anladığımız dilden okuyup, anladığımızı hayatımıza taşıyalım. Kurtuluş için başka bir yok yoktur.

Doğrularım Allah’ın, yanlışlarım ise bana aittir.                                                   Aydın ORHON



 

CİN ÇARPAR MI?

           

            Bize cin hep beş duyu organımızla algılanamayan, bizim gibi yaşayan yiyip, içen farklı varlıklar olarak tanıtıldı. Bunların da insanlar gibi yaşadıkları, içlerinde iyilerinin de kötülerinin de olduğu anlatıldı. Aynen bizler gibi onlarında imtihan edilecek varlıklar olduğunu belirtildi.

 

            Müslümanların cin inancı büyük ölçüde Araplarından miras kalmıştır. Cahiliye Arapları, dünyadaki varlıkların yarısı cinlere ayırmıştır. Bu mitolojik varlıklar aynı zamanda neredeyse tüm biyolojik ve psikolojik rahatsızlıkların nedenleridir. Nazar ve veba her zaman onların işidir. Kuran'ın ilgili ayetleri de incelendiğinde, "cin" teriminin insanlar için, kullanıldığı görülmektedir. Cin inancı, doğa kanunlarının henüz bilinmediği mitolojik bir evren anlayışının doğal bir uzantısıdır.

 

            Cin Suresi Mekki bir suredir. Mekke’de nazil olmuştur. Medine de cin sureleri bitmiş olup şeytan sureleri başlar.

            Cinn: Sözlükte (C-N-N) kök mastar olarak örtmek, görünmez hale getirmektir. Aklın örtünmesi (cinnet); sık ağaçların bir yanı örttüğü bahçe (cennet) demektir. Aklı örtülmüş, akıl hastası (mecnun); et ve kemikle örtülmüş içteki duygu, kalp, gönül (canan); rahimde örtülmüş embriyo, dölüt (cenin) kelimelerinin kökleridir. Yüzü örterek ona siper olan kalkan (cunne)

En’am 130. Ayet: 
Ey cin ve insan topluluğu, içinizden size ayetlerimi aktarıp okuyan ve size bu karşı karşıya geldiğiniz gününüzle sizi uyarıp korkutan elçiler gelmedi mi? Onlar: "Nefislerimize karşı şehadet ederiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve gerçekten kafir olduklarına dair kendi nefislerine karşı şehadet ettiler.
 

Yukarıdaki ve diğer ayetlerde geçen “ins-u cin” deyiminin anlamı “görünen, görünmeyen” demektir. Görünen, görünmeyen; kâinatta var olan bütün varlıklar anlamına geldiği gibi; İnsan ve içindeki görünmeyen varlık diye de düşünebiliriz. 
Görünmeyen varlıklardan birkaç örnek verelim: Cin, iblis, şeytan, akıl, düşünce, korku, nefret, kin, aşk, saygı, sevgi, hoşgörü v.b.

Benzer bir ayete bakalım:
Bakara 96. Ayet: 
Andolsun, onları (Yahudileri) hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azabtan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir.


Ayette: İnsanlar, cinler ve şirk koşanlar gibi üç değişik Âdem’den söz edilir.
1) “Onlar” ifadesinde, Yahudiler kastedilir.
2) “İnsanlar” dan,  kesin yolu belli olmayan ima edilir.
3) “Şirk koşanlar” dan da Allah’tan başka ilah edinenlerden bahsedilir.

Âdem mevcut olan üç farklı özelliği ile tanıtılıyor. Her birisi farklı davranışları neticesinde birbirinden ayrılmışlardır. 
Öyleyse cin de Âdem’de insandır. Yaptıkları kulluk görevleri neticesinde iki sınıfa ayrılmışlardır.
1) “Âdem” (insan) kesin yolu belli olmayan…
2) “Cin” takva dışı yol alan Adem…

 “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” 51/56 ayetinde cin kelimesi neden insandan ayrı bir varlık olarak algılanmamalı…

Sebe 14. Ayet:
Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp yaşamazlardı.

Cinler gaybı bilmez; insanın gözeneklerine nüfuz edici tarifsiz bir ateşten/enerjiden yaratılmıştır.
Cin: insanın içinde ki kötü yönde dürten enerjidir. Bu dürtü flaşın patlaması gibidir.  Fısk, fücur yolunda (Hadi bir defadan bir şey olmaz!) diye nefsinizi harekete geçirendir; fakat ısrarcı değildir. Cin gaybı bilmez. Süleyman'ın çalışanları eğer gaybı bilmiş olsalardı, ölümüne kadar azap içinde çalışmazlardı.

Şu da bir gerçek ki Allah’a karşı imtihan olacaklar sadece insanlardır. Eğer cinler de insanlar gibi bir varlık olsaydı, onlara da elçi gönderilirdi. Böyle insan dışı bir varlık yaratılmış ve elçi de gönderilmişse; ya cinleri bahis konusu yapmazdı, ya da her şeyi detaylı şekilde anlatan Yüce Allah; cinlere de elçi gönderdik derdi. 
Araf 52. Ayet:
Andolsun, biz onlara bir Kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere bir bilgiye dayanarak onu çeşitli biçimlerde açıkladık.

İsra 95. Ayet:
De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik."

Şimdi ayeti dikkatlice tane tane ayeti okuyalım.
Kehf 50. Ayet:
Hani meleklere: "Âdem’e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
İblisin cinlerden oluşu; cinin, iblis kadar günahkâr oluşu anlamına gelir.
İnsanı iki sınıfa ayırırız. Birincisi; takva yolunda ki insan, ikincisi; cin (iblis) yolunda ki insandır.

Kur’an’da cinlerin cennete gidebileceğine dair tek bir ayete rastlamadım; zaten yukarıdaki ayette bunu doğruluyor.
Fakat cehenneme gideceklerini belirten, ima eden ayetler mevcut. Önce bunu cebimize koyalım. “Cinler cehennemliktir.” Bunu biraz daha açalım. “Cinin dürtülerine yenik düşen insanlar cehennemliktir.” Cin, insana fısk fücur yönünde hareket etmesini öneren içinde ki bir dürtüdür.

Cinler insanın gözeneklerine nüfuz edici tarifsiz bir ateşten/enerjiden yaratılmıştır.
Ciniyle yaşayan insan bu yoldan hiç çıkmayacak anlamına gelmez. Tevbe edip takva yönüne yönelenler tabi ki kendisini kurtarabilir. Ancak kalbi mühürlenmiş olan, yani takva yoluna dönüşü mümkün olmayanlar işte onlar başka…   Dönüşü olmayan yola girdiklerinde cinlik sıfatından da çıkarlar. Onların yeni sıfatları şeytandır. Allah bu tür insanlardan bizleri muhafaza eylesin.

İnsanlar Dünya’ya gelme sürecinde “Rabbim Allah’tır.” Diye doğar.
Fussilet 30. Ayet:
Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin."

Rum 30. Ayet:
Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

İnsanların “Rabbin Allah’tır” deyişi, doğuşta ki fıtratıdır. Buluğ çağına kadar da devam eder. Çünkü Allah tarafından böyle kodlanmıştır. Buluğ çağına kadar melekten farksızdır. Günahsızdır.
Bakara 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah cc. müjdeciler ve uyarıcılar olarak nebiler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık Ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah cc. iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah cc. kimi dilerse onu doğruya yöneltir.
Cin: Ateş/enerji den yaratılmış olup insanlar ergenlik çağına geldiğinde Allah tarafından ikinci olarak, iblis “cin”(fiks, fücur, nefis) kodlaması yapılır.

Araf 20. Ayet: Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."
Şems 7-9. Ayet:
Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
 

Bize yüklenen bu fisk, fücuru bizim görmemiz mümkün değildir. Yaratan imtihan unsuru olarak onu da içimize yüklemiştir. Her olay karşısında insan görmediği iki sesle karşı karşıya kalır. Birinci ses (tevhid) bizi takva yönüne hareket etmemizi önerirken; diğer ses iblis (cin) den gelen sestir. O da fısk fücur yönünü güzel gösteren sestir.

Bundan da şunu anlıyoruz: Herkesin yaratılışla birlikte tevhid yolu doğuştan mevcut. Daha sonra da fısk, Fücur yükleniyor. Herkesin cini de şeytanı kendi içindedir. Seçim hakkı herkesin kendisine aittir. Herkes istediği yolu seçmekte özgürdür. İsteyen takva yolunu seçer, isteyen fisk fücur…
Araf 27. Ayet:
Ey Ademoğulları! Tıpkı atalarınızın cennetten çıkarılmalarına yol açtığı gibi, Şeytanın sizi de ayartmasına izin vermeyin: (Allaha karşı sorumluluk bilincinin benzediği) örtülerden yoksun bırakmıştı o. Muhakkak ki o ve avenesi, onları hiç fark edemeyeceğiniz yerde ve biçimde sizi (de) pusuda bekliyor! Gerçek şu ki Biz, (içtenlikle ve doğru bir biçimde) inanmayanların yanına-yakınına (her türden) şeytani güçler ve kuvvetler yerleştirdik;

En’am 100. Ayet: 
Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa onları O yaratmıştır. Bir de hiç bir bilgiye dayanmaksızın O'na oğullar ve kızlar yakıştırıp uydurdular. O ise nitelendire geldikleri şeylerden yücedir, uzaktır.
Çünkü bunlar çığırından çıkarılmışlardı… Kimisi tanrı, kimisi tanrının oğlu, kızı, ortağı vb. haline getirmişlerdi.
Demek oluyor ki daha önceki Kutsal kitaplarda yozlaşmış olan kavram ve kelimeler Kur’an’la düzeltme yoluna gidilmiştir.

Felak 1-5. Ayet: 
De ki: "Sığınırım ben yükselen şafağın Rabbine, O'nun yarattıklarının şerrinden, ve bastıran kapkara karanlığın şerrinden,
 karanlık işlere düşkün tüm insanların şerrinden, ve kıskançlık duyduğunda kıskancın şerrinden."

Gece vakti şer üretmez… Müşrikler gece kervanlarını ıssız gecelerde cinlerin istila ettiklerine inanırlardı. Kötülükleri gelmesin diye cinlerin efendisine dua ederlerdi. “Kötü cinlerinden senin himayene sığınırım” diye…  Hâlbuki Kur’an’da gece bir örtü, bir nimet olarak anlatılır. (25/47) Müşrik inancı cinleri Allah’a eş tutuyor. Eğer biz cin dersek bizim mekânımızı cin basar diye korkarlar. Bu yüzden üç harfli diye hitapta bulunurlar. Bu cahiliyeden günümüze kadar gelmiş bir korkudur. Şirk inancının temayülüdür.

Bu ayeti incelediğimizde: Bütün delillere rağmen müşrikler bir takım gizli varlıkları Allah’a ortak koşmaktadırlar. İlahi bilgi sahibi olmadıkları halde meleklerin Allah’ın oğulları ve kızları olduğunu iddia etmektedirler. Surenin konusu tevhiddir. Cahiliye insanının cinlere atfettiği ne kadar olağan üstünlük varsa tamamını reddeder. 

Şimdi izninizle Cin Suresinin başından başlayıp, ortasına kadar gelelim. Neler olduğunu birlikte anlamaya çalışalım.
Cin 1-15. Ayet:
72/1: De ki: "Bana gerçekten şu vahy olundu: Cinlerden bir grup dinleyip de şöyle demişler: Doğrusu biz, (büyük) hayranlık uyandıran bir Kur'an dinledik"

Tabari’den rivayete göre Eski Mezopotamya dinlerinin inançların etkisinde olan Nusaybin’den bir grubun geldiği anlatılıyor. Bir anlatımda da aynı inançların etkisinde kalan Mekke civarında yaşayan bir grubun geldiği de söyleniyor. 
Yaşandıkları inançtan (cin, peri, büyü, yıldız falları v.b) bıkkınlık gelen bir grup, Akabe kayalıklarında gizlice Nebi Muhammed ile görüşüyorlar. Kur’an’ı dinlemeleri sonucu çok mutlu olurlar. Biat eden sahabeler şöyle anlatmışlardır: “Ey halkımız! Biz tıpkı Musa’ya vahy edilen kitap gibi (46/29-31) dosdoğru yola ileten ilahi bir söz dinledik. Ona iman ettik. Artık Allah’ın yarattığı hiçbir varlığı O’na ortak koşmayız. Çünkü Yüce Rab’bimiz müşriklerin iddia ettiği gibi çocuk sahibi değildir. Ortağı olan bir varlık da değildir. Allah böyle yakıştırmalardan münezzehtir. O’nun şanı çok yücedir.” Derler.

Ayette “cinlerden bir grup geldi” denilmesinden bilinmeyen, tanınmayan kişiler geldi anlamını  çıkartabiliriz.  Yanlış inanca (fisk fucur’a) sahip kişiler geldi diye de anlayabiliriz. 
Cin olarak tanımlanan yabancı, tanınmayan insanlar; sahabe insanlar olarak geri dönmüşlerdir.
Cin kelimesi sözlükte “tanınmayan insan, yabancı” gibi anlamlarda da kullanılmıştır. (bk. Tacü’l-arus, ilgili md.)

72/2: "O (Kur'an), 'gerçeğe ve doğruya' yöneltip-iletiyor. Bu yüzden ona iman ettik. Bundan böyle Rab’bimiz'e hiç kimseyi ortak koşmayacağız."
Onlar cinlere, perilere inanan, ilah bilen, tabiat güçleri ile ilişkilerini din haline getiren kişilerdi. “Ondan dinlediklerimiz, bizim doğru ve yanlışı ayırt edebilmemizi sağladı. O kitaba inandık. Artık bundan böyle Rab’bimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağımıza söz veriyoruz” dediler. Ve sonuçta temelsiz inançtan vazgeçtiler.
Bu durumda bu gelen bilinmeyen kişilerin “cin” sıfatı yok oluyor. Onlar artık hem bilinen kişilerdir. Hem de Müslüman olmuşlardır.
Artık bu kişiler bir daha gelseler cin diye hitap edilmeyecektir; “ins” yani görünen bilinen kişi, veya “nas” kişiler olmuşlardır. Daha önce bilinen kişinin “cin” sıfatını alması fisk fücur yolunda gitmesinden kaynaklanmaktadır. Takva yolunda gitmeyenlere insanlara “cin” denilir.
72/5. Ayetin açılımında göreceksiniz.

72/3: Elbette, Rab’bimiz'in şanı Yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk."
Artık biliyoruz ki Rab’bimiz olan Allah çok yücedir. Bir eş veya çocuk da edinmemiştir.

72/4: "Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler."
Bizim geldiğimiz bölgedeki sihirbazla, kahinler ne kadar beyinsizlermiş. Bize cinlerle perilerle, tabiatüstü güçlerle ilişki halinde olduklarını söylüyorlardı. Biz onlara öyle bağlanmıştık ki yalan söyleyecekleri aklımızdan bile geçmiyordu. Ne kadar saf mışız?

72/5: "Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık."
Ayetin orijinalinde geçen “ins” nesli ile “cinleşmiş insan” neslinin ileri gelenlerinin/din adamlarının Allah’a karşı yalan uydurabileceklerini hiç düşünmedik.

Sad 72. Ayet: 
Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın
.
Ruhundan üflemeden önce insan hiçbir değeri olmayan varlıktı. Yüce Allah’ın bize verdiği üfürükten bir ruhla neler yapabildiğimizi düşündüğümüzde, Yüce Allah’ın büyüklüğü ortaya çıkıyor. Secdeye kapanmak insanın önünde eğilmek, 
Aynı kullanım: Araf 38, 179, Cin 5, Neml 17, İsra 88, En’am 128, Fussilet 25, 29, Zariyat 56, En’am 112, 128, Secde 13. Ayetlerde de mevcuttur. 

72/6: "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı."
Cin’leşmiş insana tabi olanlar; kendi cinini üretirler. Cinin görünmez varlıklar olduğuna inanan insan; halüsinasyon görmeye başlar. O’nu bir süre sonra da var eder. 

72/7: "Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı.
Yahudilerin kendileri dışındakilere Risalet gelmeyeceğine dair inançlarına atıf.
Onlar Allah’ın hiç kimseye nebi/resul göndermeyeceğini sanıyorlardı. Gerekte görmüyorlardı. “Biz nasıl olsa gereken haberleri getiriyoruz. Kahinler sihirbazlar, yıldızlar, cinler, periler bize yol gösteriyor…”  diyorlardı.

72/8: "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."
Cinlerle ilişki kurduklarını söyleyenler yüzünden cehalete saplandılar. Yıldızların hareketlerine göre güya gaybdan haber veriyorlardı. Göğün kapılarını çalmamız bize yarar sağlamadı. Meğer biz ateşle oynuyormuşuz.

72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."
Kur’an ile tanışmadan önce gözetleme yerlerine oturur gaybdan haberler yakalamaya çalıştığımızı sanırdık. Allah’tan başka kimsenin bilmeyeceğini öğrenmiş olduk.

72/10- "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğruya iletici) bir hayır mı diledi?"
Dolayısıyla artık Allah’ın yeryüzü ehli için hayır mı, yoksa şer mi murat ettiğini bilemiyoruz.

72/11- "Gerçek şu ki, bizden salih olanlar vardır ve bunun dışında (ya da aşağısında) olanlar da. Biz türlü türlü yolların fırkaları olmuşuz."
Allah’ın vahyini dinleyen ve ona iman edenler kendi kavimlerine “Aramızda Nebi Muhammed’e iman edenlerin olduğu gibi inkârcılar da bulunuyor. Şunu da biliyoruz ki tevhidi Yüce Allah muzaffer kılacaktır.

72/12- "Biz şüphesiz, Allah'ı yeryüzünde asla aciz bırakamıyacağımızı, kaçmak suretiyle de O’nu hiçbir şekilde aciz bırakamıyacağımızı anladık."
Biz artık salih amel işleyenler sınıfına girdik. Evrende artık Allah’ı hiçbir şekilde aciz duruma düşüremeyeceğimizi anladık. Kaçmakla da kurtuluş yoktur.
 
72/13- "Elbette biz, o yol gösterici (Kur'an'ı) işitince, ona iman ettik. Artık kim Rab’bine iman ederse, o ne (ecrinin) eksileceğinden korkar ve ne de haksızlığa uğrayacağından."
Biz Nebi Muhammed’e iman ettik, sizler de iman edin! Zira Allah’ın birliğine ve O’nun resullerine iman edenler kayba uğramayacaklardır.
Bölge Yahudilerinin geç kaldığı ima ediliyor. Zımnen: Uzaktan gelen yabancılar inandı da yakındaki Yahudiler inanmayacak mı?
 
72/14- "Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de. İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp-bulanlardır."
Yabancı insanlar arasında hak yolundan sapmış cin olan insanlar gibi; Allah’a içtenlikle teslimiyet gösteren Müslüman insanlar da var. Onlar doğruyu yanlışı ayırt etmişlerdir. Onlar mutlu sona ulaşacaklar demektir.

72/15- “Zulmedenler ise, onlar da cehennem için odun olmuşlardır.”
Cin olmaktan mutlu olanlar Şunu bilmelidir ki hak yoldan sapanlar cehennemin yakıtı olacaklardır. Onlar hakkında kötülük murad edilmiş demektir.

Doğrularım Allah’a yanlışlarım bana aittir.                           Aydın ORHON

 

 

  Kur’an Bütünlüğünde Melek Anlayışı – Derinlemesine İnceleme Bilim insanlarının açıklamalarına göre, evrenin başlangıcı yaklaşık 13.8 mil...